Müslümanın Temel Vasıfları
“Herhangi biriniz, kendisi için istediğini, din kardeşi için de istemedikçe, kâmil mümin olamaz.”
Bir müslümânın ana vasfı nedir? şeklinde bir suâl ile makâlemize başlayalım.
Cevap olarak hemen belirtelim ki, Müslümân, herkes için hayır ister. Peygamber Efendimiz, Buhârî ve Müslim’de zikredilen bir hadîs-i şerîfinde, bu konuda buyurmuştur ki:
“Herhangi biriniz, kendisi için istediğini, din kardeşi için de istemedikçe, kâmil mümin olamaz.”
Diğer bir hadîs-i şerîfinde ise, “Kendin için sevdiğini (istediğini, arzû ettiğini); başkaları için de sev (iste, arzû et) ki (kâmil) Müslümân olasın” [Harâitî] buyurmuştur.
Ayrıca Müslümân, diliyle ve eliyle hiçbir kimseye zarar vermez. Bunu, Sevgili Peygamberimiz çok net bir şekilde şöyle ifâde buyurmuştur:
“Müslümân, dilinden ve elinden Müslümânların [diğer bir rivâyette: insanların] emîn oldukları kimsedir.” [Buhârî]
İslâm dîninin gâyesinin, beş şeyi (yani dîni, aklı, nesli, bedeni ve malı) korumak olduğu bildirilmiştir. Bütün Peygamberler, ümmetlerine bildirdikleri emir ve yasaklarda, dâimâ bu beş şeyi gözetmişlerdir. Tabîî ki o Peygamberler, bu emir ve yasakları, kendiliklerinden değil, Allahü teâlâ nâmına, O’nun emriyle bildirmişlerdir. Bu beş esâsın gâyesi de, insanların îmânlarını muhâfaza ederek Müslümân olarak ölmeleridir. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki: “Ancak Müslümân olarak cân veriniz!” [Âl-i İmrân, 102]
Müminlerle, Müslümânlarla ilgili diğer hadîs-i şerîflerden bazıları da şöyledir:
“Mümin, başkalarıyla ülfet eder [uzlaşır, anlaşır, uyuşur], kendisiyle de ülfet olunur. Ülfet etmeyen ve kendisiyle de ülfet edilmeyen kimsede hayır yoktur.” [Beyhekî]
“Mümin geçim ehlidir. Arkadaşına rahatlık verir. Münâfık ise geçimsizdir, arkadaşına sıkıntı verir.” [Dârekutnî]
“Mümin, koku satan kimse gibidir. Yanında otursan için açılır. Onunla gezsen veya ortak iş yapsan faydasını görürsün. Onun her işi faydalıdır.” [Taberânî]
“Mümin arıya benzer; konduğu dalı kırmaz, oraya zarar vermez. Toplayıp bıraktığı eseri de güzeldir.” [Beyhekî]
“Müminin yanına giren, güzel bir bahçeye girmiş gibi ferahlık duyar.” [Deylemî]
Tasavvufta da esas maksat, şu iki gâyenin gerçekleştirilmesidir:
Birincisi; İslâmın doğru itikâdının, yanî Ehl-i Sünnet vel-cemâat itikâdının yakînî ve vicdânî olmasını, yani sağlamlaşmasını, kalbe yerleşip sinmesini, şüphe getiren tesirlerle sarsılmamasını temîn.
Tasavvufun ikinci gâyesi ise; emir ve yasakları yerine getirip ibâdetleri yapmakta kolaylık bulmanın, ibâdetlerden lezzet almanın, işleri sırf Allah rızâsı için yapmanın, ihlâsın, Allahü teâlâyı görür gibi O’na ibâdet etmenin hâsıl olması, nefs-i emmâreden (kötülükleri emreden nefisten) doğan tembelliklerin, sıkıntıların giderilmesidir.
“Tasavvuf ilmi”, kalbin kötü huylardan sıyrılarak, iyi huylar kazanmasını sağlar; fertleri rûhen olgunlaştırır. Rûhen olgunlaşan fertlerden meydâna gelen cemiyetler de huzurlu ve problemsiz olurlar...
Prof. Dr. Ramazan Ayvallı.