* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Ölüm Ansızın Çıkıp Gelse  (Okunma sayısı 303 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
Ölüm Ansızın Çıkıp Gelse
« : Temmuz 24, 2019, 08:23:03 ÖÖ »
Ölüm Ansızın Çıkıp Gelse

Aklınızda yokken ansızın çıkagelen

Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?” (Enbiya Suresi, 34)

“...Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allâh 'a göre kolaydır.” (Fatır; 11)

Bugün her şey yolunda; yine sabah kalkıyorsunuz, kahvaltınızı yapıp işinize doğru yol alıyorsunuz. Geçtiğiniz sokaklarda, caddelerde, odaklandığınız tek şey işiniz, aileniz ya da dünyalık herhangi bir probleminiz.

Fakat o da ne? Aklınıza gelmeyen bir şey var ya da sadece başınıza geldiğini görünce aklınıza gelen, unutmaya hep hazır olduğunuz şey… Ölüm!

Duymak istemezsiniz soğuk gelir adı. Birileri ölümden bahsedince tadı kaçar neşenizin, hatta kapatırsınız konuyu hemen. Duymak istemezsiniz, çünkü bilirsiniz ki o bir gerçek ve ne zaman nerede yakalayacağı belli olmayan bir gerçek. Tadınızı kaçıran, neşenizi bozan, size ait olan malı mülkü terk etmenize sebep olan şeydir o ve sevdiklerinize, hiç ayrılmak istemediklerinize veda etmek zorunda bırakan şey yine odur…

Şunu da bilirsiniz aslında, o bir gerçek ve herkese uğrayacak, alıp götürecek. Belki de neşemizi kaçıran onun soğuk oluşu değil, bizim hazırlıksız oluşumuzdur. Tıpkı vakitsiz gelen bir misafire, darmadağın yakalanan bir evin toparlanmaya vakti olmadığı gibi!

Düşünmüyoruz ama düşünmek istemiyoruz ısrarla. Ölümden kaçışın, kurtuluş olmadığını bile bile. Nefsimize ağır geliyor onunla barışık yaşamak, onu düşünmek bir yana, aklımızın ucundan bile geçirmeyecek kadar kapalı kapılarımız. En büyük ibret oluşu bile yetmiyor ibret almaya.

Ardımıza baktığımızda, bir zamanlar dünyaya gelen herkesin, Allâh  dostlarının, peygamberlerin bile ölüme sırt çeviremediği düşünmeye sevk etmiyor bizleri.

Kimler gelip geçti bu dünyadan hiçbiri buraya ait değildi. Bir gün geldi, her biri, her şeylerini burada bırakarak Hakk’a yürüdü günahlarıyla, sevaplarıyla! Bizim farkımız nedir ki ölümsüz gibi yaşıyoruz?

Ölümü unutmak öldürüyor kalplerimizi…

“Benim yaşayacak daha çoook vaktim var” diyenler var, harıl harıl yarına plan program yapanlar var. Dünyaya sımsıkı tutunan ama ölümün o bağı bir gün koparacağını ebediyen unutanlar var…

Çare değil ki unutmak ve unutmak ertelemiyor ölümü. Çekip almıyor onu başımızdan ya da bir zaman farkı vermiyor bize. Unutmak sadece oyalıyor, ölüme hazırlanmak için geçirmemiz gereken vakitleri harcıyor.

Unutmak öldürmüyor ölümü, ölümü unutmak öldürüyor kalplerimizi!

Şimdi kapayın gözlerinizi ve farz edin ki birisi karşınıza dikildi ve size yarın öleceğinizi söyledi, tüm ısrarlarınıza rağmen, bunun bir şaka olmadığını ve yarın sevdiklerinize, dünyaya son kez bakacağınızı haber verip gitti. Ne yapardınız?...

Eliniz ayağınız titrer, başınız döner, gözlerinizin feri kaçardı değil mi? Ne yapacağınızı şaşırmış halde sağa sola savrulurdunuz…

Aileniz bir yanda, sevdikleriniz bir yanda, uygulayıp uygulamayacağınız belli olmayan geleceğe dair planlarınız bir yanda! Ne olacak şimdi? Vaktin dolmasına az kaldı eyvah!

