HZ. EBÜ UBEYDE BİN CERAH ANLATIYOR:
Bizanslıların Hazırlığı
Bizanslılar, bizim kuzey komşumuzdu. Arabistan’ın hemen kuzey sınırında, onlarıntoprakları başlardı. Zaman zaman aramızda anlaşmazlıklar olurdu. Hatta bu yüzden Peygamberimizin zamanında, Tebük Seferi’ne bile çıkmıştık. Ama o zaman Bizanslılar, Müslüman ordularıyla karşılaşmaya cesaret edememişlerdi.
Sevgili Peygamberimizin vefatından sonra, Halife Hz. Ömer devrinde Bizanslıların en güzel şehirlerinden Şam’ı fetettik. Şam’ın fethi Bizanslılar için çok üzüntü verici bir olay olmuştu. Çünkü Şam’da muhteşem saraylar, görkemli kiliseler inşa etmişlerdi. Hepsini müslümanlara bırakmak, kendilerine çok zor gelmişti. Hatta Bizans İmparatoru Herakliyus, Şam’ı terk ederken, şehrin yemyeşil bahçelerine ağlayarak bakmıştı.
Bizanslılar, Şam’ı kaybetmeyi içlerine sindiremiyorlardı. Kısa süre içinde toparlandılar ve Müslümanların üzerine yürümeye karar verdiler. Ben, Hz. Ömer tarafında ordu komutanı olarak tayin edilmiştim. Bizanslıların yaptıkları savaş hazırlıklarını öğrenmek için, casuslar gönderiyordum. Gelen haberler ürkütücüydü. Casusların anlattığına göre, Bizanslılar yüz binlerce asker toplamışlardı. Orduları çok düzenliydi. İşimiz çok zordu.
Hemen Medine’de bulunan Halife’ye bir mektup yazdım. Mektubumda, ‘’Bizanslıların çok büyük bir hazırlık yapmışlar, askerlere ihtiyacımız var.’’ Dediö. Ama Hz. Ömer’in yanında da asker yoktu. Ayrıca, zaten fazla vaktimiz de kalmamıştı.
Bana bir cevap yazan Hz. Ömer, şöyle yazıyordu:
‘’Savaşta zafer kazanmak için sayı önemli değildiir. Disiplin ve inanç önemlilidir. Allah’ın izniyle Bizanslıları yeneceğinize inanıyorum. Allah yardımcılarınız olsun.’’
Bu satırları okuduktan sonra, hazırlıklarımızı tekrar gözden geçirdik. Düşmanlarımızın sayısı çok olsa da Allah’ın bizi yalnız bırakmayacağına inanıyorduk. Allah’ın yardımını dileyerek Bizanslıların olduğu yere doğru ilerlemeye devam ettik.
MÜSLÜMAN OLAN ELÇİ.
Yermük denilen bir kasabanın yakınlarına gelmiştik. Savaş burada oalcaktı.
Savaşlardan önce, iki taraf birbirlerine elçiler gönderirdi. Böylece son konuşmaalr yapılır, anlaşmaya çalışırdı. Elçiler de anlaşma sağlayamazsa artık savaş başlardı. Bizanslılar bu adete uyarak bize elçilerini gönderdiler.
Eçi, biz akşam namazlarımızı kılarken geldi.
Kenarda durup namaz kılışımızı izleyen elçi, şaşırmış görünüyordu.
Komutan olduğum için elçiyle ben görüşecektim. Namazdan sonra kendisini gülümseyerek karşıladım. Epey konuştuk. Bize Bizanslıların şartını bildirdi. Hemen geri dönmemizi istiyorlardı. Oysa biz, geri dönmeye niyetli değildik.
Elçi ayrılmadan önce bana şunu sordu:
‘’Siz Meryem oğlu isa ile ilgili ne düsünürsünüz?’’
Hz. İsa, peygamberimizden önceki peygamberdi. Onu Allah göndermişti. Müslümanlar olarak, Hz. İsa’nın Allah’ın elçilerinden biri olduğuna inanıyorduk. Ama Hiristiyan Bizanslılar, Hz İsa için ‘’Allah’ın oğlu’’ diyorlardı. Bu ne biçim inanıştı! Bizim inancımıza göre, Allah’ın eşi ve benzeri yoktu; oğlu da olmazdı.
Elçiye uzun uzun açıklamalar yapmadım. Çünkü yapsam da onu ikna etmem çok zordu. Bunun yerine, Kur’an’dan bir ayet okudum. Ayette, Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu değil, peygamberi olduğu anlatılıyordu.
Elçi okuduğum ayetten çok etkilendi ve hemen Müslüman oldu. Çok şaşırmış ve sevinmiştik. Bizanslıların elçisinin Müslüman olmasını, zafer kazaancağımızın bir işareti olarak gördük. Gerçekten de Allah’ın iziniyle, Yermük’te Bizanslılara karşı büyük bir zafer kazandık.