HZ. İSMAİL A.S
“İsmail’i de zikret. O vaadine pek sadıktı.”
(Meryem Suresi 19/54)
Babanın Duası
Hz. İbrahim’in, yıllar geçmesine rağmen bir evladı olmamıştı. O, ellerini kaldırarak Rabbine şöyle dua ediyordu: “Ya Rabbi! Bana salihlerden olacak bir evlat ver!” (Sâffât 37/100) Duasının üzerinden yıllar geçmiş, Hz. İbrahim’in hicreti Mısır’a kadar uzanmıştı. Bir müddet burada kalan güzide insanlara Hacer isminde birisi daha katılmıştı. Bir rivayete göre o bir kral kızıydı. Başka bir rivayete göre ise Mısır’ın doğu illerinden koparılmış ve Mısır sarayına gönderilmiş bir cariyeydi. İşte bu cariye, İbrahim’in eşi olmakla şereflenmişti. Peygamber Efendimiz (s.a.s) Hacer validemize hürmet gösterilmesini, Mısır’ı fethettikleri zaman Hz. Hacer validemizin hatırına Mısırlılara iyi davranılmasını ashabına ve Müslümanlara özellikle tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştu: “Eğer Mısır’ı fethederseniz, halkına iyi muamele ediniz. Çünkü onların bizde hakları ve bizimle akrabalıkları vardır.” Kendisine akrabalık sorulunca: “İsmail’in annesi onlardandır.” cevabını vermişti.[1]
Yıllar sonra Rabbi İbrahim’in duasını kabul etti: “İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.” (Sâffât, 37/101) Çocuğa İsmail ismi verildi. Arapça bir kelime olmayan İsmail’in aslının “İşmavil” olduğu ve Allah’a itaatkâr manasına geldiği nakledilmiştir.[2] Hz. İbrahim’in yaşı bir hayli ilerlemişti. Bir rivayete göre 86 yaşlarındaydı. Ateşte canı ile sınanan İbrahim şimdi cananı ve ciğerparesi ile imtihan ediliyordu. İlahî fermanla onları Filistin yurdundan almış, uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra bugünkü Kâbe’nin yakınlarında bir ağacın altına bırakarak dönmüştü. İbrahim (a.s) Seniyyetü’l-Veda tepesine gelince Mekke’ye doğru dönmüş, ellerini Rabbine açarak şöyle niyazda bulunmuştu: “Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, senin hürmetli evinin yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Namazlarını beytinin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye. Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mümin olanların gönüllerini onlara meylettir. Onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler. Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki Sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Ne yerde ve ne gökte hiçbir şey Senden gizli kalmaz.” (İbrahim 14/37-38)
Zemzem (Bi’r-u İsmail)
İbrahim aleyhisselâm, Hz. İsmail (a.s) ve annesini Mekke topraklarına getirip yapayalnız bırakarak gitmişti. Yiyecek ve içecekleri bitince Hacer’i bir telaş aldı. O, Safa’ya çıktı. Merve’ye koştu. Gitti ve geldi. Tam yedi defa… Yine de ümidini yitirmedi. İsmail’inin yanına döndüğünde aradığını bulmuştu. Hz. İsmail’in (a.s) ayaklarının dibinden mucizevî bir şekilde su fışkırmıştı. Hacer Annemiz onun hemen etrafını çevirmişti. Sevgili Peygamberimiz bununla ilgili olarak: “Allah, İsmail’in annesi Hacer’e rahmet eylesin! Eğer o, zemzemi kendi hâline bıraksaydı da suyu avuçlamasaydı, akıp giden bir ırmak olurdu.”[3]
Hz. İbrahim’in bu belde için ettiği dua kabul olmuştu. Zemzem suyunun çıkmasından sonra Yemen taraflarından gelen Cürhüm Kabilesi, Hz. İsmail (a.s) ile Hz. Hacer’in yakınlarına konaklamış ve buraya yerleşmişlerdi.
