Mü'minin ölümü ile kâfirin ölümü arasındaki fark nedir?
Mü'minin ölümü anında çektiği acı ve ıstıraplar günahlarına kefarettir. Kâfirlerden ise kolay bir şekilde ölenler varsa onlara imrenmemeli, asıl ölümden sonraki hayatı huzur içinde olacak olanlara imrenmeli.
"Sekr" kişi ile aklı arasına giren, aklı gideren bir hâl demektir ki, aklı gideren sarhoş edici maddelere genel olarak "müskir" ya da "musekkir" adı verilmektedir. Bu kelime gazap, aşk, elem, dalgınlık veya bir acıdan ötürü gelen baygınlık için de kullanılmakta ve bu hâle de "sekr" denilmektedir ki, buradaki kastımız budur. Yanl "sekr"in çoğulu olan "sekerat" ile, ölum anındaki ıstırap ve baygınlıklar kastedilmektedir burada.
Buna göre, Kur'anî bir terim olan "Sekeratü'l-Mevt" terimi "insanın ölumüne delalet eden ölüm baygınlıgı" manasına gelir.
Hepimizin bildigi gibi ölüm, ruhun cesetten ayrılışıdır ki, ölümün sekeratı vardır. Nitekim ayet-i kerimede ölümden kaçan insanlara bir gün mutlaka bu sekerat-ı mevtin geleceği bildirilmiştir.(Kaf, 50/19)
Hz. Aişe validemizden rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (asm)'in son hastalığında yanlarında bir kap içerisinde su vardı. Rasulullah (asm) mübarek ellerini suya daldırıp yüzüne sürüyor ve şöyle diyordu:
“Allah'dan başka tanrı yoktur. Muhakkak ölümün sekeratı vardır." sonra ellerini kaldırıp: "Refiku'l-A'la'da" diyor, ta ki ruhu kabzolunup eli aşağıya düşünceye kadar.(Buhari, Rikak, 42)
Yine muhaddislerin Hz. Aişe'den rivayet ettikleri diğer bir hadis-i serifte de Rasulullah (asm) bu hastalığında, elini suya sokup yüzünü ıslattıktan sonra:
"Allahım, sekerat-ı mevtte (ölüm zahmeti ve baygınlığında) bana yardım et."(İbn Mace, Cenaiz, 64; Tirmizi, Cenaiz, 8 diye dua ediyordu.
Hz. Aişe validemiz diyor ki;
"Ben Hz. Peygamberin, vefatında çektiği ızdırabı gördükten sonra, kolay ölmesinden dolayı kimseye gıpta etmem (imrenmem) "Tirmizi, Cenaiz, 8
Diğer bir rivayette de Hz. Aişe:
"Rasulullah (asm), benim midemle boğaz çukurum arasında (göğsümde) olduğu hâlde vefat etti. Rasulullah (asm)'den gördüğüm şeyden sonra, ölümün şiddetini kimse için çirkin saymam." (Nesai, Cenaiz, 6) demiştir.
Ölüm anında meleklerin görünerek herkese makamını bildirmeleri, sekerat-i mevt ve bu esnadaki durumlar dünyadakilerin muttali olamayacakları gaybi hakikatlerdendir. Mu'minin, gaybi hakikatlere dair Allah ve Rasülünün verdiği her habere inanması zaruridir. Kesin haberle bildirilmiş olan bu durumlara her Müslümanın kesin olarak inanması gerekir. Aksi hâlde imanı tehlikeye düşer.
Şer'i nasslarda, dünyada yaşarken iyi hal üzere olanların, yani iman edip emir ve yasaklara titizlikle riayet edenlerin ölumlerinin kolay olacağı ve ölüm meleğinin onlara rifk ile (yumuşaklıkla) muamele edeceği, bunun zıddı bir yaşayışa sahip olanların ise ölümlerinin şlddetli olacağı, ölüm meleğinin de hayatını küfür, isyan ve kötülükler peşinde koşarak geçirmiş olan bu insanlara sert muamele edecegi bildirilmiştir. Ancak bu, değişmez bir kaide değildir. Ölum anında Allah'ın sevgili kullarının acı çektiği, Allah'a isyan ile ömür geçirmiş olanların ölümlerinin ise çok kolay olduğu da olur.
