CANIMIZDAN DAHA YAKIN
Allah, peygamberleri insanlar arasından seçmiş ve insanlığı uyarmak için görevlendirmiştir. Seçilen bu peygamberlerin varlığı, her şeyden önce Allah’ın dünyayı yaratıp da terk etmediğini ve âlemlere rahmetinin devam ettiğini göstermesi açısından önemlidir. İmtihan edildiğimiz şu dünyada ebedi hayatımızın cennette devam etmesi için doğru yolun bilinmesi ve istikamet üzere yaşanması önemlidir.
Peygamberler âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir (Enbiya 21/107). Bu rahmetten nasipsiz olmak insanları mutsuz ve huzursuz kılar. Allah’a ve peygamberlerine inanıp onların gösterdiği yoldan giden ve salih amel işleyenlere (Bakara 2/62, En’am 6/48, Araf 7/35, Ahkâf 46/13); Allah’ı görüyormuş gibi ibadet ederek yüzünü Allah’a çevirip yalnız O’na kulluk edenlere (Bakara 2/112); mallarını Allah yolunda harcayan, harcadığını başa kakmayan ve gönül kırmayanlara (Bakara 2/262); mallarını hayır yapmak için gece-gündüz, gizli-açık verenlere (Bakara 2/274) ve Allah’ın dostlarına (Yunus 10/62) hiçbir korku ve keder olmadığı müjdelenmektedir. İşte peygamberler bizleri Allah’a kulluğa, Allah’tan saygı duyarak korkmaya ve kendilerine itaat etmeye çağırarak insanları mutlu ve huzurlu kılmaya çalışmışlardır.
Başlangıçta her peygamber toplumunda tek başına ve yapayalnızdır. Bunların karşısında asırların bilinçlere kazımış olduğu sapkın, şaşkın, fıtrata ters düşen yabancı kültür ve ideolojiler vardır. Peygamberler ise toplumlarında mücadele eden seçilmiş elçilerdir. Hassas ve yıkılmaz şahsiyetleri ile sarsılmadan, korkusuzca ilahî tebliği ilan etmişlerdir. Ayrıca insanları uyuşukluktan, kötü ahlaktan, Allah’ı Allah olarak, şeytanı da şeytan olarak açıkça görebilecekleri bir uyanıklık durumuna geçmeleri için vicdanlarını silkeleyerek uyandıran olağanüstü insanlar olarak toplumlarının karşısında durmuşlardır. Nankör, aşırı derecede hırsına düşkün, aciz, sabırsız ve tahammülsüz olan insanı belli prensipler dâhilinde eğitip terbiye ederek yaptıklarının karşılıksız kalmayacağını bildirmişlerdir.
İnsanın düşmanı olan şeytan, Rabbinden kıyamete kadar kendisine mühlet verilmesini istedi. Rabbimiz de ona bu izni verdi. Âdem (as)’den günümüze hatta kıyamete kadar yaşıyor olması binlerce yıla varan şeytanî tecrübeyi ortaya çıkartmıştır. Bu tecrübeye karşı Allah Teâlâ, bizlere peygamberî tecrübeyi ikram etmiştir. Peygamberlerin çağrısı tarihte kalmış, olmuş bitmiş bir davet gibi düşünülemez. Allah Teâlâ’nın Kur’an’ı kıyamete kadar korumasında ve peygamber kıssalarının orada anlatılmasında nice hikmetler vardır. İblis’e ve ordularına karşı ancak Kuran kıssalarından edineceğimiz tecrübe ile durabiliriz. İnsanoğlu için peygamberî tecrübe bu nedenle çok önemlidir. Bizler peygamberlere bu gözle bakacak olursak onlar bizim için ne ifade ederler?
1.Peygamberler bize öz canlarımızdan daha sevimlidir. Allah Teâlâ Ahzab Suresi 6.ayette şöyle buyurur:“Peygamber müminlere kendi canlarından daha yakındır.” Allah Teâlâ Tevbe Suresi 24. ayette de şöyle buyurur: “De ki: eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, zarara uğramasından korktuğunuz ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, Peygamberinden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevgili ise, Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”
Sevgili Peygamberimiz (sas) şöyle buyurur: “Sizden biriniz; ben kendisine babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça iman etmiş olamaz.”[1] Başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmaktadır: “Üç özellik vardır ki; bunlar kimde bulunursa, o kimse imanın tadına varmıştır: Allah ve Rasûlü’nü her şeyden fazla sevmek, sevdiğini yalnızca Allah için sevmek, Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.”[2]
Peygamber’in öz canlardan daha sevimli oluşuna sahabilerden örnek verecek olursak: “Dinaroğulları hanımlarından Hz. Sümeyra binti Kays’ın kocası, iki oğlu, kardeşi ve babası Uhud’da şehid olmuştu. Bunların şehadeti Hz. Sümeyra’ya haber verilince o: ‘Rasûlullah (sas) nasıldır?’ diye sordu. Ona: ‘Allah’a şükürler olsun, Allah Rasûlü iyidir.’ dediler. Hz. Sümeyra : ‘O’nu bana gösteriniz de bir göreyim.’ dedi. Efendimizi görünce: ‘Sen sağ olduktan sonra hiçbir musibet bize zarar vermez!’ dedi.”[3] Yitirilenleri bir düşünüverelim! Baba, kardeş, oğul ve eş… Bir insan için bunlardan daha değerli, Allah’ın peygamberlerinden başka ne olabilir?
