* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: HZ. KAB BİN MALİK ANLATIYOR  (Okunma sayısı 377 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
HZ. KAB BİN MALİK ANLATIYOR
« : Ağustos 18, 2018, 09:44:59 ÖÖ »
HZ. KAB BİN MALİK ANLATIYOR:

Geride kalanlarla Beraber...

Medine dışında bir sefere çıkılacağımnda, sevgili Peygamberimiz nereye gideceğini genellikle gizli tutardı. Fakat Tebük'te böyle olmamışı. Hava çok sıcak, yol uzun ve düşman güçlü olduğu için Tebük'e gidileceği önceden ilan edilmişti. Herkes hazırlıklarını buna göre yapmaya başlamıştı.

Ben de gerekli hazırlıkları yapmak için evimden çıkıyor ama akşama hiç bir şey yapmadan geri dönüyordum. Gözlerim olgunlaşan hurmaalra, tarlı gölgeliklere, soğuk şerbetlere takılıyordu. Kendi kendime, ''Canım daha zaman var; hazırlanırım.'' diyordum. Günler böyle geçti. Herkes işini ciddi tuttu ve bir sabah İslam ordusu, erkenden yola çıktı. Ben hala Medine'de oyalanıyordum. Onlar ilerledikten sonra yetişirim diye düşünüyordum. Fakat onu da yapamadım. Aradan öyle çok zaman geçti ki artık yola çıksam da yetişemezdim.

Medine'de dolaşırken beni en çok üzen şey, geride sadece münafıkların kadın, çocuk ve yaşlıların kalmış olmasıydı. O halde ben neden kalmıştım? düşündükçe içimi sıkıntılar basıyordu.

Arkadaşlarımın anlattığına göre, Peygamberimiz Tebük'e varıncaya kadar benim adımı hiç anmamış. Tebük'te beni insanlara sormuş. bazıları, ''Sağına  soluna bakıp oyalanırken geride kaldı.'' demişler. bazıları da beni savunarak''Mutlaka önemli işi vardır.'' diye konuşmuşlar. Sevgili Peygamberimiz ise hiç bir yorumda bulunmamış.

ZORLU BEKLEYİŞ BAŞLIYOR

Peygamberimizin Tebük'ten Medine'ye hareket ettiğini öğrendiğimde sıkıntılarım korkuya dönüştü. Bana neden gelmediğimi sorduğunda ne söyleyecektim? ona yalan da söyleyemezdim ki!

Uzun uzun düşündükten sonra, olanları Peygamberimize dosdoğru anlatmaya karar verdim. Peygamberimiz medine'ye geldiğinde mescitte 2 rekat namaz kıldı, sonra oturup sefere katılmayanlarla görüşmeye nbaşladı. ben de oradaydım. herkes bir mazeret öne sürüp Allah'tan af diliyordu. Sonra bana gelip de ona selam verdiğimde, bana dargın dargıngülümsedi ve sordu:

''Sen neden biizmle gelmedin. Oysa binecek hayvan da almıştın, değil mi?''

''Ey Allah'ın Rasülü, Allah'a yemin ederim ki, ben mazaret bildirip şu durumdan kurtulmak çok kolay. Ama ben yalan söylemek istemiyorum. Fakat biliyorum ki, doğruyu söylediğimde de bana kırılacaksın. Çünkü benim hiçbir mazaretim yok. Hazırlıkları ağırdan aldım. Gönlüm olgun hurmalarda, gölgeliklerde, soğuk şerbetlerde kaldı.''

Peygamberimizin öfkeleneceğini sanmıştım. Ama o gülümseyerek şu karşılığı verdi:

''İşte doğruyu söyledin. Haydi kalk, Allah senin hakkında hüküm verene kadar bekle!''

Mescitten ayrılırken hem mutlu, hem de üzgündüm. peygamberimiz bana kızmamıştı, mutluydum ama acaba Allah ne diyecekti benim için? sonra bu bekleyiş ne kadar sürecekti?...

''ALLAH VE RASÜLÜ DAHA İYİ BİLİR.''

Akrabalarımın yanına gittiğimde onlar beni ayıplamaya başladılar. Şöyle diyorlardı:

''Sen bir suç işlemedin ki! Keşke diğerelri gibi bir mazaret uydurmadın! O zaman Peygamberimiz senin için Allah'a af dilerdi, mesele de kapanırdı.''

bana bu sözleri o kadar çok söylediler ki geri dönüp bir mazaret uydurmayı bile düşündüm. Fakat benimle birlikte beklemeleri emredilen iki arkadaşım daha vardı. Onlar da çok iyi Müslümanlardı. Aklıma onlar gelince düşüncemden vazgeçtim. Üçümüz de doğruyu söylemiştik. Sabredebilir, bekleyebilirdikç

Bir süresonra Peygamberimiz, Allah'ın hükmünü bildirinceye kadar bizimle konuşmasını yasakladı. İnsanalr bzimle konuşmaktan kaçınmaya başladılar. Yaşadığım şehir bile bana yabancı geliyordu artık.

