* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Ölüm Ötesi Hayat ve Arınmış Kalp Sermayesi  (Okunma sayısı 583 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2314
Ölüm Ötesi Hayat ve Arınmış Kalp Sermayesi
« : Şubat 17, 2020, 09:45:22 ÖS »
Ölüm Ötesi Hayat ve Arınmış Kalp Sermayesi

“(Kulların) diriltilecekleri günde, ne malın ne de oğulların fayda vereceği, yalnızca arınmış bir kalple gelenlerin kurtuluşa ereceği o günde beni rezil etme, utandırma (Allah’ım!)”
(Şuara, 26/87-88.)

İnsanda her şeyi devr-i daimden ibaret zannedip bunun sadece bir göz yanılması olduğunu fark etmeyen bir damar var. Bu damar kendi konumunu toprağa düşen tohumun tekrar bitkiye dönüşmesiyle kıyaslar. Oysa toprağa bedeni düşmüştür, bitkilerde olduğu gibi tohumu değil. Yeni doğanlar anne rahminden dünyaya geliyor, bitkiler gibi topraktan değil. Yeni doğanlardan değil de yeniden doğanlardan söz ediyor olsaydık, ana rahminden değil de, toprak anadan söz etmemiz gerekecekti. Oysa toprak, analığını bir sefer, Âdem (a.s.) için yaptı ve kenara çekildi. Sonra görevi doğum-ölüm olgusu aldı. Doğum ve ölüm… Bu bir döngü müdür? Gerçekten, ölenler bu olgu içinde yeniden dünyaya geliyor diyebilir miyiz? Basit bir örnekle bakalım: Değirmenin dolabı her dönüşünde aynı suyu mu getirip üst oluğa bırakıyor? Bir döngü var, daha doğrusu döngü zannettiğimiz bir gidiş geliş var; ama her seferinde başka bir sudur çarkımızı döndüren. Yani karşımızda döngü değil, bize döngü algısı veren bir göz aldanması vardır. İşte esas sıkıntı burada. Yunus Emre’nin geçip giden hayatı, “suyu yalap yalap akan dertli dolap”a benzetmesi boşuna değildir.

Ölümün bir son olmadığına inanmak müminin tasavvur dünyasında, hayata şekil veren temel unsur olarak durur.

Kıyamet günü diye tanımladığımız o görülmedik sahne perdesini açtığında yapıp ettiklerinin hesabını verecek oluşu bir mihenk taşı gibi onun davranışlarını kalite kontrolüne tabi tutar. Ne var ki sarrafı bu mihenk taşını zaman zaman ciddiye almaz, işini göz kararı ve el yordamı ile yapmaya başlar. Hatta bu değerli aracın varlığını tezgâhın bir köşesinde öteberinin arasında tozlanmaya bırakır, onun varlığını bile unutur. İşte size ahiret hayatı konusunda gaflete düşmüş bir mümin sureti.

Bir tür dikkat kaybıdır, odaklanamamadır gaflet. Kur’an-ı Kerim’in mesajları önemli ölçüde bizi nihai ve kalıcı durağımız olan ahiret gününe yoğunlaşmayı, bu konuda zaaf, unutkanlık ve ihmal yaşanmasına engel olmayı hedefler. “Gafillerden olma” (A’râf, 6/205.) gibi yüksek yoğunluklu uyarı bu hedefe yönelik çağrılardan bir örnek.

Gafletin temel sebebi maddi yanımızın manevi yanımızı kuşatma altına alıp bizi ölümsüzmüşüz havasına sokmasıdır. Bu da genellikle geçici olanla oyalanmamız, onu kuvvet ve kudret kaynağı gibi algılamamız şeklinde ortaya çıkıyor. Bu zaafımız Kur’an-ı Kerim’de heveslerimizi tetikleyen mal-mülk, evlat ve benzeri geçici şeyler örneklemesi ile Hz. İbrahim’in dilinden dikkatlere sunulur. Karun ve Firavun bu zaafların tarih içindeki en belirgin kurbanları olarak öne çıkarılır.

Yazının başında yer verdiğimiz ayetler bize ahiret gününün genel geçer ilkesini veriyor. Yeryüzü şartlarından oraya götürülebilecek maddi hiçbir değerin bulunmadığını, boyut değiştirip bizi takip edebilecek tek değerin, selim kalp olduğunu seslendiriyor. Selim kalp, iman zeminine dayalı kulluk davranışlarımızı temsil eden; başta şirk ve inkâr olmak üzere kötü davranış ve niteliklerden arınıp kurtulmuş kalp demektir.