Talha b. Ubeydullah (ra) Uhud Gazvesi’nde Rasûlullah’a gelen bir oka kolunu siper etmiş ve canından çok sevdiği Allah’ın Rasûlü uğrunda çolak kalmıştır. Hz.Bilaller, Zeyd b. Hariseler, Musab bin Umeyrler “Anam, babam sana feda” sözünü hayatlarıyla ortaya koymuşlardır.
2. Peygamberler bizim en güzel örneklerimizdir. “En güzel ahlak üzere gönderilen peygamberleri” (Kalem 68/4) Rabbimiz bizlere “üsve-i hasene” yani uyulması gereken önderlerimiz, liderlerimiz olarak takdim etmektedir. Mümtehine suresi 4. ayette şöyle buyurur: “İbrahim (as) ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır.” Bizler yaşadığımız hayatta peygamberleri kendimize önder, lider ve rol model almalıyız. Peygamber ümmeti olan bizler, yaşadığımız hayatta mürşidimiz olarak onları modellemeliyiz. Yollarının takipçisi olmalıyız.[4]
3. Peygamber, yaşadığımız dünyada aramızda çıkan anlaşmazlıklarda ve ayrılığa düştüğümüz konularda hakem ve hâkimimizdir. Onun bize verdiği hükümleri kalplerimizde hiçbir sıkıntı duymadan kabul etmeliyiz. İhtilaf ve ayrılıklarımızda mutlaka onu aramızda hakem kılmalıyız. “Bir şeyde nizâlaşırsanız onu Allah ve Rasûlü’ne havale ediniz.”(Nisa 4/59)
İhtilaflar konusunda Nisa suresi 65. ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında meydana gelen anlaşmazlıklarda seni hakem yapmadıkça, sonra da verdiğin hükümlere, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tamamen teslim olmadıkça, gerçek mümin olamazlar.” Bütün bu açık ayetlerden anladığımız şudur ki: Kur’an ve sünnetin hakemliğini kabul etmeyenler, Allah’a ve ahirete inanmış sayılmazlar.
4. Peygamber, kulluğun niçin ve nasıl olması gerektiğini bizlere öğretendir. İbadetlerin Allah’ın razı olacağı şekilde yapılmasında rehberliği Peygamberimiz yapmıştır. Rabbimiz şöyle buyurur: “O size neyi verirse alınız, O sizi neyden sakındırırsa ondan da kaçınız. Allah’tan korkun zira Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Haşr 59/7)
Peygamber, dünya hayatının “nasıl” ve “niçin”ini bize öğreten, gerçek önderdir. Şaşırmışa yol gösteren, hedeften ayrılanı doğruya yönlendiren, hangi yolun sırat-ı müstakim olduğunu yaşantısıyla liderlik yaparak gösteren kimsedir.
Bizler dünya hayatımızda Allah’a karşı sorumluluklarımızı, biricik hayat önderlerimiz olan peygamberleri takip ederek gerçekleştiririz. Onların varlığı bizim iyi insanlar olmamız içindir. Bunun için de peygamberlere iman etmek ve onları desteklemek gerekir.
Peygamberler bizim kendilerine uyarak dünya hayatında yegâne dost olmamız gereken yoldaşlarımız ve en güzel arkadaşlarımızdır. Övülmüş ve Allah tarafından selamlanmış, salât-u selam getirmemiz emredilen peygamberleri dost edinmeliyiz. Anne babalarımız bizim dünyaya gelmemize vesile oldular. Peygamberler ise dünya sürgününden cennet nimetlerine kavuşmamıza sebep olurlar.
Sonuç olarak bizler Peygamberimizin insanlığa gönderiliş gayesi olan risaletinin bizzat uygulayıcıları ve emanetinin takipçileriyiz. Son nefesimize kadar bunu hayatımızın amacı edinip İslam’ın yüce olması ve insanlığın şeytan karşısında galip gelmesi için Efendimizin “Müslüman o kimsedir ki Müslüman kardeşini eliyle ve diliyle cennete taşır.” ifadesinin muhatabı olabilmeliyiz.
O bizim her şeyimizdir, O’nsuz hayat düşünülemez. O ümmetinin babası, Rauf ve Rahim’dir. Ümmetinin günahkârları için bile kendini helak edercesine çabalayandır.
----------------------------------------------------------
[1]-Buhari, İman,8; Müslim, İman,69-70.
[2]-Buhari, İman, 9,14, İkrah 1,Edeb, 42; Müslim, İman 67.
[3]-İbn Hişam, Siyre, c.3, s.105.
[4]- Bkz: Mümtehine 60/6, Nisa 4/65.
Osman Süngü.