Son İletiler

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 10
41
İslami Aşk ve Sevgi / Eşlerin Karşılıklı Sevgi ve Saygıları
« Son İleti Gönderen: KOYLU Eylül 17, 2024, 05:19:54 ÖS »


Eşlerin Karşılıklı Sevgi ve Saygıları

En değerli yiyeceklerimiz, topraktan gelir. Toprak, güneş, su hava birleşirler, iç içe girerler, süzülürler bin bir renk ve tadla sofralarımıza gelirler.

Lavlar altında kalan, milyonlarca ton baskı altında sıkışan kayalar, on binlerce yıl sonra yakuta, elmasa dönüşürler, insanların parmaklarında gerdanlarında arzı endam ederler.

Güneş, etrafımızda dört döner ve cildimizden ciğerimize kadar bize hayat bahşetmeye devam eder.

Hava, vücudumuzu ana nefesi gibi sarar ve hem ciğerlerimize can verir, hem cildimizi okşar.

Bütün bunları yaratan ve bizlere lutfeden Allah (celle celalalühü) "O Allah ki, yeryüzünde olanların tamamını sizin için yarattı" (Bakara süresi ayet 29) diyerek hem yarattıklarıyla hem de bizlere ikramda bulunmasıyla bizleri şereflendirmiştir ama "Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Allah, israf edenleri sevmez." (Araf süresi ayet 131) diyerek sorumsuzca harcamaları yasaklamıştır.

Tekasür süresinin sekizinci ayetinde "Sonra o gün, bütün nimetlerden elbette sorulacaksınız." Buyurmuş.

Ashabı kiramdan bazıları o nimeti açıklarken "Bir ekmek kırıntısından ve bir damla sudan da sorulacaksınız" derler.

Ben, bu ekmek kırıntısının ne önemi var diye düşünürken aklıma geldi, ekmek kırıntısı, üç tane buğday tanesinden oluşur.

Bir tek buğday tanesini bütün dünyanın ilim adamlarıyla bütün devletlerin teknolojisi bir araya gelseler yapamazlar.

Allah (celle celalalühü) bu bir tek buğday tanesi için güneşi, ayı, suyu, toprağı, havayı kullanıyor ve bizim için imal ediveriyor.

Midesine dünyanın hiçbir insanının yapamadığı, buğdayı, eti, balı lütfeden Rabbimiz, bizim değerimize dikkat çekiyor.

Kadınımız da erkeğimiz de topraktan süzülen et ve otların yeniden süzülmesiyle bu hale geliyor.

En değerli taşlar, madenler onun süsü oluyor. "Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Tanışasınız diye sizi milletler ve kabileler halinde kıldık. Şüphesiz

Allah katında en değerli olanınız, takvada en ileri olanınızdır. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır."  Diyerek en değerlimizin Allah'ın kurallarına en fazla uyanımız olduğunu bildiriyor. (Hucurat süresi ayet 13) Bunda sonra erkek mi yoksa kadın mı daha değerli? Diye bir soru sormayalım.

Hangisi Allah'ın kurallarına uymuşsa o değerlidir. Firavun'un hanımı, Firavun'dan daha değerlidir. (Bak Tahrim süresi ayet 11)

Taşın hararet ve sıkışma altında elmasa, yakuta dönüşmesi ve en değerli yerlerde korunması gibi, kadın olsun, erkek olsun, bu dünyada yanlış yapmamak için bir çok zorluğu göğüslemesi de onu cennet ehli yapar.

İkisi de ve bütün insanlıkta, topraktan geldiğinden sen ben kavgasına ne gerek var.

Birbirimizin aynası olmamız gerekirken aynanın arka tarafına bakıp kara tarafımızı görmeye ne gerek var?

Lokman hekim gibi olalım ve birbirimizin yaralarına derman bulalım.

Dert, keder, üzüntü, stres üreten değil, kara bulutları dağıtan ve gül kokuları getiren seher yelleri gibi olalım birbirimize.

İki günlük dünyamızda kıl tarakları üzerinde yatsak da bu ömür bitecek.

Öyle ise yokluk günlerimizde sevgimizi katık yapalım da kıtlığımızı çatlatalım.

Bolluk günlerinde malımızı ballık yapalım ve eş-dost hep birlikte yiyerek topraktan gelen lezzetlere gönülden gelen sohbetleri karıştıralım.

Eşler, birbirine karşı stresli günlerde keder dağıtan, acıları ballandıran olsunlar.

Mağarayı saray eden, sarayları aydın eden, gözlerinin nuru, aydınlık günleri süruru, karanlık günleri kandili olsunlar.

Şeker pınarımın suyu gibi gönül serinleten olsunlar. Pazarı bilen ama içten pazarlıklı olmayan eşler olsunlar.

Sahte sevgilerle avutmayan, çiğ sözlerle soğutmayan, sıcak kanlı, hüsnü zanlı eşler olsunlar. Birbirlerinin gönül yaylasında seyran eyleyen, kıskanınca sevgisine hayran eyleyen, onun bunun oyununa gelmeyen, oyunları bozan eşler olsunlar.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
42
Mahmut Tobtaş / İyi Bir Eş Olmak Sanattır
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 17, 2024, 05:14:45 ÖS »


İyi Bir Eş Olmak Sanattır

 Evvela insanı yeniden tanıyalım: İnsanda ağır basan duygular enaniyet, gurur, menfaat ve zevk alma hissidir.

Evlilik hayatında da bu hisler, insanı yönlendirmeye devam eder. Evin hanımı da, beyi de ve hatta çocuklar, kendi rahat ve menfaatlerini düşünürler. Tabii bu noktada ihtilaflar çıkar. İnsanın yapısı böyledir; nefsine uyarak eğlenmek, daha da mutlu olmak ister. Eşlerin istekleri çakışınca da münakaşa başlar. Münakaşalar, yerini dargınlığa bırakır. Dargınlıkta gurur ayağa kalkar ve, “O gelip benden özür dilemedikçe, dargınlık devam edecek!” der…

Halbuki Kur’an ne der? “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın, seninle arasında düşmanlık olan kişi, candan sıcak bir dost oluvermiş. Amma kötülüğe karşı iyilik hasleti ancak sabredenlerin kârıdır, faziletten yana nasibi bol olanların kârıdır. Eğer şeytandan gelen bir vesvese seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, her şeyi işitir, her şeyi mükemmel tarzda bilir.” (Fussilet 34-36)

Amerika’da bir ateist dedi ki, “Aslında ben Tanrı’ya inanıyorum fakat Tanrı’nın emrine girmek istemiyorum!” İşte sır buradadır. Başkasının emrine girmek istememek… Bu hal, evlilikte aynıyla tezahür eder. “Bu dünyaya köle olmaya gelmedim!” diye bayrağı çeken eşler, belki televizyonun, belki de sigaranın kölesidir...

Bir arkadaşım dikkatimi çeken bir şey söylemişti evliliğiyle ilgili: “Maaşımı alınca hanıma ihtiyaçları için para veririm. Eşimin yapabileceğim bütün isteklerini içtenlikle yaparım. Benim için önce o gelir. Kendi kültürüm ve aklımla bu yolu seçtim. Aynı şeyi eşimden beklemiyorum. Amma karşılığını da alıyorum. Huzurum için bu metot yeterli.” Bu arkadaş evliya değil, sıradan bir memurdu. “Aldığım eşyaya gözüm gibi bakarken, eşime gözüm gibi bakmamak olur mu?” derdi.

Başka bir aile ile sohbet ederken dediler ki; “Anne babamızın evlilik hayatında şahit olup da beğenmediğimiz yönlerini kendi evliliğimizde yapmadık. Çevremizdeki beğenmediğimiz evliliklerden ibret aldık. Beğendiğimiz evli çiftleri de taklit ettik.” “Maşallah, ne kadar güzel…” dedim. Bu metodu ben de kendi evliliğimde uyguladığımı fark ettim. Mesela annem babam ümmiydi. Ben evlenir evlenmez kütüphane kurdum. Annem babam fakirdi. Ben başkasına muhtaç olmamak için hâlâ çalışıyorum. Eşimin ağlamaması için ne gerekiyorsa yaptım…

Bir erkek evine, eşine kavuşmanın heyecanıyla gelir. Hanım da eşinin tebessüm eden yüzünü görmek ister. Erkek de, hanım da 80 yaşına da gelse birbirinden ilgi bekler.

