* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: KIYAMET GÜNÜ HÂLLERİ  (Okunma sayısı 900 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
KIYAMET GÜNÜ HÂLLERİ
« : Temmuz 30, 2017, 09:58:20 ÖS »
KIYAMET GÜNÜ HÂLLERİ
 
Ruhun Çıkması ve Kabrin Âhiretin İlk Menzili (Yeri) Olduğu
 
Hammâd bin Zeyd’ten, dedi ki: Bize Budeyl’in, ona da Abdullah bin Şakîk – ona da Ebû Hüreyre – nin (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle dedi:

“Mü’minin ruhu çıktığı zaman iki melek o ruhu (semaya) çıkarırlar.”

Ravi olan Hammâd: “Resûlullah (s.a.s.), Mü’minin ruhunun hoşluğunu da zikretti ve misk kokusunu da (kokusunun misk olduğunu da) zikretti.” der.

Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Ve sema ehli der ki:

“(Mü’minin ruhu), yeryüzü tarafından gelen hoş (tayyib) ruhtur. Allah (c.c.) seni selamlar ve ömrünün geçirdiği cesedi de mübarek kılar. sonra onun ruhunu Allah-u Azze ve Celle’ye götürürler ve sonra: “Onu ecelin sonuna götürün” diye buyurur. Kafirin (ruhuna) gelince; onun ruhu çıktığı za­man,

Ravi Hammad: “Resûllullah (s.a.s.) o ruhun kokusunun pisliğini ve ruhunun lanete uğradığını da zikretti” der.

Sema ehli: “Yeryüzü tarafından gelen pis ruhtur” derler ve: “Ecelin sonuna dek o ruhu götürün” denilir.”

Ebû Hüreyre (r.a.) dedi ki: “Peygamber (s.a.s.), kâfir ruhun (pis) kokusundan dolayı elbisesini elinin ucuyla burnuna tutmuş ve kolunun çirkinliğine işaret etmişti.[1]

  İmam Ahmed’in geçen hadisten daha geniş olarak Buhârî-Müslim’in şartlarına göre Said bin Yesar yoluyla riva­yet ettiği hadis şöyledir: Rivayete göre Ebû Hüreyre (r.a.)’dan gelen rivayette Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Kişinin ölümünde melekler hazır bulunurlar. Ölen kişi salih bir kişi ise Melekler:

“Ey temiz olan cesette bulunan te­miz nefis (haydi) çık, övülmüş olarak çık dışarıya. Rahata, Reyhana kavuşup, Rabbinin öfkesi olmaksızın sana müjdeler olsun” derler.

Ruhu cesedinden çıkana kadar bunu tekrar edip durur­lar, ta ki o ruhu semaya kadar çıkartırlar. Kendisine semanın (kapılarının) açılması istenilir. Kendisi hakkında

“bu kimdir?” diye sorulur.

“Filancadır” diye cevap verilir. Bunun üzerine (oradaki) Melekler:

“Merhaba Ey temiz olan cesette olan te­miz nefis gir (cennete). Rahata, Reyhana kavuşmuş olarak ve Rabbinin öfkesi olmaksızın sana müjdeler olsun, gir övülmüş olarak (cennete).” derler. Bunu da, Allah’ın (c.c.) bulunduğu semaya dek ruhu yükselene kadar tekrar edip söylerler.

Ölen kişi şayet kötü (kâfir) bir kişi ise Melekler:

“Ey pis olan cesette bulunan pis nefis çık dışarıya, zillet içerisinde çık dışarıya, irinlere ve cehennem dikenlerini (yemen için) müj­deler olsun” derler. Bu pis nefisi (ruhu) cesedinden çıkana kadar da şeklinden topluluklar (çiftler) erteler. Sonra bu ruhu semaya çıkartılır ve kendisine semanın (kapılarının) açılması istenilir. Kendisi hakkında:

“Bu kimdir?” diye sorulur.

“Filan­cadır” denilir. Bunun üzerine:

“Ey gelen pis cesette bulunan pis nefis sana merhabalar olmasın. Zillete girmiş olarak geri dön. Çünkü sana semanın kapıları açılmaz.” denilir. Bunun üzerine semadan (kovulup) geriye gönderilir sonra kabre konmak üzere geriye çevrilir. Daha sonra salih olan adam oturtulur ve kendisine ilk hadiste (ilk bölümde) söylenenler söylenir. Sonra da kötü olan adam oturtturulur ve kendisine ilk bölümde söylenenler söylenir.”

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Müslim (2872)


KIYAMETİN KOPMASI

Kıyametin Kopması ve “On­lar Allah’ı Hakkıyla Takdir Edemediler. Kı­yamet Günü Bütün Yeryüzü O’nun Kabza­sıdır. Gökler O’nun Sağıyla Dürülmüş Olacaktır. O, Müşriklerin  Ortak Koşmala­rından Münezzehtir.”[1]
“O Gün Onlar Meydana Çıkarlar. Onların Hiçbir Şeyi Allah’a Gizli Olmaz. Bugün Hü­kümranlık  Kimindir? Kahhar Olan Allah’ındır.”[2]  Ayetleri
 
Abdullah bin Mes’ud (r.a.)’dan rivayetle, dedi ki:

“Yahudi bilginlerinden bir bilgin Resûlullah’a gelip:

