* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Doğal Tedavi  (Okunma sayısı 743 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı gurbetciyim

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2330
Doğal Tedavi
« : Ağustos 23, 2018, 10:09:46 ÖÖ »
Doğal Tedavi

Sağlık, Rabb’imizin bizlere bahşettiği en büyük nimetlerden biri. Hastalık gelmeden önce gereken tedbirleri almamızda son derece önemlidir. Koruyucu hekimlik günümüzde büyük önem arz etmektedir. İlaç tedavileri yanında doğal tedavilere de ihtiyaç olduğunu görüyoruz.

Tıbb-ı Nebevî’nin, Peygamberimiz’in beslenme ve hayat tarzı olduğunu biliyoruz. Hz. Muhammed (s.a.v.) ortaya koyduğu gerek beslenme, gerekse temizlik anlayışıyla koruyucu sağlık konusunda çok önemli adımlar atmıştır. Müslümanlar olarak bize sadece uygulamak kalıyor.

Tıbb-ı Nebevî’nin özü, aslında bir yaşam biçimidir. Rasûlullah’tan önce Hz. İbrahim (a.s.) döneminde, Hanif dinine göre beslenmek şeklinde bilinen, Rasûlullah’tan sonra da bizde İslâm tıbbı olarak adlandırılan bir hayat tarzıdır. Bu hayat ve beslenme tarzının, arınmak ve bağışıklık sistemini güçlendirmek şeklinde, iki ayağı vardır. Tabiî bu kanun ve kuralların önderi, sahibi Rasûlullah’ın vefatının üzerinden bin dört yüz yıl geçti. Bugün tıp, koruyucu hekimliğin yapılabilmesi için temel unsur olan arınmanın ve bağışıklık sistemini güçlendirmenin gerekliliğine inanmaya başladı. Ve bin dört yüz yıl gecikmeli de olsa bir kısım insanlar Peygamber Efendimiz’i bu konuda tasdikleşmiştir.

Bin dört yüz yıl önce bu kadar isabetli sözler nasıl söylenmiş olabilir, diyerek hayranlıklarını gizleyememiştir.

Bugünkü bilim insanlarının tamamı için bunu iddia edebiliriz. Tıbb-ı Nebevî’de, yeryüzünün enerji kaynağı olan güneşten dünyanın merkezindeki magmaya kadar tüm enerji kaynaklarının insan üzerindeki etkilerine dair muazzam tavsiyeler var.

İlk olarak okurlarımızın daha çok ilgisini çekebilecek ve onların daha çok istifadesine vesile olacak beslenme usulünden bahsedebiliriz. İnsanlara, mizaca, karaktere, fizyolojiye, hastalıklara göre bir beslenme usulünün olması gerektiğini bilim dünyası yeni fark etmiş durumda. Oysa Peygamberimiz’in bin dört yüz yıl önce kendisine gelen hastalara ayrı ayrı tavsiyeleri olmuş.

Değişik yöntemler kullanılmıştır. Mesela; bunlardan biri fitoterapi, yani bitkilerle tedavi. Bal, çörek otu, kekik vb. gıdaların tedavide bir unsur olabileceğini Peygamber Efendimiz’den öğrendik. Daha sonraki bütün İslâm tıp âlimleri ve bugünkü bilim gıdanın tedavi yöntemi olabildiğini bize tüm detaylarıyla, ispat etmiştir.

İkinci bir yöntem; sadaka ile tedavi etmektir ki bu da çok önemlidir. Beşere hizmet etmek topluma hizmet etmektir. Toplum sağlığını düşünüyorsanız, bunun size ruhsal olarak müthiş bir dönüşü olur. Komşunuz açken sizin vicdanınızın rahat olması mümkün olmadığı gibi; bu, birkaç yıl sonra olsa da, ruhunuzda travmalara sebep olacaktır. Bu durumda bugün depresyon dediğimiz hastalıkların çıkması mümkün olabiliyor. Peygamberimiz’in ikinci yöntem olarak ısrarla tavsiye ettiği yöntem olan sadaka ile tedavi etmeye toplumumuz sahip çıkmalıdır.

Aşı yöntemine, farklı koruyucu yöntemlere, sağlık sigortalarına müthiş paralar yatırıyoruz; ama bir İslâm toplumu olmamıza rağmen, Peygamberimiz’in sahih hadisi olmasına rağmen, sadaka tedavisi nedense hiç aklımıza gelmiyor. Bu biraz geriye itilmiş, hafife alınmış ve bu hafife alınmışlığın bedeli olarak, geçtiğimiz yıl otuz milyon kutu antidepresan satılmış. Bu durum, toplumdaki travmanın ne olduğunu bize çok net bir şekilde izah ediyor.

Üçüncü bir yöntem olarak; Peygamber Efendimiz’in “Ben ve ashabım hasta olmayız.” dediği bir sır var. Farklı mekânlarda Peygamber Efendimiz’e bunun sırrını sorduklarında, “Biz yılda en az bir defa hacamat yaptırırız, acıkmadan yemek yemeyiz, doymadan kalkarız. Şifa hazımdadır. Midenin üçte biri gıda, üçte biri suyla doldurulmalı geri kalan kısım hazım için boş bırakılmalı.” buyuruyor. Bu bir arınma yöntemidir.

