YAŞADIĞI GİBİ ÖLMEK
Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.), bir hadislerinde “Nasıl yaşarsanız öyle ölür, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz”1 buyurmuştur. Dinden, diyanetten uzak, maddede boğulmuş, maneviyata yabancılaşmış, tövbe edip doğru yola girmemiş insanların akıbetlerini şimdiden kestirmek güç değil. Ömrünü dinle, imanla aydınlatmış, ibadetlerle süslemiş, iyiliklerle filizlendirmiş kimsenin sonu da bellidir.
Bütün mesele sonucu başlangıçtan görebilmek, zikzak çizmeden ter temiz bir ömür sürebilmektir. Daha önemlisi bu istikameti son ana kadar bozmamaktır.
Bu konuyla ilgili Ahmet Şahin Hoca Efendi şöyle bir hadise anlatır:
Aksakallı ihtiyar, son günlerinde yatağında baygın yatmaktaydı. Doktorlar: “Bize düşeni yaptık, gerisi Allah’a kalmış” diyor, başka bir söz bulamıyorlardı.
Zaten ayakucunda bekleyen oğlu da ümidini kesmişti. Seksen sene gibi ender yaşanan bir ömür sürmüştü muhterem babası. Tanıyanları ona, “ibadet kavisi” diyorlardı. Yani bunca ömür ancak ibadet kuvvetiyle yaşanır, demek istiyorlardı. Ama ne kadar yaşansa da yine akıbet ölümdü. İşte aksakallı zat belki de o ölüm anını yaşamaktaydı.
Baygın halde yattığı yatağından ansızın doğruldu. Nefes nefese feryat ediyordu:
Oğlum! Çabuk ibriği getir, abdest alacağım, baksana ezan okunuyor, cemaate yetişmeliyim…
Bir iki saniye sonra sanki oğlu ibriği getirmiş, yumuk göz, zor aldığı nefesle, abdestini alıp camiye safa geçmiş, imamla birlikte ilk tekbirini de alıyordu:
Allah-ü Ekber!
Ne var ki, şuur altına yerleşmiş bu abdest alma, sonra da namaza başlama tekbiri, son cümlesi olmuş..
Böylece ömrünü “Allah-ü Ekber” cümlesiyle tamamlamıştı.
Yine başka bir misalde şöyledir:
O da, seksen yaşına yakın bir ömür sürmüş. Ama tek hedefi para kazanmak, zengin olmaktı.
Para kazanmak iyi şeydir, ama “parayı ele, imanı, İslâm’ı da kalbe koymak” şartıyla. O böyle yapmadı. Parayı ve dünyayı kalbine yerleştirdi. Birçok işle meşgul oldu fakat sonunda parası çok diye inşaat işine başladı. İnşaat işine kendini o kadar kaptırdı ki rüyasında bile “kum getir, çakıl getir” diye tekrar ediyordu.
Son anlarında da aynı şeyi tekrarlamaya başladı: “Kum getir, çakıl getir, kum getir çakıl getir!.”
Bir tanıdığı yanına gelince onun halini anladı kulağına eğilerek fısıldadı:
“Müteahhit bey, iş bitti, paydos!”
Ve bundan sonradır ki, son nefesini verdi. Ama nasıl? “ Kum getir, çakıl getir, kum getir, çakıl getir!.”..
Demek ki, ömür boyu zihnimizde beslediğimiz meşguliyetimiz, ölüm anında tekrarı netice veriyor, neyle yaşamışsak, onunla ölmemiz söz konusu oluyor.
Acaba biz nasıl bir sonuca varacağız, son nefeste neyi tekrarlayacağız? Meşguliyetimiz bize neyi ezberletmiş olacak?
-------------------------------------
Dipnotlar:
1- Müslim, Cennet; 83.
NECMİ ÜNLÜ.