“Ey Mu­hammed! Biz (Tevrat’ta) şu hükmü buluyoruz: Allah, (kıya­met gününde) gökleri bir parmağında, yerleri bir parma­ğında, ağaçları bir parmağında, su ve toprakları bir parma­ğında ve diğer mahlukatı da bir parmağında tutar da:

“Melik (hükümran) benim” diye buyurur” dedi. Resûlullah (s.a.s.) o yahudi bilginin sözünü tasdik ederek (mü­barek) dişleri görünecek hâlde güldü.”[3]

  Yine Buhârî’de (7414) gelen bir rivayet lafzı şöyledir:

“Bir yahudi bir gün Resûlullah’a (s.a.s.) gelip:

“Ey Muhammed! Allah, gökleri bir parmağında, yerleri bir parmağında, dağları bir parmağında, ağaçları bir parma­ğında ve (diğer) mahlukatı da bir parmağında tutar ve: “Melik Benim” diye buyurur.” dedi. Bu sözü üzerine Resûlullah (s.a.s.) dişleri görünecek şekilde güldü ve sonra: “Onlar Allah’ı (c.c.) hakkıyla tanıyıp takdir edemediler...” (Zümer: 39/67) ayetini okudu.

Hadis ravilerden birisi olan Yahya bin Said dedi ki: “Ha­diste Fudayl bin Iyâz, Mansur’dan, onun da İbrahim’den onun da Ubeyde’den, onun da Abdullah’tan yaptığı rivayette ek olarak şu kayıt bulunmaktadır: “Resûlullah (s.a.s.)  bunun üzerine hayretle ve o yahudinin söylediğini tasdik ederek güldü.”

 Yine Buhârî (7415) lafzı şöyledir:

“Kitap ehlinden birisi Resûlullah (s.a.s.)’a gelip:

“Ey Ebû Kasım! Allah gökleri bir parmağında, yerleri bir parmağında, ağacı ve toprağı bir parmağında ve (diğer) mahlukatı bir parmağında tutar da sonra da: “Melik (hükümran) Benim, Melik Benim” diye bu­yurur.

Ravi der ki: Bu olay üzerine Resûlullah (s.a.s.)’in dişleri görünecek şekilde güldüğünü gördüm ve sonra şu ayeti okudu: “Onlar Allah’ı hakkıyla taktir edemediler...” (Zümer: 39/67)

  Başka bir rivayet de Buhârî’de (7513) şöyledir:

“Bir yahudi bilgini gelip: “Kıyamet günü olunca, Allah gökleri bir parmağında, yerleri bir parmağında, suyu ve top­rağı (denizi ve yeri) bir parmağında ve (diğer) mahlukatları da bir parmağında tutar ve sonra da onları sallar ve: “Melik (hükümran) Benim, Melik Benim” diye buyurur.” dedi.

Ravi der ki: “Bu olay üzerine Resûlullah’ı (s.a.s.) gördüm, onun sö­zünü hayrette ve tasdik ederek dişleri görünecek şekilde güldü ve Yüce Allah’ın şu ayetini okudu.

“Onlar Allah’ı hak­kıyla takdir edemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü onun kabzasıdır. Gökler onun sağıyla dürülmüş olacaktır. O, müş­riklerin koştuğu ortaklardan münezzehtir.” (Zümer: 39/67)

  Müslim’de (2786) geçen bir lafız şöyledir:

“Bir yahudi alimi Nebî (s.a.s.)’e gelip:

“Ey Ebû Kasım! Allah kıyamet gününde gökleri bir parmağında, yerleri bir parma­ğında, dağları ve ağaçları bir parmağında, suyu ve toprağı bir parmağında ve diğer mahlukatı da bir parmağında tutar sonra da onları sallar ve: “Melik Benim, Melik Benim” diye buyurur.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.) yahudi bilgi­nin bu sözünde hayret edip, bunu tasdik ederek şu ayeti okudu:

“Onlar Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O’nun kabzasıdır. Gökler O’nun sağıyla dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından mü­nezzehtir.” (Zümer: 39/67)

Abdullah bin Ömer (r.ahuma) dan rivayetle, dedi ki: Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Allahu Teâlâ kıyamet gününde gökleri dürer, sonra da onları sağ eline alır. Sonra da. “Ben Melikim, Hani nerede böbürlenenler? Nerede bö­bürlenenler?” diye buyurur. Sonra yeri sol eliyle dürer. Sonra yine: “Ben Melikim, Hani nerede böbürlenenler, nerede bö­bürlenenler?” diye buyurur.”[4]

  Müslim’de (25/2788) Ubeydullah bin Muksim’den gelen yolla rivayet edilen hadisten, kendisi Resûlullah (s.a.s.)’ın nasıl bildirdiğini öğrenmek için Abdullah bin Ömer (r.ahuma)’ya baktı, şöyle dedi:

“Allahu Teâlâ gökleri ve yeri eliyle dürer, sonra: “Ben Allah’ım” diye buyurur. Resûlullah (s.a.s.) parmaklarını toplayıp açıyordu. “Ben Melikim (Hükümranım)” diye buyurur.

Ravi der ki: Bu esnada minbere baktım, ta en altından (minber) sallanıyordu. Daha neredeyse bu minber Resûlullah (s.a.s.) ile birlikte devrilecek mi?” diye söyler oldum.

 Buhârî’de (7412) geçen bir lafız şöyledir:

“Allahu Teâlâ kıyamet gününde yeryüzünü kabzalar ve göklerde sağında olur, sonra da: “Ben Melik olanım” diye buyurur.”