Eşler iyi bir hizmetçi, iyi bir aşçı, iyi bir anne, iyi bir baba, iyi bir evlat olabilir amma iyi bir eş olmak, sanattır

Yanan yürekle yalvaralım

Aklımız bize emanettir, onu Hakk'ın ve halkın hizmetine sunmazsak, toprak altında gizli kalmış hazineler gibi kimseye fayda vermeden bu dünyadan giderek emanete hıyanet edilmiş oluruz.

Hislerimiz, heyecanlarımız, hafızamız, şuurumuz ve dıştaki beş duyumuz her biri Rabbimizin bize emanetidir.

Baba oğlunun eline baltayı verip bahçeyi kaz dediğinde çocuk gider cami duvarını yıkmaya kalkarsa babaya ve baltaya ihanet etmiş olur.

Aklımızı faydasız şeylerle doldurmak, kuyumcu dükkanını samanla doldurmak gibi hem manasız hem zararlı olur.

Bize verilen can ve teni Rabbin koyduğu kurallar içinde bakımını yapmazsak biz de ihanet etmiş oluruz.

Bu dünyada neyi nasıl yapacağımızı öğretmek üzere Rabbimiz Kur'an'ını göndermiş ve bize emanet etmiş.
Onu okumak, anlamak ve hayatımızı ona göre yönlendirmek emanete sahip çıkmaktır.

Eğer bunlardan birini ihmal edersek emanete hıyanet etmiş oluruz ve o zaman cahillerden ve zalimlerden sayılırız.

Para saymasını, bilgi saymasını, çıkar sağlayacağı kişileri saymasını, bağını bahçesini, fabrikasını saymasını bildiği halde bütün bunları yaratan Allah'ı, kitabını ve bize örnek olan Rasülünü tanımayanlar da kendisine verilen bütün nimetlere ihanet etmiş olur.

Biz cahillerden ve zalimlerden olmamak için Allah'a ve Rasülüne itaat edeceğiz.

Allah'a karşı gelmekten sakınıp dilimizi en güzel, en doğru, en faydalı, en anlaşılır kelimelerle donatacağız.

Kendilerini Firavun'un zulmünden kurtaran Musa aleyhisselamı bile inciten Yahudiler gibi olmayacağız.

Sevgili Peygamberimizin getirdiği Kur'an'a ve onun hadisi şeriflerine karşı yalan, iftira yapanlar, aşağılamaya çalışanlar, gündemden düşürmek için gayret gösterenler Peygamberi incitmiş olurlar.

Ahzab süresinin 59'uncu ayetinde başörtüsünün Allah emri olduğunu haber verdikten sonra 60'ıncı ayette iki yüzlü münafıklardan, kalbi hastalardan ve hep kargaşa çıkaranlardan bahsettikten sonra bunların sonunun geleceğini ve fazla kalamayacaklarını ve Allah katında mel'un olarak nitelendirildiğini haber verir.

Allah'ın lanetine uğrayanlar ahirette bir araya geldiklerinde yönetilenler Allah'a yalvarmaya başlayacaklar ve "Ey Rabbimiz, biz yöneticilerimize ve büyüklerimize uyduk ve onlar bizi yoldan saptırdılar. Ey Rabbimiz, onlara azabı iki kat ver ve onlara çokça la'net et" diyecekler. (Ahzab 67-68)
"Keşke Allah'a itaat etseydik, Rasüle itaat etseydik" diyecekler ama fayda vermeyecek.

Biz bu ayetleri altı milyar insan can taşırken, can boğaza gelmeden duyuracağız.

Duyururken itfaiye erinin veya bir polisin, kendini yakmak isteyen adama yalvarmasından daha fazla yalvaracağız.

Yanan yüreklerle yalvaracağız.

Yanan yüreğinin ateşiyle kavrulmuş dillerle yalvaracağız.

Güven veren ellerimizi uzatacağız ve can ve tenlerinden yakalayacağız.

Sevgili Peygamberimiz kendisini bize ta'rif ederken: "Benim ve sizin haliniz, geceleyin ateş yakan adamın haline benzer. Kelebekler/pervaneler ateşe doğru uçarlar. O adamda ateşte yanmasınlar diye o kelebekler/pervaneleri uzaklaştırmaya çalışır. İşte ben de sizler cehenneme gitmeyesiniz diye kemerlerinizden tutuyorum" buyurmuş. (Buhari, Rikak,6, Müslim,Fezail, 17)

Ormanların yanması, ekinlerin tutuşması, mahsullerin kavrulması nasıl zararlı ve tehlikeli ise insanların cehennemde yanması onlardan trilyonlarca kere daha zararlı ve tehlikelidir. "Ben ahrete inanmam" diyenin de gönlünden tutarak cennete giden sıratı müstakime doğru çekiniz.

Mahmut Toptaş.

NTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
43
İnsan ve Hayat / Kur’an!a Göre Allah C.C Nasıl Bir Kul Olmamızı İstiyor
« Son İleti Gönderen: KOYLU Eylül 17, 2024, 04:57:19 ÖS »


Kur’an!a Göre Allah C.C Nasıl Bir Kul Olmamızı İstiyor

Rabbimiz Bizden; Dua eden, Kulluk/ibadet/Ubudiyet için yaratıldığımızı bilen, Vasıtaya binerken kendi ismini anan/zikreden, Sıkıntıda da, rahatlık halinde de dua eden ve hayır'lı bir nesil için dua eden, Ancak kendisine (c.c) kul/abd olan, Sadece O (c.c)’dan yardım isteyen, Din'de ihlas'lı olan, İhlas'lı kulların-İhlas'sız olanlardan ayrılması için sürekli imtihan edildiğini bilen, Kıtlık ve kuraklıkla da imtihan edileceğini bilen, Musibet kaldırıldığında ise döneklik etmeyen, Bollukla da imtihan edileceğini ve hesaba çekileceğini bilen,

