* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Kur’an’da Ölüm Sahnesi.  (Okunma sayısı 75 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı türkiyem

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 2153
Kur’an’da Ölüm Sahnesi.
« : Ekim 21, 2023, 10:50:10 ÖÖ »


Kur’an’da Ölüm Sahnesi.

Kıyamet Suresi 26–30. Ayetlerine Yeni Bir Bakış

Ölüm olgusu, doğum gibi hayatın değişmez bir gerçeğidir. Dünya hayatını bir film şeridine benzetecek olursak o şeridin bir ucu doğum diğer ucu ise ölümdür. Dünya hayatının iki ucunda yer alan ve iki safhayı temsil eden doğum ve ölüm, insanın kendi kontrolüne sığmayan bir olgudur. Her nefis ölümü tadacaktır, ondan kaçış yoktur.

İbn Kesîr, “Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldi. İşte bu; senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir” ayetini (Kaf 19) tefsir ederken, “Mâ künte minhü tehıdu (kaçıp durduğun şey)” kısmı ile ilgili olarak şunları söyler: Bu hususta iki görüş vardır:

1. Buradaki mâ edatı, ism-i mevsuldür. Buna göre anlam şöyledir: Senin öteden beri kaçmaya, uzaklaşmaya çalışıp durduğun şey senin başına gelmiştir.

2. Mâ olumsuzluk edatıdır. Buna göre anlam şöyledir: Bu, senin kaçıp uzaklaşmaya güç yetiremediğin şeydir. Allah Rasülü bu hususta şöyle buyurmuştur: “Ölümden kaçanın misali, yeryüzünün kendisinden borcunu istediği tilkinin misali gibidir. O çıkıp koşar nihayet yorulup uykusuzluk iyice bastırınca inine girer. Yeryüzü ona: Ey tilki, alacağımı ver der. Tilki süratle koşarak ininden çıkar. Bu şekilde koşma devam eder. Sonunda boynu kırılır ve ölür.”[1]

Hz. Peygamberin bu misalinde özet olarak anlatılmak istenen şudur: Yeryüzünden ayrılmak ve uzaklaşmak, kaçmak nasıl mümkün değilse aynı şekilde insan için de ölümden kurtuluş ve kaçış yoktur.[2]

Buna rağmen insan, ölümden korkmakta ve kaçmak istemektedir. Bu durum, ölüm gerçeğine rağmen dünyada ölümsüzlük arzusunun (ebedilik duygusu), insanoğlunda potansiyel olarak varlığını göstermektedir. Bütün araştırmaların vardığı netice gösteriyor ki, bir olgu olarak ölümün evrenselliği ne kadar gerçek ise, bir arzu ve duygu olarak ölümsüzlük arzusu da o kadar evrensel bir gerçekliktir. Nitekim ölümsüzlük arzusunun ilk örneğini, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem ve Havva, sergilemişlerdir. Onların cennette yasak meyveden yemeleri ve oradan çıkarılmalarının sebebi bu duyguydu. Allah’ın emri ve uyarması karşısında şeytan onlara şöyle demişti: “…Rabbiniz, o ağaca yaklaşmanızı, sırf melek ya da ölümsüzlerden olmamanız için yasakladı”[3]

İşte bundan dolayıdır ki, insanoğlu başlangıçtan beri ölümsüzlüğün yollarını bulmaya çabalamıştır.

İnsan hayatının önemli bir safhası olan ölüm, dini metinlerde geniş bir şekilde üzerinde durulan konulardandır. Biz de çalışmamızda diğerlerine göre henüz çok yeni olan[4]

Psikolojik araştırmaların ölümle ilgili ortaya koyduğu tespitlerden yararlanarak Kıyamet süresi 26-30. ayetlerine yeni bir yorum getirmeye çalışacağız.