Nitekim Rasulullah (asm)'in, ölümü anında çektiği ızdırap şiddetli olmuştur. Musa (As)'in, ruhu kabzolunduktan sonra Cenab-ı Hakk'ın kendisine ölümü nasıl bulduğunu sorması üzerine verdiği cevapta:
"Nefsimi tavada kızartılan diri serçe gibi buldum, ölmez ki istirahata kavuşsun, kurtulamaz ki uçsun."
demesi de ölümün Allah'ın sevgili kulları için de bazan şiddetli olabileceğine delalet eder. Diğer bir rivayete göre Hz. Musa:
"Kasabın elinde derisi yüzülen koyun gibi." (bk. Hasan İdvi, Meşarik, Mısır, 1316, s. 15) demistir.
Peygamberimiz (asm), az günah işleyenlerin ölümünün kolay olacağını haber verdiği ve Kelime-i Tevhid getirmiş olanlara, yani mü'minlere ölümleri anında zillet ve korku olmayacagını haber verdigi hâlde,(Münziri, et- Terğib ve’t-Terhib, 2/416-417) ölümden sonraki hayatlarının en yüksek saadet derecesinde olacağını Kur'an'ın haber verdiği bu büyük zevatın ölüm anındaki şiddetli ızdıraplarınnı sebebi nedir?
İslam alimleri, ölüm anında ızdırap çeken insanların ızdırap sebeplerinin farklı olduğunu haber vermişlerdir.(bk. Hasan İdvi, a.g.e., 40) Buna göre, sekerat-ı mevtin şiddeti şu dört gayeden biri içindir:
1. Manevi derecesini daha çok yükseltmek istediklerine Allah, ölümü anında ızdırap çektirir.
Peygamberlerin ve Allah'ın salih kullarının sekerat-ı mevtlerinin şiddetli olması bu sebepledir.
Onların ölüm anındaki ızdıraplara katlanmaları, Allah katındaki derecelerini daha fazla yükseltir.
Onun için de bu büyük zatların hiçbiri ölüm acılarından ötürü hoşnutsuzluk gostermemişler, daima derecelerinin daha yüksek olması için Allah'a dua etmişlerdir.
2. Allah Teala, günahlarını affetmek istediği mü'min kullarının günahlarına kefaret olsun diye sekerat-ı mevtlerini şiddetli eyler. Mü'min, dünya hayatında iken çektiği her acı ve ıstıraba, hatta ayağına batan bir dikenin acısına bile karşılık alacağı ve bu ıstıraplara karşılık olarak bir günahının affolunacağı, günahı yoksa bir sevap yazılacağı için, onun ölüm anında çektiği ıstırap ve acıları da karşılıksız kalmayacaktır. Bu hakikati kavramış olan Hz. Ömer (v. 23/643) şöyle diyordu:
"Mü'minin üzerinde günahlarından hayatta iken -iyi amelleri ve tövbesiyle silinmemiş- bir şey kalacak olursa, Allah ona sekerat-ı mevti şiddetli kılar. Böylece ruhu cennete ulaşır. Kâfir de dünyada iyi bir iş yapmışsa, onun karşılığı olmak üzere, Allah ona ölümü kolaylaştırır ve yaptığı iyiliğin karşılığını dünyada almış olarak onu cehenneme atar."
Kâfirlerden kolay bir şekilde ölenler varsa onlara imrenmemeli, asıl ölümden sonraki hayatı huzur içinde olacak olanlara imrenmeli. Çünkü kâfirin göreceği mukafatın tamamı dünyada, mü'mininki ise hem dünyada hem de ahirettedir. Allah Teala biz Müslümanlara kâfirlerin dünyadaki bolluk ve refahlarına hayret etmememizi, imrenmememizi emretmiştir.(Tevbe, 9/55)
Biz onlardan ölümü kolay olanlara da imrenmeyiz ki, zaten bu pek nadir olur. Genellikle azapları ölüm anından itibaren başlar. Melekler onların ruhlarını alırken onlara azap ederler. İleride açıklanacağı üzere bu, onların azaplarının baslangıcıdır.