Amerika’da, Çin’de en eski topluluklarda bile “kupa terapisi” adı altında Peygamber Efendimiz’in tavsiye ettiği yöntemlerden biri olan hacamat uygulanmıştır.

Hacamatın önemini artık tüm dünya, bilim fark etmiş durumda. Toplumun buna ciddi bir şekilde ihtiyacı var. Tıbb-ı Nebevî’nin insanlık için bir reçete olarak sunduğu tedavi yöntemlerinden üçüncüsü hacamattır, diyebiliriz.

Belki dördüncü bir yöntemden de bahsedilebilir. Bu da artık günümüzde bütün dünya tarafından kabul edilen ve bir arınma yöntemi olarak uygulanan açlıktır. Buna biz oruç diyoruz. Maddî-manevî arınmanın bir yolu olarak orucu görüyoruz.
Kısaca bitkisel tedavi hakkında bilgi verecek olursak, bilindiği gibi, ilk kimyasal ilaçlar 1900’lü yılların başında insan sağlığı için kullanılmaya başlandı.

Geçirilen bir yüzyıldan sonra özellikle şeker, depresyon, romatizmal problemler, astım, hipertansiyon, kalp-damar sistemi, migren sorunları gibi birçok kronik hastalığın inanılmaz şekilde artışı, bütün sağlık profesyonellerini yeni arayışlara itmiştir.

Bu bağlamda, doğanın iyileştirici gücü gerek bitkilerle ve gerekse de bütün doğal tedavi yöntemleriyle tekrar gündeme gelerek, insanlığın bu kadim tedavi metotları , tekrar hastalıkların tedavisinde kullanılır bir hale gelmiştir. Sadece Almanya’da 10 hastanın 7’sinin tedavide bitkileri ve doğal yöntemleri tercih etmesi, bütün dünyadaki ivmenin derecesini yeteri kadar göstermektedir.

Bugün tüm dünyada hekimler tarafından hastalara bitkisel ürünler reçete edilmekte ve sentetik ilaç kullanımı özellikle belli hastalıklarda tercih edilmemektedir. Üst solunum yolu enfeksiyonlarında, istisnalar dışında kesinlikle antibiyotiğe başlanmamakta, bunun yerine bağışıklık sistemini güçlendiren bitkiler reçete edilmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü WHO, tüm ülkelere genelde doğal tıp özelde fitoterapi konusuna daha fazla eğilmeleri çağrısında bulunmuştur. Özellikle Avrupa ve Amerika’da bulunan üniversiteler ve enstitülerde yüzlerce tıbbi bitki konusunda araştırmalar ve klinik çalışmalar yapılmış ve yapılmakta olup ulaşılan sonuçlar tüm dünyayla paylaşılmaktadır.

Aslında, tarihte tüm dünyaya doğal tedavileri öğreten bizim medeniyetimiz olmasına rağmen, ülkemizde tıp fakültelerinde halen bu yöntemlerin öğretilmiyor olması bizim ayıbımız ve utancımızdır.

Dolayısıyla mevcut boşluğun tıp misyonuna sahip olmayan aktarlar ve şifacılar eliyle doldurulması da tabii ki kaçınılmaz bir sonuçtur.

Hiçbir medeniyetin İbni Sina’sı, Lokman Hekimi, Merkez Efendi’si, Akşemseddin’i yoktur; Akşemseddin sadece din adamı değil aynı zamanda ikinci İbni Sina denilen bir hekimdir. Batılıların “Avicenna” ismiyle andıkları ünlü Türk bilginimiz İbni Sina’nın eseri “Tıp Kanunu”, yakın tarihimize kadar Batı’daki birçok tıp fakültesinde ders kitabı olarak okutulmaktaydı! Tarihimizin bu önemli şahsiyetlerini tüm dünya örnek alarak hayli yol almışken ülkemizin durumu ortadadır. Öğretir halden öğrenir hale geldik, başka söze ne hacet…

Sentetik ilaçlara benzer şekilde, biyoaktif etken maddeler içeren bitkilerin ya da bu bitki özlerinin kullanılması esasına dayanan fitoterapinin bitkilerden elde edilen ilaçlarla yapılan tedaviden farkı; bitkinin içerdiği tek bir etken maddenin değil, bitki özündeki tüm biyokimyasal içeriğin kullanılmasıdır. Bu fark, bitkisel tedavilerin kimyasal ilaçlara göre çok daha az yan etkiye sahip olmasının da temel nedenidir. Buna rağmen bitkisel tedaviler, hiç yan etkisi olmayan yöntemler değildir. Zehirli bitkilerin kullanımı, yanlış doz ya da birlikte alınmaması gereken ilaçlarla beraber kullanılması sonucunda istenmeyen ve tehlikeli olabilecek yan etkiler oluşabilir. Bu yüzden bitkisel tedavilere ciddiyetle bakılmalı ve amatör yaklaşımlardan kaçınılmalıdır.

Fitoterapi, bağışıklık sistemine bağlı, özellikle kronik hastalıkların tedavisinde başarıyla kullanılmaktadır. Rabb’im bizlere basiret versin de değerlerimize sahip çıkalım. Rabb’im bizlere, sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir ömür versin.

Âmin.

Sümeyye  Yıldız

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]