Ebû Hüreyre (r.a.)’dan gelen bir rivayette, kendisi Resûlullah (s.a.s.)’den şöyle buyurduğunu işitmiştir:

“Allahu Teâlâ yeryüzünü kabzalar ve sağı ile gökleri dürer sonra da: “Ben Melikim, Nerede yerin melikleri?” diye buyurur.[5]

  Yine Buhârî’de (6519) gelen bir rivayetle şöyle demiştir:

“Allah-u Azze ve Celle yeryüzünü kabzalar, sağı ile de gökleri dürer sonra da: “Melik Benim, nerede yerin melikleri?” diye buyurur.

  Buhârî’de (7382) gelen bir başka lafız da şöyledir:

“Allahu Teâlâ kıyamet gününde yeryüzünü kabzalar ve sağı ile gökyüzünü dürer sonra da: “Ben Melikim, nerede yerin me­likleri (hükümranları)?” diye buyurur.[6]

Buhârî’nin muallak olarak (Tevhid: 32) de ri­vayeti şöyledir: Cabir’den, onun da Abdullah bin Uneys’den (r.huma) zikir olunduğu üzere, dedi ki: “Ben Nebî (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu işittim:

“Allahu Teâlâ kulları haşredip, yakında olan kimsenin duyduğu gibi uzakta olanın da duya­cağı üzere: “Ben Melikim, Ben Deyyânım (Kahhârım) diye nida eder.”

 Buhârî’nin mevsul olarak “Edeb-i Müfred (970)” de ve Ahmed bin Hanbel'in “el-Müsned (5/6042)” adlı eserinde hasen bir isnadla rivayet ettiği hadiste, Lafzı Ahmed bin Hanbel’e ait olan Muhammed bin Ukayl yoluyla gelen riva­yette, kendisi Cabir bin Abdullah’tan (r.huma) şöyle dediğini duymuştur:

“Bana bir adamın Resûlullah’tan (s.a.s.) duyduğu bir hadis ulaştı. Bir binek satın aldım. Sonra üzerine yolculuk yapaca­ğım yüklerimi koydum. (O hadisi duymak için) bir aylık yola çıktım. Nihayet Şam’da yanına vardım. Bir de baktım ki Ab­dullah bin Uneys (rh.a.) orada duruyor. Kendisi kapıcısına:

“Ona (gelene) bir sor kendisi Cabir olacak” dedi.

“İbn Abdullah mı?” diye sordu. Ben de:

“Evet” diye cevap verdim. Kendisi bunun üzerine elbisesini topladı ve benimle musafaha etti, sarıldı ben de sarıldım. Ben de ona:

“Senden bana ulaşan bir hadis var da, o hadisi sen Resûlullah’tan (s.a.s.) duymuşsun, kısas konusu ile ilgili. Ben de, onu senden al­maya geldim. Çünkü senden duymadan önce ölürsün diye ya da senden önce ölürüm diye korktum.” O da dedi ki:

“Resûlullah (s.a.s.)’den duyduğuma göre, şöyle buyurdu:

“İnsanlar kıyamet gününde, ya da kullar, (kı­yamet gününde) çıplak, sünnetsiz ve buhmen olarak haşir olunacaklardır.” Biz de:

“Ey Allah’ın Resûlü! Buhmen ne de­mektir?” diye sorduk. O da:

“Yanlarında hiçbir şeyleri bu­lunmayan” demektir, diye buyurdu ve devamla, yakın olanın işittiği gibi uzak olanın da işiteceği bir sesle: “Ben Melikim, yanım (Kahharım)” diye nida eder. Cehennem ehlinden olan bir kimsenin bir tokatlık hak dahi olsa Cennet ehlinden hakkı bulunsa onu geri almadan cehenneme girmez. Cennet ehlin­den olan bir kimsenin de -bir tokatlık hak dahi olsa- cehen­nem ehlinden hakkı bulunsa onu geri almadan cennete girmez.” diye buyurdu. Biz de:

“Bizler Allahu Teâlâ’ya çıplak, sünnetsiz ve yanımızda hiçbir şey bulunmadığı hâlde gidece­ğimize göre bu nasıl olur? diye sorduk. Resûlullah (s.a.s.) de:

“Hasenâtlarla (iyiliklerle) ve kötülüklerle...” diye buyurdu.”

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Zümer: 39/67

[2] Ğâfir: 40/16

[3] Müttefekun aleyh. Lafız Buhârî'ye aittir. (4811).

[4] Müttefekun aleyh. Lafız Müslim'e aittir (2788).

[5] Müttefekun aleyh. Hadisin lafzı Buhârî'ye aittir (4812).

[6] Buna benzer Müslim rivayet etmiştir. (2787).

KULUN HESABA ÇEKİLMESİ
 
Enes bin Malik’ten (r.a.) rivayetle, şöyle dedi:

“Bir defasında Nebî (s.a.s.) ile birlikte bulunuyorduk, bir ara gülüverdi ve:

“Niçin güldüğümü biliyor musunuz?” diye buyurdu. Bizler de:

“Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dedik. Resûlullah (s.a.s.) de şöyle buyurdu:

“Kulun Rabbi ile karşılaş­masına (güldüm).” Kul:

“Ey Rabbim! Beni zulümden kurtar­madın mı?” diye sorar. Allahu Teâlâ:

“Evet” der. Kul:

“Ben bunu nefsime karşı tarafımdan bir şahitle caiz görüp takrir ederim” der. Allah (c.c.) de:

“Bugün senin üzerine bir şehâdet edici ol­mak bakımından, sonra kendi nefsin ve şahitler olarak “Kiramen Katibin” (çok şerefli melekler) yeter” diye buyurur. Bunun akabinde kulun ağzına mühür vurulur, vücut azaları­nın her birine “sen söyle, konuş” denilir. Ve yaptığı amellerini konuşmaya başlar. Sonra kul ve kelamın arası boşaltılır. Sonra da kul kendi azalarına karşı: Siz uzaklaşın, uzak du­run!” der. Ben sizin kurtarılmanız için mücadele ediyor ve kötülüklerden koruyup müdafaa ediyorum” der.