Ne yapardınız? Bir düşünün...

Oturup hüngür hüngür ağlardınız değil mi? Çok ağır gelirdi vaktinizin bir gün gibi kısa bir süre sonra dolacağı. Oysa daha yapılacak çok işiniz vardı ama şimdi hepsi boş. Bankada biriktirdiğiniz paranız biraz daha yaşamanızı sağlayamıyor, oysa canınızı dişinize takmış var gücünüzle para biriktirmiştiniz. Hatta onun için sabah uykularınızdan hızla uyanmış koşa koşa işinize gitmiştiniz. Ama bunu, sabah namazı için hiç yapmamıştınız.

Oysa şimdi, rahat bir hayat için istiflediğiniz paranız, felaketiniz gibi gözüküyor. Üstelik sizin harcamanıza zamanınız da kalmadı, başkalarına nasipmiş demek ki, sizi kurtarmayan paranız!

Ne yapardınız? Bir düşünün…

Dünyalık elemlerinizi unutur, yapabileceklerinizi yapmaya çalışırdınız. Helallik almanız gereken insanların bir listesini hazırlardınız, belki de tek tek arayıp helallik almak isterdiniz, bir an önce öyle değil mi? Fakat gıybetini ettiğiniz tonlarca insan vardır, nereden bulacaksınız şimdi onları?...

Hakkına girdiğiniz insanlar vardı; kapısını çalıp hal hatır sormadığınız komşunuz, bir kap sıcak çorbası olmayan dindaşınız, hastayken kapısına gidip teselli etmediğiniz ahbabınız, dünyanın herhangi bir köşesinde, üstüne dökülen bombalarla can verirken, el açıp kurtulması için dua etmediğiniz Müslüman kardeşiniz!...

Ne olacak şimdi, hepsinin hesabı sorulursa ne olacak haliniz? Bunları düşünmek için ölümden haber mi almanız gerekirdi. Ama artık çok geç!...

Ne yapardınız? Bir düşünün...

Hakkına girdiklerinize ulaşamayacağınızı anlayınca, gözünüz duvarda asılı kalmış ilahi kitaba mı takılırdı? Hani Kuran’dı onun adı, bugüne kadar sadece Ramazan aylarında açıp bakardınız, diğer günler aklınıza bile gelmezdi açıp okumak. Oysa O, size Yaratan’dan gelen ilahi bir fermandı, hayat kitabıydı.

Hiç merak etmediniz mi içinde neler yazıyor? Sizden ne istiyor? Bugün kaçamadığınız ölümden nasıl bahsediyor diye...

Hiç mi aklınıza gelmedi?

Şimdi merak ediyorsunuz değil mi? Koşa koşa gidip abdest alıyor ve okumaya başlıyorsunuz. Acaba bugüne kadar kaç kere baştan sona okumuştunuz ve hangi halinizi Kur’an’a göre tertiplemiştiniz? Yine yere eğiliyor başınız, acaba şimdi Kuran şefaatçi olur mu size? Siz O’nu duvara süs yapmıştınız, gönlünüze ve hayatınıza değil!
Eyvahlar olsun!

Ne yapardınız? Bir düşünün...

Kuran’ı okurken, bu defa gözlerinize seccadeniz ve onun üstündeki tespihinize ilişir. Kaza namazlarınızı kılmak gelir aklınıza, oysa çok zor, onca birikmiş namazı bir günde kaza etmek.

Şimdiye kadar neredeydiniz ki?...

Oysa namazınız en büyük teselliniz olmalıydı ama siz onu da terk etmiştiniz. Hâlbuki sorguya çekileceğiniz ilk konuydu, bugün yarın derken, çığ gibi oldu kazaya kalan namazlarınız! Birkaç rekâtta olsa kılmak istiyorsunuz ve daha ilk Fatiha’da ağlıyorsunuz. Çünkü öleceğinizi biliyorsunuz! Her rükûda, her secdede gözyaşlarınız damlıyor seccadenin üzerine.

