Tehlikeli İnsan Özelliklerinin Sosyolojik ve Psikolojik Yönden Tahlili
Kuran-ı Kerim’de olumsuz, tehlikeli ve zararlı kişilik tipleriyle ilgili olarak zalim, despot Nemrut, Firavun ve Calut gibi krallar ile yalaka, dalkavuk Haman, Karun, Belam bin Baura gibi yüksek makamdaki idareciler örnek verilmektedir.Bunun dışında Kuran’da Ashab- ı Uhdud topluluğuna inançlarından dolayı işkence ve zulüm yapan Yahudi kral ZüNuvas, inançlarını daha rahat yaşamak için mağaraya sığınan Ashab-ı Kehf gençlerine zulmeden kral Dakyanus ile ilgili kıssalar yer alırken,Velid bin Muğire ve Ebu Leheb şahsında ayetler inmiştir.
Narsist ve sadist ruhlu insanlar birisine fiziksel işkence, şiddet uyguladıkları zaman, psikolojik yıldırma, alay ederek de tatmin olmaya çalışırlar. Tebliğ ve davet görevini yapan Hz. İbrahim’i (as) ateşe atmaya kalkan Nemrut, Hz.Musa’ya (as) iman eden sihirbazları elleri ve kolları çapraz kesip hurma dallarına astıran Firavun, Allah’a iman etmekten başka suçu olmayan Ashab-ı Uhdud’u hendekler kazıp içinde ateş yakarak diri diri yayılmasını zevkle izleyenler, Ebu Gureyb hapishanesinde kafalarına çuval geçirip çıplak bedenlerine elektrik şoku verilen Iraklı müslüman esirlere yapılan insanlık dışı muameleden zevk alan emperyalist amerikalılar, Filistinli Müslüman tutukluları hapishanelerde elektrik verme, tırnak çekme, saç-sakal-bıyık yolma, vücudun hassas bölgelerini tekmeleme, 0 santigrat derecenin altında buzdolabına koyma ve uyumalarını engelleme türlü işkencelere maruz bırakıp alay eden siyonist israilliler, Doğu Türkistanlı müslümanlara yaptıkları baskı ve sindirmeyle tesettür, namaz, oruç, kuran öğrenimi gibi ibadetleri kısıtlayan, kendi dillerini konuşmalarını engelleyip doğum kontrol politikasını uygulayan komünist çinliler, hepsi narsist ve sadist zihniyetli kimselerin özellikleridirler.
İnanç, dışında sosyal hayatta, işyerinde yada ailede de narsist ve sadist tipli kişilere rastlamak mümkündür. Bu tipler kendi ailesine yada kendi personeline yada emri altındakine psikolojik yada fiziksel işkence yapmaktan zevk alan; başkalarına saldırarak çaresizliklerini tatmin ettiren, kendisini yüceltmek için başkalarını değersizleştiren, çirkin emelleri için yalan, iftira, şantaj ve tüm düzenbazlık ve sahtekarlık yollarını kullanan, ayrıca ikna ettiği insanları duygusal ve vicdani yönden sömürüp manipüle edebilen kişilikte insanlardır. Göze alamadıklarından güçlünün eteğini öperek geldikleri mevkiyi korumak için şeref ve haysiyetlerini ucuza satarlar, dost görünümlü düşman, kendini zararsız gösterip en çok zararı dokunan bukelamun yada omurgasız kişiliklere sahiptirler. Bu kişiliklerin şişirilmiş yüksek özgüven ve ego balonlarının havalarının söndüğü ve insanların gözlerinden düşüp saygılarının sıfırlandığı gün, öldükleri gündür. Bu tipler için Kuran-ı Kerim’de her kalıba giren (Nisa/141), görünüşte aldatan (Münafikun /4), menfaatçi (Nur /48-49), büyüklük taslayıp yüz çeviren(Münafikun /5) haktan yüz çevirip kaçan (Müddessir /49-51) tipler olarak bahsedilmektedir.
Birileri bizden razı ve hoşnut olacak diye haktan hakikatten taviz mi verelim? Aklını ve vicdanını satanlarla aynı safta mı duralım? Özgürlüğü elinden alınmış olanlar bize kölelikten başka ne vadedebilirler ki? Kendileri gibi olmayanlara, kendileri gibi düşünmeyenlere korku ve baskı imparatorluğu kuranlara, sindiremediklerini şantaj, iftira ve yalanlarıyla karalamaya çalışanlara sessiz mi kalalım? Mensubu olduğu topluluk yada cemaatin çıkarları için kendinden olmayanlara tahakküm kuran muhafazakâr kapitalistler, sınırsız yetkisini kullanarak özgürlükleri kısıtlayan liberal muhafazakârlar başdöndürücü iktidar hırsından nemalanarak toplumu kutuplaştırma ve ötekileştirmeyi becerdiler. Bu arızalı, riyakar ve samimiyetten eser olmayan, gösteriş delisi muhafazakâr bildiklerimiz layıkıyla ve hakkıyla ibadetlerini ifa etselerdi, bu hale düşmezlerdi, Anadolu’nun en etkili münevverlerinden Cemil Meriç’in dediği gibi namaz kılan bir toplumun psikolojiye, zekat veren toplumun sosyolojiye ihtiyacı kalmazdı. Tüm ibadetler, insanın üzerinde derin izler bırakır, günde beş vakit O yüce komutanın emirine amade olan bir asker gibi şu kâinatın birer numunesi ve fihristesi olan insanın namaz kılarken dağlar gibi kıyamda, hayvanlar gibi ruküda ve bitkiler gibi secdede sonsuz kudrete teslim olup acziyetini ve her türlü meramını Yaradan’ına dua ve yakarışla iletir. Aceleci, zayıf ve cahil olarak yaratılmış olan insan, inancın ve duanın gücüyle üzüntü, sıkıntı, stres ve korkuyu yenerek umudunu kaybetmediği gibi her türlü psikolojik rahatsızlık ve manevi buhranlardan kurtulur. Tadil-i erkana göre hakkıyla kılınan namaz bütün kötülüklerden alıkoyar (Ankebut/45), hele alnı secdeye gidenin kibir ve gururu gibi kötü hasletleri kırılır, tevazu ve alçakgönüllü olur, nefsine tutsak olmaktan kurtulur, ruhu ve kalbi itminane kavuşur, iradesi kuvvetlenir, aynı safta namaz kılan amir - memur, komutan – asker, patron- işçi, yönetici - yönetilenlerin hepsi tarağın dişleri gibi eşittir, iman kardeşliğine dayanan bu ilişkide aralarında takvadan başka üstünlük yoktur, namazda aldığı lezzetle ilahi mesuliyeti yerin getiren kişi yaptığı onca ibadetin boşa gideceği korkusuyla kul hakkına giremez.
