Fatih Sultan Mehmet
Fâtih Sultan Mehmed Hân, çok cesur ve çok zekî olduğu kadar, çok mükemmel yetişmiş bir hükümdardır.
Yunan, Latin, İtalyan, Fransız, Arab, Fars ve İbranî dillerini de çok iyi biliyordu. Avrupa ilim ve tekniğini çok iyi tâkip ediyordu. İyi bir eğitim görerek zamanın bütün ilimlerini öğrendi. Astronomi, matematik, askerlik, târih, coğrafya bilgisi çoktu. Kelâm ve matematikte devrinin otoritelerindendi. Avnî mahlasıyla şiirler de yazdı.
Fâtih Sultan Mehmed Hân, İstanbul'un fethini, 6 Nisan-29 Mayıs arasında 53 gün süren muhasaradan sonra gerçekleştirmiş ve ordusuna şöyle seslenmiştir:
"Ey kahraman mücâhidler! Allahü teâlâya hamdolsun. İşte bundan böyle Kostantiniyye fâtihlerisiniz. Hazret-i Peygamberin sena buyurduğu şerefli askerler sizlersiniz. Gazânız mübârek olsun! Çocukları, din adamlarını, sizinle harp etmeyen kimseleri ve kadınları sakın öldürmeyin!.."
Mübarek bir kumandan olduğu Efendimiz (sas)'in hadisiyle sabit olan İstanbul fatihi koca Sultan Muhammed Han'a bir açıkgöz dilenci gelip elini açar:
- Allah için yardım edin kardeşinize! der.
Koca Fatih şöyle bir bakar dilenciye. Sormadan edemez:
- Nereden kardeşin oluyormuşum, söyler misin?
Dilencinin cevabı çoktan hazır:
- Hepimiz Âdem Aleyhisselam'ın evladı değil miyiz? Babamız anamız aynı değil midir?
Fatih başını sallar:
- Doğru söyledin der, aksini iddia etmek mümkün değildir.
Hemen elini kaftanının cebine sokar, çıkardığı bir altını dilenciye uzatır. Dilenci verileni az bularak söylenir:
- Ben senin kardeşin olayım da bunca servetin sahibi olan sen, kardeşini bir altınla savasın, olur mu?
Fatih bu defa anlayacağı dilden cevap verir:
- Sen der verilene şükrederek uzaklaş buradan. Yoksa Âdem'den olan diğer kardeşlerin de gelecek olursa sana bu kadarı da düşmez.
FATİH’İN VAKFİYESİ
“İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar.
Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse,
Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen LANETİ ONUN VE ONLARIN ÜZERİNE OLSUN, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın.
Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır.
Allah’ın azabı onlaradır.
Allah işitendir, bilendir.
AYASOFYA
Hani nerede?
Gönüllerden kubbelere,
Kubbelerden gönüllere
Gürül gürül akan Kur'an sesleri?...
Kur'an sesleri dindirilmiş,
Müslümanlar sindirilmiş!...
Allah-Muhammed-Hülafa-i raşidinin
İsimleri kubbelerden yerlere indirilmiş!...
Mabedimin göğsüne uzanan namahrem eli,
Kimin elidir?!...
Söyle Ayasofya, söyle.
Seni puthane yapan hangi delidir?!...
OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ
Ayasofya camidir, çünkü...
Yıllardır milleti yüreğinden yaralayan “Ayasofya”ya ilişkin tarihi gerçekler ortaya çıkıyor. Araştırmacı İsmail Kandemir, yeni yayınladığı “Ulu Mabed Ayasofya” isimli eserinde, Ayasofya’nın cami olduğunu belgeliyor
ANAYASA MAHKEMESİ’NE GÖRE KANUNSUZ
Kararname ‘yok’ hükmünde
Ayasofya’nın müzeye çevrilmesini sağladığı iddia edilen kararnameyle ilgili değerlendirmelerin yer aldığı kitapta, kararnamenin “yok hükmünde” olduğu belirtildi. Kitapta, Anayasa Mahkemesi’nin 30 Ocak 1969’da verdiği kararında, “kanun çıkarmak suretiyle de olsa devletin hazineye ait olmayan mallara müdahale etmesinin imkânı yoktur” içtihadının yer aldığı, Ayasofya’da ise kanun bile değil, bir kararnameyle Fatih Sultan Mehmed’in vakıf malına el konulduğu anlatıldı. Yine Anayasa Mahkemesi’nin 28 Mayıs 1963 tarihli bir kararı olduğu belirtilen kitapta, bu kararda da hükümetlerin kararname ile neler yapabileceklerinin sayıldığı ve Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesinde kullanılan yönteme benzer bir hükmün yer almadığı ifade edildi.
YARGITAY’IN İÇTİHADI
Geçerliliği yok
Kandemir’in kitabında Yargıtay’ın 30 Mart 1949 tarihli bir İctihad-ı Tevhid kararına da yer verildi. Kararda, “Kararların, hükümetin karar ve kararnamelerinin mevcut kanuna uyması, sarih, kanuna uygun hareket edilmemesi halinde geçerliliği yoktur” denildiği belirtilerek, bu nedenle var olduğu iddia edilen kararnamenin, yasal dayanaktan yoksun olduğu için “keen’lem yekün” (yok hükmünde) olduğu vurgulandı.