Aydınlık Bir Rüya (Kurban)
Hz. İsmail (a.s) Cürhümîler arasında geçen uzun yıllar sonrasında koşma, oynama çağına gelmişti. Babası İbrahim (a.s) Filistin’den gelmiş, kavuşmanın heyecanıyla birbirlerine sarılmışlar ve hasret gidermişlerdi. Bu yıllar İbrahim’in (a.s) zor yıllarıydı. Ciğerparesi, duasının meyvesi İsmail’den ve iman âbidesi, tevekkül incisi Hacer’inden uzaklardaydı. Ama bütün bunlar ilahi bir imtihandan başka bir şey değildi. Dünya kulluk dünyası, hayat tamamen imtihandı. Kendileri en güzel örnek olan İbrahim ve beraberindekilerin yaşayarak bizlere gösterdikleri Allah’a kulluktu. Allah’ın dostları en ağır sınavlardan geçiyordu. Babası, İsmail’e yaklaştı ve şöyle dedi: “Ey yavrucuğum, seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Buna ne dersin?” İbrahim (a.s)’e teslimiyet abidesi halim bir oğul verilmişti. Babasına: “Ey babacığım, ne emrolunuyorsan yap! Sen, beni inşallah sabredenlerden bulacaksın” dedi. (Sâffât 37/102) Peygamberlerin rüyaları da bir tür vahiydir. Konuyla ilgili Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “Peygamberlerin gözleri uyur, fakat kalpleri uyumaz.”[4]
Hz. İbrahim, Hz. İsmail’i (a.s) alıp Mina’da kurban edeceği yere götürdü. Ve çocuğunun ellerini ayaklarını bağlayıp şakağı üzere yatırdı. İbrahim’in ve İsmail’in bu samimi teslimiyetleri ve itaatleri Rabbimiz tarafından kabul gördü. Ve onlara şöyle seslenildi: “Ey İbrahim! Gerçekten rüyanı doğrulayıp onayladın. Biz iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. Bu gerçekten çok açık bir imtihandır.” (Sâffât 37/103-106) Her ikisi de Allah’ın bu teslimiyet imtihanını kazanmış oldular. Buna karşılık Allah onlara katından Cebrail ile bir kurban gönderdi… “Biz oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona iyi bir nam bıraktık. İbrahim’e selam, dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o bizim mü’min kullarımızdandır.” (Sâffât 37/107-111)
İbrahim (a.s) ile İsmail’in (a.s) namı bize kadar gelmiştir ve kıyamete kadar da devam edecektir. Ebû Muhammed Ka’b bin Ucre (r.a) şöyle anlatır: “Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza gelmişti. Kendisine: “Ya Rasûlallah! Sana nasıl selam vereceğimizi öğrendik, ancak sana nasıl salâvat getireceğiz?” diye sorduk. O da şöyle cevap verdi: “Allahım! İbrahim’e ve âline salât ettiğin gibi Muhammed’e ve âline de salât et. Allahım! İbrahim’e ve âline hayır ve bereket lütfettiğin gibi Muhammed’e ve âline de hayır ve bereket ihsan et. Şüphesiz övülmeye layık olan sensin ve yücesin!” deyiniz buyurdular.[5]
Bu olay Hz. İbrahim (a.s)’in Allah’a itaatini, Hz. İsmail (a.s)’in de hem Allah’ın emrine hem de babasına teslimiyetini gösteren çok güzel bir örnektir. O günden kıyamete kadar kurban ibadeti ile bu büyük itaat ve teslimiyet eylemi yâd edilecektir.
İsmail’in (a.s) Gençliği
Hz. İsmail (a.s), Cürhümîler arasında gelişip büyüdükçe dikkatleri üzerine çekecek kadar güzelleşti. O onların arasında Arapçayı çok iyi bir şekilde öğrendi. Ok atmayı, ata binmeyi ve avlanmayı çok iyi öğrenmişti. Hz. İsmail (a.s) uzun boylu, güzel yüzlü, kırmızımsı tenli, kalın boyunlu, geniş omuzlu, elleri ve ayakları uzun, güçlü ve kuvvetliydi.[6] Bir gün Allah’ın Rasûlü ashabının ok attıklarını görünce onları harbe şöyle teşvik etmişlerdir: “Ey İsmailoğulları! Ok atınız! Sizin atanız İsmail de iyi bir ok atıcısı idi.”[7] Çobanlık da yapan Hz. İsmail (a.s) vahşi atları ehlileştiren birisi olarak da biliniyordu. Hz. İsmail (a.s) Cürhüm kabilesinden bir kızla evlenmişti.