A. Modern Araştırmalarda Ölüm Sahnesi (Ölümün Psikolojik Evreleri)

Ölüm konusunda Batıda pek çok araştırma yapılmış olsa da bu konunun psikolojik perspektiften ilmi bir tarzda ele alınışı ancak 1950-1960’lı yıllarda başlamıştır. Bu gecikmenin sebebi ölüm probleminin temelde felsefenin bir problemi olarak kabul edilmesi ve psikoloji alanında uzun bir müddet kapsamlı araştırmalara layık bir konu olarak görülmemesidir.[5]

Bu alanda yapılan yeni ve önemli çalışmalardan birisi Amerika’da Elisabeth Kübler-Ross’un başkanlığında din adamı, sosyal danışman, doktor ve psikologlardan oluşan bir grupla iki buçuk yıl süren ve iki yüzden fazla ölümcül hasta üzerine yapılan alan araştırmasıdır. Ross çalışmasını daha sonra, ‘On Death and Dying-What the dying have to teach doctors, nurses, clergy, and their own families’ adı altında yayınlamıştır.[6]

Çalışmamıza ışık tutacağı için yazarın bu eserini ve diğer çalışmalarını esas alacağız. Yazar bu çalışmalarında ölümcül hastaların ve yakınlarının ölüm sürecinde beş evre geçirdiklerini tespit etmiştir. Bu tespitler ışığında Kıyamet süresi 26-30. ve diğer ayetlerin daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyiz.

Ross ölümle yüz yüze gelen iki yüzden fazla hasta üzerinde yaptığı incelemede, eğer hasta birdenbire ölmemiş ve şuurunu kaybetmemiş ise beş psikolojik evre geçirdiğini tespit eder. Bunlar; İnkar ve Yalıtlanma Evresi, Kızgınlık ve Öfke Evresi, Pazarlık Evresi, Depresyon ve Buhran Evresi, Kabul ve Onama Evresi olarak sıralanır.

İnkar ve yalıtlanma evresi insanın bilinç altında hep var olan ölümsüzlük duygusundan ve ölümle karşılaşmak zorunda kalacağı düşüncesini kabul edememesinden kaynaklanan geçici bir tepkidir. Hastalığın ölümcül olduğunu öğrendiklerinde, hastaların çoğunluğunun ilk ifadeleri ‘hayır, ben değil, bu doğru olamaz’ şeklindedir. Bu hastalardan bazıları röntgenlerinin karıştırılmış olacağına, başka bir hastanın patoloji raporunun kendi adına geçmiş olacağına kendini inandırır. İnkar, genellikle geçici bir savunmadır. Ross, daha sonra hastaların genellikle inkardan çok yalıtlanmayı kullandıklarını iddia eder. Sanki ikiz kardeşler gibi sağlık ve hastalıklarından, ölümlülük ve ölümsüzlüklerinden konuşurlar. Böylece ölüm ve içlerinde devam etmekte olan yaşama ümidiyle yüzleşirler.[7]

İlk evre olan inkar evresi sürdürülemeyince, yerini artık öfke, gazap, kıskançlık ve küskünlük evresine bırakır. Bu aşamada hasta, ‘Niçin ben?’ sorusunu sormaktadır.[8]

Ross, inkar evresinin aksine öfke evresinin, hastanın ailesi ve hastaya bakan hastane personeli açısından aşılması en zor evre olduğunu söyler. Bunun sebebi, öfke gerçeğinin her alanda belirmesi ve çevreye rastgele yansımasıdır.[9]

Üçüncü sırada yer alan pazarlık evresi, kısa süren ve hastaya faydalı olan bir süreçtir. Hasta inkar evresinde üzücü gerçeklerle yüzleşemedi, ikinci evrede de insanlara ve Allah’a kızdı. Bu iki evreden sonra kaçınılmaz sonu geciktirecek bir çeşit uzlaşma arayışına girer. Bu şu şekilde cereyan eder: Eğer Allah beni bu dünyadan almak istemiş ve benim öfkeli tepkilerime karşılık vermiyorsa, kibar bir şekilde istersem daha iyiliksever olabilir.[10]