Zekât da zenginlere kin, haset ve intikam hırsı duyan fakirlerle aralarında sevgi ve kardeşlik köprüsünün kurulmasına neden olur. Zengin içinde fakir - fukaranın hakkı olan mallardan (Zariyat / 19)vererek malı bereketlendiği gibi cimrilik hastalığından kurtulur, ictimai yardımlaşma ve dayanışmayı sağlar, ayrıca ihtiyaç sahibinin duasını alır, yardım etmenin verdiği hazzı iliklerine kadar yaşar ve ömrü uzar. Maalesef her türlü unvan, rozet, statü ve makamın geride kalıp her müslümanın eşit olduğu namazın birleştirici saflarında kardeşlik bilincini yakalayamayan ve her türlü ırkçılığın yok sayıldığı beyaz kefen misali giyilen ihram elbisesiyle mahşer provasını andıran haccın alemşumul bilincine kavuşamayan ve zekâtın yardımlaşma ve dayanışma ruhunu kavrayamayan muhafazakârlar nasibsizler listesine girmekten kurtulamıyorlar. Dinle dirilteceklerine dini afyon olarak kullanıp insanları uyuşturan böyle kimseler ortamda cirit atıyorlar, dinin evrensel hoşgörü ve anlayışını daraltarak kendilerinden olmayanları hor gördüler, eşitlik ve kardeşlik içinde yaşamamıza engel olup ortak yaşam alanımızı yaşanmaz kıldılar. Sadece aynı dine inanan müslümanları değil, aynı atadan gelen farklı görüşteki insanları da küstüren ve onları ezip sömürmeye yatkın hale getirenler, yönetmeyi haksızlık yapma, kul hakkı yeme olarak anlayanlar bu vebalin altından kalkamayacaklar, bir gün mutlaka yaptıklarını hesabını verecekler. Bu karanlık günlerin geride kalması için, sömürenlerin çarkını değiştirmedikçe zulüm, gözyaşı ve haksızlıklar bitmeyecek. Adaletli, dürüst ve vicdanlı kalmak istiyorsak, akıntıya karşı kürek çekmeliyiz; erdemli ve ahlaklı olmanın paha biçilmez bedelini, kimden gelirse gelsin haksızlıklara karşı sus pus olmamakla ödemeliyiz. Tıpkı Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in ‘İslam korkakların değil cesur ve atılgan müslümanların omuzlarında yükselecektir.’ sözünde olduğu üzere yanlış ve haksız düzene dur diyebilecek cesur ve yiğit müslümanlara ihtiyaç olduğu gün gibi aşikârdır. Gayri insani davranışlara insaniyet namına dur demedikçe hakikatin aydınlığının zulmün karanlığına galebe çaldığı ilkeli ve temiz toplum idealine yaklaşamayız; yanlışları korkmadan çekinmeden söyleyenle yanlışları içine sindirenin, doğruları haykıranla doğrulardan kaçanın, dürüst olanla şeffaf olmayanların,vicdanlılarla ağzına kadar kirlenmiş insanları temize çıkaranların aynı havayı soluduğu toplumda yaşamak zorumuza gidiyor.
Hasta ruhlu paranoyak tipteki insanlar kendini beğenmiş, gururlu, eleştiriyi kabul etmeyip başkalarında kusur arayan, sorumluluktan alabildiğince kaçınan etrafındaki herkese şüpheyle yaklaşıp kimseye güvenmeyen, ileri boyutta kıskançlık ve korkuları olan, enufak bir şeyden nem kapan kuşkucu kişiliklerdir.
Bunların özellikleriyle ilgili olarak Kuran-ı Kerim’de geçen ayette; fiziksel görünümlerinin, kalıplarının yada tabiri caizse kaportalarının iyi olduğu, sözlerinin tatlı ve cezbedici olduğundan insanları aldatmalarının revaçta olacağı; ayrıca korkularından kurtulamayan kereste yada kütük gibi vicdansız ve ruhsuz oldukları belirtilerek tehlikelerinden korunmamız istenmektedir.
“Onlara şöyle bir baktığında, dış görünüşleri sana iyi bir izlenim verir; konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Ama onlar sanki bir yere dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendilerine yönelik sanırlar. Asıl düşman onlardır, onlardan korun! Allah kahretsin onları! Nasıl da haktan yüz çeviriyorlar!” (Münafikun / 4)