Sahte imzalı kararname
“Ulu Mabed Ayasofya” kitabının en çarpıcı bölümlerinden birisini ise var olduğu iddia edilen Ayasofya Kararnamesi’ndeki Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasının sahte olduğuna ilişkin değerlendirme oluşturdu. Kandemir, soyadı kullanımı ile ilgili kanunun 27 Kasım 1934 tarihinde yürürlüğe girdiğini, oysa Ayasofya ile ilgili varolduğu iddia edilen Bakanlar Kurulu kararnamesinin ise 24 Kasım 1934 tarihli olduğunu, Mustafa Kemal’in ancak 27 Kasım’dan sonra imzasında “Atatürk” soyadını kullandığını, bundan önceki tarihlerde çok sayıda belgenin bir tekinde bile bu imzaya rastlanmadığını dile getirdi.
EMNİYET: “İMZA, ATATÜRK’ÜNKÜNE BENZEMİYOR”
Bu gelişmeler üzerine yazar tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü’ne, Atatürk’ün varolduğu iddia edilen Ayasofya Kararnamesi’ndeki imzasının sahte olup olmadığının belirlenmesine yönelik talepte bulunulduğu da belirtilen kitapta, Genel Müdürlük’ten 3 Ocak 1997 tarihinde gelen cevapta, imzanın sahte olabileceğine ilişkin şüpheler dile getirildi. Yazıda, şöyle denildi:
“İlgi dilekçeniz ekinde fotokopisi bulunan 24 Kasım ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararnamesinde Reisicumhur adına atılı bulunan imzanın, yine dilekçeniz ekinde sunulan Atatürk’ün örnek imzalarına biçimsel açıdan fark gösterdiği ilk bakışta belirlenebilmektedir. Şöyle ki, sözkonusu imzanın inşaı sırasında, Atatürk’ün tarafınızca sunulan ve tarafımızca bilinen imzalarının farklı olarak ‘A’ harfinin de kullanıldığı, ‘K’ harflerinin şekillendiriliş biçimleri ile ‘T’ harfleri kuşaklarının konumu itibariyle de farklılıklar bulunduğu görülmektedir.”
BAŞBAKANLIK: O KARAR, RESMİ GAZETE’DE YOK
Devletin kayıtlarında görülmüyor
Bu durumun, kararnamenin sahteliği iddialarını güçlendirdiği ifade edilen kitapta ayrıca, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü’nün 14 Haziran 1995 tarihinde, kitabın yazarı İsmail Kandemir’e gönderdiği, “İlgili dilekçeniz üzerine yapılan incelemede; 24.11.1934 tarihli ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararının (Ayasofya Kararnamesi) Resmi Gazete’de yayınlanmadığı tespit edilmiştir” ifadelerinin yer aldığı yazıya da yer verildi. Kitapta, var olduğu iddia edilen kararnamenin yalnız Resmi Gazete’de değil, Sicilli Kavanin, Düstur ve Kanunlarımız gibi devletin resmi diğer kayıtlarında da yer almadığı da anlatıldı.
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ:
İbadete açılmalı
“Ulu Mabed Ayasofya” isimli kitapta, Ayasofya ile ilgili olarak yaygın kanının aksine devletin resmi görüşünün de cami olarak kullanılması yönünde olduğu da ortaya çıkartıldı. Sözkonusu görüş, TBMM arşivlerinde de yerini aldı. Buna göre, dönemin Demokratik Parti Diyarbakır Milletvekili Hasan Değer, 12 Mayıs 1975 tarihinde Başbakan Süleyman Demirel’in cevaplandırması talebiyle TBMM Başkanlığı’na bir soru önergesi verdi. Değer önergesinde, Ayasofya’nın bu haliyle neye hizmet ettiğini, halka ibadet hakkından yararlandırılmasının neden düşünülmediğini, Ayasofya’da ibadet imkânının sağlanması ve minarelerinden beş vakit Ezan-ı Şerif’in okunması ve cami olarak kullanılmasıyla sırf ve sadece bir mekanın aslına rücu etmesinin sağlanarak Türk halkının özleminin giderilmesinde yarar görülüp görülmeyeceğinin cevaplandırılmasını istedi.
Başbakanlık tarafından cevaplandırılmak üzere Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne gönderilen önergeye Başbakan Süleyman Demirel adına verilen 31 Eylül 1975 tarihli cevapta ise devletin Ayasofya’ya yaklaşımına ilişkin tarihi önemde değerlendirmelerde bulunuldu. Resmi yazıda Vakıflar Genel Müdürü Rıfat Tandoğan imzasıyla şu ifadeler yer aldı:
EZAN-I ŞERİF OKUNMALI
“Ayasofya müze olarak kullanılmaktadır, hiçbir ihtiyaca cevap vermemektedir. Müzeye çevrilmesi hususundaki Bakanlar Kurulu kararnamesinin mer’i mevzuat muvacehesinde hükümsüz olduğu ifade edilmektedir. Ayasofya’da günde 5 vakit Ezan-ı Şerif okunmasının ve tekrar ibadete açılması ile halkın gerçek özleminin giderilmesinde yarar görmekteyiz. (...) Ayasofya tapuda halen Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kayıtlı bulunmaktadır.” ¥ TACEDDİN URAL- ANKARA