Pazarlık evresi, acı ve ızdırapları erteleme teşebbüsü ve iyi davranış için sunulan bir ödül gibi görülür. Ross, genellikle pazarlığın Allah’la yapıldığını ve bir sır olarak muhafaza edildiğini söyler. Bu pazarlıkların çoğu yaşamın biraz uzatılması karşılığında Allah’a veya din hizmetine bir ömrü adamayı içeren sözlerdir. Aynı şekilde, hastalardan çoğu, eğer doktorlar onların hayatını uzatmak için bilim bilgilerini kullanırlarsa bütün vücut azalarını bilime vereceklerine söz vermişlerdir.[11]

Ross’a göre kendi hastalarından hiçbiri sözünü tutmamıştır. Başka bir ifade ile onlar, şöyle diyen çocuklar gibidirler: ‘Eğer arkadaşıma gitmeme izin verirsen, kız kardeşimle hiç kavga etmeyeceğim.’ Fakat küçük çocuk kız kardeşiyle yine kavga edecektir.[12]

Depresyon ve buhran evresine gelindiğinde öfke ve gazabın yerini büyük bir kayıp duygusu alır. Bu kayıp birçok yönde olabilir; göğüs kanseri olan bir kadın şeklinin bozulmasına, rahim kanseri olan bir kadınsa artık kadın olamayacağına tepki gösterebilir.

Ross’a göre ölümcül hastalar, hastalıklarını inkar edemeyeceklerini anlayınca, birçok test ve ameliyatlara maruz kalınca, zayıflayıp ve incelince, artık gülümseyemez duruma gelirler.[13]

Bunlara ek olarak uzayan tedavi ve hastane işlemleri ile finansal yük artar; başlangıçta biraz lüks daha sonra da gerekli harcamalara artık güç yetirilemez olunur. Depresyon için yeterli olan bu sebepler, hastaları olan herkes tarafından çok iyi bilinmektedir.[14]

Ross’a göre son evre olan kabul evresi, mutluluk ve duygudan yoksunluk evresidir. Ross, eğer ölümcül hasta yeterli zamana sahipse, yani ani ve beklenmedik bir ölüm vuku bulmadıysa ve yukarıda anlatılan önceki evrelerde yardım almış ise, depresyona girmeyeceği ve kızmayacağı kabul evresine ulaşacağını iddia eder. Bu evrede sanki acı gitmiş, mücadele bitmiş ve bir hastanın ifade ettiği gibi ‘uzun yolculuktan önce son dinlenme için gelen bir zaman’ evresine girilmiş gibidir. Hasta artık tek başına bırakılmayı veya en azından dışarının haber ve problemleriyle yıpranmamayı arzu eder. Genellikle ziyaretçi istenmez, eğer gelirse hasta artık konuşkan bir durumda değildir, çoğunlukla ziyaretçilerin sayısının sınırlanmasını ister ve kısa ziyaretleri tercih eder.[15]

Ross’a göre ölümü kabullenemeyip mücadelesini sonuna kadar sürdürüp kabul evresine ulaşmayan çok az hasta vardır.[16]

Elizabeth Kübler Ross, Davıd Kessler ile yaptığı diğer çalışmalarda yukarıda sıraladığımız beş evreyi sadece kaybedilen (ölümcül hastalar) değil, sevdiğini kaybeden ölü yakınlarının da üzüntü ve üzülme esnasında yaşadığını iddia eder ve bu hususları yukarıda açıkladığı gibi genişçe örneklendirir.[17]

