Cahiliye İtikadı, İnancı – ŞİRK
Toplumumuzda cahil insan, bilgisiz insan olarak anlaşılmaktadır. Bilgisiz insan, “cahil” kavramı için belki de en son düşünülmesi gereken anlamdır. Nimetlere karşı nankör olmak ve davranışlarında hiçbir ölçü kabul etmemek, bunları yaparken de hiçbir ilme dayanmamak, cahilin tipik üç özelliği olarak karşımıza çıkar. Cahilin yaşadığı sosyal yapıya “cahiliye” ismi verilir.
Cahiliye, Peygamberimiz döneminde olduğu gibi şu anda da yaşamaktadır. Yarın da var olacaktır. O, insan ve toplum hayatında her an ortaya çıkabilecek dinamik bir olgudur.
Cahiliye toplumu ve insanının, inanç ve itikad yönü şirk olarak ortaya çıkmaktadır. Allah’a ortak koşmanın temsili ifadesi ve somut şekli puta tapmaktır. İnsanın, Allah dışında hayatının amacı kıldığı maddi-manevi her şeye “put” denilebilir. Put sadece tapınılan nesneler olmayıp insanı Allah’a kulluktan alıkoyan makam, para, meslek, kadın, erkek gibi somut veya soyut her şey olabilir.
Şirkin sembolü olan putlar, ilk defa Nuh (as) kavminden bazı kimselerin salih kişiler hakkında tazimde aşırı gitmeleri sonucu ortaya çıkmıştır. Onlar bu salih zatlara önce hürmetlerini artırdılar, daha sonra teberrüken bir şeyler istemeye başladılar. Allah ile kendi aralarında aracılar kabul ederek “Onlara ibadet, Allah’a ibadettir.” deyip şirke düştüler. Hz. Nuh, onları ikaz edip uyarınca da bu cahiller -Kur’an’ın ifadesiyle- şöyle dediler: “Sakın ilahlarınızı terk etmeyin; Ved’den, Suvâ’dan, Yeğûs’tan, Ye’ûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin.” (Nuh 71/23)
Barnaba İncili’nde ise bir putun ortaya çıkışı Hz. İsa’nın dilinden çok güzel bir şekilde şöyle anlatılır: “Size söylüyorum size! Her şer dünyaya sözde büyükler sebep gösterilerek girmiştir. Söyleyin bana, büyüklerin kullanılmasıyla değil de, kim sokmuştur puta tapıcılığı dünyaya? Baal adındaki babasını aşırı derecede seven bir kral vardı. Babası ölünce, oğlu kendisini teselli etmek için babasına benzeyen bir heykel yaptırıp şehrin pazar yerine diktirtti. Bu heykele on beş kez yaklaşanın güven içinde olacağı ve her ne olursa olsun incitilmeyeceğine dair bir emir çıkardı. Bundan böyle bütün kötüler ve suçlular oradan gördükleri yarar nedeniyle heykele güller ve çiçekler sunmaya başladılar. Kısa zaman sonra bu şeyler yiyeceğe ve paraya dönüştü. O kadar ki; onurlandırmak için ona ‘Tanrı’ dediler. Âdetten kanuna dönüşen bu şeye bakın, o kadar ki Baal putu dünyanın her yanına yayıldı.”
Cahiliye İnsanının Putlara Tapma Sebepleri
1. Şefaat düşüncesi ve bu aracılarla güya Allah’a yakın olma arzusu
2. Aşırı ta’zim: İbadet edilecek derecede yüceltilen şahsiyetler, peygamberler, melekler, salih kişiler vb. varlıklara gösterilen aşırı ta’zim
3. Aşırı sevgi: Herhangi bir şeyi Allah’ı sever gibi severek onun arzularına, emir ve yasaklarına itaat etme
4-Bilgisizlik, cehalet, zanna uyma
5-Düşünmeme (Bakara 2/171; Enfal 8/22; Yunus 10/42-43)
6-Şüphecilik (İbrahim 14/9)
7-Heva ve hevese tabi olma yani aklı, arzu ve isteklerin güdümüne sokma (Furkan 25/43; Necm 53/33)
8-Ataları taklit etme yani gelenek ve göreneklere uyma (Bakara 2/170; Lokman 31/31)
9-Şeytanın vesveselerine aldanma (En’am 6/12; Neml 27/24)
10-Bilim, meslek, mal, şöhret ve makam gibi dünyevî hususları hayatın yegâne amacı olarak görme (Zuhruf 43/31-32)
11-Putlara karşı aşırı saygı ve sevgi besleme (Bakara 2/165)
12-İrade-i cüz’iyyenin dini tercihte herhangi bir fonksiyonunun bulunmadığına inanma (En’am 6/148) gibi hususlardır.