Başına gelen kötülüğün kendinden/nefsinden kaynaklandığını bilen, Din'in sahibinin Allah (c.c) olduğunu bilen, Aşırılıktan uzak olan ve bir şeye körü körüne bağlı olmayan, Şükreden ve nankörlük etmeyen, Allah (c.c)’ın ihsan ettiği nimetleri unutmayan, Allah (c.c)’ın dosdoğru yolundan sapmayan, Kendisine verilen mülkden-maldan-paradan-imkandan dolayı şımarmayan, Rab'bi (c.c)’ne kavuşacağını unutmayan, Ayrılığa-nifağa düşmeyen, Sabreden ve birbirine sabrı/hakkı tavsiye eden, Rab'bi (c.c)’nin rızasını arayan, Kainat kitabını okuyan ve tefekkür eden, İyilik ve kötülüğün azda-çokda olsa kaydedildiğini bilen, Allah (c.c) dilemedikçe kendisinin bir şey dileyemeyeceğini bilen, İnsan'lara iyilik-hayır yapan, Allah (c.c)’nın taksimine razı olan, Rızkı verenin Allah (c.c) olduğunu bilen, İnkar edenlerin ve isyankarların maddi refahına aldanmayan, Her zorluğu bir kolaylığın takip edeceğine inanan, Cennet'i kazanmak için yarışan, Allah'ın (c.c) helal kıldığı nimeti kendisine yasaklamayan, Şehvetlerine tabi olanlara uymayan, Yaptığı hayrın boşa gitmeyeceğine inanan, Nimetlerini hatırlayan ve şükreden, Başkasına verilen nimet'e göz dikmeyen, Din karşıtlarının Din'e hiç bir zarar veremeyeceklerine inanan, Kainat'a ve olay'lara ibretle bakan, Allah (c.c)’nın ayetlerini az bir dünya menfaati-çıkarı ile değiştirmeyen, Kuruntu ile Cennet'e erişilemeyeceğini bilen, İşlediği kötülüğün-günahın cezasını göreceğini-çekeceğini bilen, Takva sahibi olan, Kendi uğrunda mücadele eden/edebilen, Malını ve canını Allah (c.c)’a satan, Düşmandan korkmayan ve karşısında sebat eden, Kendi yolunda öldürülmekten çekinmeyen, Sulh/barış teklifini kabul eden, Allah (c.c) yolunda hicret ve mücadele eden, Allah (c.c) yolunda hicret ve mücadele edenlere yardımcı-ensar olan, Aziz ve zelil etmenin Allah (c.c)’nın elinde olduğunu bilen, İnanan az bir topluluğun çoğunluğa üstün geleceğini bilen, Allah (c.c) yolunda sıkıntı ve meşakkatlere-çilelere katlanan, Malını-mülkünü-parasını Allah (c.c) yolunda harcayan, Cehannem'e götüren amellerden yüz çeviren, İnsanlara iyiliği tavsiye edip-emri bil maruf, Kötülük'den/münker'den sakındıran-Nehyi anil münker, Camii'leri imar eden, Kimsenin bir başkasının günahını yüklenemeyeceğini bilen, İyiliğe çağırmayı hikmet'le ve güzel sözle yapan/yapabilen, Fiili sözünü destekleyen, Aktif iyilerden olarak görevinin sadece tebliğ olduğunu bilen ve şuurunda olan, Tebliğ karşısında bir ücret istemeyen, Başkasının kusurlarıyla değil de kendi kusurlarıyla ilgilenen, Temiz-tahir olanı pis-necis olana değişmeyen, Yetim'lerin hakkını koruyan, Bilmediği şeyin peşine takılmayan-tecessüs etmeyen, Hak'kı batılla karıştırmayan, Allah (c.c)’nın çizdiği sınırları aşmayan, Mü'minlerden başkasını sırdaş edinmeyen, Zan ve taklid'den uzak duran, Vasiyet eden-yapan, Allah (c.c)’nın mülkü dilediğine veren, Yumuşak kalp'li olan, Allah (c.c)’nın ayet'lerini eğlence haline getirmeyen, Ahirete salih amel gönderen-gönderebilen, Allah (c.c)’nın adını günah işlemeye alet etmeyen, Allah (c.c) ve Rasulü (s.a.v)’e verdiği söze sadık-bağlı kalan, Kendi fikrini Allah (c.c) ve Rasulü (s.a.v)’nün fikrinin önüne geçirmeyen-tercih etmeyen, Tevekkül eden ve Allah (c.c)’nın dinine yardım eden-cehdeden, Allah (c.c)’nın kendilerini inkarcılar üzerine hakim kılacağına inanan, İlim isteyen ve İlmin sonsuz olduğunu bilen, Başıboş bırakılmayacağını bilen, Derdini sadece Allah (c.c)’a şikayet eden-sunan, Gevşemeyen ve inkarcılardan korkmayan, Kötülüğün ardından hemen bir iyilik-hayır yapan, Kötülüğü iyilikle savan-savuşturan, Fakir ve kimsesiz/gariban mü'minlerden yüz çevirmeyen, Allah (c.c)’nın mü'minlere yardım edeceğini bilen, Camii'lerde Allah (c.c)’nın adının anılmasına-zikredilmesine engel olmayan, Ne oldum demeyen ve önceki ümmet'lerin akibetlerinden ders alan, İstikametten-takvadan ayrılmayan, Sahabi'leri örnek alıp onların izinden giden-gidebilen, İnsanları Allah (c.c) yolundan alıkoymayan, Gelen bir haberi hemen yaymayan, Galibiyet-zafer-kolaylık ve mağlubiyetin-yenilginin-zorluğun nöbetleşe olduğunu bilen, Hak ile rehberlik eden ve ölümü unutmayan, Söz verirken Allah (c.c)’nın dilemesi şartına-İnşaallah'a bağlayan, Sadece Dünya'yı istemeyen ve şımarmayan-azmayan, İbadeti ise Allah (c.c)’dan gelecek menfaate-çıkara bağlamayan, İyiliklerinin lehine ve kötülüklerinin de aleyhine olduğunu bilen, Emanetleri ehline veren, Helal yiyen ve Allah (c.c)’nın helal kıldığını haram saymayan, İleri gelenlerin hatırı için mü'minleri yanından-çevresinden uzaklaştırmayan, Zan peşinde koşmayan ve nefsini temize çıkarmayan, Her işe Besmele ile yani O'nun (c.c) adı ile başlayan, Tevbe den ve bağışlanma dileyen-dua eden bir kul olmamızı istiyor!...
 
İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
44
İslamda Aile / Bilinçli Anne Baba Olma Kuralları
« Son İleti Gönderen: KOYLU Eylül 17, 2024, 04:46:25 ÖS »

 
Bilinçli Anne Baba Olma Kuralları

Her şeye sahip olduğu halde mutsuz olan çocuklarda ne gibi eğitim hataları yapılıyor? Çocuğun asıl ihtiyacı nedir? “Çocuğum için her şeyin en iyisi olsun” derken doyumsuz bir çocuk mu yetiştiriyoruz? Bütün bu soruların cevaplarında formül, sevgi ve disiplini birlikte ve dengeli verebilme uygulamasıdır.

Anne baba merkezli aile olmak varken, çocuk merkezli aile olmak, çocuğu evin küçük hükümdarı kılmak da mümkündür. Amacımız çocuğu her an mutlu etmek değil, onu hayata en doğru şekliyle hazırlamaktır. Kendi iyiliği ve mutluluğu için çocuğa arzularını erteleyebilmeyi ve ev hayatının kurallarına uymayı öğretmeliyiz. Çocuğumuza kızarken bile severek kızmalıyız. Onun kişiliğine saygı göstermeli, çocuğu büyük insan gibi dinlemeli ama ondan büyük insan davranışı beklememeliyiz.

Bilinçli ilişkinin genel kurallarına ilave olarak şunlar söylenebilir.

* Önce çocuğunu tanı: Çocuğun psiko-sosyal gelişiminde her yılın farklı özellikleri vardır.

Her evreyi bilmek, çocuğunuzun ruhsal ve fiziksel güvenliğine, ihtiyaçlarına ve sınırlarına göre davranmayı sağlar. Böylece çocuğunuza taşıyamayacağı psikolojik yük yüklememiş ve onu yaralamamış olursunuz.

 Demokrat olmak: Otoriter değil, demokrat anne baba olmanın önemini kavramak gerekir. (En uygun bu kelime ifade ettiği için demokrat ifadesini kullandım.)

* Çocuğun birey olmasına fırsat vermek: Çocuk bizim çocuğumuzdur ama, bize ait değildir. Bize emanet edilen bir hediyedir, biz sadece emanetçiyiz. Onu ayrı bir insan olarak düşünmeliyiz. Çocuğun, anne babadan sağlıklı ayrışması gerekir.

* Esnek olun: Her çocuğun yapısı ayrıdır. “Ben babamın yaptığını, annemin yaptığını yapıyorum ve bana zararı olmadığını biliyorum,” gibi sözler, sık duyduğumuz sözlerdir.

Dar görüş ve dar düşünceler her çocuk için geçerli değildir. Hatta beş çocuğunuzun beşinin de anladığı dil farklıdır. “Hepsini ben yetiştirdim, nasıl olur?” demeyin…

* Etkin dinlemenin önemini bilin: Çocuk konuşmasını bitirinceye kadar dinlenmeli, sözü kesilmemeli, kendisiyle göz teması kurularak konuşulmalıdır. Baş sallamak, onay işaretleri vermek, sorular sormak gerekir.

* Aile içi oturumlar yapın: Beraber zaman geçirmek çok yaralıdır. Bu sayede bireyler karşılıklı olarak birbirlerinin sevinç ve üzüntülerinden haberdar olur, hayatı paylaşırlar.