Bakışımızı İslam düşüncesine çevirdiğimizde, birçok âlim yukarıda anlattığımız şekilde adlandırmasalar da ölümle ilgili eserlerinde bu konuya değinmişlerdir. Örneğin Gazalî, bu konuyu, İhyâu Ulûmi’d-Dîn adlı eserinde Kitabu Zikri’l-Mevt ve Mâ Ba’dehu’nın (Ölüm ve Ölüm Sonrasını Anma Kitabı) içinde ‘Çocukları Öldüğü Vakit Söyledikleri Sözler’ başlığı altında ele alır. Gazalî her ne kadar ismini koymasa da yapmak istediği ölü yakınlarının, yakınlarını kaybettiklerinde ne yapmaları gerektiğini açıklamaktır. Gazalî’nin bu husustaki tespitlerini şöyle özetleyebiliriz: Yakınlarından veya çocuklarından biri öldüğü vakit ölü yakınının şöyle demesi gerekir: Bu dünyada hepimiz yolcuyuz. O, bizden daha evvel davrandı ve bizden önce hepimizin gideceği o yere gitti. Biz de yakında oraya gideceğiz.

İşte böyle deyip üzülmemelidir. Çünkü o da mutlaka oraya gidecektir. Aradaki fark, öne geçmek ve sona kalmaktan başka bir şey değildir. Buna inanan kimsenin elbette feryadı figanı azalır. Gazalî bu konuda kendi tavsiyelerini, dini nasslarla desteklemek maksadıyla hadislere de yer verir. Örneğin Hz. Peygamber: “Düşük bir çocuğumu öne geçirmem, benim için Allah uğrunda savaşan yüz atlı askeri geride bırakmamdan daha sevimlidir”[18] buyurmuştur.

Hz. Peygamberin düşük tabirini kullanması tembih içindir, yani, düşük böyle olursa, eksiksiz doğmuş bir çocuğun kaybedilmesi, mükâfat açısından şüphesiz daha değerlidir.[19]

İbnu’l-Cevzî de ölüm konusunda yazdığı risalede bir bölümü el-Musâb bi’l-Mahbûbi mine’l-Ehli (Aile Fertlerini Kaybetmek) başlığı altında bu konuya ayırmıştır. İbnu’l-Cevzî burada sevdiği birini kaybedenin sekiz aşamalı bir (psikolojik) tedaviye ihtiyaç duyacağını bildirir: 1.

Kaderin bu şekilde olduğunu bilmek. 2.

Dünyanın rahat, ümit edilmeyen, imtihan ve sıkıntı yurdu olduğunu bilmek. 3.

Üzülüp sızlanmanın ikinci bir musibet olduğunu bilmek. 4.

İki çocuğundan biri ölen kişinin, her ikisinin de ölebileceğini düşünmesi gibi, gelen musîbetten daha büyüğünün de olabileceğini takdir etmek. 5.

Böyle bir belâ ile imtihan edilen başka birinin hâline bakmak: Çünkü teselli, büyük bir ferahlık verir. 6

Bu belâdan daha büyüğü ile imtihan edilenin haline bakmak; böylece kendisine gelen belâ daha hafif kalacaktır. 7

Eğer yerine başka birinin gelebileceği şeylerden ise, telâfi edilebileceği ümidine yönelmek: Evlat ve eş gibi. 8

Sabrın külfetlerini katlanarak, bunun mükâfatını istemek. Kişi sabrın faziletlerine, sabredenlerin hayatlarına ve alacakları sevaba bakmalıdır. Eğer rızâ makamına yükselirse, işte aslı gâye, ulaşılacak hedef budur.[20]

B. Kur’an’da Ölüm Sahnesi: Kıyamet Süresi 26–30. Ayetleri

Kıyamet Suresi Mekke döneminin ilk çeyreğinde nazil olmuştur. Sure, 16–19.: “(Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çabucak almak için dilini kımıldatma; onu (senin kalbinde) toplamak ve okumak Bize aittir. O halde Biz onu okuduğumuzda, sen onun okunuşunu izle. Sonra onu açıklamak da Bize aittir.” ayetlerinden oluşan ara pasaj hariç kıyametin kopuşu, ahirette taalluk eden haller ve ölüm, yani kısaca ölüm ve yeniden dirilme olayına tahsis edilmiştir.[21]