Ebû Hüreyre (r.a.)’dan gelen bir rivayette, dedi ki: Ashab:

“Ey Allah’ın Resûlü! Kıyamet gününde Allah’ı, görecek miyiz?” diye sordular. Resûlullah (s.a.s.) de:

“Gündüzün öğle vaktinde, hava açık iken ve gökyüzü bulutsuz iken gü­neşi görmekte zorlanıyor musunuz?” diye buyurdu. Ashab da:

“Hayır” dediler. Resûlullah (s.a.s.):

“On dördüncü gecesi, hava açık iken ve gökyüzü bulutsuz iken güneşi görmekte zorlanıyor musunuz?” diye buyurdu. Ashab da:

“Hayır” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki, sizler nasıl bunları apaçık görüyor ve görmede zorlanmıyorsanız, Allah’ı da apaçık ve zorlanmadan görecek­siniz.” (Sonra) kul Rabbiyle karşılaşır. Allahu Teâlâ:

“Ey Fi­lan! Ben sana ikram etmedin mi? Seni efendi kılmadım mı? Seni evlendirmedim mi? Senin emrine amâde atlar ve deve­ler vermedim mi? Seni kavmine önder kılıp onlardan dörtte bir ganimet almadın mı?” diye buyurur. O da:

“Elbetteki (Ey Rabbim!)” diye cevap verir. Allah (c.c.) da:

“Benimle karşılaş­mayı hiç hesaba katar mıydın?” diye sorar. O da:

“Hayır” der. Allahu Teâlâ da:

“Öyleyse Beni unuttuğun gibi Ben de (bu­gün) seni unutuyorum” diye buyurur. Sonra ikinci kez karşı­laşırlar, Allahu Teâlâ:

“Ey filan! Sana ikram etmedim mi, seni efendi kılmadım mı, seni evlendirmedim mi, senin em­rine atlar ve develer bahşetmedim mi, seni kavmine önder kılıp onlardan dörtte bir ganimet almadın mı?” diye buyurur. Kul da:

“Elbetteki ya Rabbim!” der. Allahu Teâlâ’da:

“Hiç benimle karşılaşmayıp hesaba katar mıydın?” diye sorar. O da:

“Hayır” der. Allah-u Azze ve Celle de:

“Beni unuttuğun gibi Ben de seni unutuyorum.” diye buyurdu. Sonra üçüncü kez karşılaşırlar. Aynısını söyler o da:

“Ey Rabbim! Sana, ki­taplarına, peygamberlerine iman ettim, namaz kıldım, oruç tuttum ve zekat verdim. Gücümün yettiği kadar hayırla uğ­raştım.” der. Allah (c.c.):

“Öyleyse, sen dur şurada” diye buyu­rur. Sonra kendisine:

“Şimdi dediklerine karşı şahitlerimizi gönderiyoruz.” diye buyurulur. Kendisi de, kendi kendine düşünmeye başlar:

“Kim bana şahitlik edecek ki?” der. Bun­dan sonra ağzına mühür vurulur. Baldırına, etlerine, ve ke­miklerine:

“Konuş (haber ver)” diye buyurulur. Bunun üze­rine baldırı, eti ve kemiği yaptığı amellerini konuşmaya baş­larlar.

Adam kendi nefsini temize çıkartmak için (çalışır ancak Allahu Teâlâ bu özrünü, mazeretini yok etmiştir). İşte bu üçüncü kısımda olan kişi de münafık olan kimseydi. Kendi­sine Allah’ın (c.c.) buğzu vardır (kendisine merhamet etmeyecektir).”[1]

Hadiste geçen: “Ve Beni unuttuğun gibi Ben de seni unutuyorum” kavline gelirsek; Bu konu amel cinsinden olan ceza konularından birisidir. Yüce Allah (c.c.): “Her kim amel edecek olursa onunla karşılık görür.” (Nisa: 4/123) diye bu­yurmaktadır. Konu ile ilgili İmam Nevevi (rh.a.) der ki: “Bunun manası şudur: “Bana itaat etmediğin gibi bugün Ben de sana rahmet etmiyorum.”

- Hadiste geçen: “Nefsini temize çıkaracak özrü” kavline gelirsek; Bu kişi çokça günah işlediği için ve organları buna şahit oldukları için kendi nefsini temize çıkaracak özrü Allah yok etmiştir, artık bu kimsenin tutunacağı bir özrü (mazereti) kalmamıştır. Allah en iyisi bilir.

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Müslim (2968).

