* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak  (Okunma sayısı 5055 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak
« : Nisan 27, 2024, 07:49:11 ÖÖ »


Ahiretin kapısı ölümü Hatırlamak ve Ona Hazırlanmak

Dünyada hepimize er veya geç gelecek olan ölüm kadar kati bir hakikat yoktur. Hatta ölüm, her bugünün yarını, her gecenin bir gündüzü ve her yazın bir kışı olmasından daha kesin bir gerçektir. Nitekim her gün aramızdan ayrılanlar ile de bu durumu müşahede ediyoruz.

Eğer ölüm sırf yokluk, yok olup gitmek olsaydı o zaman yapılacak pek bir şey kalmazdı. İnsanlar aslandan kaçar gibi ölümden korkar ve kaçarlar ama ne kadar kaçsalar da yine bir gün ölüm onları yakalar, korktukları başlarına gelir. İnsan yok olmaktan korktuğuna, yok olmayı istemediğine ve ölüp gitmekle yok olmayacağına, sadece bir dünyadan diğerine göçeceğine göre...

İşte bu noktada ölüme ve ölüm sonrasına hazırlık ihtiyacı gündeme gelmektedir. Çünkü insanoğlu fıtraten yarınına hazırlık yapma duygusuyla yaratılmıştır. Ölümden sonraki hayatı hatırlatan en müşahhas gerçeklik ölüm olduğu için Peygamber Efendimiz bizleri ölümü çok hatırlamaya teşvik etmiş, ölümü çok anmayı hayra alamet saymış ve “Lezzetleri yok edici olanı, yani ölümü çok hatırlayın (hatırınızdan hiç çıkarmayın).” buyurmuştur. (Tirmizi, Zühd, 31; İbn Mace, Zühd, 31.) Kendilerine ensardan bir sahabi: “Müminlerin en akıllısı hangisidir ey Allah’ın Resulü?” diye sorunca: “Ölümü çok anan ve ölümden sonrası için güzel hazırlık yapanlar var ya, işte onlar en akıllı olanlardır.” (İbn Mace, Zühd, 31.) cevabını veren Hz. Peygamber (s.a.s.), insanların en zahidinin kim olduğunu sorana da şöyle söylemiştir: “İnsanların en zahidi, kabri ve (orada) çürümeyi unutmayan, dünya ziynetinin fazlasını terk eden, bakiyi (ahireti) fâniye (dünyaya) tercih eden ve yarınki günlerini saymayıp (dünyada uzun emeller peşinde koşmayıp) kendisini ölülerden sayan kimsedir.” (Azizi, Ali b. Ahmed, Siracu’l-Münir, c. I, s. 186.) Bu son hadiste tavsiye edilen, dünya nimetlerinden tamamen el etek çekmek değildir. Nitekim hadisin şerhinde, dünya nimetlerinden ihtiyacı kadar faydalanmanın insanı zühdden çıkarmayacağı misallerle açıklanmıştır.

Akıllı insanın başta gelen özelliklerinden biri de yarınını garanti altına almak için gayret sarf etmek ve başına geleceği muhakkak olan hadiseler için önceden tedbir almaktır. Dünya hayatında bile insanların bugünden yarın için, yazdan kış için çalışıp hazırlanmaları, o günlerin geleceğini düşünmeleri ve o günkü hâlleri bugünden görür gibi olmaları sebebiyledir. Hâlbuki hiç kimsenin ne yarının geleceğine garantisi vardır ne de kendisinin yarına ulaşacağına dair kesin bilgisi. Her ikisi de muhtemeldir. Gelmesi muhtemel olan ilerideki günleri için bugünden hazırlık yapan insanoğlunun, gelmesi muhakkak olan ölümden sonraki hayatı hatırlayıp da ona hazırlık yapmaması hiç düşünülebilir mi?

Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz ölümü çok anmamızı ve ondan sonrası için hazırlık yapmamızı emretmiş, nefsin arzularına değer vermemeyi ve ölümden sonrası için çalışmayı akıllılık alameti saymıştır. Ashaptan Bera b. Azib, Resulüllah’ın yanındayken gördükleri topluluğun kabir kazdıklarını öğrenince Resulüllah’ın hemen gidip mezarın yanında ağladığını ve yanındakilere şöyle öğüt verdiğini anlatıyor:

“Ey kardeşlerim, bu gün için (başka bir rivayette şurası için) hazırlanınız.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. IV, s. 294, Meymeniyye, 1313h.)