Ölüm anındaki acı ve ıstırapların, mu'minin günahına kefaret olacağını kavramış olan Ömer b. Abdulaziz (v. 101/720) de şöyle diyor:
"Bana ölüm sekeratının kolaylaştırılmasını istemem, arzu etmem. Çünkü o, mü'minin günahlarını örten ve derecesini yükselten son kefarettir."(İbn Hacer, Fetfu’l-bari, 11/365)
Mü'minin ölümü anında çektiği acı ve ıstıraplar günahlarına kefaret olmakla beraber, onun melekler tarafından müjdelenişi ve meleklerin onu Allah'a kavuşma sevincine garkederek rifk ile muamele edişleri; mü'minin de Rabbına kavuşma sevinci içinde oluşu, sanki hiçbir şey duymamışcasına kendisine ölüm acılarını kolaylaştırır. Bu dünyada bile böyledir. İnsan, çok büyük zorluklara katlanarak yaptığı bir işin karşılığını alınca, çektiği sıkıntıları hemen unutur, hiç çekmemiş gibi olur.
3. Sekerat-ı mevti şiddetli olanlardan bir kısmı da, baştan başa bir imtihan olan dünya hayatlarının sonunda bir kez daha denenir ve son imtihana tabi tutulurlar. Yani bunların elem ve ıstıraplarının gayesi de denemek ve tecrübe etmektir. Tabii neticede de ona göre karşılıklarını alırlar.
4. Ebedi cezanın başIangıcı olarak ölüm sekeratı şiddetli olanlar da vardır ki bunlar, dünya hayatlarında iman etme şerefine erişemeyip, hep kötülük peşinde koşan kâfir ve zalimlerdir. Bunların hali Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılmaktadır:
"Ölüm sarhoşluğu ve şiddetleri içinde meleklerin de ellerini uzatarak kendilerine (zalimlere):
'Haydi, canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı hak olmayanı söylemiş olduğunuz ve Allah'ın ayetlerinden büyüklenerek uzaklaşmış bulunduğunuz içindir ki, bugün hakaret azabıyla cezalandırılacaksınız.' dediklerinde sen o zalimleri bir görsen."(En'âm, 6/93)
Bu ayet-i kerime, kâfir ve zalim olanların ölürken azap göreceklerini beyan etmektedir. Âyette bildirilen, meleklerin ellerini uzatmalarından kasıt döğmeleridir ki, bu dövme, Bedir Gazvesi'ne katılan müşrikler hakkında inmiş olup, hükmü umum kâfirleri kapsayan şu ayet-i kerimede açıkca ifade edilmiştir:
"(Ya Muhammed!) Meleklerin, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vura vura ve: 'Tadın cehennem azabını!..' diyerek, canlarını alırken bir gözlerinle görseydin."(Enfal, 8/50)
Müfessirler, bu ayetteki dövmekten maksadın azap etmek olduğunu söylemişlerdir. Bu dövme şeklindeki azap, onların ruhları cesetlerinden çıkancaya kadar sürer. "Haydi canlarınızı kurtarın"dan murat ise sudur: Kâfiri ölümü anında melekler azapla, nekal (felaket ve ceza) ile, aglal (kelepçe ve susuzluk) ile, selasil (zincirler) ile, cehennem ve kaynar su ile ve Allah'ın gazabı ile müjdelerler. O zaman ruhu cesedinde parçalara ayrılır ve cesetten çıkmaktan çekinir. İste o zaman rnelekler o kâfirlere. ruhları cesetlerinden çıkıncaya dek: "Haydi canlarınızı kurtarın!" diyerek vururlar. Yani ruhlarınızı cesetlerinizden çıkarın, derler. Ve dünyada Allah'ı yalanladığınız, onun âyetlerine uymaktan ve Rasullerine boyun eğmekten kibirlendiğiniz içln bugün hakaret azabıyla cezalandırılacaksınız, derler. Böylece onların şiddetli sıkıntıları kat kat artar, tıpkı suyun, suda bogulanı kapladığı gibi, onları da korkular ve dayaklar kaplar...
Doç. Dr. Süleyman TOPRAK.
Ölümden Sonraki Hayat.