Bir Büyük Nimet Sağlık ve Tedavi
Ebû Hureyre (R.A.) den rivayete göre, Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Kuvvetli mü’min, zayıf mü’minden hayırlı ve Allah katında daha sevimlidir. "(1)
Hadis-i şerifte geçen "kuvvetli" sözü, sağlıklı demektir.
Sağlık, Allah’ın verdiği en büyük nimetlerden biridir. Çünkü sağlık, insanın her şeyidir. Sağlığı bozuk olan kimse hiç bir alanda başarılı olamıyacağı gibi, Allah’a karşı yapmakla yükümlü olduğu ibadetlerini de yerine getiremez, ailesiyle ve içinde yaşadığı toplum ferdleriyle gerektiği şekilde ilgilenemez.
Bunun içindir ki, yüce dinimiz, insan sağlığına büyük önem vermiş; insana kendi sağlığını koruma görevi verdiği gibi, ailesi ve çevresinin hatta içinde yaşatığı toplumun sağlığını korumakla da onu yükümlü kılmıştır. Çocuğun dinî terbiyesi ve eğitimi kadar sağlığı ile de ilgilenilmesi konusunda anne ve babaya hatta topluma da sorumluluk yüklemiştir.
Sağlık için gerekli olan temizliği ibadetin şartlarından sayan dinimizdir. Vücud, elbise ve namaz kılınacak yer temiz olmadan yapılacak ibadetin (kılınacak namazın) sahih ve makbul olmayacağını bildirmiştir. Hatta rahatsızlığı sebebiyle bazı ibadetleri yapmasından sağlığı olumsuz şekilde etkilenecekse, bu ibadetleri, iyileşinceye kadar ertelemesine de izin vermiştir. Buna orucu örnek verebiliriz. Ramazan ayında her müslüman kadın ve erkeğin oruç tutması farzdır, Allah’ın kesin emridir. Ancak oruç tutmakla yükümlü olan bu kimse rahatsızlığı sebebiyle oruç tutamıyacaksa veya oruç tuttuğu takdirde sağlığı bozulacak veya iyileşmesi gecikecekse, işte bu kimsenin - iyileştiğinde tutmak üzere- orucunu yemesine müsaade etmiştir. Bu, sadece hasta olan için değil, hastaya bakan için de böy- ledir. Emzikli kadının durumu da bundan farklı değildir. Böyle bir kadın oruç tuttuğu takdirde çocuğuna yeterli derecede anne sütü veremiyecek ve çocuğu dengeli olarak besleyemiyecek- se, bu kadın da aynı şekilde orucunu daha sonra tutmak üzere yiyebilecektir.
Bu, oruçla ilgili bir örnektir. Bunun başka örnekleri de vardır. Namaz kılmak için abdest almak, cünüplükten temizlenmek için yıkanmak da Allah’ın emridir. Bununla beraber, herhangi bir hastalık sebebiyle suyu kullandığı takdirde sağlığı bozulacak olan kimse de, suyu kullanmayıp, bu vecibeyi teyemmüm ederek yerine getirebileceği bildirilmiş, sağlığını korumasına öncelik verilmiştir.
Bütün bunlar, sağlığın ne kadar önemli olduğunu gösteren örneklerdir. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Sağlığın, insan hayatı için ta- şadığı bu önemine binaendir ki, dinimiz, vücudumuza zararlı olan ve sağlığımızı tehlikeye sokan şeyleri kullanmaktan sakınmamızı emretmiştir. Bu cümleden olarak her türlü alkollü içki ve uyuşturucu kullanmayı ve böyle kötü alışkanlıklar edinmeyi yasaklamıştır. Çünkü bunları kullanmak, bile bile sağlığı tehlikeye sokmak demektir ki, Kur’an-ı Kerim’de: "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. "(2) buyurulmuştur.
Sağlığımızı korumak, dînî görevimiz olduğu gibi, hastalanınca tedavi olmak da görevimizdir. Cenab-ı Hak, yaşlılığın dışında her derdin çaresini yaratmıştır, o çarenin aranıp bulunması lâzımdır.
Bazı kimseler, tedavi olmayı, çare aramayı inançlarına aykırı bulurlar. "Derdi veren Allah’tır, rıza gösterip O’ndan şifa beklemek lâzımdır" derler. Bu yanlıştır, İslâmî yanlış anlamaktır. Elbette şifayı Allah verecektir, ondan şüphe yok.
Ancak bu şifayı arayıp bulmak da kulun görevidir. Baş taraftaki Hadis-i Şerifte görüldüğü üzere, sağlığını iyi koruyan kuvvetli mü’minin, Allah’ın sevgili kulu olduğu bildirilmiştir.
Usâme b. Şerik (R.A.) diyor ki: Bedevîler Peygamberimize:
- "Ey Allah’ın Resulü, hastalandığımızda tedavi olalım mı?" dediler.
Peygamberimiz:
- "Elbette, ey Allah’ın kullan, tedavi olunuz. Çünkü Allah, yaşlılığın dışında yarattığı her hastalığın şifasını da yaratmıştır."(3) buyurdu.
Görülüyor ki, Peygamberimiz hastalandığımızda tedavi olmamızı tavsiye etmiştir. Artık bu konuda yapılacak her hangi bir yorumun dinî hiç bir değeri yoktur.
Hastalanmamak için gerekli olan koruyucu önlemleri almamız gerektiği gibi, hastalandıktan sonra tedavi çarelerine baş vurmamız da görevimizdir. Çünkü Cenab-ı Hak her şey için bir sebep yaratmıştır. O sebebi arayıp bulmak da bizim görevimizdir.
---------------------------
(1) Müslim, kader, 8.
(2) Bakara, 195.
(3) Tirmizî, Tıb, 2.