Kıyamet Sûresi’nin 26–30. ayetlerinde bir ölüm sahnesi, yani kişinin ölümle karşılaştığında hem kendisinin hem de yakınlarının ortaya koyduğu psikolojik tepkileri dile getirilmektedir. Kıyamet Sûresi 26–30. ayetlerinin meali şöyledir:

“Hayır, hayır! Can köprücük kemiklerine dayandığında, ‘Kim onu kurtarabilir?’ denildiğinde, (ölecek olan da) artık ayrılma zamanının geldiğini anladığında, ölüm sancıları içinde kıvrandığında, işte o gün gidiş Rabbinedir!” [22]

26. “Hayır, hayır! Can köprücük kemiklerine dayandığında” (kella iza belegati’t-teragı)’ ifadesi, müşriklerden birinin canı ölüm anında köprücük kemiğine dayanıp ölüm hırıltısı ile hırıldadığında anlamındadır.[23]

Arapça’da ölüme yakın, ölümün eşiğinde olma halini anlatmak üzere bazen "can köprücük kemiği­ne ulaştı" tabiri kullanılır. Bu buyruktan maksat, ölümün gelişi esnasındaki halin çok zor ve sı­kıntılı olduğunu onlara hatırlatmaktır.[24]

Söz konusu âyet, birdenbire ölmemiş ve şuurunu kaybetmemiş kişiler ile ilgilidir. Bu da yukarıda zikrettiğimiz Ross’un eğer kişi birdenbire ölmemiş ve şuurunu kaybetmemiş ise beş psikolojik evreyi geçirir tespitine uymaktadır. Dolayısıyla biz ölümcül hastaları bu kategoride değerlendirebiliriz. Burada, ölümden ziyade ölümle karşılaşmanın, yüzleşmenin zorluğundan, sıkıntısından bahsedilmektedir.

27. “Kim onu kurtarabilir? denildiğinde” (kıle men râg). Ayetteki ‘râg’ kelimesi iki şekilde yorumlanmıştır: 1.

Bazı âlimler muska yazan, sihirli büyülü şeyler okuyup üfleyen, şifa dağıtacak doktor ve tedavi eden anlamını vermişlerdir. Taberî’nin tercihi de budur. Bu durumda bu sözü söyleyenler, ölüm sahnesi yaşayan, ölümle karşı karşıya kalan kişinin etrafında bulunan, hısım, akraba ve yakınlarıdır. Bu anlamı verdiğimizde buradaki istifham edatı (men) taleb manasında olabilir. Bu durumda hastanın etrafında bulunanlar hastayı bu durumdan kurtaracak, iyileştirecek bir okuyup üfleyen, şifa veren, doktor taleb etmişler anlamındadır. 2.

Diğer bir grup alime göre ise burada bu sözü söyleyenler meleklerdir. Biz, “Kim onu kurtarabilir” sözünü söyleyenlerin, ölüm sahnesi yaşayan kişilerin yakınlarının olduğunu ifade eden birinci görüşü tercih ediyoruz. Konumuza da uygun düşen görüş budur.

28. “(ölecek olan da) artık ayrılma zamanının geldiğini anladığında.” (ve zanne ennehü’l-firag). Müfessirlere göre burada zan ile ölümle karşılaşan bu kişinin dünyadan, ehilden, maldan ve çoluk çocuktan ayrılığın geldiğine kani olup bunu anlamasıdır.[25]

Yani, burada zan yakin anlamındadır. Ayette, yakinin zan ile isimlendirilmesi şu şekilde izah edilmiştir: Belki de insan, canı bedeninde olduğu müddetçe, Hak Teâlâ'nın, “Yok yok, siz çarçabuk geçen (dünyayı) seversiniz”[26]