ALLAH'IN MÜ'MİN KULLARINI ATEŞTEN KORUMASI
 
Safvan bin Muhriz’den rivayette, şöyle demiştir:

“İbn Ömer (r.huma) tavaf ederken bir adam karşısına çıkıp:

“Ey Ebû Abdurrahman! Ya da İbn Ömer, diye seslendi. Resûlullah (s.a.s.)’in kıyamet gününde mü’minlerin Allahu Teâlâ’yla konuşmaları. Konusu hakkında bir şeyler buyurdu­ğunu duydun mu?” diye sordu. İbn Ömer (r.huma) da şöyle cevap verdi:

“Resûlullah’ın (s.a.s.) şöyle buyurduğunu işittim:

“Mü’min kul Rabbine öyle yakınlaştırılır ki,

ravilerden birisi olan Hişam burada yaklaşır ki lafzını kullanmıştır,

örtüsünü üzerine koyar, günahlarını kuluna itiraf ettirir.

“Şu filanca gü­nahını biliyor musun?” diye sorar. O kul da:

“Biliyorum” diye cevaplar sonra iki kere biliyorum, Ey Rabbim!” der. Allahu Teâlâ da:

“Onu dünyada iken örttüm ve seni bugün bağışla­dım” diye buyurur. Sonra da iyilikleri bulunduran sahifesi ortaya açılır. Başkalarına yahut kâfirlere gelince, onlar için şahit olanların önderleri: “Bunlar Rableri hakkında yalan söyleyen kimselerdir, Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun” diye seslenir.[1]

Hadiste geçen: “Örtüsünü üzerine koyar” kavli, burada kullanılan: “El-Kenef” lafzı “yan” manasında ve “örtü” mana­sındadır. Ancak ilk manası olan “yan” manasında mecaz kul­lanılmıştır. Buradaki maksat “Allah’ın örtüsü” olarak kulla­nılmış olduğudur. Allah en iyisini bilir.

  Yine Buhârî’de (2441) gelen bir rivayet lafzı şöyledir:

“Allah (c.c.) kuluna öyle yaklaşır ki, örtüsünü üzerine koyar, onu örter ve:

“Şu filanca günahını biliyor musun, şu filancı günahını biliyor musun?” diye buyurur. Mü’min kul da:

“Evet, ya Rabbi!” diye cevap verir ve günahlarını itiraf edene kadar da helak olacak diye nefsine baka durur. Allahu Teâlâ da:

“Onu dünyada iken örttüm ve seni bugün bağışladım” diye buyurur. Sonra da iyiliklerini ihtiva eden kitap getirilir.

Kafir kula ve münafığa gelince; şahitlerin önderleri: “Bunlar Rableri hakkında yalan söyleyen kimselerdir. Allah­‘ın laneti zalimlerin üzerine olsun.” (Hud: 11/18) diye seslenirler.

  Buhârî (6070) lafzı yine şöyledir:

“Sizden biriniz Rabbi Teâlâ’ya yakınlaşır ve O (c.c.) örtüsünü koyar ve:

“Sen böyle böyle işler işledin?” der. Mü’min kul da:

“Evet” diye cevap ve­rir. Allahu Teâlâ da yine:

“Sen böyle böyle işledin?” diye buyurur. O da:

“Evet” der ve itiraf eder. Bundan sonra:

“Al­lah-u Azze Celle: “Ben dünyada senden gizledim, bugün de seni bağışlıyorum” diye buyurur.”

  Konu hakkında son olarak Buhârî’de (7514) geçen bir ri­vayet lafzı şöyledir:

“Sizden biriniz Rabbi Teâlâ’ya yakınlaşır ve O (c.c.) örtüsünü üzerine koyar:

“Şu şu günahları işledin?” diye buyurur. Kul da:

“Evet” der. Allahu Teâlâ:

“Şu şu gü­nahları işledin?” diye buyurur. Yine kul:

“Evet” der ve (işle­diklerini) itiraf eder. Sonra da Allahu Teâlâ:

“Ben dünyada senden gizleyip örttüm, bugünde seni bağışlıyorum” diye bu­yurur.”

Ebû Musa el-Eş'arî (r.a.) dan gelen rivayette dedi ki; Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Kıyamet günü olduğu zaman Allahu Teâlâ her müslümanı bir yahudiye ya da bir hıristiyana karşı müdafaa eder ve: “Bunlar[2] sizin cehennem­den kurtulmanız için fidyelerinizdir” diye buyurur.[3]

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Buhârî (4685).

[2] Bunlardan Murad; yahudi ve hıristiyanlardır. (Mütercim)

[3] Müslim (2767).


fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: Zengin Zalime ve Yoksul Mü’mine Kıyamet Günü Söylenecekler
« Yanıtla #1 : Temmuz 30, 2017, 10:09:38 ÖS »
Zengin Zalime ve Yoksul Mü’mine Kıyamet Günü Söylenecekler
 
Enes bin Malik’ten (r.a.) rivayetle, dedi ki: Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Cehennem ehlinden olan en zenginlerden (birisi) kıyamet günü getirilir. Sonra cehennem boyasına (azabına) batırılır sonra da:

“Ey Âdemoğlu! (Malı­nın) hiçbir hayırını gördün mü? Hiç (şimdi) sana bir nimet geldi mi?” denilir. O da:

“Hayır! Vallahi Ya Rabbi!” diye ce­vap verir.

(Sonra) da Cennet ehlinden dünyada iken en fakir, en yoksul olan bir adam getirilir ve Cennetin boyasına sokulup (batırılır). Ve ona:

“Ey Âdemoğlu! Hiçbir yoksulluk gördün mü? Hiç (Cennette) sana bir sıkıntı isabet ettin mi?” denilir. O da:

“Hayır! Ya Rabbi bana hiçbir yoksulluk gelmedi ve bana hiçbir sıkıntı da isabet olmadı.” der.”[1]

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Müslim (2807). Hadiste geçen: "Cehennem boyası ile boyanır" dan maksat, cehennem boyasına, azabına batırılır demektir. Allah en iyisini bilir.

