* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Panik Bozukluk  (Okunma sayısı 413 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Panik Bozukluk
« : Kasım 10, 2021, 12:12:05 ÖS »
Panik Bozukluk

Panik bozukluk, bilinen adıyla panik atak, yoğun bedensel semptomların olduğu korku ataklarıyla başlayan, ardından bu atakların yeniden yaşanması beklentisi ile günlük hayattaki işlevselliği ciddi şekilde olumsuz etkileyen bir çeşit anksiyete bozukluğudur. Panik atak nöbeti sırasında nefes alıp vermede güçlük, boğulma ve baygınlık hissi, kalp çarpıntısı, nabızda artış, titreme, terleme, aşırı üşüme gibi fiziksel belirtilerle birlikte ölüm veya aklını kaybetme gibi korkular çok yoğun şekilde yaşanır. Bu atağı bir kere yaşamak dahi beklenti kaygısını (Yeniden atak gelir mi?) başlatabilir. Hayatı asıl tahrip eden de atakların kendisinden ziyade bu beklenti kaygısıdır. Atak gelebilir kaygısıyla kişi sosyal, mesleki, ailevi ve daha pek çok alandaki deneyimlerinden geri çekilmeye başlar yahut deneyimlerini çok güçlü bir kaygının gölgesinde sürdürür.

Kaygının yarattığı zorlayıcı bedensel belirtilerle birlikte kişinin zihninde pek çok felaket senaryosu (Ölecek miyim? Kalp krizi mi geçiriyorum? Bayılacak mıyım? Aklımı mı yitiriyorum? vb.) dönmeye başlar. Bu senaryolar kaygıyı artırır, kaygı arttıkça bedensel semptomlar artar, bedensel semptomlar arttıkça düşünceler güçlenir ve kişi bu sarmalın içinde müthiş bir sıkışmışlık hisseder. Tekrar bu sıkışmışlığı ve çaresizliği hissetmemek için tedbirli yaşaması gerektiğini düşünür ve bu durumu tekrar yaşayabileceğini düşündüren her deneyimden kaçar.

Hayatının merkezine kaygısını koyan kişinin artık tüm tercihlerinde referans noktası kaygısı olmuştur. Kaygı merkezde oldukça bir sarmaşık gibi yayıldıkça yayılır ve belli bir noktadan sonra kişinin hayatını yaşanmaz hâle getirir.

Panik bozukluktan muzdarip olan kişiler sadece bu rahatsızlığın yükü ile uğraşmaz. Toplumsal baskı ve anlayışsızlık da işlerini zorlaştırır. Kendilerini küçücük şeylerden korkan, aciz, başarısız, eksik biri gibi hissederler. Çevrelerindeki insanlar da onların bu kaçınmacı tavrından olumsuz etkilendikleri için kendilerini yakın çevrelerine karşı suçlu hissederler. Tüm bu sebeplerden dolayı panik bozukluk belli bir zamandan sonra beraberinde depresif belirtileri de getirir. Umutsuzluk, çökkünlük, suçluluk, motivasyon eksikliği bu belirtilerin başlıcalarıdır.

İlk atak yaşandığında kişiler genellikle soluğu acil serviste alırlar. Fiziksel bir sorun olmadığına ikna olmak onlar için çok kolay olmayabilir. Yaşadıkları şey öylesine derindir ki bunun “psikolojik” olduğunu söylemek onlara hislerinin küçümsendiği duygusunu verebilir. Bu, toplumun psikolojiye bakış açısı ile de çok alakalıdır elbette. Kişinin yaşadığı o yoğun deneyimin psikolojik olduğu söylendiği anda şu cümleler dökülür birilerinin ağzından: “Bunu sen kendi kendine yapıyorsun; Her şeyi kafaya taktığın için oldu; Biraz rahat olsan bunu yaşamazdın.” Yani anlayacağınız panik bozukluk yaşayan kişinin yükü, zannettiğimizden çok daha ağırdır. O, şimdi kendini hem korkak hem mahcup hem de çaresiz hissediyordur. Tüm bunlardan duyduğu utanç da cabası. Oysa bir rahatsızlığın psikolojik kaynaklı olması, bu duruma kişinin kendisinin sebep olduğu anlamına asla gelmez. Nitekim pek çok fizyolojik kökenli hastalığı da psikolojik tetikleyiciler ortaya çıkarır. Psikolojik ya da fizyolojik olsun fark etmez, her rahatsızlık bize bir haber vermek amacıyla bedenimizi ziyaret eder. Bu haberi almak ve gereğini yapmak için harekete geçmek bizim sorumluluğumuz olsa da bu durum mevcut rahatsızlığın salt bizim elimizde olan faktörlerden oluştuğunu asla göstermez.

Bu rahatsızlığı ortaya çıkaran tetikleyici etkenler çok değişken olabilmekle birlikte kendi klinik gözlemlerimde fark ettiğim ortak bir tetikleyici faktör var. Bu faktörün adı, en kısa tabirle, “ilişkilerde sınır” dediğimiz olgu. Şöyle örneklendirmek isterim: Ülkesi işgal edilmiş kişi tehdit altında hisseder, belirsizlik çemberinin içinde yarınlara dair plan yapamaz, ümidi yok olur. Böylesi bir durumda en temel güven duygusunu yitiren insanın doğal olarak kaygısı ayyuka çıkar. Eli kulağında tehlike bekler ve süreğen bir tetiktelik hâli içinde olur. İşgal edilen bir ülke insanı nasıl yoğun kaygı geliştirirse başkaları tarafından işgal altında hisseden bir insanın bedeni de kaygıyı her bir hücresinde hissedecektir. Bedenimiz bizim vatanımız; işgal altında hisseden bedenin savunma durumuna geçmek için ihtiyacı olan enerjiye ulaşması kaygı ya da öfke duyguları ile mümkündür. Bedenin ürettiği bu duygular aslında “hasta” olduğundan değil kendi kendini iyileştirme çabasından dolayı ortaya çıkar. Yani panik bozukluk semptomları kişinin işgal altında hisseden bedeninin kendini onarma sürecinin bir parçasıdır. Dolayısıyla panik bozukluk yaşıyorsanız ilişkilerinizde sınırlarla ilgili sorun olup olmadığını gözden geçirin derim. Şu sorular eşliğinde bu konuda kendinizi yoklayabilirsiniz: Başkaları tarafından reddedilme kaygısı ile kalbiniz hayır derken evet diyor musunuz? Dur diyemediğiniz için başkalarına ait sorumluluklarla işgal edilmiş hissediyor musunuz? Başkalarının kurtarıcısı olacağım derken kendinizi kurban olmuş buluyor musunuz? Ne sıklıkta haksızlığa uğramış hissediyorsunuz? Sorular çoğaltılabilir elbette. Bu soruları sormak ve cevaplarına ulaşmak size bir bakış açısı sağlar. Fakat hem panik bozukluk hem de sınırlarla ilgili yaşadığımız sorunlar ardında uzun bir hikâye taşırlar. Bu hikâyeye bakmak, anlamak, anlamlandırmak, yeni bir hayat üslubu geliştirmek çokça önem taşır. Nitekim az evvel de belirttiğim gibi, semptomlar her zaman için bir habercidir. Getirdiği haberi almak ise bizim tekâmül ödevimizdir.

Tam bu noktada bu sorunu yaşayan insanların tedavi hususunda kafa karışıklıklarına da yanıt olmak adına birkaç noktaya temas edeceğim. İlki, psikiyatrik tedavi konusu. Yani panik bozukluk yaşadığımı düşünüyorsam psikiyatriste gidip ilaç kullanmalı mıyım? Şöyle ki, yapılan araştırmalar panik bozukluğun sadece psikoterapi desteği ile tedavi edilebilen bir sorun olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla önceliğiniz psikoterapi uygulama yetkinliği olan bir psikoloğa gitmek olmalı. İlaç tedavisinin gerekip gerekmediği hususu, terapi sürecinde netleşecektir. Panik bozukluk sorununun ortadan kalkması, yaşam üslubunun değişmesi ile mümkün. Dolayısıyla mevcut alışkanlıkları değiştirmek, duygularımızla kurduğumuz ilişkiyi dönüştürmek, kendimizle ve bir öteki ile ilişkimizi yeniden tasarlamak noktasında medikal destek bazen çok kolaylaştırıcı olabilir. Bu yüzden kolaylaştırıcı olarak ilaç noktasında da ön yargılı olmamak gerekir.

Tedavi noktasında gerekli adımları attıktan sonra panik bozukluk döngüsünden çıkmanızı sağlayacak tavsiyeleri ise şöyle sıralayabiliriz:

* Atak geçiririm kaygısıyla yapmaktan kaçındığınız (kaçınma davranışları) ya da yapmak zorunda hissettiğiniz (telafi davranışları) deneyimleri not alın. Örneğin tramvaya binmemek bir kaçınma davranışı iken yolculuğa çıkarken çantanıza sakinleştirici ilaç koymadan çıkmamak bir telafi davranışıdır. Bu gibi davranışlarınızı not alın. Böylece yaşamınızdaki panik bozukluğa bağlı bedeller ve seçimler netleşecektir.