Ayetinde de buyurduğu gibi, bu dünyayı alabildiğine sevdikleri için, dünyada kalmayı ister, bundan ümit kesmek istemez. Dolayısıyla da kesin öleceğini kabullenmek istemeyip hayatta kalacağına zann-ı galib besler. Belki de Cenâb-ı Hak, onların bu tür inançlarını, alay etmek için, ‘zan’ diye ifade etmiştir.[27]

29. “Ölüm sancıları içinde kıvrandığında-bacaklar bacaklara dolaştığında” (ilteffetü’s-Sâgu bissâgı.) İltifaf bir araya gelmek-toplanmak anlamındadır. Taberî’nin tercih ettiği görüşe göre ayette “bacakların birbirine dolaşması (iltifaf)” ifadesi dünyanın dehşetinin, âhiretin dehşetine karışması anlamında mecazi bir ifadedir. Yani, ölümle karşı karşıya kalan kişi, dünyaya veda ederken bir taraftan onun sı­kıntısını çeker, diğer taraftan da âhirete ilk adımını atacağından orada olacak şeylerden do­layı büyük bir sıkıntı hisseder. Böylece dünyada olan bir ayağı ile âhirete attığı diğer ayağı birbirine dolaşmış olur.[28]

Bu ifade yaşanmakta olan hayatın ömrün son demiyle birleşmesinden doğan sıkıntıyı gösteren deyimsel bir ifadedir. Bu anlam konumuza da uygun düşmektedir.

30- “İşte o gün gidiş Rabbinedir!” yani, Allah’a ve onun hükmüne sevk edilir.[29]

Burada bir değerlendirme yapacak olursak kanaatimiz odur ki, bu ayetlerde, yukarıda genişçe üzerinde durduğumuz modern araştırmalarda ortaya konan ölen ve ölü yakınlarının ölümle karşılaştıkları sırada sergiledikleri psikolojik tavırlar işlenmektedir. Yani, ayetler bir ölüm sahnesi tablosu çizmektedir. Burada sunulan öznenin, olumsuz tip (müşrik) olması bir örnektir. Bu sahneyi, inanan inanmayan her insan yaşayabilir.

Mü’minûn Sûresi 99-100. âyetleri de ölümün evreleri bağlamında Kıyamet Sûresi 26-30. ayetlerini tamamlar durumdadır: “Onlardan (müşrik-öldükten sonra dirileceklerine inanmayanlardan) birine ölüm geldiği vakit der ki: Rabbim, beni geri döndür. Belki yapmadan bıraktığımı tamamlar ve salih amel işlerim. Hayır, bu söylediği, sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında onları geriye dönmekten alıkoyan bir berzah vardır.”

Allah Teâlâ bu ve benzeri ayetlerde[30]

Genelde olumsuz insan (kafir, zalim, suçlu, müşrik,) tiplerinin ölüm halinde, mahşer günü Allah’a ve cehenneme arz olundukları vakit ve cehennem azabının sıkıntıları sırasında salih amel işlemek ve iyi insan olmaları için dünyaya geri döndürülmelerini dileyeceklerini dile getirmektedir. Ancak, bunun çocukça bir istek olduğu bildirilerek bu talebin kabul edilmeyeceği vurgulanmaktadır. Nitekim ayette “Hayır, bu söylediği, sadece kendi lafıdır.” geçen (kella-hayır) kelimesinden sonraki kısım bu edatın illetidir. Bu durumda anlam; salih amel işlemek üzere geri dönmeyi istemesi, bir amel olmayıp sözden ibarettir. Şayet geri çevrilmiş olsaydı bile salih amel işlemez ve bu sözünde yalan söylemiş olurdu. Nitekim Allah Teâlâ başka bir ayette şöyle buyurur: “Eğer geri döndürülselerdi, yine kendilerine yasaklanan şeylere dönerlerdi. Doğrusu onlar, yalancılardır.” [31]

Ayette zikredilen ifadeler yukarıda modern psikolojik araştırmalarda zikredilen pazarlık evresinin tipik bir örneğini ifade etmekte ve Ross’un ortaya koyduğu tespitlerle örtüşmektedir.