Kafirin Dünyada İyilik Olarak Yaptığı Şeyler
 
 Müslim’in (2808) ve başkalarının Enes (r.a.)’dan rivayet ettikleri hadise göre Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Allahu Teâlâ, mü’min kulunun dünyada iken işlediği iyiliğine karşı zulmetmez. Âhirette de onun karşılığını verecektir. Kafire gelince, dünyada yaptığı iyi işlerinden dolayı Allah dünyada iken ona yedirir (ve verir) ta ki âhirete intikal edince de bu iyiliklerinin karşılığı ona (orada) verilmez.”

Kıyamet Gününde Âdem (a.s.)’a “Zürriyetin­den Cehenneme Gidecekleri Ayır” Diye Nida Edilmesi
 
Ebû Said El-Hudri (r.a.)’dan rivayetle, dedi ki: Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Allahu Teâlâ:

“Ey Âdem” diye buyurur. Âdem de:

“Buyur Ya Rabbi emret, emrine âmâdeyim” der. Yüce Allah da seslice:

“Allah sana zürriyetinden cehenneme gidecek olan kısmı oradan çıkar­ması emreder” diye nida eder.[1]

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Müttefekun aleyh. Hadisin lafzı Buhârî'ye aittir (7483). Bu hadisin tamamı önceden "Peygamberler Kitabı'nda" başında geçmişti. Aynı zamanda bu bab da Ebû Hüreyre (r.a.)'den de hadis gelmiştir: Buhârî'de (6529).

Haşrin Keyfiyeti
 
İbn Abbas (r.huma)’dan rivayetle gelen hadiste Nebî (s.a.s.): “Sizler ayağı çıplak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşir olunacaksınız” diye buyurdu ve sonra da şu ayeti okudu: “İlk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar iade ede­riz. Bu bizim üzerimize bir vaad olup, şüphesiz bunu Biz ya­panlarız.” (Enbiya: 21/104). (Devamla şöyle buyurur):

“Kıyamet gününde ilk (giysiler) giyinecek olan kişi İbrahim (a.s.)’dır. Ümmetimden bazı kimseler sol tarafa alınırlar. Ben de:

“Ey Rabbim! Ashabım! Ashabım! diye nida ederim. Allahu Teâlâ da:

“Senden sonra onların neler yaptığını ve nasıl ya­şadıklarını bilmiyorsun” diye buyurdu. Bunun üzerine ben de salih kulun dediği gibi dedim:

“Ben aralarında bulunduğum sürece üzerlerinde bir şahit idim. Beni aralarından aldıktan sonra artık üzerlerinde gözetleyici sen oldun. Sen her şeye tamamıyla şahitsin. Eğer onlara azap edecek olursan, şüp­hesiz ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlayacak olur­san şüphesiz ki sen izzet sahibisin, hakim olansın.” (Maide: 5/117-118)[1]

  Buhârî’de (4625) gelen Said bin Cübeyr yoluyla gelen rivayetle, onun da İbn Abbas’tan (r.huma) gelen riva­yette, şöyle dedi: “Resûlullah (s.a.s.) bir hutbe verip:

“Ey in­sanlar! Sizler Allah’a (c.c.) yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşir olunacaksınız.” diye buyurdu sonra da: “İlk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar iade ederiz. Bu bizim üzerimize bir vaad olup, şüphesiz bunu biz yapanlarız.” (Enbiya: 21/104) âyetini okudu sonra da:

“Şunu bilin ki; kıyamet gününde ilk (giysiler) giyinecek olan kişi İbrahim (a.s.)’dır. Ümmetimden bazı kimseler sol tarafa alınırlar. Ben de:

“Ey Rabbim! Asha­bım!” diye nida ederim. Allahu Teâlâ da:

“Senden sonra onların neler yaptığını sen bilmiyorsun” diye buyurdu. Bunun üzerine ben de salih kulun dediği gibi dedim: “Ben aralarında bulunduğum sürece üzerlerinde bir şahit idim. Beni araların­dan aldıktan sonra artık üzerlerinde gözetleyici sen oldun.” (Maide: 5/117)

(Sonra da): “Sen onlardan ayrıldıktan sonra, onlar İs­lam’dan geri dönen (mürtedler) oluverdiler.” diye buyurulur.”

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Müttefekun aleyh. Hadisin lafzı Buhârî'ye (3349) aittir. Bu hadis önceden. "Enbiya Kitabın"da İbrahim (as) babında geçmişti.

Kevser Havuzu
 
Abdullah bin Mesud’dan (r.a.) rivayetle, Nebî (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Hepinizden önce Ben havuzun başına geli­rim. Sizden bazı kimseler benimle beraber çıkarlar sonra da bazıları benim önümden alınıverilirler. Ben:

“Ya Rabbim! Onlar benim ashabımdırlar” derim. Bana da:

“Şüphesiz sen­den sonra onların neler yaptıklarını sen bilmiyorsun” deni­lir.”[1]

  Buhârî de gelen (7049) başka bir rivayet lafzı şöyledir:

“Hepinizden önce Ben havuzun başına gelirim. Sizden bir kısım insanlar benimle birlikte çıkarlar ta ki onlardan kimi­siyle görüşecektim ki bazıları benim önümden alınıverdiler. Ben:

“Ya Rabbim! Benim ashabım” dedim. Yüce Allah (c.c.):

“Senin vefatından sonra onların ne işler yaptığını sen bilmiyorsun” diye buyurdu.”

