Duyarlı Anne babalar Duyarlı Çocuklar
Günümüz dünyasında hemen hemen her yerde kin ve öfkenin hâkim olduğu bir şiddet diline şahit oluyoruz. İnsanları merhamet ve şefkat hissinden uzaklaştırıp güzel duyguları yok sayan bu dil, çocuklarımızı da maalesef olumsuz etkiliyor. Bu noktada, bir başkasının acı ve hüznüne karşı duyarlı, içinde yaşadığı gezegene karşı kendini sorumlu hisseden bireyler yetiştirmenin önemiyle karşılaşıyoruz.
Bu durum, ancak çocuklarımızın sevgi dilinin hâkim olduğu ev ortamlarını teneffüs etmesi ile mümkün görünüyor. Aynı zamanda mektep, mabet ve medyayı da içine alan, kalplerden kalplere merhamet ve şefkat şebekesi kuran bir gönül hareketinin varlığı da biz anne babaların işini kolaylaştıracaktır.
Acaba anne babalar olarak bizler, çocuklarımızın karakterlerini güzel hasletlerle mayalayarak onların duyarlı birer insan olmaları için nasıl bir eğitim metodu izlemeliyiz?
İnsanlar ve diğer canlılar için dünyayı emin bir yer kılmak amacıyla duyarlı insan yetiştirmeyi öncelemeliyiz. Duyarlılığı; merhamet, şefkat, sevgi ve empatiyi içinde barındıran şemsiye bir kavram olarak düşünebiliriz. Narsist, şımarık ve bencil bir nesil yetiştirmek istemiyorsak duyarlılık eğitimine küçük yaşlardan itibaren başlamalıyız. Zira çocukluk çağı, empati yeteneği kazandırmanın, şefkati geliştirmenin ve merhameti doğru bir şekilde kullanmayı öğretmenin en doğru zamanıdır.
Peki empati ne demektir? Empati, kişinin, kendisini muhatabının yerine koyarak olaylara onun bakış açısı ile bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir. Aslında empatiye, “insanın insanı duyması” da diyebiliriz. Buradaki duyma, kulağın değil; kalbin hissetmesidir. Empati kurma konusunda oluşturacağı beceri, çocuğun ahlaki gelişimini olumlu yönde etkileyeceği gibi diğer insanlarla olan sosyal iletişimini de kolaylaştıracaktır.
Şefkat ve merhamet duyguları ancak empati becerisi sayesinde güçlenebilir. İnsanlarla empati kuramayan kişinin şefkati gerektiği gibi tezahür edemez.
Empati sahibi olmak, diğer insanları duygusal anlamda okumak anlamına gelir. Kendi duygularımızı anlamadan başkalarının duygularını da anlayamayacağımızdan çocuklarımızın duyguları tanımalarına yardımcı olmalıyız. Karşıdaki kişinin acısını hissederek o acı için harekete geçmek ancak empati sahibi ve merhametli kişilerde gördüğümüz bir davranıştır. Duygu körlüğü olan kişilerde bu hassasiyeti göremeyiz.
Bizler, çocuklarımızın yüreğine ne ekiyorsak onu biçeceğiz. Şiddet ve hakaret ile büyütülen ya da böyle bir ortama şahit olan çocukların kalbinde sevgi yeşermeyecektir. Kalbinde sevgi olmayan bir kişi ise etrafındaki insanlara karşı hassasiyet geliştiremeyecektir. Ebeveynlerin, komşularına, arkadaşlarına veya karşılaştığı kişilere selam verme, teşekkür ve rica etme alışkanlıkları, çocukların başkasını görme ve takdir etme noktasında hassasiyet geliştirmelerini sağlayacaktır. Farkındalık görme ile başlayacak, gördüğü ve takdir ettiği bir duruma karşı ise içgörü geliştirecektir.
Çocuklarımızda duyarlı davranışların gelişmesi için onların bir başka yaşama dokunmasına ortam ve olanak hazırlamamız etkili olabilir. Bu konuda çocuklarımızın küçülen veya iyi durumda olan eşyalarını, ihtiyaç sahibi veya sevdiği bir arkadaşına hediye olarak vermelerini teşvik edebilir, harçlıklarından bir kısmını ayırarak ihtiyaç sahipleri için biriktirmelerini destekleyebiliriz. Böylelikle çocuklarımızın paylaşmanın güzelliğini ve sevincini içlerinde hissetmelerine vesile olabiliriz. Ayrıca hasta olan biriyle ilgilendiğimizi, uyuyan birinin üstünü örttüğümüzü ya da başkalarını rahatsız etmemek adına daha sessiz davrandığımızı çocuklarımızın görmesi ve bu konunun onlara sözel olarak ifade edilmesi önemlidir.
Bir başka nokta, çocuklarımıza evde bir canlının sorumluluğunu verebiliriz. Bir bitkiye su vermeleri, akvaryumdaki balıkları yemlemeleri veya bir kuşun bakımını üstlenmeleri gibi. Bu sorumluluk bilinci, onların vicdan gelişimlerine de katkı sağlayacaktır.
Çocuklarımızın sorumluluk almanın yanı sıra istekleri konusunda sınırları olduğunu bilmeye de ihtiyaçları vardır. Onların kendilerini dünyanın merkezine koyarak her istedikleri yerine getirilen bir çocuk krallığı oluşturmalarına müsaade edilmemelidir. Çocukların kendi ihtiyaçları ile başkalarının ihtiyaçlarını dengelemeyi bilmeye ihtiyaçları vardır.
Çocuklarımızla katılacağımız sosyal sorumluluk projeleri de onların duyarlı birer birey olmalarına katkı sağlayacaktır. Birlikte bir ağaç dikme, çevreyi temizleme, sokak hayvanlarına barınak hazırlama gibi aktiviteler onlara kendilerini iyi hissettirecek çalışmalardandır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, duygu şemasının beyinde biyokimyasal kökeninin olduğunu ortaya koymaktadır. Merhamet, şefkat, acıma gibi duygular hissedildiği anda beyinde, “iç morfin” denilen endorfin, serotonin gibi mutluluk hormonlarının salgılandığı belirtilmiştir (Nevzat Tarhan, Duyguların Psikolojisi ve Duygusal Zekâ, Timaş Yayınları, 2019, s. 94). Burada birine merhamet ve şefkat besleyerek yapılan yardımın veya yapılan bir iyiliğin mükâfatını, Yaradan’ın, beynimizde salgılanan mutluluk hormonu ile anında ödüllendirdiğini görüyoruz.
Çocuklarımızın kurduğu arkadaşlıklar, izledikleri TV programları ya da oynadıkları sanal oyunlar da onların duyarlılıklarını etkileyecektir.
Okudukları kitaplarda veya izledikleri programlardaki karakterlerle ilgili çocuklarımızla yapacağımız konuşmalar, onların yüreklerine zehirli fikirlerin yerleşmesini engelleyecektir. Menfi kişi, olay ve ortamlardan onları mümkün olduğunca uzak tutarak ruhlarının güzelliklerle neşvünema bulmasına zeminler oluşturmalıyız.
İnsanı ve merhameti önceleyen duyarlı bir nesil yetiştirebilmek duasıyla...
Asuman Düzgün
Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmeni