Psikiyatrist gözüyle yaşama bakış
Ben psikiyatristim. Bazen karşılaştığım kişiler bana ne iş yaptığımı veya insanların neresini tedavi ettiğimi sorarlar.
Aslında bu soruyu ben de kendime sorarım. Elbette gerçekte doktorluk yapıyorum ama bence işin esasında eğiticilik yapıyorum.Yani yaşamasını bilmeyen insanlara yaşamasını öğretmeye çalışıyorum. Çünkü insanların büyük bir kısmı yaşamasını bilmiyor. Yaşamayı öğrenmek yani yaşamak bir bilgi ve sanat işidir. Bizler çocukluğumuzdan itibaren çok çeşitli şeyler öğreniriz. Yemek yapmasını, çocuk bakmasını veya para kazanmasını öğreniriz. Ama yaşamayı öğrenmek genellikle ıskalanır.
KENDİNE ZAMAN AYIRMAK ÖNEMLİ
Bütün bir gün yaptığınız işleri düşünün.
Sabah kalktınız, tıraş oldunuz ve tuvalete girdiniz. O noktadan sonra günlük işlerinizi düşünmeye başlarsınız.
Kahvaltıda karınızın veya çocuklarınızın sorunlarını konuşursunuz. İşyerinize gelince alacaklılar veya borçlular aklınıza gelir. İnsanların çalışması işini yapması veya yapmaması zihninizi meşgul eder.
Çay, kahve içerken sigaranızı yakarsınız ve işleri çözümlemeye çalışırsınız.
Akşam olduğunda da yaşam aynı koşuşturma ile devam eder durur. Bu yaşamı böylesine yaşayan sizlersiniz.
Merak ettiğim ve sormak istediğim soru şu, "Acaba bir gün boyunca gerçekten sadece kendiniz için ne kadar zaman ayırdınız?" Yani şu anda nasıl daha mutlu ve keyifli olabilirimi, kendiniz için o anda kendinizi düşündünüz mü?
Oysa bir Zen ustasına sormuşlar, "Bizlerden farklı ne yapıyorsun?" Zen ustası da "Ben karnım acıkınca yemek yerim, uykum gelince de yatıp uyurum" demiş .Bunun üzerine dinleyenler,"biz de karnımız acıkınca yemek yeriz, uykumuz gelince yatıp uyuruz" demişler. Zen ustası da "Ama ufak bir fark var, ben karnım acıkınca sadece yemek yerim ve uykum gelince de sadece yatıp uyurum" demiş. Bir şeyi ama gerçekten sadece o şeyi yapanların sayısı çok az.
İÇİNDEKİ VAHŞİ ATI SERBEST BIRAK
Bundan bir süre önce uluslararası bir psikoterapi toplantısında yurtdışından bir meslektaşımız "Hareket Tedavisi" üzerine bilgi veriyordu. 70 yaş ve üzerindeki hastalarına dans ve benzeri hareketler yaptırıyormuş. Oysa bizim ülkemizde "yaş yetmiş iş bitmiş" deyişi vardır. Bu kişi tezini şu şekilde açıkladı.
"İnsanların çocukluklarında itibaren özgür bir vahşi at vardır. Bir insan 40, 60 veya 90 yaşına gelince ölmez. O vahşi at zincirlenince ölmüş demektir.
İşte ben insanların zincire vurulmuş bu atlarını canlandırmaya çalışıyorum" dedi. Bu açıklamalar çok doğruydu.
Çünkü modern yaşamın kölesi olan bizler toplum adına vahşi atlarımızı yani doğallıklarımızı zindanlara gömeriz.
"El alem ne der" diyerek içimizden geldiği gibi yaşayamayız. İşte konunun başında ben insanlara yaşamasını öğretiyorum derken bu vahşi atları serbest bırakmaya çalışıyorum demek istedim.
HASTALIK YAPAR
Aynı şekilde olumlu veya olumsuz duygularımızı içimize atmadan duygusal birikimlere girmeden yaşamak da çok önemlidir. İçinize atarak bastırdığınız her duygu ülser, gastrit, yüksek tansiyon veya kalp hastalığı şeklinde ortaya çıkabilir. Her ne kadar birçok kişi "müzik ruhun gıdasıdır" dese de ben bir espiri olarak "küfür ruhun gıdasıdır" demek istiyorum. Özellikle öfke gibi olumsuz duyguların bastırılması bizim mesleğimiz açısından çok verimli oluyor ama insanlar açısından ne yazık ki tersi oluyor. Önemli olan strese girdikten sonra çareler aramak değildir.
Elbette çareler tükenmez ama en güzeli yaşama bakışımızı düzenleyebilirsek hiç strese girmeden yaşamı doğal olarak yaşayabiliriz.
Hüsnü Uçar.