Arap Cahiliyesinde Allah İnancı
Kur’an-ı Kerim, İslam öncesi dönemde müşrik Arapların Allah inancına sahip olduğunu haber veriyor. (Ankebut 29/61-63; Zuhruf 43/87) Araplar; dünyayı yaratan, yağmuru yağdıran, her şeye hayat veren, kurtuluş ümidi olmayan durumlarda geçici de olsa kendisine başvurulan Kâbe’nin Rabbi ve yeminlerinde samimi olduklarında adına yemin verdikleri Allah’a iman ediyor; O’nu yüce olarak tanıyorlardı.
Araplar, söz konusu vasıflarla tanıdıkları Allah’a günlük ibadetlerinde hiç yer vermiyorlardı. Allah’ın yerine hayatlarını idarede Evsan, Esnam, Esbab, Tağut, Endad, Ensab, Şufeâ diye isimlendirdikleri putlara ibadet ediyorlardı. Allah üstün bir tanrıydı ama onlar günlük hayatlarında putlara yönelmiş durumdaydılar.
Yahudi ve Hıristiyanların durumu da farklı değildi. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Onların çoğu Allah’a ancak şirk koşarak inanırlar.”(Yusuf 12/106) İlahi buyruk insanlardan birçoğunun Allah’a eşler koşarak inandıklarını ortaya koymaktadır. Kur’an bu durumu fark edebilmeleri için, insanları inceleme ve araştırma gayreti içerisinde olmaya davet ediyor: “De ki: Yeryüzünde dolaşıp da daha öncekilerin sonlarının ne olduğuna bir bakın, onların çoğu Allah’a ortak koşan kimselerdi.”(Rum 30/42)
Allah’a eş koşmanın adı olan “şirk” kelime olarak “ortak kabul etmek, ortak saymak”tır. Terim anlamı ise; “ilahlığında, rabliğinde, sıfatlarında ve fiillerinde Allah’a ortak koşmak, O’na denk bir varlık kabul etmek”tir. Allah’a ortak koşan kimseye “müşrik”, bu anlayışa ve inanca ise “şirk” denir.
Şirk, nimeti verenle vermeyeni eşit tutmak manasına da gelir ve iki yönü vardır: İnsan, ya güçsüz ve kuvvetsiz varlıkları yüce Allah’ın seviyesine çıkarır ya da güç ve kuvvet sahibi Allah’ı, güçsüz ve kuvvetsiz varlıkların seviyesine indirir. Bu iki şirk türü de büyük bir zulümdür.
İnsanı bu duruma sürükleyen nedenlerin başında “uzak Allah inancı” tasavvuru yer alır. İnsan, Allah’ı uzak gördüğü için O’na yaklaştıracak zavallı varlıklar ihdas eder. Kişi, aracılarla O’na yaklaşacağını zanneder. Salih kişileri bu konuda kullanmak arzusu içinde olur.
Müşrik; hissedilebilene inanmaya, hissedilmeyeni inkâra yeltenir. Arzu ve şehvetlerini öncelemeye başlar. Allah’ın emrettikleri onu sıkar ve o isteklerine uygun hükümler icat eder. İnsanları da bunlara çağırarak şirke düşürür.
İnsanlar kibirlendikleri için Rabbe teslimiyeti kabul etmezler. Allah’a ibadeti, nefislerine ağır görmeye başlarlar.
Tevhid
Şirkin zıddı olan tevhid, İslam’daki inanç ve itikadın karşılığıdır. Tevhid’in kelime anlamı “birlemek, tekleştirmek, bir şeyin tek olduğu hakkında hüküm vermek, O’nu ‘bir’ bilmektir.”
Istılah olarak ise; “Allah’ı zatında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde tek kabul ederek eşi ve benzeri olmadığına iman edip ibadet ile de O’nu birlemektir. Yani ibadeti O’ndan başkasına yapmamak ve yalnız O’na tahsis etmektir. Tevhid kısaca “lâ ilâhe illâllah” sözüdür. Allah’a imandan evvel küfre, şirke tevbe etmektir.