  Müslim’de (2297) gelen bir lafız şöyledir:

“Ben hepinizden önce havuzun başına gelirim. Bazı in­sanları (ona) çekmeye çalışırım. Sonra da bana karşı gelip gelirler. Bunun üzerine:

“Ey Rabbim! Ashabım! Ashabım!” diye buyurur. Kendisine de:

“Şüphesiz senden sonra onların neler yaptıklarını sen bilmiyorsun” de­nilir.”

Hadiste geçen “El-farat” kelimesine gelirsek; “El-Fârit”: Su içmek isteyen ya da suyu kullanmak isteyen kimselere kova, kap, bardak vs... aletlerle suyu içme alanına giden ilk kişi demektir. (Dolayısıyla) hadiste geçen de o manadadır. Yani: “Ben hepinizden ilk olarak havuzun başına gelenim.” Allah en iyisini bilendir.

Esma bint Ebû Bekir’den (r.huma) dedi ki:

Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Ben havuz başında ola­cağım, hatta sizden bana gelenlere bakarken önümde bazı insanlar yakalanacak. Bunun üzerine Ben:

“Ya Rabbi! (Onlar) Benden ve ümmetimden dinler” de­rim. Bana:

“Biliyor musun senden sonra onlar neler yaptılar? Vallahi onlar senden sonra ayak ökçeleri üzere dönmekten hiç mi hiç ayrılmadılar (mürted oldular)” denilir.”

(Hadisin Ravisi olan Esma’dan) İbn Ebû Müleyke: “Ey Allah’ım! Biz topuklarımız üzere (geri) dönmemizden ve dini­mizde fitneye uğratılmamızdan Sana sığınırız” diye dua ederdi.[2]
  Buhârî de geçen (7048) bir lafız şöyledir:

“Ben havuzumun başında bana gelecek olanı bekliyorum. Bana bir takım insanların gelemeyip alındığını (gördüm) ve:

“Ümmetim!” dedim. Allahu Teâlâ da:

“Sen bilmiyorsun, ökçeleri üzere geri dönmüşlerdi (mürted oldu­lar)” diye buyurur.

İbn Müleyke şöyle dua etmiştir: “Ey Allah’ım! Biz, topukla­rımız üzere (geri) dönmemizden ve dinimizde fitneye düşü­rülmemizden sana sığınırız.”

  Buhârî’de (6593) gelip benzeri Müslim’de bulunan hadi­sin lafzı şöyledir:

“Hiç biliyor musun ki, onlar senden sonra neler yaptılar?”

Bu hadis lafzı farklı olarak “Hel şaarte” olarak değil de: “Ma şaartu” olarak gelmiştir.[3]

Ebû Hâzım’dan rivayetle, dedi ki: Sehl bin Sad’ın şöyle dediğini duydum: (Resûlullah (s.a.s.) buyurdu ki:

“Ben havuzun başına hepinizden daha öncelikli geleninizim. Her kim o havuza gelecek olursa ondan içer. Kim ondan içerse ebediyen daha da susamaz. Bazı topluluklar biliyorum bana gelmek istiyorlar, onları tanırım ve onlar da beni tanırlar. Sonra benimle onların arası ayrılır (Çünkü dinden çıkmış­lardı).

Ebû Hâzım der ki: “Numan bin Ebû Ayyaş’ın benden duyduğu sabittir. Ben de onlara bu (hadisi) anlatmıştım.” Böylece Sehl’den mi işittin?” dedi. O da:

“Evet” diye cevap verdi. O:

“Ben, Said El-Hudri’nin (r.a.) bu hadiste şu rivayeti ziyâde ettiğini duyduğuma şahitlik ederim.” dedi. Resûlullah (s.a.s.):

“Onlar bendendirler!” diye buyurunca:

“Senden sonra neler yaptıklarını bilmiyorsun?” diye buyurulur. Bunun üze­rine Ben de:

“Benden sonra (Dinden dönüp, dinde olmayan) şeyleri ortaya koydukları için uzak olsunlar, uzak olsunlar.” derim.” diye tamamladı.[4] 

  Müslim’de (2290-2291)geçen lafızda: Ebû Hâzım’dan ri­vayetle, kendisi Sehl’den işitmiştir. Sehl’in de Nebî (s.a.s.) den duyduğuna göre Nebî (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Ben havuzun başına hepinizden daha öncelikli geleninizim. Her kim havu­zun başına gelirse ondan içer, kim de ondan içerse ebediyete kadar susamaz. Bazı topluluklar biliyorum bana gelmek is­terler. Onları tanırım ve onlar da beni tanırlar. Sonra benimle onların arası ayrılır (Mürted oldukları için).”

Ebû Hâzım der ki: “Numan bin Ebû Ayyaş’ın benden duyduğu mevcuttur. Ben de onlara bu (hadisi) anlatmıştım. Böylece Sehl’den mi işittin?” dedi o da:

“Evet” diye cevap verdi. O:

“Ben, Said El-Hudri’nin (r.a.) bu hadiste şu rivayeti ziyâde ettiğini duyduğuma şahitlik ederim” dedi. Resûlullah (s.a.s.):

“Onlar bendendirler!” diye buyurunca:

“Senden sonra neler yaptıklarını bilmiyorsun” diye buyurulur. Bunun üzerine Ben:

“Benden sonra (dinde olmayan) şeyleri ortaya koyduk­ları için uzak dursunlar, uzak dursunlar” derim.” diye ta­mamladı.