Amaç çocuğu hayata hazırlamaktır. Beraber zaman geçirmek bunun için önemlidir. Zamanın süresinden çok nitelikli olması faydalıdır.

*Ödül ve cezada denge: Evin kurallı bir ortam olması gerekir. Bir futbol maçında bile kurallara uymayanlar kart görür. Aile sosyal bir anlaşma demektir. Çocuk akıllı, uslu ve çalışkan olduğunda çabası ve davranışı ödüllendirilmelidir. Çocuğun kişiliğini övmek doğru değildir, çabalarını övmek gerekir. Çocuğun davranışlarının sorumluluğunu üstlenebilmesi ve sosyal beceriler kazanabilmesi sınırları bilmesine bağlıdır. Sınırları aşarsa da hatasıyla orantılı bir bedel ödemelidir.

*Olaylar üzerinde konuşun: Birlikte yaşanan üzüntülü ve sevinçli olaylar üzerinde sohbet etmek çocukta aidiyet ve bağlılık duygularını uyandırır. Çocuk böylece ailenin yaşam biçimini ve değer ölçülerini benimser. Yoksa konferans, vaaz tarzı yaklaşımların hiç faydası olmaz. Monolog değil diyalog gerekir. İki tarafta konuyu bilmeli ve etkin bir diyalog kurulmalıdır.

* Çocuğunuzun arkadaşlarını tanıyın: Üç yaşından itibaren arkadaş, çocuk için önemli olmaya başlar. Çocuk hayatı, oyun içinde ve arkadaşlar arasında öğrenir. Çocuğun arkadaşları kötülenmemeli, mümkün olduğunca eve çağrılıp olaylar üzerinde konuşmaya çalışılmalıdır. Arkadaşını küçük düşürücü yaklaşımlar sergilemek, çocuğunuzu gizli saklı iş yapmaya iter.

* Sorumluluk verin: Çocuğa bağımsızlık kazanacağı ev işleri ya da alışveriş ödevleri vererek küçük başarıların tadını almasını sağlayın. “Onun yapacağı işten ne olur?”demeyin. Bırakın yetenekleri gelişsin.

* Yuva sıcaklığını hissettirin: Beklemediği bir anda çocuğa gülümsemek onda güven ve bağlılık duygusu uyandırır. Korktuğu, heyecanlandığı anda elini tutmak, hafızasında olumlu izler bırakır. Bedensel dokunmalar, çocuğa güven verir. Sevginin egemen olduğu ev modelinde anne babanın otoritesi azalmaz, tam tersine çocuğun büyüklere duyduğu saygı daha da artar. Anne babanın sevgisini kaybetmemek için iyi şeyler yapmaya çalışır. Kişiliğine değer verilen, sığınacak yuvası olan çocuk, hayatta daha başarılı olur.

* Davranış diline dikkat: Özellikle ergenlikten önce çocuklar, sorunlarını söz dili ile anlatamazlar. Sinirlilik, aşırı hareketlilik, altını ıslatma, tırnak yeme, kavgacılık, yalancılık, iştahsızlık, uykusuzluk, kıskançlık, korkaklık, okul başarısızlığı, kekemelik, bedensel yakınmalar, bunların hepsi birer işaret olabilir. Gizli depresyonun söz dili ile anlatılamaması tedavi gerektirir.

* Örnek olunduğunu unutmamak: Çocuğun “Annem babam gibi olmak istiyorum” diyebilmesini sağlayabiliyor musunuz? Özdeşim modeli olarak, ne kadar doğru davranıyoruz? Çocuğun sözlere değil, davranışlara bakarak öğrendiğini unutmamak gerekir.

* Çözüme odaklaşmak: Sorunla karşılaşınca telaşlanmak yerine çözüm odaklı düşünmeyi başarmalı, emretmek yerine fikir vermek gerekir. Büyüğün hayat tecrübesi çocuk için bir hazinedir.

* Şefkatli olun ve şefkatli olmayı öğretin: Şefkat, sevgiden farklı bir duygudur. Batı dillerinde tam karşılığı olmayan şefkat, karşılıksız sevgi olarak da söylenebilir. Annenin çocuğuna verdiği en önemli hediyedir. Ruhsal bir enerjidir ve verdiği kimseyi de, vereni de iyi hissettirir. Şefkat, şefkati doğurur, vicdana giden bir duygudur, iç sesi içteki uyarı sistemini harekete geçirir. Bu duyguya sahip kişi, bilerek kötülük yapmaz. Şefkatli kişilerin iyi anne baba, iyi eş, iyi arkadaş, iyi patron olmaları daha kolaydır. Yumuşak ve sıcak kalpli insanları kim sevmez ki? Şefkatli insan, aynı zamanda bağışlayıcı da olur, affetmeyi başarır. Sevgideyse bağışlayıcılık, şefkate göre daha azdır.

* İzle – bekle yöntemi uygulayın: Sabırlı olmak, diğer bütün erdemleri geliştiren baş erdemdir. Sabır ve zaman duygusu, birbiriyle ilişkilidir. Hayatın kalıcı zevkleri, beklemeyi bilenlere verilir. Meditatif bir eylem olan sabır, sadece katlanmak anlamına gelmez. İnsan kendisini bir zevkten mahrum bırakıyorsa bunun mantıklı bir nedeni olmalıdır. Aktif sabır dediğimizde de kişi hareket halinde bekler. Ümidini kaybetmez, sürekli fikir üretir. Sabır, kesinlikle haklı ve mantıklı olmalıdır. Kişiliği ezdirmek, hakkını aramamak, sabır değil pasifliktir. Bu, girişimciliği yok eder. Aktif sabır ise sessiz ama soylu bir davranıştır. Bunu çocuğunuza kazandırabilirseniz, ona hayatı boyunca vermiş olacağınız en değerli hediyeyi takdim etmiş olursunuz.

*Çocuğunuza özgüven kazandırın: Çocuklarda özgüvenin yetersiz gelişmesinin nedenlerinden biri, aşırı himayeci davranan ailelerdir. Bazı anneler, çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek için aşırı korumacı tavırlar sergilerler. Çocuklarını sevgi ve şefkate boğan bu anneler, çocukları hiçbir zorlukla karşılaşmasın diye her türlü işi kendi üzerlerine alırlar. Bu tip ailelerde anne, çocuğun yapması gereken şeyleri yapar, çocuk adına düşünür, ona fazla yük vermez. Aslında bu, iyi niyetle yapılan bir eğitim hatasıdır.

Çocuğun bütün sorumluluklarını üstlenmek çok büyük bir risktir. Çünkü çocuk, kendi sorununu kendi çözme becerisi kazanmaz. Bu tür bir davranışa maruz kalan çocukta, “ben yapamam” duygusu oluşur. Bu, özgüveni azaltan bir duygudur. Çocuk kendisini yetersiz, güvensiz hisseder ve annesine sormadan hiçbir şey yapamaz hale gelir, yaşı kaç olursa olsun…

* Özel davranacağız diye bencillik aşılamayın, hak bilinci verin: Çocuğa doğru – yanlış, iyi – kötü bilinci küçük yaşlarda kazandırılmalıdır. Ancak bazı aileler, bu konuya gereken önemi vermiyor, çocuk küçükken – özellikle de tek çocuksa – “Bu bizim çocuğumuz, onun istediğini yapmayacağız da, kimin istediğini yapacağız? Biz kim için çalışıyoruz?” diye diye çocuğa özel bir dünya oluşturuyorlar. Tabi ki çocukta bir daha bindirildiği tahttan inmek istemiyor. Hayatta herkesin ona anne babasının davrandığı gibi özel davranmasını istiyor. Evlendiği zaman, eşinin ailesinin içine girdiği zaman, iş hayatında kendisine özel davranılmamasını hazmedemiyor, uyumsuz davranışlar sergiliyor. Çocuk ergenlik çağını tamamlayıp genç bir birey olduğu halde hak bilinci doğrultusunda hareket edemiyorsa, ona bencillik yapmadan kendisiyle yüzleşme becerisi kazandırmak gerekir.