Hz. İbrahim, Hz. İsmail’in Mekke’ye ziyaretine gelirdi. Hatta bir defasında İbrahim (a.s) Hz. İsmail’i (a.s) ziyarete gelmiş, onu evde bulamamıştı. Eşine sorular sormuş, onun bazı davranış ve sözlerinden hoşlanmamıştı. Ve evladına geldiği zaman evinin eşiğini değiştirmesini söylemiş, Hz. İsmail (a.s) de eve döndüğünde bunu öğrenince eşinden boşanmıştı. Hz. İbrahim (a.s) bir zaman sonra tekrar Hz. İsmail’i (a.s) ziyarete geldiğinde yine onu evde bulamamıştı. Hz. İsmail (a.s) Cürhüm liderlerinden Amr oğlu Mudar’ın kızıyla evlenmişti. Hz. İbrahim gelininin tatlı dilli iyi bir insan olmasından çok memnun olmuş ve gelininden, İsmail geldiği zaman ona evinin eşiğini değiştirmemesini söylemesini istemiştir. Hz. İsmail (a.s), bunu öğrenince eşine: “Eşikten kastın hanımı olduğunu ve onu bırakmayıp elinde tutması gerektiğini haber vermişti.” Bu eşinden çocukları dünyaya gelmiş ve zürriyeti bunlarla devam etmişti.[8]
Kâbe’nin Yapılışı
Hazreti İbrahim (a.s) eşi Hacer ve oğlu Hz. İsmail’i ziyaret için tekrar Mekke’ye gelmişti. Ama Hacer’in vefat ettiğini, Hicr denilen yere defnedildiğini öğrendi. Oğluna sarıldı,kabe ağladı. Daha sonra bir gün oğlundan Allah’ın mabedinin yapımında kendisine yardım etmesini istedi. Hz. İsmail (a.s) babasının bu teklifini hemen kabul etti.
İbrahim, Allah tarafından kendisine gösterilen yüksekçe bir yeri İsmail’e göstererek hemen işe koyulmuşlardı.[9] Temellerin yeri açıldıktan sonra Hz. İsmail (a.s) Allah’ın evi için taş taşımaya İbrahim (a.s) de duvarları örmeye başlamıştı. Âdem (a.s)’den Şit’e, ondan da Nuh’a (a.s) kadar gelen, fakat Nuh tufanı ile kaybolmuş olan bu temellerin yeri İbrahim’e gösterilmişti. (Hacc 22/26) Duvarlar yükselince düzgün ve büyükçe bir taşı getiren Hz. İsmail (a.s) babasının onun üzerine basarak işine devam etmesini istemişti. Daha sonra bu iskele görevi gören taş “Makam-ı İbrahim” diye anılmıştır. Onlar duvarları yükseltirken ikisi birlikte Allah’a şöyle dua ediyorlardı: “Ey Rabbimiz! Tarafımızdan kulluk armağanı olarak sunulan şu hizmeti, kabul buyur! Şüphe yok ki, her şeyi hakkıyla bilen Sen’sin, Sen. Rabbimiz! İkimizi de yalnız Sana boyun eğenlerden eyle! Soyumuzdan da Sana boyun eğecek bir ümmet çıkar! Bize ibadet yer ve usullerimizi göster ve tevbemizi kabul buyur! Çünkü tevbeleri çok kabul eden ve çok merhamet eden sadece sensin. (Bakara 2/127-128)
Bu güzel insanlar gelecek nesillere dualar ediyor ve onları Allah’a kulluğa davet edecek eserler bırakıyorlardı. Öylesine ufuklu bir bakış açısı ortaya koydular ki, bugün milyonlarca insan peygamberlerin inşa ettiği bu mabedi tavaf ederek Allah’a kulluklarını ifa ediyorlar.