Gerçekte Kur’an’ın bu “selim kalp” söylemi mecazi bir anlam içeriğine sahiptir. Kalp, hem bedenin en hayati organı olması bakımından hem de niyet ve iradenin oluştuğu merkez olarak tasavvur edilmesi yönü ile insanın kendisini temsil eder. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, “Haberiniz olsun, bedende bir et parçası vardır ki o iyi olursa bütün beden de iyi olur; o bozulursa bütün beden bozulur. Dikkatinizi çekerim, o kalptir.” (Buhari, İman, 37.) şeklindeki hadisinde de aynı tasavvurun yansıması vardır. Hadisteki “bozulma” vurgusu kalbe arız olan şirk, küfür, itaatsizlik ve diğer günahlar gibi yönelişlerin yıkıcı etkisine işaret ediyor. Manevi hastalıklar işte bu yıkımın fideliğinden boy atıyor. İman etmiş gibi görünmek yani nifak bu hastalıklar listesinin başında yer alır. Nifak, düşenin kıpırdadıkça battığı bir bataklık gibi hâkim olduğu kalbi ölüme götürür. “Onların kalplerinde hastalık vardır da Allah onların hastalığını artırmıştır.” (Bakara, 2/10.)
Selim kalp her türlü yanlış inanç, düşünce ve eyleme çıkış noktası olmaktan korunmuş kalptir, dedik. Demek ki asıl konu kalbin selamette ve güvenlikte tutulması, isyan ve inkâr gibi tehlikeli hallere düşmeye karşı korunmasıdır.

Ayetteki “kalp” vurgusunun kul niteliği ile insanı temsil ettiğini burada da hatırlayalım ve diyelim ki bu korunma işlemleri Kur’an-ı Kerim’de “takva” (Allah’a karşı gelmekten korunmak) etiketi ile ifadeye konulmuştur. “Kalbiselim ayeti”ni, “Ey iman edenler Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öyle sakının ve ancak mümin kimseler olarak ölün.” ayeti ve benzerleri ışığında ele alınca onun, Allah’ın huzuruna selim kalple gitmenin takva hassasiyeti taşıyan iyi bir mümin olarak gitmek anlamına geldiği anlaşılıyor.

Selim akıl, selim kalbin eseridir. Bu ikisi arasındaki ilişki o kadar sıkıdır ki selim kalp akleden kalptir de denilebilir. Fazilet arayışındaki insan gerçekte selim kalp arayışındaki insandır. Allah’ın selamet yurduna yaptığı çağırıya (Yunus, 10/25.) icabet yolunda insana rehberlik edecek olan da selamete ermiş kalptir, selim kalptir. Bu nitelikteki kalpte, kin, nefret, bencillik, zulüm ve fani olana tutkunluk mekân tutamaz. Gönül erbabının dili ile “masiva”ya verecek tek kuruşu yoktur. O, nefsin ve şeytanın etki alanı dışındadır. Hz. Peygamber’in sahibinin “iyilik ve kötülük nedir?” sorusuna “kalbine danış” diyerek işaret ettiği kalp sıradan bir kalp değil işte bu selim kalptir. Yoksa fıtrattan gelen safiyetini günahlarla yitirmiş kalp “fetva mercii” olabilir mi?

“Kalp”, sözlük anlamı ile “evirmek” ve “evrilmek” demektir. Bu organımız adını, görevini yaparken fiziki olarak hâlden hâle evrilmesine borçludur. Bu evrilme işi kalbin manevi halleri için de geçerlidir. Bu sebeple selim kalp, sahibinin olumsuz tutum ve yönelişleri sebebi ile bu niteliğini yitirme tehlikesini her zaman yaşar. Bu tehlikenin uç noktası iman sınırları dışına çıkmaktır. Hz. Peygamber’in bize öğrettiği “Allah’ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl!” (Tirmizi, Daavat, 89.) duası işin bu boyutuna dikkat çekiyor. Hadisten elde edilebilecek başka bir bilgi de selim kalbi koruma yolunda duanın önemli bir etken olduğudur. Ancak duada esas olanın fiili dua yöntemi olduğu dikkate alınınca, yukarıda aktardığımız nebevi duanın, “Allah’ım kalbimi dinin üzere tutmamı sağlayacak amelleri yapmama yardım et.” şeklinde anlaşılmasının uygun olacağı görülür.

Bağdatlı Ruhi “Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler / Yevme lâ yenfeu’da kalb-i selîm isterler” (Üstat, zannetme ki yarın kıyamet gününde senden altın ve gümüş isteyecekler; mal ve evladın fayda vermediği o günde senden arınmış bir kalp isteyecekler) diyor. Gönül erbabı şair bu seslenişinde, selim kalbin temel sermaye olacağı hatırlatmasını yaparken, iyi yetişmiş bir kişiyi (hâce) muhatap olarak alıyor. Böylece selim kalp yoksunluğu tehlikesinin bilgisizinden okumuşuna her kesimden insan için geçerli olduğunu inceden inceye dokunduruyor. Kıyamet gününde fayda vermeyeceği bildirilen “altın ve gümüş” için “selim kalpten beslenmeyen yaldızlı ve etkileyici üslup” açılımı da uygun düşüyor gibi.

Selim kalp yitirme riskini taşıdığımız ahiret sermayemiz. Doğruluk üzere giderken eğrilerek kaybedilen bir sermaye. “Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.” (Âl-i İmrân, 3/8.)

 


* BENZER KONULAR

Rahîm Ve Rahmân Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:28:55 ÖÖ]


Davranışlarımız Kaydediliyor Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:22:46 ÖÖ]


Biliniz Cesedin Öyle Bir Et Parcası Vardır Ki Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:18:08 ÖÖ]


Melek Girmeyen Evler Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:04:30 ÖÖ]


Doğru Çalışma Methodu Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:59:59 ÖÖ]


Başınızı Çevirip Gitmeyin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:39:23 ÖÖ]


Ozan Birgül 320 kbps - 2 kısım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:15:33 ÖÖ]


Ozan Birgül - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:04:09 ÖÖ]


Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]