Aynı şekilde, burada öznenin olumsuz insan tipi olması kanaatimizce bir örneklemedir. Ölümle karşı karşıya gelen her insanın yaşayabileceği psikolojik bir evredir. Bu evreyi inanan, inanmayan herkes geçirebilir. Hz. Peygamber de bu hususta inanan inanmayan ayırımı yapmadan şöyle buyurmuştur: “İnsana ölüm gelip çattığında, hak ve vazifelerinden yapmadığı bütün her şey önünde toplanır. İşte o anda, Ya Rabbi beni dünyaya geri döndür, ta ki boşa geçirdiğim şey mukabilinde iyi olan şeyler yapayım” der.[32] Buradan da anlaşılıyor ki ayetlerin sunumundan amaç ibrettir, özne ise temsilidir.

Özetle; Kıyamet Suresi 26–30. ve bu meyanda zikrettiğimiz ayetler ölen kişinin ve yakınlarının ölümle karşılaştıklarında sergiledikleri psikolojik durumu betimlemektedir diyebiliriz. Bunun amacı, ölüm hadisesinin hem ölen hem de ölü yakınları açısından sıkıntılı, zor bir durum olduğunu bildirmektir. Bunun arkasında yatan sebep; insanlara ahlakî yönlendirme yaparak ahireti, yani ölümün sonucu olan ölüm ötesi hayatı, ilahi yargılamayı unutmayıp, bu dünyada doğru, dürüst, şirkten ve küfürden uzak, Allah’ın birliği inancına uygun şekilde yaşamayı gerçekleştirmelerini öğütlemektir. Kanaatimize göre bu ayetlerde genellikle olumsuz insan tiplerinin zikredilmesi de bu sebebe matuftur. Bundan dolayı ayetler, yukarıda Elizabeth Kübler Ross’un araştırmalarında ortaya konan ölümün psikolojik evreleri doğrultusunda daha iyi anlaşılmaktadır. Ayetlerde, söz konusu araştırmalarda ortaya konan bir tarzda olmasa da yine de ölümle karşılaşan kişilerin sıkıntı ve zorlukları betimlenmektedir. Bu doğrultuda “Hayır, hayır! Can köprücük kemiklerine dayandığında”, Kim onu kurtarabilir? Denildiğinde’ ifadesi inkar ve yalıtlanma evresini, “(ölecek olan da) artık ayrılma zamanının geldiğini anladığında” ifadesi kabul ve onama evresini, “ölüm sancıları içinde kıvrandığında-bacaklar bacaklara dolaştığında” ifadesi kızgınlık ve depresyon evresini, “Onlardan birine ölüm geldiği vakit der ki; Rabbim, beni geri döndür. Belki yapmadan bıraktığımı tamamlar ve salih amel işlerim” ifadesi de pazarlık evresini yansıtmaktadır diyebiliriz. Dolayısıyla Kıyamet Sûresi’nin 26-30. ve Müminun Sûresi’nin 99-100. ayetleri bir ölüm sahnesi sunmakta olup ölümle karşılaşma halinin çok zor ve sıkıntılı olduğunu işlemektedir. Esas itibarıyla bu durum ölümlü olan bütün beşer için geçerlidir. Burada, disiplinler arası çalışmaların tefsirde kullanılması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Zira makalemizde de göstermeye çalıştığımız gibi modern ilmi araştırmaların sonuçları bazı ayetlerin anlaşılmasında ufuk açıcı ve destek sağlayıcı nitelikte olabilir.

------------------------------------------------------------------------

[1] Taberânî, el-Mucemu’l-Kebîr, 7/222, H. No: 6922; Taberânî, el-Mucemu’l-Evsat, 6/252, H. No: 6328; Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, 13/213, H. No: 10213.

[2] Ibn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Beyrut 1987, IV. 240.

[3] Bkz. 7. Araf, 20; 20. Taha, 120.