* İyilik yapmayı öğretin: Anne babalar, “çocuğuma sadece iyilik yapmayı öğretirsem herkes onu aldatır,” diye düşünebilirler. Gerçekten de kötülüğün pirim yaptığı bu zamanda bir çocuğa iyilik yapmayı öğretmek kolay değildir ama çocuk eğitiminde günümüze hâkim olan yanlış yargılara, hurafelere takılıp kalmak yerine doğru olan neyse onu yapmamız gerekir. Çünkü çocuklar bu toplumun geleceğini şekillendireceklerdir.

Sağlıklı nesiller yetiştirebilme duasıyla.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
45
Biz Bize / Kalkan
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 17, 2024, 09:55:51 ÖÖ »


Kalkan

Merhamet ve adalet peygamberi olan Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.s.) buyuruyor ki, “Kim Müslüman kardeşinin ırzını korursa Allah da kıyamet gününde onun yüzünü cehennem ateşinden korur.” (Tirmizî, Birr ve sıla, 20)

“İnsan ne için yaşar?” diye sorulduğunda sıklıkla verilen bir cevap vardır: İnsan, inancı ve onuru için yaşar. “Yeryüzündeki en şerefli varlık olarak yaratılmak” başlı başına bir onur vesilesidir ve insan, Allah’ın lütfettiği bu onura lâyık olmak için yaşar. Akıllı, güçlü, zevkli, irade ve sorumluluk sahibi bir varlık olmanın verdiği değerdir insanı hayata bağlayan.

Onurun anlamı gurur değildir. Onurlu insan, kibirli değil, aksine mütevazı ama vakar sahibi insandır. Kendisini, ailesini, sevdiklerini, milletini, Müslümanları mahcup edecek hal ve tavırlardan uzak durmaya gayret eden, haysiyet sahibi kimsedir. Arapça’da “ırz” olarak adlandırılan bu vasıf, Türkçemizde “saygınlık” kelimesiyle de karşılanabilir.

Elbette her insan ırzını ve şerefini korumak için elinden geleni yapar. Bunun, yaratılış kodlarına dayanan fıtrî bir yönü de vardır. Ama sadece kendi onurunu korumak yetmez. Onur mücadelesinde bencil davranılmaz. Din kardeşlerinin onurunu korumak da Müslüman’ın boynunun borcudur. Yalan, dolan, iftira, şiddet, zulüm gibi her türlü risk karşısında kardeşinin ırzına kalkan olmak, hayat kurtarıcı bir sorumluluktur. Çünkü saygınlığı hedef alınmış insanın, kalbine ok değmiş yaralıdan farkı yoktur.

Bir Müslüman’ı kendisi olmadığı zamanda korumak; arkasından ileri geri konuşulurken ya da haberi olmadan hakları gasp edilirken müdafaa etmek dürüstlük ister. Hiçbir çıkar beklemeden kardeşini savunmak, hak duyarlılığı ister. Mazlumun onurunu savununca zalimde oluşan öfkeyi göze almak cesaret ister. İşte bunun ödülüdür cehennem ateşinden korunmak!

Bir büyük zulüm sardı Filistin’i. Katlanarak artan ve masumların ırzını hedef alan bir zulüm... Gazze’de namusunu, şerefini, vatanını ve yarınlarını korumak için mücadele eden Müslümanlar var. Harim-i ismetleri çiğnenmesin diye çırpınan masumlar… Bu onur savaşı, bu onurlu duruş tarihe yazılırken biz de kardeşlerimizin yanında olmak için gayret gösterelim. Onların çok uzağında ama aslında onlara bir yürek kadar yakın mesafede biz de bu hayâsızca akına kalkan olalım.

“Onlar da şöyle yapmasaydı” diye söze başlayan, mazluma akıl verirken aslında sonu zalimi mazur göstermeye varan konuşmalar ne acı! Oturduğunuz yerden akıl vermeyin; özgürlük davasına gönül verin. Her hâl ve şartta mümin kardeşlerimizin haklarını ve saygınlığını savunmak üzere yazın, çizin, yürüyün, konuşun, harcayın.

Kadınların iffetini, çocukların geleceğini, erkeklerin izzetini koruması için Cenâb-ı Hakk’a dua edin. Aman dua etmekten yorulmayın. Bugün dünden daha güçlü bir sesle müminlerin yanında olun. Peygamberimizin ifade buyurduğu üzere, işte o zaman Allah’ın da sizin yanınızda olmasını ve sizin onurunuzu korumasını ümit edebilirsiniz.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
46
Serbest Kürsü / Yangın
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 17, 2024, 09:52:22 ÖÖ »


Yangın

İnsanlığa müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilen Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.) şöyle buyurmuştu:
“İnsanlar, aralarında bir günah işlendiğini görüp bunu engellemeye güçleri yettiği hâlde engellemedikleri zaman, Allah’ın hepsini kapsayan bir azap gönderme ihtimali vardır.” (Ebû Dâvûd, Melâhim, 17)

Hayatın kodlarında iyilik hâkimdir. “el-Berr” ism-i şerifinin sahibi olan Rabbimiz, iyiliği var eden, sonsuz iyilik kaynağı olan, kulları için iyiliği isteyendir.  O, insanı iyiye eğilimli bir fıtratla yaratmıştır. Bu fıtrat, kötülüğü görünce rahatsız olan bir vicdan mekanizmasıyla da desteklenmiştir. Kısacası insanın hamuru hem kendi söz ve davranışları hem de çevresinde olup bitenler hakkında iyiliği tercih edecek bir nitelikte mayalanmıştır. Cenab-ı Hakk’ın bu takdiri, yaşamımızı ve dünyanın gidişatını şekillendirmede iyiliğe öncelik vermemizi kolaylaştırır aslında.

Kötülük ise bütün geçiciliği ve karanlığıyla hayatımıza uğrayan bir bulut gibidir. Biliriz geçicidir, görürüz karanlıktır ama er ya da geç güneş doğacaktır. Kötülüğe yatırım yapanlar kaybetmeye mahkûmdur. Kötülükten medet umanlar zavallıdır. Hamurunda iyilik olduğu hâlde bunu değere dönüştüremeyenler iflastadır. Vicdanının sesine kulaklarını tıkayanlar yalnızdır.

Kötülüğün yayılarak toplumu etkisi altına alması, onun ilk belirdiği andan itibaren görmezden gelinmesiyle yakından ilişkilidir. Hukuken ve ahlâken kötü olduğu, yanlış, çirkin ya da yasak olduğu bilinen bir iş, insanların umursamazlığı sayesinde yeryüzünde yayılır. Kötülüğe eliyle ve diliyle engel olmayan, kötüye bir nefret bile beslemeyen izleyiciler, onu gizliden destekliyor gibidir. Böyle bir aymazlığın nihayetinde, yangın hepsini saracaktır. Oysa kötülük ateşinin üstüne iyilik suyu ne kadar hızla dökülürse yangın o kadar çabuk kontrol altına alınır ve söner.

İyi ile kötünün mücadelesi dünya durdukça devam edecektir. Bu değişmez gerçek bazen zihnimizde, bazen ilişkilerimizde bazen de kıtalar ötesi coğrafyalarda karşımıza çıkar. Bir karar alırken, bir plan yaparken, bir iş kurarken ya da bir taraf tutarken kendimizi bir anda bu mücadelenin içinde buluruz. İşte o kritik anda iyiliği mi kötülüğü mü beslediğimize dair hesap vereceğimiz bir yüce mahkeme ahirette bizi beklemektedir. Aklı ve tecrübesi, bedensel gücü ve yetenekleri, duygusal ve manevi donanımları yeterli olduğu halde kötülüğe dur demeyen, hatta bütün bu imkânlarını kötülük için seferber eden kimsenin vay haline!

Dünyanın görüp geçirdiği en büyük kötülüklerden biriyle karşı karşıyayız. Gazze’de bir soykırım yaşanıyor. Dünya sakinleri, iyiliğin mi yoksa zulmün mü yanında duracaklarına karar vermek zorunda oldukları bir yol ayrımına geldi.

