KAN ALDIRMA
Kan aldırma işlemine hacamat denir. Hacamatla tedavi ile alakalı Buhârî, Ebû Dâvûd ve Tirmizî’de hadisler varid olmuştur.
Kan Alma Şekilleri
Deri hafifçe bir neşter ile çizilir ve üzerine ağzı geniş bir cam kavanoz (eskiden bu işlem için boynuz kullanılırmış) kapatılarak emici gücün etkisi oluşturulur ve kan vücuttan çıkarılır. Bu yöntem vücudun değişik yerlerine uygulanılmakta ve hasta organa yakın yerler özellikle tercih edilmektedir. Örneğin; Peygamberimiz, baş ağrısından dolayı alnının her iki yanından, zehirlenmeden dolayı her iki omzu arasından, topuğundaki bir incinmeden dolayı da ayağının üzerinden kan aldırmıştır. (Ebû Dâvûd, Tıp, 3859)
İkinci kan aldırma yöntemi ise kolun üst kısmından girilerek direkt damardan alınmasıdır.
Kan Aldırmanın Faydaları
Kan aldırmak genç kan hücrelerinin üretimine yardımcı olur. Böylelikle savunma mekanizması güçlenir ve kişi birçok hastalığa karşı daha dayanıklı hale gelir. Kan yapımı canlı tutularak kemik iliğinin yağlanması önlenmiş olur.
Kan aldırmak baş ağrısı, stres, yüksek tansiyon, yorgunluk gibi rahatsızlıkların giderilmesinde çok büyük katkı sağlar.
İbn-i Abbâs (r.anhümâ) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki: “Haccâm (hacamat yapan kimse) ne iyi kuldur; (fazla) kanı giderir, beli hafifletir, gözü parlatır.” İbn-i Abbas (r.a.) der ki: Rasûlullah (s.a.v) Miraç gecesinde, meleklerden mürekkep bir cemaate her uğrayışında; “Hacamat olmaya devam et! Ümmetine de hacamat olmalarını emret!” derlerdi. (Tirmizî, Tıbb 12, 2054)
Peygamberimiz (s.a.v), Hayber’de ağzına alıp çıkardığı zehirli etin tesirinden kurtulmak için, iki omzu arasından kan aldırmıştır. (Vâkıdî, Megâzî)
Peygamberimiz’in hizmetlilerinden Selma (r.anhâ) demiştir ki: “Her kim Peygamberimiz’e başındaki bir ağrıdan şikayet etti ise Rasûlullah ona; ‘Kan aldır!’ buyurmuştur. Her kim de ayaklarındaki bir ağrı veya yaradan şikâyet etti ise, ona da; ‘Ayaklarına kına yak!’ buyurmuşlardır.” (Ebû Dâvûd, Tıp, h.no: 3858)
Hacamat iki türlü amaç için olur. Bunlar;
1- Hastalıktan korunma
2-Tedavi (Tedavi amaçlı olduğu zaman, mevsim ve ayın günleri gözetilmez, ancak haftanın günleri gözetilmeye çalışılır.)
Ameller niyetlere göre değer kazanır. Sünnete uymak niyetiyle ve bize emanet olan vücudumuzun sağlığına kavuşması için yaptırdığımız hacamat bir ibadet değeri taşır.
Çünkü ibadetlerimizi ve diğer görevlerimizi ancak sağlıklı bir bedenle tam olarak yerine getirebiliriz.
En Uygun Zaman
Hz. Enes (r.a) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki:
“Kim hacamat olmak isterse, ayın 17 veya 19 veya 21’ini arasın. Sakın, kan fazlalaşmak suretiyle birinize galebe çalıp onu öldürmesin.” (İbn-i Mâce)
İbn-i Sinâ, “el-Kânûn fi’t-Tıbb (Tıbbın Kanunu)“ isimli meşhur eserinde bu hadisle ilgili olarak şu şekilde görüş belirtmektedir:
“Arabî ayların başında kan aldırmak tavsiye edilmez. Çünkü vücuttaki sıvı maddeler ayın ilk günlerinde fevkalade çok ve hareketli değildir.
Çünkü bu günlerde sıvı maddelerin seviyesi düşüktür. Dolunay günlerinde ise ayın çekim gücünün artması sebebiyle vücuttaki sıvı maddeler hem çoğalmış hem de hareketlenmiştir. Bu sebeple bu günlerde alınan kan kişiye zarar vermez.”
Bazı bilim adamlarına göre, ayın çekim kuvveti sadece med ve cezir (gel-git) hadisesi ile sulara değil; aynı zamanda insanlara, hayvanlara, meyvelere, ağaçlara, topraklara, hatta madenlere dahi tesir etmektedir. (Ali Rıza Karabulut, Tıbb-ı Nebevî, s.377)
Kan Aldırması Sakıncalı Olan Kimseler
Yaşlılar, hamile ve lohusa olan kadınlar, akciğer ve kalp hastalıkları olanlar, çocuklar, elleri, ayakları ve yüzleri soğuk olan kimseler kan aldırmamalıdır.
Hacamatla İlgili Hadîs-i Şerifler
Peygamberimiz (s.a.v)‘in yaptığı ve yapılmasını tavsiye ettiği işlerin şüphesiz bir anlamı ve hikmeti vardır. Onun hayatı bizim için örnektir. Hz. Peygamber (s.a.v) bizzat kendisi Ebû Taybe adında bir Haccâm’a hacamat yaptırmış ve başından kan aldırıp haccâma ücretini ödemiş ve şöyle buyurmuştur: “Kan aldırma yollarının en güzeli hacamattır. (Yahut hacamat sizin en iyi tedavi yollarınızdandır.)“ (Buhâri, Tıb 13)
Hz. Peygamber (s.a.v) ihramlı iken hacamat yaptırmıştır. (Buhârî, Savm 22)
İhramlı iken saç kestirmemek şartıyla hacamatın caiz olduğu hususunda âlimler arasında görüş birliği vardır. Aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.v) oruçlu iken de hacamat yaptırmıştır. Yani kan aldırmıştır. (Buhârî, Tıb 2)
Nâfi der ki: İbn-i Ömer (r.a) şöyle dedi: Ben, Rasûlullah (s.a.v)‘den şu buyruğu işittim: “Hacamat olmak aç karnına daha faydalıdır. Hacamat olmak aklı ve hıfzetme (ezberleme) gücünü arttırır. Hafız olanın da hıfzetmek kabiliyetini kuvvetlendirir.
Artık kim hacamat olmak isterse Allah’ın ismini anarak perşembe günü hacamat olsun.” (İbn-i Mâce, Kitâbu’t-Tıb 22)
Hz. Enes (r.a) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v), boynunun iki tarafındaki damarları ile iki omuzun arasındaki damardan hacamat olurdu. (Ebû Dâvûd, Tıbb 4, 3860)
Bütün bu bilgilerden sonra şunu söyleyebiliriz:
Hacamat, hem sünnet olmasından dolayı bir ibadet, hem de sağlık açısından gerekli bir iştir.