REYYAN KAPISININ ANAHTARI
Oruç, hicret-i nebeviyyeden birkaç sene sonra Şâbân-ı şerîfin üçüncü günü farz kılınmıştır. Cenâb-ı Hak azze ve celle âyet-i kerîmede: “Orucun farzıyyeti sizin ittikanız için…” buyurmuştur. Çünkü oruç insanın kuvve-i şehvâniyesini kırdığı gibi nefsin hevâ ve hevesini kırarak bütün âzâları günahdan, isyandan ictinâb ile zühd ü takvaya sebeb olacağı beyân buyurulmuştur. Çünkü insanların dünyevî mesâisi başlıca iki şeye münhasırdır: Biri tatlı tatlı yiyip içmek arzusudur. Diğeri de kuvve-i şehvâniyedir. Bu iki arzu da ancak oruç ile men edilmiş olduğu gibi tasfiye-i cesed ve bazı emrâz-ı kalbiyenin tathîrine de oruç vesile olur. Ve tıbben de midenin tashihine vesile olduğu malûm bir hakîkattir.
“Oruç farz olunca ey mü’minler, mâlum olan sayılı günlerde oruç tutun. Fakat sizden bir kimse hasta veya misafir yolcu olur da oruc tutamazsa memleketinde âfiyet üzere bulunduğu bir zamanda özür sebebiyle oruç tutamadığı günlerin adedince oruç tutsun ve borcunu ödesin.” (Bakara Sûresi, 184)
Bir hasta, nefsinin telef olmasından veya hastalığının artmasından korkacak olursa oruç tutmayabilir. Veya tutmuş olduğu orucu sıhhatinde gördüğü tehlikeye binâen bilâhare kazâ etmek üzere bozabilir. Fakat hastalığından dolayı orucu bozanlar bilâhare kaza etmesi lâzımdır. Şu kadar ki orucu bozmak husûsunda mevhum bir korku kâfî değildir. Ancak hastanın tecrübesiyle ve gördüğü zaafın, hastalığın artması alâmetlerinden dolayı kâtî bir zann-ı gâlib bulunmuş olmalıdır. Veyahud hâzık müslüman bir tabib orucu yemesine müsâade vermiş olmalıdır.
Gün aşırı sıtmaya tutulan kimse yani bir gün sıtma tutub da diğer günde sıtma tutmayan kimse sıtma tutmadığı günde zayıf düşeceğinden vehme düşerek orucunu bozduğu halde sıtma zuhûr etmezse kendisine keffaret de lâzım gelir. Fakat pek ağır şiddetli sıtma nöbetine tutulan kimse o gün oruç tutmazsa bir beis yoktur, sonra kaza eder.
Kezâ müsâferet, yolculuk edecek olup en az on sekiz saatlik bir yere gidecek kimse oruca niyet etmeyerek yola çıktıktan sonra oruç tutmayabilir. Fakat oruç tutarsa daha hayırlıdır.
Ebû Hüreyre -radıyallahu anh’-den rivâyet edilen diğer bir hadîs-i şerîfde buyuruluyor ki:
“Cennette bâbü’s-salât, bâbü’l-cihâd, bâbü’r-reyyân, bâbü’s-sadaka vardır. O kapılardan çağırılır. Kim ki Allah rızâsı için malından iki sığır, iki koyun, iki dirhem sadaka verirse cennet kapılarından: “Ey Allâh’ın sevgili kulu buraya gel! Bu kapıda büyük hayır ve bereket vardır.” diye çağırırlar. Çok namaz kılanlar salât kapısından; mücahidler, cihad kapısından, oruçlular, Reyyan kapısından; sadaka sahibleri de sadaka kapısından dâvet edilirler.
Ebû Bekir -radıyallahu anh- sordu ki:
– Babam anam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Bir mü’minin bu kapıların hepsinde dâvet olunması mümkün müdür? Bir kişi bu kapıların hepsinden dâvet olunur mu, diye sordu. Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- efendimiz hazretleri cevâben:
– Evet hepsinden dâvet olunur. Ey Ebû Bekir! Umarım ki sen de bu bahtiyarlardan olasın, buyurdu. (Buhârî)
Kezâ Ebû Hüreyre -radıyallahu anh-’den rivâyet edilen bir hadîs-i kudsî:
“Hak celle ve alâ hazretleri “Âdemoğ-lu’nun işlediği her hayr u ibâdette kendisi için bir hazz u menfaat edişi vardır. Fakat oruç halis benim rızâm için yapılan bir ibâdettir. Onun mükâfatını da ben veririm.” buyurduğunu -sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem- efendimiz nakil buyurmuşlardır.” (el-Câmiu’s-Sağîr)