Her bir fert, elindeki imkânlar neye ve ne kadar elveriyorsa öyle ve o nispette kötülükle mücadele etmek zorunda bugün. Malı, canı, ırzı, nesli ve dini saldırı altında olan, bütün değerleri ve varlık sebepleri hunharca çiğnenen Filistinlilerin yaşadıklarından daha büyük kötülük olabilir mi? O halde hepimiz bütün benliğimizle bu kötülüğün karşısında yer almalıyız bugün. Gittikçe büyüyen yangının sönmesi için su taşımalıyız; dualarımızla, şiirlerimizle, ezgilerimizle, konferanslarımızla, vaazlarımızla, sloganlarımızla, resimlerimizle ve maddi tercihlerimizle…

Bu kara bulutun altında topluca boğulmak istemiyorsak kötülüğe müdahale edelim.

Kötülük elbet sona erecek. Zulüm elbet zeval bulacak. Yeter ki biz inanalım.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
47
Serbest Kürsü / Kılıç
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 17, 2024, 09:48:56 ÖÖ »


Kılıç

Cesaret ve şecaat abidesi olan Sevgili Peygamberimiz bir defasında müminleri şöyle uyarmıştı:

“Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı (savaşı) temenni etmeyin. Allah’tan afiyet isteyin. Fakat onlarla karşılaştığınız zaman da sabredin. Bilin ki cennet kılıçların gölgeleri altındadır.” (Müslim, Cihâd ve siyer, 20)
Savaş ve barış birbirine zıt alternatifler olarak karşısına çıktığında, Peygamber Efendimizin tercihi daima barıştan yana olmuştur. Kavgayı değil, anlaşmayı tavsiye etmiştir. Uyumu, geçimi, sulhu seçmek onun aslî karakteridir. O (s.a.s.) İslâm Peygamberidir ve “İslâm” zaten “barış ve esenlik” demektir.

Yeryüzünde insanı mücadeleye zorlayan şartlar olduğu gibi, anlaşmayı reddeden muhataplar olması da mukadderdir. Dünya güllük gülistanlık olmadığı gibi, insanoğlu da melek değildir. Dolayısıyla basit günlük tartışmalardan girift ideolojik çatışmalara kadar bir dizi olumsuzluk insanlığı kuşatır. Bireylerin, ailelerin, akrabaların, milletlerin ve devletlerin arasından savaş rüzgarları eser. Aklını, ferasetini, sağduyusunu yitirip de rüzgâra kapılmadan önce düşünmek ve her türlü uzlaşı yolunu denemektir mümine düşen.

Afiyet her anlamda huzur, sağlık, dirlik ve mutluluk demektir. Çatışmanın bırakacağı yıkım düşünüldüğünde hem sözlü hem de fiilî dualarla afiyeti istemek gayet doğaldır. Savaşın kaçınılmaz olduğu zaman bile, Peygamberimizin yağmayı, talanı, işkenceyi, kadın ve çocukları öldürmeyi, ibadethanelere ve din adamlarına saldırmayı yasaklaması fevkalâde önemlidir. Savaş içinde ahlâk, şiddet içinde erdem… Tarihin görmediği kadar derin bir insanlık…

Dinine ve değerlerine el uzatıldığında müminin kahramanca savunmaya geçmesi gerekir. O an tembellik yapılmaz, er meydanından kaçılmaz. Ama müminin yüreğinin derinlerindeki ümit daima barışın kardeşi olmalıdır. Cesaret ve güç gösterisi, destansı bir direniş ve diriliş paha biçilmez değerdedir. Ama mümin için öncelikli olan insanı, hayvanı, bitkiyi, toprağı, suyu, şehri kıyımdan koruyacak bir afiyet niyazıyla Rabbe yönelmektir. Korkmadan, yılmadan ama merhametle, sekinetle ilerlemektir.

Savaş gelip çattığında ise artık sabretme zamanıdır. Mümin, canlı ve bilinçli bir sabırla zorluklara dayanmalı, pes etmemelidir. Sabır, sanıldığı gibi içe dürülme ve sinme değil, göğsünü gererek imtihanı karşılamadır.

Güçlü bir iman ve derin bir tevekkül ile dişini sıkmak, mukaddesatını savunmaktır.

Kılıç bir semboldür; her türlü haklı mücadelenin cennete taşındığını müjdeleyen bu hadiste, cesurca cihat edenlerin sembolü… Eliyle, diliyle, kalbiyle hayatı boyunca iyilik için çabalayan müminlerin, barıştan anlamayan bir zalim karşısında gösterdikleri cesaretin sembolü… Zalimin kötülüğüne dur diyerek iyiliğe yeniden yol açma idealinin sembolü…

Bugün Gazze’de adaletten, hukuktan, ahlâktan zerre kadar anlamayan adi bir zulüm ordusu müminlere kan kusturuyor. “Filistinliler için özgürlük” diyerek meydanlara çıkan farklı din ve ırklardan milyonlarca insan, barış istiyor. Oysa Filistin topraklarında zaten iki taraflı bir savaş değil, bir soykırım sürüyor.

Soykırımı lanetlemek için meşru ve makul her fırsatı değerlendirin.

Mücahitlerin sabır ve şecaatleri cenneti kucaklamışken, onlarla yürek birliği edin.

Cihadın anlamını yitirmeye başladığı bu pasif ve bencil insanlar çağında, silkinin, kendinize gelin.

Cihadın yok etme değil, Hak rızası için ıslah etme çabası olduğunu hatırlayın.

Afiyet içinde olmanın değerini bilerek, onlar için de afiyet dileyin.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
48
İslamda Aile / Çocuk
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 17, 2024, 09:44:47 ÖÖ »


Çocuk

Yüreği çocuk sevgisiyle dolu olan Peygamber Efendimiz (s.a.s.), anne babalara çocuğun ne kadar hassas bir emanet olduğunu şöyle anlatmıştı: “Her çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan ya da Mecusi yapar.” (Müslim, Kader, 22)

Çocuğun dünyaya gelişi, yeni bir başlangıcı müjdeler. Hayata umut katacak, çevresinde iyiliği çoğaltacak yeni bir can gelmiştir. Dünyanın geleceği, toplumun yarınları bu yavrunun ellerindedir. Ümmetin birlikteliğinde, milletin huzuru ve bekasında onun payı olacaktır. O halde her çocuk özenle yetiştirilmelidir.

Hiçbir çocuk zalim, cimri ya da kötücül olarak dünyaya gelmez! Aksine iyiliğe eğilimli, güzelliğe meraklıdır. Yüreğinde daima doğruyu gösteren vicdan pusulası vardır. Yani Allah Teâlâ, onu yetiştirecek olanlara muhteşem bir alt yapı hazırlamıştır ki bu sağlam yapının adı fıtrattır.

Anne baba gizli ya da açık öğrettikleri, bilerek ya da bilmeyerek örneklikleriyle bir insan yetiştirir. Onların öğütleri ve telkinleri çocuğun hayatında din, kültür, kimlik ve alışkanlık olarak kayıtlara geçer. Nihayet bir genç olana kadarki süreçte Allah’ın hazırladığı alt yapı ya ustaca değerlendirilir ya da fıtrat gibi bir imkân heba edilir. Fıtratla barışık bir eğitim süreci ile Allah’a lâyık bir kulun benliği inşa edilirken, fıtrata aykırı bir eğitimle Allah’a yabancı bir zavallı üretilir.

Resûlullah Efendimiz (s.a.s.) bu hadisinde çocuğa dinini anne babasının öğrettiğine dikkatimizi çekiyor. Din eğitimi iman, ibadet ve ahlâk eğitiminden oluşan üç yönlü bir seyir izler. İman esaslarını kavratmak, ibadetleri uygulamalı biçimde öğretmek ve güzel ahlâk aşılamak ufacık yaşlardan itibaren anlam taşır. Ama özellikle altını çizmek gerekir ki din öğretiminin çekirdeğinde “tevhid bilinci” yer alır. Öyle bir bilinç ki “Allah’ı tanımak, sevmek, O’na inanmak, bağlanmak ve her an O’nun karşısında sorumluluğu olduğunu bilerek yaşamak” anlamına gelir.