Beytullah’ın dört köşesi vardır ve ona Arapçada dört köşesi olan anlamına gelen Kâbe denilmiştir. Babası tavaf başlangıcını belirlemek için Hz. İsmail’den (a.s) bir taş getirmesini istedi. Getirdiği taşı İbrahim (a.s) beğenmedi. Bir rivayete göre Cebrail (a.s) ona Haceru’l-Esved’i Ebû Kubeys Dağı’ndan getirmiş, İbrahim de onu oraya yerleştirmişti.[10]
İsmail’in Peygamberliği ve Hacca Davet
Allah’ın peygamberi İbrahim (a.s)’in oğlu Hz. İsmail (a.s) annesiyle bu beldeye yıllar önce bırakılmıştı. İşte bunun hikmeti tecelli etmiş, İbrahim ve oğlu İsmail’den, Allah’ın Beyti’ni temiz tutmaları istenmişti. Cebrail’in gösterdiği hac farizasını yerine getirmişler, haccı ilan etmişlerdi. Bütün insanlığı hacca davet etmeleri Allah tarafından emir buyrulmuştu: “Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; Beyti’mi de, tavaf edenler, Allah’ın huzurunda duranlar, rükû ve secde edenler için tertemiz yap! İnsanları hacca davet et ki, bir kısmı yaya olarak, bir kısmı da uzak yollardan develer üzerinde sana gelsinler.” (Hacc 22/26-27) Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Biz Kâbe’yi insanlar için toplanıp sevap kazanma yeri ve güvenli bir mekân yapmıştık. Siz de İbrahim’in makamını namazgâh edinin. Zaten İbrahim ile İsmail’e şöyle emretmiştik: Tavaf edenler, ibadet etmek maksadıyla orada kalanlar, rükû ve secde edenler için evimi temiz tutun.” (Bakara 2/125) Hz. İbrahim (a.s) oğlu İsmail’i (a.s) Mekke’de bırakarak Filistin’e dönmüştü.[11] Böylece Hz. İsmail (a.s) ömrünün sonuna kadar insanlara haccı yaptırmış ve Allah’ın emirlerini insanlara emretmekle görevlendirilmişti.
Allah Teâlâ Hz. İsmail’i (a.s) bu bölgeye ve Kâbe’nin idaresine peygamber kılmış ve haccın yapılmasını Kâbe’nin temiz tutulmasını Hz. İsmail’den (a.s) istemişti. “Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, Esbât’a, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettik.” (Nisa 4/163) “De ki: Biz Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup ve Yakupoğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Biz ancak ona teslim oluruz.” (Âl-i İmran 3/84)
Hz. İsmail (a.s) kabilesine, Amalika ve Yemen dolaylarındaki kabilelere davette bulunmuş ve daha sonra Kâbe’ye dönmüştür. Hz. İsmail (a.s) bu davetinde ciddi sıkıntılarla karşılaşmıştır. İnsanların her türlü direnişine ve eziyetlerine karşı hakkı söylemiş, onlara güzel örnek olmuş, samimiyetiyle ve sabrıyla onların direnişine karşılık verdi. Zira Kur’an-ı Kerim’de Hz. İsmail (a.s) bize şöyle anlatılır: “O hidayete erdirilen ve âlemlere üstün kılınanlardandır.” (En’am 6/86)
“Allah’ın rahmetine kabul edilen, iyilerden ve sabredenlerden biridir.” (Enbiya 21/85-86) Sözünde duran, halkına namaz kılmayı, zekât vermeyi emreden, Rabbinin hoşnutluğunu kazanmış bir rasûl ve nebidir. (Meryem 19/54-55)
Hz. İsmail (a.s) hakkında hadislerde çok detaylı bilgilere rastlamıyoruz. İbadetlerini Rabbine karşı en güzel şekilde yerine getirdiği ve teslimiyetini Rabbine karşı tam gösterdiği gibi, gerek kurban konusunda gerekse Kâbe’nin inşası konusunda babasına karşı da tam bir teslimiyet gösterdiğini biliyoruz. Evlatlar içinde Hz. Nuh’un oğlunun yanında Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’in (a.s) varlığı, hidayetin tamamen insanın istemesi ile Allah’ın ona bu isteğini vermesi şeklinde gerçekleştiğini göstermektedir. Hz. İsmail (a.s) 137 yaşlarında Mekke’de vefat etmiş ve Hicr’e annesi Hacer’in yanına defnedilmiştir.
Allah, bizlere Hz. İbrahim’in (a.s) teslimiyetini ve samimiyetini versin. Yavrularımızı da Hz. İsmail (a.s) gibi salihlerden eylesin.
Siyer-i Nebi Dergisi 25. Sayı / Ocak-Şubat 2014
---------------------------------------------------------------------------
[1] İbn Hişam 1,7.
[2] DİA, İsmail, XXIII,76.
[3] Buhari, Sahih, c4, s.114.
[4] Buhari Tevhit 37.
[5] Buhari Deavât 32; Tirmizi Vitr 20.
[6] Tecrid Tercemesi, 6, 22.
[7] Buhari Cihad 75, Enbiya 12.
[8] Buhârî, Enbiyâ 9.
[9] Buhari Sahih, c.4, s.116.
[10] Ezrakî, Ahbaru Mekke, c.1, s.65.
[11] Ezraki c.1, s.58-59.
Osman SÜNGÜ.