HZ. EBU TALHA ZEYD BİN SEHL ANLATIYOR:
''Sakın Endişelenme!''
Sevgili Peygamberimizin annesi Amine r.a Medineli idi. Medine'nin en büyük ailelerinden Neccar oğulları, Peygamberimizinbüyük dayıları oluyordu. Ben Neccaroğulları'ndan olduğum için, Peygamberimiz beni çok seviyordu. Hatat bana ''Dayı'' diye hitap ederek, beni onurlandırıyordu.
Bir gün mescide gittiğimde, sevgili Peygamberimizin açlıktan karnına taş bağladığını fark ettim! Öyle üzüldüm ki orada duramadım, hemen eve koştum. Eşim Ümmü Süleym'e r.a evde bir şey olup olmadığını sordum. Biraz arpa unu vardı. Eşim, ''Ben unla ekmek pişireyim Biraz da yemek yapayım. Peygamberimize ikram edelim.'' dedi.
Hemen oğlumuz Enes'i çağırdım. Ona, ''Enes koş, Peygamberimize gidip benim kendisini davet ettiğimi bildir. Ama bunu yalnızken söyle. Unumuz sadece bir kişilik!'' dedim.
Biraz sonra Peygamberimiz yanında 80 kadar kişiyle geldi! Eyvah, rezil olacaktık! Evimizde bu kadar insanı doyuracak yiyecek yoktu ki! ''Ah Enes, ne yaptın sen!'' diye söylenmeye başladım içimden.
Peygamberimizi ve yanındaki kalabalık Müslüman topluluğunu içeri davet ettikten sonra Enes'i yan odaya çağırdım. ''Sana ben herkesi mi çağır dedim?'' diye çıkıştım ona. Zavallı Enesçik, aslımnda Peygamberimizi yalnız çağırmış.. Ama sevgili Peygamberimiz, yanındakilere, ''Haydi, Ebu Talha'nın davetine gidelim.'' demiş.
Mutfağa eşimin yanına gittim. Ümmü Süleym r.a, çok rahattı. Ben de sözleriyle rahatlattı:
''Allah'ın Rasülü buradayken, sakın endişelenme!''
EŞİM HAKLI ÇIKTI
Biz bir kişilik yemek hazırlayabilmiş ve yalnızca Peygamberimizi davet edebilmiştik. Fakat o yanında 80 kişyle gelmişti. Misafirlerimizi doyuramayacağız diye çok üzülüyordum.
Az sonra Sevgili Peygamberimiz mutfağa yanımıza geldi. O sırada Ümmü Süleym r.a ocaktan yeni indirdiği ekmekleri yağlıyordu. Küçük bir tencere de azıcık bir yemek vardı. Peygamberimiz eşime ''''Yağ kabını bana ver. Ben ekmeklere daha iyi sürerim.'' dedi. Böylece yemeklerin başına kendisi geçti.
Biz kenarda sadece onu seyrediyorduk. Ben endişeyle karışık bir merak yaşıyordum. Eşim ise gülümsüyordu. Her şeyin yolunda gideceğinden öyle emindi ki!...
Peygamberimiz bana, ''İnsanları onar onar içeri al.'' dedi. Hemen kalkıp söylediğini yaptım. Müslüman kardeşlerimiz sırayla grup grup içeri giriyordu. Peygamberimiz gelenlere, ''Bismillah diyerek yiyin!'' diyordu. Sonra ekmekleri eliyle bölüyor, yemeği de kendisi servis yapıyordu. Herkes besmele çekerek yiyor, doyduklarında kalkıyorlar, sıradaki grup geliyordu.
Böylece tam 80 kişi güzelce doydu. Yemeklerini yediler, kalktılar. Yemek yiyecek kimse kalmayınca, tencereye baktık. Orada hala yemek vardı. Ekmekler de pek eksilmemişti. Sevgili Peygamberimiz kalan yemekten kendi ailesine ve komşulara da gönderdi. Buna rağmen, tencerede yine akşam bize yetecek kadar yemek kalmıştı.
Bu yaşadığımız sevgili Peygamberimizin duasının bereketiydi. Eşim haklı çıkmıştı. Gerçekten de endişelenecek bir durum yaşamamıştık.