Çocuğa tevhid bilinci aşılamanın en doğal sonucu, çocuğun yapay ve yüzeysel değil, gerçek ve yaşanabilir bir din algısına sahip olmasıdır. Allah vardır, her an kâinatı yönetmektedir, insandan iman ve iyilik üretimi beklemektedir. Bunu fark eden çocuk, Allah’ı ve O’nun dinini hayatına gerçekten kabul etmiş demektir. İşte o zaman çevresinde olan bitenleri dinin rehberliğinde okuyabilir.

Bu dünya iyi ile kötünün mücadele sahasıdır. Çocuklara neyin iyi neyin kötü olduğunu dinin rehberliğinde biz anlatmalıyız. Zehiri bal gibi sunan, ateşi su gibi gösteren aldatmacalar dünyasında yaşıyoruz. İyi ile kötünün, doğru ile yanlışın yerlerini değiştirerek çocuklarımızı yanıltmak için yapılan yayınların haddi hesabı yok! Böyle bulanık bir ortamda net ve sağlam bilgiye biz sahip çıkmalıyız.

Gazze’de sürüp giden katliamı haklı ve gerekli göstermek için yapılan propagandaları düşünün!

Çocuklarınıza bunun bir insanlık suçu olduğunu ve asla hukuki ve ahlâkî bir dayanağı olamayacağını anlatın.

Çocuk katillerinin yaptıklarını ört bas etmeye ve dünya gündemini değiştirmeye çalışan yayınlara karşı uyanık olun!

Hayatın normale dönmediğini, soykırımın hâlâ devam ettiğini unutmayın, çocuklarınıza da unutturmayın!

Gazze’de yaşananlar iyi ile kötünün mücadelesidir. Bütün varlığınızla iyinin yanında yer alın!

Çocuklarınıza zalimin karşısında ve mazlumun yanında olmanın insanlık için önemini anlatın.

Sadece ama sadece Müslüman oldukları için yurtlarından çıkarılan ve öldürülen çocukların sevgisini yüreklerinde hissetmelerini sağlayın.

Onlara dinin zulmü ve terörü asla onaylamadığını öğretin.

Yarınlara merhameti ve adaleti sen getireceksin deyin…

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
49
Eğitimle İlgili Makaleler / Çocuklara Okuma Alışkanlığı Kazandırmak
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 17, 2024, 08:41:29 ÖÖ »


Çocuklara Okuma Alışkanlığı Kazandırmak

   Hızla gelişen bilim ve teknoloji çağında, yaşadığımız şu günlerde birey olarak her birimizin kazanması gereken en önemli alışkanlıklardan birisi de okuma alışkanlığıdır.

Bugün başarılı olmuş pek çok kişi iyi bir kitap okuma alışkanlığına sahiptir. Böyle düzenli bir alışkanlığın oturmasının temeli, erken çocukluk dönemine kadar inmektedir. Çocuğunuzun yaşı kaç olursa olsun, onu kitapla tanıştırabilirsiniz.

Çünkü kitap çocuğun zihinsel, duygusal ve sosyal gelişiminde önemli bir malzemedir. Düzenli okuma alışkanlığı olan anne-babaların bunu çocuklarına aktarmaları çok daha kolaydır. Çocukta okuma ilgisi uyandırmak, okuldan önce ailenin görevidir. Anne-baba her konuda olduğu gibi bu konuda da olumlu model olmalıdır. Zira çocuklar evde ve okulda gördüklerinden çok şey öğrenirler.

Kitaplar ilham verici, zihni uyarıcı ve gelişimi teşvik edici araçlardır. Kitap okuyarak kendimizi, çevremizi tarihimizi, evreni keşvederiz. Okumak bizi düşünmeye, hissetmeye,  hayal etmeye, muhakeme etmeye, olgunlaşmaya zorlar, değiştirir ve geliştirir. Okumak farklı fikirlere, farklı bakış açılarına zihnimizde kapı açmamızı sağlar. Ve yine okumakla ufkumuz genişler; olayları, insanları, itinalı analizler yaparak değerlendiririz. Kitap seçimi tıpkı arkdaş seçimi gibi ciddi bir iştir.

Bu nedenle kendimize ve çocuklarımıza alacağımız kitapların itinayla seçilmesinde yarar vardır. Güzel, faydalı kitapları okumak birçok güzellikle de tanışmak demektir. Ayrıca kitap okuyarak olayları, fikirleri, kişileri kendi zihin dünyamızda değerlendirip ölçer ve tartarız. Yani kendi fikirlerimizin temellerini oluştururuz.

Yaşadığımız dönem teknolojik gelişmelere rağmen parmağımızın ucuna dünyayı sığdıran internete rağmen, bilginin en temel kaynağı hâlâ kitaplardır. En doğru, en faydalı, en keyifli bilgilenme yöntemi kitap okumaktır.

Anne babaların çocuklarına bebeklik dönemlerinden itibaren onları sıkmadan kitap okumaları gerekmektedir.

Anne-babalar uygun bir şekilde, sevdirerek çocuklarına kitap okurlarsa çocukların bu konudaki sevgisi ve ilgisi artacaktır. Önemli olan; zorla değil, sevdirerek bu işi yapmalıdır. Çocuklarımıza okumayı sevdirmek istiyoruz; peki ya biz “okuyan”  bir anne-baba mıyız? Eğer çeşitli sebeplerden dolayı okuma alışkanlığı edinememiş veya okumaya vakit bulamadığımızı söyleyen birer yetişkin iseniz önce kendinizden başlamanızı tavsiye ederiz. Çünkü “kendi nefsini islah edemeyen, başkasını islah edemez,” hele en yakın olan çocuğunu asla.

Okuma alışkanlığını çocuklarımıza nasıl kazandırabiliriz?

- Çocuğumuz kitap okurken resimlerini birlikte inceleyelim, yorumlar yapalım.

- Çocuğumuzu sık sık kitapçıya ve kütüphaneye götürelim. Sevdiği kitaplardan alalım, teşvik edelim.

Çocuk dergilerine abone edelim. Kendi adlarına posta geldiğinde çocuklar çok heyecanlanırlar.

Kendimiz de kitap okumaya vakit ayıralım.  Akşamları televizyonu, cep telefonunu kapatalım ve ailece oturup kitap okuyalım.

Okunan kitapları anlamak ve paylaşmakla; konuşma, okuduğunu anlama ve ifade etme becerisinin geliştiğini bilelim.

İlk İlâhi emir olan “oku” emrin muhatapları olarak bu emrin gereğini yapmak durumundayız. İslâm dinî, ilme ve bilgiye gerektiği değeri vermiş ve bilgiye ulaştıracak bütün meşru yolları açık tutmuştur. İlim öğrenmek için; zaman, mekân, yaş sınırı koymamıştır. Erkek ve kadın herkese beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi emretmiş, hayatın her aşamasında ve her safhasında kişinin kendi durum ve konumuna göre ilimle iç içe olmasını istemiştir.

Dinimizde, ilim öğrenmek ve öğretmek ibadet olarak kabul edilir. Bilginin insanı yücelteceği, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: “Allah, içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir…” (Mücadele, 58/11); “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9); “...ve ‘Rabbim, benim ilmimi (bilgimi) arttır’ de.” (Tâhâ, 20/114) İslâm, okumaya ve ilim elde etmeye büyük önem vermiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v.)’e inen ilk vahiyde okumaktan, kalemden, eğitim ve öğretimden bahsedilir: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alakadan yarattı. Oku! İnsana kalemle yazı yazmayı öğretip ona bilmediklerini öğreten Rabbin sonsuz lütuf sahibidir.” (Alak, 96/1-5)

Her kötülüğün, haksızlığın ve ahlâksızlığın baş sebebi, bilgisizlik ve cehalettir. Bunun içindir ki Kur’an, ilimsizlikten şiddetle sakındırır: “Sakın ha, câhillerden olma!” (En’âm, 6/35) der.