Öyle ihtiyacınız var ki şimdi Fatihalara, secdelere, namazların ardındaki dualara. Artık çok geç değimli?...

Ne yapardınız? Bir düşünün...

Namazın ardından ellerinizi açıp dua edersiniz Allâh ’a, öyle kızarsınız ki kendinize, ağlamayı, hem de yüreğinizi parçalayacak kadar ağlamayı hak ettiğinizi düşünüyorsunuz. Çünkü hayatınızda ilk defa ellerinizi böylesine gönülden ve bin bir pişmanlıkla açıyorsunuz Allâh ’a. O’na ne kadar muhtaç olduğunuzu yeni mi hatırlıyorsunuz, yeni mi tövbe ediyorsunuz biriken günahlarınıza!

Artık çok geç değimli?...

Ne yapardınız? Bir düşünün...

Hiç bu kadar uzun kalmamıştınız seccade üzerinde, sadece mübarek aylarda ve gecelerde kıldığınız birkaç rekât namazda bile, duanızı kısacık tutar ve hemen kalkıp dünyanıza geri dönerdiniz.

Hiç dua etmezdiniz, Allâh ’ın sizi affetmesi için.

Hiç dua etmezdiniz, uyuyan kalbinizin uyanması için.

Hiç dua etmezdiniz, hesap gününde Allâh ’ın rahmetinden faydalanmak için.

Hiç dua etmezdiniz, ölümün sizi hazırlıklı yakalaması için.

Hiç dua etmezdiniz, son nefesinizde şeytandan Allâh ’a sığınmak için ve hiç dua etmezdiniz, ölmeden evvel ölmek için!

Şimdi çok geç değil mi?...

Ne yapardınız? Bir düşünün...

İbadetleriniz hep yarım yamalak, pişmanlıklarınız hep yarım yarım, dualarınız hep eksik, ruh âleminiz hep yamalı.
Ne yapacaksınız şimdi?...

Efendimiz  gelir aklınıza…

Peygamber Efendimiz (sallAllâh u aleyhi vesellem) gelir aklınıza, gözleriniz parlar. Hasta bir insanın ilaç bulması gibi, çölde kalmış birinin suya kavuşması gibi. Tespihi alırsınız elinize, Salâvat çekmeye başlarsınız, öyle ya Allâh ’a giden yol, O Kutlu’dan geçer ve O şefaat etmeden cennete giremezsiniz. Peki ya nasıl tanıyacak sizi, abdest azalarınızdan ve salâvatlarınızdan mı?

Eyvah onlar da mı yok!

Her şeyin hesabını yaptınız da iki günlük dünyada, sonsuz olan hayat için neden hesap yapmadınız? Siz ölümsüz müydünüz, öyle mi sandınız kendinizi? Şimdi sizi nasıl tanıyacak peygamberimiz? O’na getirdiğiniz Salâtü selamlar o kadar az ki, yeniden ağlamaya başlıyorsunuz, geç kaldığınızı anlıyorsunuz.

Ne yapardınız? Bir düşünün...

Öyle pişmansınız ki, gönlünüzde iman, dilinizde Kuran, tavırlarınızda Peygamberimizi andıran hal olmalıydı. Çünkü siz Müslümansınız.
İbadetleriniz tam olmalıydı, nafile ibadetlere de yar açmış olmalıydınız hayatınızda, çünkü siz Müslümansınız.

Her gün Kuran okumalı, Allâh ’ın rahmetine sığınmalıydınız, çünkü siz Müslümansınız.
Dualarınız yüreğinizden kopmalı ve gözyaşlarınızla birleşmeliydi, çünkü siz Müslümansınız.
İmanınızı kuvvetlendirmeli, bol bol Salâvat getirmeliydiniz Efendimize, çünkü siz Müslümansınız.