Tevhid yalnızca Allah’a kul olmakla gerçekleşir. Bir başka deyişle tevhid, Allah’ın her şeyin Rabbi, sahibi, yöneticisi ve yaratıcısı olduğuna; ibadeti tek başına yalnızca O’nun hak ettiğine; kemâl sıfatlarıyla tanımlanmış, her türlü eksiklikten ve kusurdan uzak olduğuna bütün bu hususların gereklerine bağlı kalarak ve bunlarla amel ederek kesin bir şekilde inanmaktır.
Allah’a iman kısaca; varlığına, rabliğine, ilahlığına, isim ve sıfatlarına imandır.
Rubûbiyet Tevhidi: Allah’ın kendi fiilleriyle birlenmesidir. Yani Allah’ın tek yaratıcı, tek rızık verici, tek mâlik, tek yönetici ve mülkünde istediği gibi tasarruf etme, diriltme ve öldürme vb. fiillerinde tek olduğuna inanmaktır. “İyi bilin ki; yaratmak da, emretmek de O’nundur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!” (A’raf 7/54)
Ulûhiyet Tevhidi: Allah’ın, kullarının fiilleriyle birlenmesi demektir. Bu, kulun yapacağı dua, korku, ümit, sevgi, namaz, hacc, tevbe gibi ibadetlerin yalnızca Allah’a yapılmasıyla olur. İşte mü’minlerle müşrikleri ayıran tevhid de budur. Çünkü ibadet, hayatın her anını Allah’ın emirlerine uydurmaktır. Allah’ın dünya hükümranlığını, helal ve haram koymasını birçok insan kabul edemez. Bu yetkiyi bazen din adamlarında bazen de kendilerinde görerek şirke düşerler.
Şirkin Sonuçları
Şirk; insanlık için bir zillettir. (Fussilet 41/37, Hacc, 22/31) Hurafelerin yuvasıdır. İnsanların sebeplere sarılmayı bırakıp muska, boncuk, büyü, efsun vb. gariplikler yapmasıdır. Büyük bir zulümdür. (Lokman 31/31) Korkuların kaynağıdır. (Al-i İmran 3/151) İnsanın dinamizmini yok eder. (Yunus 10/18) Ahirette insanı ebedi cehennemliklerden kılar. (Nisa 4/48; Maide 5/72)
Kur’an Allah’a eş koşulanları, bir takım amillerden dolayı batıl sayar:
Bu batıl ilahların hakiki varlıkları yoktur. (Enbiya 21/43) Büyük bir felaket sırasında ortadan kaybolurlar. (İsra 17/61) Bunlar insan eliyle yapılmış cansız varlıklardır. (Saffat 37/95-96) Şefaat yetkileri bulunmamaktadır. (Zuhruf 43/86) Gaybı bilmezler. (Nahl 16/21) Kendilerine tapanları savunamazlar. (Enbiya 21/43) Herhangi bir varlığı yaratamazlar, diriltemezler, rızık veremezler, dualara icabet edemezler, hüküm verme kudretleri yoktur. Doğru yolu gösteremezler.
Şirkin Fert ve Toplum Üzerindeki Etkileri
Şirk yaratılıştaki nuru söndürür, arınmış nefsi günaha sokar. Bozuk akide sebebiyle insanlar arasında bid’at ve hurafeler yaygınlık kazanır. Çünkü cahiller söylenen her şeyi doğru kabul ederler. Bir insanın şirke düşmesi yaptığı bütün amellerin boşa çıkmasına ve cehenneme düşmesine neden olur. Şirk ve fesadı süslü gösterenler, bir takım vesilelerle insanların mallarının haksız yollarla yenilmesine sebep olurlar. Şirkin yaygınlık kazandığı toplumlarda hayâsızlıklar, günahlar ve zulümler artar. İbadet edilmek yalnız Allah’ın hakkı olduğu halde bu hak O’na verilmemiş olur. İnsanlar, Allah’tan gayrısına ibadet etmekle, şeref ve haysiyetlerini düşürmüş olurlar. Başkalarına ibadet ile insanlık onuru rencide olur. Şirk, Allah’tan başkasına tevekkül, onlardan yardım isteme; insanın psikolojik ve ruhsal açıdan zayıflamasına, gevşeklik ve güçsüzlüğünün ortaya çıkmasına, yaygınlık kazanmasına sebep olur. İnsanların birliğini parçalayan şirk, ilahi azapların ve helâklerin ortaya çıkmasına sebeptir.
Osman Süngü.