  Sehl bin Sad’den gelen Buhârî (6584-6583)’nin başka bir lafzında Nebî (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Ben havuzun başında sizden önce bulunacak olan kişiyim. Her kim bana gelecek olursa ondan içer. Kim de ondan içerse ebediyen asla susamaz. Bana bir takım kimseler gelirler onları tanıyorum onlar da beni tanırlar. Sonra da (kâfir oldukları için) benden araları ayrılır.”

Ebû Hâzım der ki: “Numan bin Ebû Ayyaş’ın benden duyduğu sabittir. Ben de onlara bu hadisi haber vermiştim.

“Böylece Sehl’den mi işittin?” dedi. O da:

“Evet bu hadiste şu rivayeti ziyade ettiğini duyduğuma şahitlik ederim.” dedi. Resûlullah (s.a.s.):

“Onlar bendendirler!” diye buyurunca:

“Senden sonra neler yaptıklarını bilmiyorsun?” diye buyurulur. Bunun üzerine Ben:

“Benden sonra (dinden ol­mayan) şeyleri ortaya koydukları için uzak dursunlar, uzak dursunlar.” derim.” diye tamamladı.

İbn Abbas (r.huma) der ki: “Hadiste geçen “Suhkan” laf­zının manası uzak olsun, beri dursun demektir.

Enes (r.a.) dan rivayetle, Nebî (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“(Havuzumun başında) bana ashabımdan bir takım insanlar gelirler. Kendilerini tanıdığım vakit bana gelmeleri engellenir.” Ben:

“Bunlar ashabımdırlar!” derim. Allahu Teâlâ bana:

“Senden sonra neleri ortaya koyduklarını sen bilmiyorsun” diye buyurur.”[5]

Ebû Hüreyre (r.a.)’dan gelen rivayetle, Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Kıyamet gününde ashabımdan bir grup bana gelmek isterler. Havuza gelmekten engellenirler. Ben de:

“Ey Rabbim! Bunlar benim ashabımdırlar!” derim. Allahu Teâlâ da:

“Senden sonra onların neler neler yaptıklarını bilmiyorsun! Onlar senden sonra ökçeleri (üzere) geriye dö­nüp dinden döndüler” diye buyurur.”

Buhârî’de (6586) geçen: “Feyuhalleûne” lafzı “Feyücellevne anilhavzi” lafzına bedel olarak gelmiştir. Ha­diste geçen “Feyucellevne” lafzının manası: “Havuzdan en­gellenirler” demektir.

“Feyuhalleûne” lafzının manası da: “kovulurlar” demektir. Allah en iyisini bilendir.

Aişe anamızdan (r.anha) rivayetle, kendisi, Resûlullah (s.a.s.)’in ashabının yanında bulunduğu bir an da şöyle buyurduğunu işitmiştir:

“Ben havuzun başında olaca­ğım ve sizden gelecek olanları bekliyor olacağım. Allah’a ye­min olsun ki: bana gelmek üzere olanlardan bir takım insan­lar geri çevrilecek ve Ben de:

“Ey Rabbim! Onlar benden ve bende onlardanım” diyeceğim ve bana da Allahu Teâlâ:

“Senden sonra onların neler yaptıklarını bilmiyorsun, onlar ökçeleri gerisi gittikçe gittiler (ve dinden çıktılar)” diye buyu­rur.[6]

Ümmü Seleme'nin kölesi Abdullah bin Rafi’den, onun da Nebî (s.a.s.)’in zevcesi Ümmü Seleme’den gelen riva­yette, dedi ki:

“İnsanların (Kevser) havuzu hakkında konuş­tuklarını duydum. Ancak Resûlullah (s.a.s.)’in ağzından bizzat duymamıştım. Bir gün cariyem benim (saçlarımı) taradığı bir vakit, Resûlullah’ın (s.a.s.):

“Ey insanlar!” diye nidasını duy­dum. Hemen cariyeme sonra devam etmesini söyledim. Ca­riyem:

“Nebî (s.a.s.) erkekleri davet etti, bayanları etmedi” de­yince ben de:

“Ben de insanlardan birisiyim” diye cevap ver­dim. Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Havuza ilk varacak olanınız benim, ben olacağım o kişi! Sizden biriniz tıpkı yo­lunu kaybetmiş bir deve gibi yolunu benden kaybeder olup bana gelemeyecektir. Ben de:

“Bunlar ne olacaklar?” derim. Bana:

“Senden sonra bunların neler yaptıklarını bilmiyorsun” denilir. Bunun üzerine Ben de:

“Öyleyse uzak olsunlar” de­rim.”[7]

--------------------------------------------------------------------------------
 
[1] Müttefekun aleyh. Hadisin lafzı İmamı Buhârî'ye (6576) aittir.

[2] Müttefekun aleyh. Hadisin lafzı Müslim’e aittir (2293).

[3] "Hel şaarte" Biliyor musun demektir. (Mütercim).

[4] Müttefekun aleyh. Lafız Buhârî'ye aittir (7050-7051).

[5] Buhârî (6582).

[6] Müslim: (2294).

[7] Müslim: (2295).

 



 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]