[4] Bkz. Karaca, Faruk, Ölüm Psikolojisi, İstanbul 2000, s. 21–22.

[5] Bu konuda batıdaki çalışmalar hususunda geniş bilgi için bkz. Karaca, Faruk, a. g. e. , s.21–29.

[6] Kübler Ross, Elisabeth, On Death and Dying, New York, 1969.

[7] Kübler Ross, Elisabeth, a. g. e., s. 51–61

[8] Kübler Ross, a.g.e. , s.63.

[9] Kübler Ross, a.g. e. , s. 64.

[10] Kübler Ross, a. g. e. , s. 93.

[11] Kubler Ross, a. g. e. s. 95.

[12] Kübler Ross, a. g. e. , s. 95.

[13] Kubler Ross, a. g. e. s. 97.

[14] Kübler Ross, a. g. e. s. 98

[15] Kübler Ross, a. g. e. , s. 124.

[16] Kübler Ross, a. g. e. , s. 125.

[17] Kübler Ross, Elisabeth-Kessler, David, On Grief and Grieving, , New York, 2005, s.7–28.

[18] İbn Mâce, Cenâiz, 58. (İbn Mâce’de hadis bir atlı asker şeklindedir.  Gazali’de ise yüz atlı şeklinde geçmektedir.)

[19] Gazali, İhyau Ulumi’d-Din, çev, Ahmet Serdaroğlu, İstanbul, 1975, IV. 871.

[20] İbnu’l-Cevzi, Ebu’l-Feraç Cemâlu’d-Din, es-Sebât Inde’l-Memât, Beyrut, 1986, s. 29–30.

[21] Bu ara pasajı bağlamı dikkate alarak çok farklı bir biçimde yorumlayan bir araştırmacı da vardır. Bu araştırmacı söz konusu ayetleri şöyle çevirmektedir: 1

14-“(O gün) o insan kendi (durumunu) bilmektedir, 15-

Mazeretlerini ortaya koysa bile.

16- (Öyleyse) acelecilik yaparak o (amel defterine) karşı dilini hareket ettirme, depretme.

17. Onu derlemek de okumak da Bize aittir.

18- Onu sana okuduğumuz zaman sen (sadece) onun okunuşunu izle, onu kabul et.

19- (Varsa bir itirazın,) onu açıklamak da Bize aittir.”

Bkz. Ali Rıza Gül, ‘Kıyamet Süresinin 16-19’uncu Ayetlerine Yüklenen Geleneksel Yorumların Tahlili’, A.Ü.İ.F Dergisi, C. 44, S. 2, Yıl 2003 s. 69–108; Salih Akdemir, Son Çağrı Kuran, Ankara, 2009, s.576–577. Bu yoruma göre Kıyamet Sûresi’nin konusu tektir.

[22] Ayrıca bkz. 56. Vakıa, 83–96.

[23] Taberî, Muhammed b. Cerîr, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, Beyrut, 2001, XIV. 8721.

[24] Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Câmi Li Ahkâmi’l-Kur’ân, Beyrut, 2004, XIX. 101.

[25] Taberî, a. g. e. , XXIV. 210

[26] 75.Kıyamet, 20.

[27] Razî, Fahreddîn, Mefâtihu’l-Gayb, Beyrut,1999, XXX. 231.

[28] Taberî, a.g. e. , XIV. 210–214.

[29] Zemahşerî, Mahmud b. Ömer, Keşşâf, Beyrut, 1983, IV. 193.

[30] 63. Münafikun, 10-11; 14. İbrahim, 44; 7.A’raf, 53; 32. Secde, 12; 6. Enam, 27-28; 42. Şura, 44; 40. Mümin, 11-12; 35. Fatır, 37.

[31] 6. En’am, 28, İbn Kesîr, a. g. e. , III. 266.

[32] Bkz. Râzî, a. g. e. , XXIII. 120.

Prof. Dr. Mevlüt Erten

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]