Diğeriki arkadaşım benden daha yaşlıydılar. Evlerine kapandılar. Ben ise çarşıda pazarda dolaşıyor, mescitte namaza devam ediyordum. Kimsecikler benimle konuşmuyordu. hatta mescitte peygamberimizle göz göze gelmeye çalıştığım anlar oldu. peygamberimiz baan doğru bakıyor, ben bakınca ise yüzünü çeviriyordu.

Bu bekleyiş, artık katlanılmaz hale gelmişti. Amcamın oğlu Ebü Katade'nin r.a bahçesine girdim ve ona selam verdim. Valalhi o bile selamımı almadı! kendisine yalvardım:

''Benim Allah'ı ve Rasülü'nü ne kadar sevdiğimi bilmiyormusun?''

Bana hiç cevap vermedi. Ben onu iyice sıkıştırınca sedece ''Allah ve Rasülü daha iyi bilir.'' dedi Gözyaşlarımı tutamadım. Bahçeden ayrıldım. çaresiz, bekleemye devam edecektim.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Ynt: ''MÜJDE EY KAB, MÜJDE!''
« Yanıtla #1 : Ağustos 25, 2018, 09:33:15 ÖÖ »
''MÜJDE EY KAB, MÜJDE!''

Bir gün gönlüm buruk bir halde Medine çarşısında  dolaşıyordum. yabancı bir adamın, ''Kab bin Malik'i bana kim gösterir?'' dediğini işittim. İnsanlar beni işaret ettiler. Adam yanıma geldi ve bana bir mektup getirdi. Mektup hiristiyan Gassani kralından geliyordu. Açıp okudum şunlar yazıyordu:

''Duyduğumuza göer, Efendin seni üzüyormuş. Sen ikrama layık bir adamsın. Üzüldüğün ve hakkının yendiği bir yerde neden yaşayorsun? hemen yanımıza gel, sana hak ettiğin kıymeti verelim!''

Okuduklarım beni daha da üzmüş ve öfkeelndirmişti. Mektubu hemen ateşte yaktım.

Beklemeye başlayalı tam 40 gün geçmişti. Fakat Allah'tan Peygamberimize bir vahy gelmemişti. Durumumuz henüz netleşmemişti. beklemeye devam ediyorduk. Müslümanlardan hiç kimse de bizimle konuşmuyordu. Doğrusu çekilir çile değildi bu. Peygamberimiz son olarak bize, eşeklerimizden ayrı yaşamamızı da emretti. Ben de Medine'nin biraz dışında olan bir başka evimde yaşamaya başladım.

Ellinci günün sabahında, evimin damında sabah namazını kılmıştım. Göğsüm sıkışıyor, gözlerim yaşarıyor, ne olacağımızı endişeyle düşünüyordum. aradan fazla zaman geçmeden, ta karşıdan bir adam koşarak ve şöyle bağırarak bana doğru geldiğini gördüm:

''Müjde ey Kab, müjde!''

Artık sıkıntılardan kurtulma günün geldiğini analayarak hemen o anda secdeye kapandım.


DÜRÜSTLÜĞÜN ÖDÜLÜ

Tahminim doğru çıkmıştı. O sabah, Peygamberimiz namazı kılıp üçümüzün de tevbesinin kabul edildiğini ilan etmiş. Bunun üzerine herkes müjdeyi vermek için bizi aramaya koşmuş. Bütün bunları bana müjdeyi vermek için bizi aramaya koşmuş. Bütün bunları bana müjdeyi veren adam anlattı.

Öyle sevindim ki, üzerimdeki cübbemi çıkarıp ona giydirdim. Kendime de emanet bir cübbe bulup Peygamberimizin yanına koştum. Heycan içindeydim. Mescide giderken yolda herkes beni durdurup tebrik ediyordu.

Sevgili Peygamberimiz mescitte Müslüman kardeşlerimin arasında oturuken buldum. Beni görünce gülümsedi ve şöyle söyledi:

''Dünyaya geldiğinden beri yaşadığın bu hayırlı gün kutlu olsun!''

Peygamberimize teşekkür ettim ve sordum:

''Bu müjde senin tarafından geldi, yoksa Allah mı sana bildirdi?''

Affedildiğimizi Peygamberimize yüce Allah bildirmişti. Benim için bundan daha büyük bir sevinç gerçekten de olmazdı!

''ya Rasulullah, tevbemin kabul edilmesine karşılık bütün malımı Allah ve Rasülü için fakirlere dağıtmak istiyorum.'' dedim. Peygamberimiz, hepsini dağıtmayıp bir kısmını elimde tutmamın daha uygun olacağını söyledi. Ben de öyle yaptım.

Bazan başıma gelen bu olayı düşünüyorum da kendi içimden şu sonuca varıyorum:

Akabe'de Peygamberimize söz vermiştim. Yalandan uzak duracaktım. Ben hayatım boyunca bu sözümü tutmaya çalıştım. Tebük'ten sonra Peygamberimize yine yalan söylememiştim. Her şeyi olduğu gibi anlatmıştım. İnanıyorum ki, affedilmem de dürüstlüğümün bir ödülüydü bana.