* Adım adım bu davranışları değiştirmeye çalışın. Yani en bilinen tabiriyle kaygınızın üstüne gidin. Bu eylemler esnasında tabii ki çok kaygılanabilirsiniz. Fakat kaygınıza izin vererek onunla birlikte yola devam etmeyi öğrenmeden onun hayatınızdaki etki gücünü azaltamazsınız.

* Düzenli nefes egzersizleri yapmaya çalışın. Zira kaygı, doğrudan nefes düzenimizi etkiler. Kişi, kaygı atağı sırasında nefesindeki değişikliklerin farkına varma becerisini, ancak kontrollü ve sağlıklı nefesi deneyimleyerek kazanabilir.

* Kaygı dolu düşünceler geldiğinde onlarla savaşmayın. Düşüncelerinizle savaşmak ya da onlardan kurtulmaya çalışmak düşüncelerinizin etki gücünü artıracak, onlara daha fazla odaklanmanıza sebep olacaktır. Bunun yerine o düşünceler geldiğinde onların sadece gelip geçici bir düşünce olduğunu kendinize hatırlatıp onlara içinizde yer açarak o düşüncelerin konuşmalarına izin vererek hayatınızı onların talimatı ile değil de kendi değerlerinize uygun şekilde yaşamaya çalışın. Örneğin zihniniz “Sakın uçağa binme yoksa başına kötü şeyler gelecek!” talimatı veriyorsa bu talimat neden geldi, gelmemeli gibi düşünüp onunla savaşmayın. Yapmanız gereken tek şey bu talimatı duyup, fark edip, daha farklı şekilde harekete geçmek.

* Sınırlarınızı yukarıdaki sorular eşliğinde gözden geçirin ve ilişkilerinizdeki tutumlarınızı yenileyin.

* Kendinize şefkat göstermeyi ihmal etmeyin.

Esra Oras.

Uzman Psikolog - Psikoterapist.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Ynt: Panik Bozukluk 1
« Yanıtla #1 : Kasım 22, 2021, 08:19:20 ÖÖ »
Panik Bozukluk  1

Nöbet şeklinde aniden ortaya çıkan yoğun bir korku hissidir. Hasta, endişe ve dehşet içinde olup, başına kötü bir iş geleceğinden, öleceğinden, çıldıracağından veya bir felaketle karşılaşacağından korkmaktır.

Vakalarda ani olarak ortaya çıkan fizyolojik belirtilerle birlikte delire¬ceği, kontrolünü kaybedip ters şeyler yapacağı korkusu yaşanır. Ataklar 5-10 dakika içinde ani olarak başlar, genellikle 30 dakikayı aşmaz. Nadiren bir saati geçer ve kendiliğinden sonlanır. Ataklar tekrarlayabilir. Bazen halka açık yerlerde, bazen evde, bazen de uykudan uyanırken belirir.

Panik bozukluğu olanlar ataklar arasında gayet normaldir. Ancak şu iki endişe, bu normal zamanı da huzursuzlaştırır:

1- Panik atak yaşayabilecekleri tüm olayları saf dışı bırakmak ve kendilerini güvende hissetmedikleri, yardım görmeyecekleri her yerden kaçmak istemeleri.

2- Yeniden yaşayabilecekleri panik atağa odaklanarak, sinyaller beklemeye çalışmaları.

Ancak, bu korkular daha büyük korkulara ve daha çok kaçınmaya yol açar, durum gittikçe kötüleşir.

DSM IV’e göre panik atağı için teşhis kriterleri

Aşağıdaki belirtilerden dördünün (veya daha fazlasının) birden başladığı ve 10 dakika içinde en yüksek düzeyine ulaştığı, ayrı bir yoğun korku ya da rahatsızlık duyma döneminin olması:

1- Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama veya kalp hızında artma olması

2- Terleme

3- Titreme veya sarsılma

4- Nefes darlığı veya boğuluyor gibi olma duyguları

5- Soluğun kesilmesi

6- Göğüs ağrısı veya göğüste sıkıntı hissi

7- Bulantı veya karın ağrısı

8- Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma

9- Derealizasyon (gerçek dışılık duyguları) veya depresyonalizasyon (benliğinden ayrılmış olma)

10- Kontrolünü kaybedeceği veya çıldıracağı korkusu

11- Ölüm korkusu

12- Paresteziler (uyuşma ve karıncalanma hisleri)

13- Üşüme, ürperme ve ateş basmaları

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]