Beğenilen İbadet Nasıl Olmalıdır
13 Aralık 2002 Cuma günü neşredilen makalemizde de ifade ettiğimiz gibi, en son hak din olan İslâmiyette, en büyük ve en son peygamber olan Hazret-i Muhammed (aleyhisselam) tarafından tebliğ edilmiş îmân, ibâdet ve ahlâk esasları ile insanlar, mânen ve maddeten yükselmeye, üstünlük ve şeref sâhibi olmaya, dünyâ ve âhiret saâdetlerine kavuşmaya dâvet edilmişlerdir. Böylece insanlar, âlemlerin ve bütün mahlûkların yaratıcısı olan ve bütün iyilikleri, nîmetleri gönderen, hiçbir varlığa benzemeyen, mekânlı ve zamanlı olmayan, gücü her şeye yeten, doğmamış, doğurulmamış ve bir olan Allahü teâlâya ibâdet etmeye, ancak O’na boyun bükmeye, O’na duâ etmeye, O’ndan yardım istemeye, O’na sığınmaya çağırılmışlardır. Nitekim Allah’a kulluk hakkında Kur’ân-ı kerîm’de meâlen; “Yalnız Sana ibâdet (kulluk) ederiz ve yalnız Sen’den yardım isteriz.” (Fâtiha sûresi: 4) buyurulmaktadır. Böylece, sayıları kesin olarak bilinmeyen peygamberler (aleyhimüsselâm), insanlığı kendileri gibi birer mahlûk olan varlıklara tapınmak karanlığından kurtararak, bütün varlıkların yaratanı ve hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya ibâdet etmenin şeref ve üstünlüğüne çağırmışlardır. İnsanların, zaman zaman içine düştükleri birtakım vahîm yanlışlık ve bayağı işler, her devir ve her yerde, Allahü teâlânın gönderdiği peygamberler (aleyhimü’s-selâm) ve hak dinler vâsıtasıyla düzeltilmiş, îmân ve ibâdette hak olan mâbuda (Allah’a) yönelmeleri emredilmiştir.
Aslında bütün insanların yaratılmalarındaki maksat, Allahü teâlâya ibâdet etmeleridir. Nitekim Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîminde Zâriyât sûresinin 56. âyet-i kerîmesinde meâlen: “İnsanları ve cinnileri, ancak (beni bilmeleri, tanımaları,) bana ibâdet etmeleri için yarattım” buyurmuştur. İbâdet, Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yapmaktır. Allahü teâlânın rızâsı, yapılmasını kesin olarak emrettiği farzları yerine getirmekte ve yasak ettiği haramlardan kaçınmaktadır. İbâdet görevini yerine getirebilmek, Allahü teâlânın nelerden râzı olduğunu bilmeye bağlıdır.
Bir müslüman, Allahü teâlânın haram ve yasak ettiği şeylerden, O yasakladığı için kaçınca ve emrettiği şeyleri O emrettiği için yapınca ibâdet yapmış, kulluk vazîfelerini yerine getirmiş olur. İslâm dînindeki ibâdetlerin neler olduğu ve nasıl yapılacağı hakkında fıkıh ve ilmihal kitablarında geniş bilgi vardır.
İnsanların Allahü teâlâya karşı, kalple inanmaları ve bedenle yapmaları lâzım olan şükür borcu, kulluk vazîfeleri, Allahü teâlâ ve O’nun sevgili Peygamberi tarafından bildirilmiştir. Allahü teâlâya şükür, O’nun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymayan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabul etmez, beğenmez. Çünkü insanların iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, İslâmiyet bunları beğenmemekte, çirkin olduklarını bildirmektedir.
Demek ki, aklı olan kimselerin, Allahü teâlâya şükretmek için, Muhammed aleyhisselâma uymaları lâzımdır. O’nun yoluna “İslâmiyet” denir. Muhammed aleyhisselâma uyan kimseye de “müslüman” denir. Allahü teâlâya, O’nun emrettiği gibi şükretmeye, yâni Muhammed aleyhisselâma uymaya “ibâdet etmek” denir.
Allahü teâlâyı sevmek ve saymak, O’nu tâzim etmek de, O’na kulluk vazîfelerini yerine getirmekle olur. İbâdetlerin neler olduğunu sâdece bilmek kâfi değildir. Kesinlikle belirtelim ki, ilimsiz ibâdet olmaz. Câhil olanın yaptıklarına ibâdet denmez, bilakis o yapılanlar sapıklık olabilir. Nitekim hadîs-i şerîfte, “İlimsiz ibâdet, dalâlettir (sapıklıktır)” buyuruldu. Câhil, dinden haberi olmayan ve ne yaptığını bilmeyen kimsedir.
Bilindiği gibi, ibâdet üç nevidir: a-Beden ile, b-Mal ile, c-Hem beden hem de mal ile olur. Birincisi, namaz ve oruç, ikincisi zekât, sadaka-i fıtır, kurban, üçüncüsü de hac gibi ibadetlerdir. Namaz ve oruç gibi bedeni ibâdetlerde başka birisi vekil yapılamaz. Allah’ın emrettiği namazı herkesin kendisi kılması, orucu da kendisi tutması lâzımdır. Mal ile yapılan ibâdetlerde başka birini vekil etmek câiz olur. Mesla zekâtını vermek için başka birini vekil etmek mümkündür. Üçüncüsü olan hac, hem bedenî, hem de mal ile olan bir ibâdettir. Hac vazîfesini yapamayan birinin, başka bir müslümanı kendi yerine bedel (vekil) göndermesine de izin verilmiştir.
Müslümanlığın farz kıldığı ibâdetlerin faydası, aslında insanlara yâni o ibâdetleri yapan fertlere, ailelere ve cemiyetleredir. Yoksa Allahü teâlâ, insanların ibâdetlerine muhtaç değildir. İnsan namaz kılmakla, oruç tutmakla hem Allah’a karşı kulluk vazîfesini yapmış, hem de kalbini her türlü kötülüklerden temizlemiş olur. Çünkü namaz ve oruç insanı rûhen yükseltir ve kötülüklerden alıkoyar. Aynı şekilde Allah’ın emrettiği gibi malının zekâtını vermek ve muhtaçlara yardım etmekle de hem Allah’a karşı kulluk, hem de insanlara karşı insanî vazife yapılmış olur.
İbadetler üzerinde biraz düşünecek olursak, yirmi dört saatte bir saat tutmayan bir zamânı, Allahü teâlânın emrini yapmak için ayırmamak ve zengin olup da malının kırkta birini müslümanlardan fakir olanlara vermemek, mubahları bırakıp da haram ve şüpheli olan şeylere uzanmak, aslında insanlar için büyük bir ayıp, büyük bir suç olur. İnsan ve cin şeytanları, bugün Allahü teâlânın affını ve merhâmetini ileri sürerek insanları aldatmakta, ibâdetleri yaptırmayıp, günahlara sürüklemektedirler. Halbuki bu dünyâ imtihan yeridir. Mecazi bir ifade ile, bu dünyanın üstü olduğu gibi, altı da vardır. Bu imtihanda muvaffak olmak için, İslâmiyetin emrettiği ibâdetleri yapmak lâzım ve şarttır. İbâdetleri yapmayanlara âhirette çok acı azaplar yapılacağı Kur’ân-ı kerîmin pekçok yerinde tekrar tekrar bildirilmektedir. Bunun bildirilmesi, aslında Cenab-ı Hakk’ın bir ihsanı, O’nun şefkat ve merhametini ifade eden bir durumdur.
Ramazan Ayvallı.