Ölüm gelmeden önce ölüme hazırlanmayı hidayet alameti sayan Resulüllah (s.a.s.), bir gün Abdullah b. Ömer’in omzuna elini koyarak onun şahsında bütün ümmetine şöyle nasihat etmiştir: “Dünyada sanki gurbette imiş gibi yahut yolculukta bulunuyormuş gibi ol. Kendini mezarlıktakilerden say. Sabahladığın zaman kendine akşamdan söz etme, akşamlayınca da sabahtan bahsetme. Hastalanmadan önce sıhhatinden, ölümünden evvel de hayatından faydalan. Çünkü sen yarın isminin ne olacağını bilemezsin ey Abdullah!” (Tirmizi, Zühd, 17.)

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, dünya zevklerine dalıp da kabre varıncaya dek ölümü hatırlamayanların kabirde gerçeği göreceğini ve dünyada iken kendilerine verilmiş olan tüm nimetlerden sorguya çekileceklerini haber vermektedir. (Tekasür, 102/1-8.) Dünya hayatının rengârenk güzelliklerinin hep geçici olduğunu göremeyen ve bu dünyaya imtihan için geldiklerini unutanların ölüm anındaki acıklı durumlarını ve dünyaya dönüşü arzulamalarını da şöyle anlatıyor Kur’an: “Nihayet onlardan birine ölüm gelince ‘Rabbim! Beni dünyaya geri gönderi ki terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım.’ der. Hayır! Bu sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.” (Müminun, 23/99-100.) Şüphesiz onların burada anlatılan dünyaya dönüş arzuları, o ana kadar geçirdikleri hayatlarını devam ettirmek ve yine mallarıyla, mülkleriyle oyalanmak için değildir. Artık gerçeği gördükleri için Allah’a itaat gayesiyle dünyaya dönüşü arzu etmektedirler ki kâfir ve münafıkların ölüm anındaki bu isteklerinden başka, biri kıyamet günündeki azabı görünce biri de cehenneme ebedî kalmak üzere girince olmak üzere iki kere daha dünyaya dönüşü arzulayacakları Kur’an-ı Kerim’de haber verilmiştir. (Şura, 42/44; Fatır, 35/37.)

Burada şunu da belirtmek isteriz ki İslam’da ölümü hatırlamak ve ölümden sonrasını düşünmek, mümine dünya hayatını zindan etmek için tavsiye edilmemiştir.

Aksine bu tavsiye, müminin dünyada mutlu olması ve ahiretine de hazırlık yaparak her iki dünyası için müspet faaliyetlerinden ötürü saadet ümidiyle yaşaması ve ümitsizliğe düşmemesi içindir. Zira nasıl ki kışlık hazırlığı tam olanı kışın gelişi korkutmaz ise ahiret hazırlığı tam olanı da ölümün gelişi korkutmaz.

Mümin, dünyadan ayrılırken kıyametinin kopacağını ve o ölünce meleklerin önden ne gönderdiğini, insanların ise cenazenin ardından giderken geriye ne bıraktığını soracaklarını bilir. Kabrin karanlık ve yılan, çıyanla dolu dar bir yer olduğunu, orada sorguya çekileceğini ve kabri cennet bahçelerinden biri hâline getirmenin kendi elinde olduğunu da bilir. İşte bütün bunları bildiği için de ölümü çok anar hatta hiç hatırından çıkarmaz ve ona hazırlık yapar.

Öte yandan mümin, ölümden sonrasını hatırdan çıkarmayıp oraya hazır olduğu için ölümden de korkmaz. Çünkü insanların ölümden korkmalarının sebebi, ölümden sonraki hayata hazır olmayışlarındandır. İnsanın ahiret hazırlığı ve takvası arttığı nispette ölüm korkusu azalır. Ölümü çok hatırlayan müminin ise ona hazır olacağı için böyle bir korkusu olmaz.

Ölümü anmanın insana sağladığı başka faydalar da vardır. Büyüklerden biri bunları şöyle sıralar: Günahlardan hemen tövbe etmek, rızkında kanaat etmek ve Allah’a kulluk ederken içten gelen bir istek ve aşkla bunu yapmak. Aynı zat, ölümü unutan kimseye de Allah’ın üç musibet vereceğini ifade ederek bunları şöyle sıralamaktadır:

1-   Daha vakit var, gençliğim var diyerek tövbeyi sonraya bırakması,

2- Dünyadaki mal, mülk ve evladın bir imtihan için verildiğini unutarak dünyaya karşı hırs ve tamahının artması,

3- İbadetlerini yapmada üşenmesi. (Şarani, Abdulvahhab b. Ahmed, Muhtasaru Tezkireti’l İmam Ebi Abdillah el-Kurtubi, s. 4.)