Nerde bir gönlü kırık, bir yaralı varsa imdadına koşup yarasını sarmalıydınız. Sıcak bir tas çorba uzatmalıydınız yemeksiz evlere, çünkü siz Müslümansınız.

Allâh ’a layık kul, Efendimize layık ümmet olmalıydınız, çünkü siz Müslümansınız.

Harama kapalı olmalıydı kapılarınız, dininizi yaymalı, kibirden gururdan uzak durmalıydınız, çünkü siz Müslümansınız!

Ölüm sizi öldürmeden ölmeliydiniz, nefsinizi ve şeytanınızı öldürmeliydiniz, çünkü siz Müslümansınız

Şimdi açın gözlerinizi…

Şimdi açın gözlerinizi, korkmayın, kimse yarın öleceğinizi söylemedi. Ama bilemiyorsunuz ölümün sizi ne zaman ziyaret edeceğini. O size sürpriz yapmadan, en iyisi onu kabullenerek ve hazırlanarak geçirmelisiniz hayatınızı. Belki de daha çok uzun seneler vaktiniz var ama bu, ölüm gerçeğini unutturmamalı size.
 
Er ya da geç, bugün ya da yarın kapınızı çalmayacak mı? Ve o kapınızı çalınca, vaktiniz dolmayacak mı? Kabre konmayacak mısınız? Hakk’a doğru yürümeyecek misiniz?

Ne mutlu size, henüz toprağın altında değilsiniz ve hala vaktiniz var; tövbe etmek için, derlenip toparlanmak için. Yarın hesap gününde sorulacak vazifelerinizi ertelemiştiniz ya, şimdi onları telafi etmek için…

Şükredin Allâh ’a, hala yaşadığınız için ve tövbe kapıları henüz size kapanmadığı için.

İbadetlerinize dört elle sarılın, namazlarınızda ağlayın, Kuranı Kerim’i okurken kendinizden geçin, gidin akrabalarınızı, arkadaşlarınızı, hastaları ziyaret edin. Allâh  için alın, Allâh  için verin, en sevdiğiniz eşyanızı, paranızı, malınızı…

Eşinize ve çocuklarınıza sımsıkı sarılın, onları Allâh  için sevdiğinizi hissettirin. Korkmayın hala hayattasınız, Allâh  için yaşayın, her adımınızda O’nun rızası olsun. Böylece, ölüm sizden korksun.

Şimdi yaşamaya devam edin ama sanki ertesi gün ölecekmiş gibi olsun yaşadığınız her an. “Kolay gelsin” demek var ama zaten kolay gelir ölüm bile, Allâh ’la olduktan sonra.

En büyük ibret, ibret almayı bilmeyenlere. Hep aramızda ölüm, kimine soğuk kimine sıcak. Hep geçtiğimiz sokaklarda, uğradığımız yerlerde bir yerde. İçimizde, gözlerimizin ferinde, yastığımızın ucunda. Öyle yakın ki, bir nefes kadar. Onun adı ölüm, onun adı dönüş. Söz verdik ya Rabbimize “gidiyoruz ama geleceğiz” dedik ya, ölüm O’na götüren yol işte.

Oysa kimine göre yıkılan bir yol, bir yokoluş, bir unutuluş hiçliklerde. Ne yazık, O’nun sanatı olan insan hiçliğe terk edilebilir mi hiç? Dipsiz kuyularda yalnızlığa mahkûm edilebilir mi? Ne büyük bir aldanış. Ölüm hakka götürür, haklıyı da haksızı da.

Tıkıyoruz kulaklarımızı hep, duymak istemiyoruz bu gerçeği. Sözü açılınca ekşiyor yüzümüz, kaçıyoruz ardımıza bakmadan. Oysa ölüm kaçmıyor, git gide, adım adım yaklaşıyor. Kendimizi kandırıyoruz ama onu erteleyemiyoruz. Ne bir saniye önce ne de sonra.

Zeynep Yeter Aslan

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Aralık 21, 2024, 04:50:26 ÖS]