* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: HZ. VASİLE BİN ESKA ANLATIYOR  (Okunma sayısı 431 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
HZ. VASİLE BİN ESKA ANLATIYOR
« : Ağustos 05, 2018, 09:28:32 ÖÖ »
HZ. VASİLE BİN ESKA ANLATIYOR:

Sen Kimsin?''

Müslüman olma niyetiyle Medine'ye geldiğimde, Peygamberimiz ve Müslümanlar, Tebük seferi'nin hazırlıklarıyla meşgüldüler. Atlar ve develer hazırlanıyor, yiyecek ve içecekler hayvanlara yükleniyordu.

İslam'a daha önce yakın arkadaşlarım bana anlatmışlardı. kalbimle de İslam'a inanmıştım. Faakt ibadetleri öğrenmek ve kendisine bağlılığım sunmak için sevgili Peygamberimizle görüşmem gerekiyordu.

Güneş doğmadan Medine'ye gelmiştim. Doğruca mescide gittim. Peygamberimizin arkasında ilk sabah namazını kıldım. Çok sevinçli ve heycanlıydım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

Namazdan sonra Peygamberimiz, mescitte bulunanlara doğru şöyle bir bakınca beni gördü. Bana ''Sen kimsin?'' diye sordu. Kendimi tanıttım. Müslüman olduğumu, dinini öğrenmek için geldiğimi anlattım. Bunun üzerine Peygamberimiz bana İslam'a bağlılık yemini ettirdi. Ölünceye kadar İslam'ın emir ve yasaklarıyla yaşayacağıma dair kendisine söz verdim.

Sonra ailemin yanına döndüm. Onlara İslam'a girip Peygamberimizle görüştüğümü söyledim. babam ve amcam bana jhemen karşı çıktılar. Fakat kardeşim beni diikkatle dinleyip, o da Müslüman oldu. Aramızda artık İslam'ı seçen iki kişi olmuştuk.

İki gün dinlendim. Ardından kız kardeşime ''Ey kardeşim, hemen benim için bir şeyler hazırla. Peygamberimiz ve Müslümanlar sefere çıkıyorlar. Gidip yetişeyim.'' dedim. Onun hazırladığı eşyaları yanıma alıp Medine'ye geldim. Ben de Tebük Seferine katılacaktım.


PAYLAŞILAN GANİMET

Medine'ye döndüğümde Peygamberimizin önderliğindeki İslam ordusu, çoktan hareket etmişti. Bazı işler için Medine'de görevli bırakılanlarla dışarıdan gelip orduya katılacak olan küçük birlikler kalmıştı.Benim atım ya da devem yoktu. Ailemin yanuına da yürüyerek gidip gelmiştim zaten.

Medine'deki herkese sordum. Binecek bir at ya da deve aradım,  bulamadım. Çaresiz, binek hayvanları olan Müslümanlara beni de götürmeelri için ricada bulunmaya başladım. Yol çok uzundu, bir hayvan iki kişiyi taşıyamazdı. İnsanlar bana mecburen olumsuz cevap veriyordu.

Sonunda Medineli Müslüman kardeşlerimden biri beni yanına çağırdı ve şu teklifte bulundu:

''Gel, sen bana yol arkadaşı ol. Atıma birlikte nöbetleşe binelim. Yemeklerimizi birlikte yiyelim. Elimize geçen ganimeti de paylaşalım!''

Sevinç içinde kabul ettim. Medineli Müslüman kardeşim öyle iyi bir insandı ki, yolda çoğunlukla kendisi yürüdü, beni hayvana bindirdi. Birlikte yemek yerken, ben daha iyi doyayım diye azıcık yedi. Kendisinden sadece güzellik gördüm.

Tebük'ten dönüşte, elimize geçen ganimetten ona da pay vermek istedim. Böylece ona yaptığı iyiliğin karşılığını ödemek istiyordum. Ama o bana şunu söyleyerek ne yüce bir insan olduğunu bir kere daha gösterdi.

''Ben ganimeti paylaşalım derken, manevi ganimeti, yani sevabı kastetmiştim. Kazandıkların sana mübarek olsun!''