Peygamberimiz, Yüce Allah’a şöyle dua etmiştir: “Fayda vermeyen ilimden (bilgiden) sana sığınırım.” (Tirmizî, Kitabu’d-Deavât 68) 

Bu itibarla faydası olmayan kitaplardan, bilgilerden de uzak durmalıyız. Zaman israfından sakınmalıyız. Çocuğumuza, “kitap oku da ne okursan oku” dememeliyiz, faydalı kitaplar okumasını tavsiye etmeliyiz. Tabiî ki,  faydalı bilgi, kişiye dünya ve âhirette fayda verir, mutlu ve huzurlu olmayı sağlar!

Süleyman Gülek.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
50
Ermeni - Yahudi ve Mescid-i Aksa - Kudüs Konuları / Yahudiler ve Yahudilik 13
« Son İleti Gönderen: fanidunya NET Eylül 17, 2024, 08:35:01 ÖÖ »


Yahudiler ve Yahudilik  13

3- SİYONİZM

A- SİYONİZM NEDİR?

*‘Siyonizm kelimesi, İbranicedeki ‘Sion’ (Tzi-yon) kelimesinden türetilmiştir. Siyon, Ahd-i Atîk’te Kral Dâvûd (as) tarafından fethedilip krallığın merkezi yapılan Kudüs şehri için kullanılmıştır (II. Samuel, 5/7). Tora’da birçok yerde İsrail oğullarından ‘Siyon halkı’ diye bahsedilmektedir.                       

*Siyonizm; Yahudi ırkçı (etno-kültürel) milliyetçiliğini esas alan ideolojik bir akımdır ve Yahudi milliyetçiliğinin temel ülküsüdür. Bu inanca göre Filistin kutsal toprak olarak bilinir ve ‘Tanrı tarafından Yahudilere bırakıldığına inanılır.                                                   

*Siyonizm, geniş anlamıyla, ‘ARZ-I MEV’ÛD’a (vadedilmiş topraklar, Nil’den Fırat’a kadar uzanan topraklar -Büyük İsrail. Tekvin, 15/8) sahip olup, Filistin dışındaki bütün Yahudileri orada toplamak ve ‘Büyük İsrail devletini’ kurmak idealidir. Sonra da Süleyman mabedini Siyon dağına inşa etmek hedefidir. Aslında Süleyman Mabedini Siyon dağında inşa etmek ideali Yahudiler için bir semboldür. Asıl varmak istedikleri hedef dünyaya hakim olma mefkuresidir (1, 2). Siyonistlerin bu ideallerini muharref Tevrat şu şekilde çizmektedir: ‘O zaman Rab bütün milletleri önünden kovacak ve sizden büyük kuvvetli milletlerin mülkünü alacaksınız. Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacaktır. Sınırınız çölden, Lübnan’dan, ırmaktan, Fırat ırmağından garp denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak, Tanrı’nız Rab size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır.” (Tesniye, 12/25)

‘Siyonist’ kimdir?

*Siyonizm idealini (ülküsünü) benimseyen kişilere ‘Siyonist’ denilmektedir. Siyonistler genel olarak İbranice dilini konuşurlar.

*Siyonizm tam olarak standart bir ideolojiye de dayanmaz. Ve Genel Siyonizm, Dini Siyonizm, İşçi Siyonizmi, Revizyonist Siyonizm, Yeşil Siyonizm vs. gibi birçok ideolojiyi bünyesinde barındırır. Mamafih, bütün Siyonistlerin ortak noktası, ‘ARZ-I MEV’ÛD’da ‘Büyük İsrail devletinin’ kurulması idealidir.

B- SİYONİZM NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTIR?

* ‘Semitizm’ (Yahudicilik), ‘Yahudisever, Yahudi sempatizanı, Yahudi taraftarlığı, Yahudi nasyonalizmi’ anlamında kullanılan bir terimdir.

*‘Antisemitizm’ Yahudi milletine karşı duyulan düşmanlık, nefret, ön yargı veya ayrımcılıktır.

*Siyonizmi hazırlayan, siyasi, dinî, ekonomik, sosyal, kültürel pek çok sebep vardır. Bunlardan biri de ‘Anti Semitizm’dir.

*Antisemitlere göre; ‘Yahudilerin tabiatı tümüyle kötüdür’. Adeta bir kötülük toplumudur ve ıslah edilmeleri de mümkün değildir. Yahudiler açık toplum olmayıp, ezoterik toplumdur ve içinde yaşadıkları toplumlara yabancı kalırlar. Yahudiler fitne-fesat çıkarırlar ve komplocudurlar. Anti semitizm, Yahudileri insanlığa zarar vermek amacıyla gizlice çalışmakla itham eder. Antisemitizm, Tarih boyunca Yahudilerin devamlı bir devlet kuramamalarını, çeşitli milletlerce sürgün edilmelerini ve hep sürgün hayatı yaşamalarını, Yahudi tabiatından kaynaklanan fitne-fesat çıkarmalarına bağlar.

* Yahudilerin; Babil sürgünü (Nebukadnezar-mö. 6.yy), Romalıların Yahudileri Roma’dan kovması, Haçlı seferleri sırasında (1096-1147) katliama uğramaları, pek çok Yahudi’nin İngiltere, Fransa, Avusturya ve İspanya’dan kovulması, Yahudiler üzerinde çok kötü tesirler bırakmıştır.

*Yahudiler sadece Müslüman Endülüs devletinde ve Osmanlı devletinde (Fatih ve 2. Bayezid döneminde 1492’de İspanya’dan, 1497 Portekiz’den kovulan Yahudiler Osmanlı topraklarına yerleştirildiler) İslâm dininin merhametli hoşgörüsü sayesinde rahat ettiler.

‘Zımmi’ statüsünde kabul edilen Yahudiler kendi dinlerini ve kültürlerini özgürce yaşadılar. Hatta Osmanlı devletinde 1839 Tanzimat fermanıyla Yahudiler Osmanlı vatandaşlarıyla aynı haklara sahip oldular.

*17.yy’da Rus Kazakları bu günkü Ukrayna’da binlerce Yahudiyi katletti. 18. Yy’da Prusya kralı 2. Friedrich Yahudilere çocuk sınırlaması getirdi ve ‘evlenmemek veya Berlin’i terk etmek arasında seçim yapmaya zorladı.

*Antisemitik hareketler 19-20. yy’larda da devam etti. Irkçı ‘Nordikler’ ve Naziler üstün ırk olduklarını iddia ederek diğer ırkları aşağılamışlardır. Irkçı antisemitler Yahudilere karşı da zulüm yapmışlardır. Bilhassa Adolf Hitler’in Nazi Almanyası Yahudilere karşı ‘Holokost’(soykırım) yapmışlardır (3-6).

*Bütün bu Antisemitik davranışlar Siyonizme zemin hazırlamıştır. YAHUDİLER MASUMMUDUR?

*Yahudilerin tarih boyunca bir yurt edinememeleri ve hep sürgün hayatı yaşamalarının suçu, tamamıyla onlara eza eden çeşitli ırklardan ve inanışlardan milletlere de elbette yüklenemez. Böyle bir iddiada bulunmak, o milletlere de haksızlık olur. Yahudiler neler yaptılar ki, bu olaylara sebebiyet verdiler? Bunda Yahudilerin kendilerine dönüp ne fitneler çıkardıklarını sorgulamaları da icap eder.

---------------------------------------------------------------------------------

1-Kutluay, Yaşar. Siyonizm ve Türkiye

2- Karaman, M. Lutfullah. Siyonizm; TDV İslâm Ansiklopedisi 37. cild, 329-335

3- Oxford Dictionaries; Antisemitism.

4- Matas,David. Antizionism and antisemitism.

5- Daniels, JL. Antisemitism in the Hellenistic-Roman period.                         

6-Lewis, Bernard. The new Antisemitism.

Prof. Dr. Yusuf Özertürk.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap
Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7 ... 10