Peygamber Efendimiz Hakkında
Allahü teâlâ, bir insanda bulunabilecek, bütün iyilikleri, bütün üstünlükleri, bütün güzellikleri, Muhammed aleyhisselâmda toplamıştır.
Denilebilir ki, târih boyunca, hayâtı, en ince teferruâtıyla, sadece yıl ve ay olarak değil, hafta, hattâ gün bazında ortaya konulan yegâne zât, şüphesiz ki, Peygamber Efendimiz’dir.
Delâilü'n-Nübüvve ve Şevâhidü'n-Nübüvve kitapları, Peygamber Efendimizin Peygamberliğinin delîllerinden; Sîret-i Nebeviyye ve Meğâzî kitapları O'nun hayâtından ve harblerinden, el-Hasâis kitapları, O'nun fazîletlerinden ve mucizelerinden, Şemâil-i şerîfe kitapları fizikî yapısından, İslâm Târihi ve Ansiklopediler ise, umûmî hayâtından bahsetmektedirler.
Sevgili Peygamberimizin şâirlerinden Hassân b. Sâbit'in (radıyallahü anh) şu sözü ne kadar mânidârdır:
"Ben, Muhammed Mustafâ'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bahs ederken, O'nu medhediyor değilim; bilakis O'ndan bahsetmek sûretiyle, kendi sözlerimi kıymetlendirmiş oluyorum."
Allahü teâlâ, bir insanda bulunabilecek, görünür-görünmez bütün iyilikleri, bütün üstünlükleri, bütün güzellikleri, habîbi, mahbûbu, sevgilisi Muhammed aleyhisselâmda toplamıştır.
Meselâ, insanların en güzel yüzlüsü ve gâyet nûrânî benizlisi idi. Mübârek yüzü, kırmızı ile karışık beyâz olup, ay gibi nûrlanırdı, parlardı.
Sözleri gâyet tatlı olup, gönülleri alır, rûhları cezbederdi.
Aklı o kadar çoktu ki, Arabistân yarımadasında, sert, inatçı insanlar arasında gelip, onları çok güzel idâre ederek ve cefâlarına sabrederek, yumuşaklığa ve itâate getirdi. Çoğu dînlerini bırakıp Müslümân oldular ve dîn-i İslâm yolunda, babalarına ve oğullarına karşı harb ettiler. O’nun uğrunda mallarını, yurtlarını fedâ edip, kanlarını akıttılar. Hâlbuki, böyle şeylere alışık değillerdi.
Güzel huyu, yumuşaklığı, affı, sabrı, ihsânı, ikrâmı, o kadar çoktu ki, herkesi hayrân bırakırdı. Görenler ve işitenler [tabîî ki nasipli olanlar] seve seve Müslümân olurdu.
Hiçbir hareketinde, hiçbir işinde, hiçbir sözünde, hiçbir zaman, hiçbir çirkinlik, hiçbir kusur görülmemiştir. Kendisi için kimseye gücenmediği hâlde, dîn düşmânlarına, dîne dil ve el uzatanlara karşı sert ve şiddetli idi.
Herkese karşı yumuşak olmasaydı, Peygamberlik heybetinden, büyüklük hâllerinden, kimse yanında oturmaya ve sözünü dinlemeye tâkat getiremezdi.
Kimseden bir şey okumamış, öğrenmemiş, hiç yazı yazmamış iken ve seyâhat etmeyen, geçmişlerden ve etrâfındakilerden haberi olmayan insanlar arasında hâsıl olmuş iken, Tevrât’ta, İncîl’de ve diğer bütün kitaplarda yazılı şeyleri bildirdi. Geçmişlerin hâllerinden haber verdi. Her dînden, her meslekten ileri gelenlerin hepsini hüccet ve burhânlar söyleyerek susturdu. En büyük mûcize olarak Kur’ân-ı kerîmi ortaya koydu ki, 6.236 âyetinden birini gibi söyleyemezsiniz diye meydân okuduğu hâlde, 1400 küsûr seneden beri, dünyânın her tarafında, bütün İslâm düşmânları el ele vererek, mallar, servetler dökerek uğraştıkları hâlde, söyleyemediler...
Prof. Dr. Ramazan Ayvallı