HZ.SEVBAN BİN BÜCDÜD ANLATIYOR:.
hem Bu Dünyada Hem De Cennet'te...
Yemenli, fakir, kimsesiz bir insandım ben. İslam diye bir dinin ortaya çıktığını duyunca hemen medine'ye geldim ve Müslüman oldum. Sevgili Peygamberimiz bana Yemen'e dönebileceğimi söyledi ama ben Medine'de kalmayı tercih ettim. medine'de yaşamaya başladım, evlendim, çocuklarım oldu.
Müslüman olduğum ilk günden beri sevgili Peygamberimizin sohbetini dinlemek, onun anlattıklarını öğrenmek için gayret ediyordum. Onu o kadar çok seviyordum ki evime gittiğimde aklıma peygamberimiz gelince hemen koşup mescide geliyor, Peygamberimizi görüyordum. ondan bir dakika bile ayrı kalmak öyle zor geliyordu ki bana!...
Sonra şöyle bir düşünce takıldı aklıma:
''Bu dünyada peygamberimizi istediğim an görebiliyorum. Ama öbür dünyada ben Cennet'e gitsem bile, herhalde benim yerim fakirlerin yanı olur. Peygamberimiz, yüce makamlara götürürler, ben onu bir daha göremem!''
Bunu düşününce öyle üzülüyordum ki, günden güne zayıflamaya başlamıştım. Rengim sollmuştu. Sevgili Peygamberimiz, bendeki bu değişikliği hemen fark edip sebebini sordu. Aklıma gelenleri ona da anlattım. Peygamberimiz gülümsedi fakat bana hemen cevap vermedi.
Aradan az bir zaman geçtikten sonra Peygamberimiz bana yüreğimi ferahlatan bir müjde verdi.
Yücce Allah Peygamberimizi gerçekten sevenlerin, Cennet'te de onlardan ayrılmayacağını bildirmişti. O anki mutluluğumu tarif edemem.
AKIN AKIN İSLAM'A...
Bir süre önce Kabe'yi ziyaret etmek için Medine'den Mekke'ye doğru yola çıkmıştık. Ancak şehrin girişinde müşrikler bizi durdurmuşlardı. Hudeybiye denilen bu bölgede onlarla bir anlaşma yapmıştık. Hudeybiye anlaşması imzalanırken, birçok Müslüman çok üzülmüştü. Çünkü anlaşmanın çok ağır şartları vardı. Mesela Kabe'yi ancak ertesi yıl görebilecektik.
Fakat anlaşmanın bir şartı da Mekke ile Medine arasında on yıl savaş olmamasıydı. İnsanlar anlaşmadan sonra serbestçe medine'ye gelip de Müslüman olmaya başlayınca Hudeybiye'nin önemi daha iyi anlaşıldı. Anlaşma imzalanmamış olsaydı, savaşlar devam edecekti. İnaanlar Peygamberimizi dinleyen medine'ye gelmeyeceklerdi. Anlaşma ile topraklarımız güvenli hale gelmişti. İsteyen herkes artık Peygamberimizin sohbetine katılıyordu.
Öyle kalabalık geliyorlardı ki, bütün bu işlerin rahatça yürütülmesi için Peygamberimiz hepimizi ayrı ayrı görevlendirmişti. bana gelenlere hizmet etmek işi düşmüştü. Bunu severek yerine getiriyordum. Misafirlerin ne ihtiyacı varsa karşılamaya çalışıyordum. Peygamberimizin müezzini Bilal r.a de misafirlerimizin yemeklerini hazırlanıp sunulmasıyla ilgileniyordu. Misafirleri karşılayan da hepimizin çok sevdiği Hz. Ebubekirdi. Sevgili Peygamberimiz, çevresinde toplanan Müslümanlara, kabiliyetlerine göre çeşitli işler vermişti.. Herkesin kendi durumuna uygun görevleri vardı.
Peygamberimiz, misafirlerini mescitte kabul ediyordu. Mescidin direklerinden biri bu iş için ayrılmıştı. Misafirler o direğin yanında karşılanır, orada hazırlanan bir yerde ağırlanırdı.
Dışardan insanalr geldiğinde, Müslümanlar olarak bizler en güzel elbiselerimizi giyer, onları en güzel şekilde karşılardık. Bu misafirlerimizin çok dikkatini çekerdi. Böylece kalplari İslam'a ve Müslümanlara biraz daha ısınırdı. Bütün ön yargıları kaybolurdu. Peygamberimizin onalar anlattıklarından daha çabuk etkilenir, akın akın İslam'a girerlerdi.