Hâlbuki ölüm, kardeşi kardeşten, evladı anneden, karıyı kocadan ayırır. Yine insanı, uğruna ahiretini yıktığı ve canından çok sevdiği mallarından ayırır. Çoğu zaman insanın sevdiği mallarını, sevmediği kimselere bıraktırır. Kendisi orada kazanıp biriktirdiği malın mülkün hesabını vermeye çalışırken hatta bazen cezasını çekerken başkaları da sefasını sürer.

Niceleri vardır ki ruhları bedenlerinden ayrıldığı ve gerçeği gördükleri zaman geride bıraktıkları akraba ve yakınlarına şöyle seslenmek isterler:

“Ey ailem ve çocuklarım! Dünya benimle oynadığı, beni oyaladığı gibi sizinle de oynayıp oyalamasın. Helal haram mal topladım; faydası size, zararı bana oldu. Benim gibi olmaktan sakının.” Ama ne yazık ki dünyaya dalmış olanlar bu sese kulak vermez ve ölümden sonrasını düşünmezler. Onlar ölümden ve ölülerden de ibret almazlar. Ama ne kadar ölümden kaçsalar da bir gün mutlaka ölüm onlara gelecek, ölüm ağına onlar da düşeceklerdir.

Ölümü hatırlamak, aynı zamanda katı kalplerin yumuşatıcı ilacıdır. Bolluk ve nimet içinde olanları gafletten, darlıkta olanları da şiddetli elemden kurtarır.

Ölümü ve ahiret hayatını hatırından hiç çıkarmayan mümin dünyayı aşırı sevmez, dünya nimetlerinden istifade ederken de her zaman sabırlı ve kanaatkâr olur.

O, başına gelebilecek bela ve musibetlere sabretmesini bilir, bunlar karşısında sabırsızlık etmez ve isyana düşmez. Çünkü o her şeyin Allah’tan geldiğine ve karşılıksız kalmayacağına inanır, daima rıza ve teslimiyet makamında oturur. Mümin, eliyle daima hayır yapar, diliyle hayır söyler, hiç kimseyi incitmez, her an ölümün gelebileceğini düşünerek gaflete düşmez, her zaman uyanık olur. O, dünyaya geldiğinde herkes gülüyor, kendisi ağlıyordu; dünyadan gidişinde ise herkes ağlarken kendisi gülmek için gayret eder.

Diğer taraftan ölümü hatırlamak, emeli kısaltacağı için dünya acı ve sıkıntılarını da azaltır. Zira dünyada geleceğe dair istek ve arzular, ileriye yönelik uzun emeller ne kadar çok olursa bunlar gerçekleşmeyince elem, ızdırap ve acı da o nispette artar. Bu durum insanı Allah’tan uzaklaştırıp dünyaya daldırır. Hâlbuki Allah Teâlâ Kur’an’da müminlere mal ve evlatlarla oyalanmamalarını, ölüm gelmeden önce Allah’ın kendilerine vermiş olduğu dünyalıktan kendi rızası için infak etmelerini emretmekte, aksi hâlde böyle yapmayanlara son pişmanlıklarının fayda etmeyeceğini ve akıbetlerinin hüsran olacağını bildirmektedir. (Münafikun, 63/9-10.)

Hayret edilecek bir gerçek de şudur: Pek çoğumuz hastalandığımız ve ölümün yaklaştığını anladığımız zaman, Allah’ın huzuruna temiz çıkmak için dua ve niyaza, tövbe ve istiğfara başlarız. Hâlbuki gerçekte biz her gün, her saat, her dakika ve her an azar azar ölüme yaklaşmakta ve ölmekteyiz. Çünkü ahiret hazırlığı için verilmiş olan ömürlerimiz her nefeste tükenmektedir.

Binaenaleyh mümin hastalanıp da ölüm döşeğine düşünceye kadar geciktirmeden her zaman ölümü hatırında tutmalı ve her an ölüme hazır olmalıdır.

Ölüme hazır olmak ise kısaca iyi yaşamak demektir. Bundan dolayı, bir müminin daima güzel işler yapması için ölümü hatıra getirmesi ve ölüm arifesinde yaşadığını bilmesi gerekir. Ama bu onu, ölmeyi isteme, ölümü temenni etme derecesine de getirmemelidir.

Prof. Dr. Süleyman Toprak.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]