Tedavi Olmak ve Tevekkül
Sağlık, dünya hayatında Allah’ın, rahmeti ile insanlara verdiği en büyük nimetlerden biridir. Efendimiz (s.a.v) sağlıklı olmanın kıymetini; “İki (büyük) nimet vardır. İnsanların çoğu onlar hususunda aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit!” (Buhârî, Rikak 1) buyurarak ifade etmişlerdir.
Hastalık ise, Yüce Allah’ın, kulları için bir imtihan sebebi olmakla beraber, O’nun, kullarındaki günahlara kefaret olması ve derecelerini yükseltmek için verdiği bir takım rahatsızlıklardır. Bu rahatsızlıklar, gereği yerine getirildiği takdirde rahmete vesile olur. Hastalığın rahmet vesilesi olmasının şartı ise, tevekkül edip elinden geleni yaptıktan sonra, Cenâb-ı Hakk’ın kaza ve kaderine rıza gösterip sabretmekle olur.
Hastalığı arzulamak veya ondan kurtulmanın vesilelerine başvurmamak caiz değildir. Zira Rasûlullah (s.a.v) bela istemeyi yasaklamıştır. Peygamberimiz (s.a.v); “Allah Teâlâ Hazretleri hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç var etmiştir. Öyleyse tedavi olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın.” (Ebû Dâvûd, Tıbb 11, 3874) tavsiyesinde bulunarak bizlere hastalıklar karşısında nasıl davranmamız gerektiğini açıklamış ve bizzat kendisi de bizlere örnek olmuşlardır. Nitekim Efendimiz (s.a.v) akrep ve benzeri zehirli haşerelerin ısırmasından dolayı tedavi olmuş ve kendisine vahiy geldiği vakit başı ağrıdığında kına ile başını sarmıştır. Ve birçok kereler Sahâbe efendilerimizi tedavi etmiş ve tedavi ettirmişlerdir. Rasûlullah (s.a.v) Efendimize Bedeviler gelip de; “Ey Allah’ın Rasûlü! Hastalandığımız zaman tedavi yollarını aramasak, bu günah mıdır?” diye sorunca Efendimiz (s.a.v); “Tedavi arayın ey Allah’ın kulları! Zira Allah Teâlâ koyduğu her hastalığa şifa da koymuştur, bundan sadece ihtiyarlık hariçtir, (onun tedavisi yok).” buyurmuşlardır. (İbn-i Mâce)
Peygamberimiz (s.a.v) hastalıkların şifasıyla birlikte yaratıldığını anlatmış ve şifa için gerekli sebepleri yerine getirmeyi tavsiye etmiştir. Bunlar arasında doktora başvurma ve ilgili ilacı kullanma da bulunmaktadır. Tedavinin terkinde kemal olsa idi Rasûl-i Ekrem (s.a.v)’in tedaviyi terk etmesi gerekirdi. Oysa Nebi (s.a.v) hem tedavi olmuş hem de bizlere tedavi olmamızı tavsiye buyurmuşlardır.
İlaç ve doktora başvurmak tevekküle mani değildir. Bilakis nebevî bir tevekkül anlayışı tedavi olmayı gerektirmektedir. Haris b. Esed el-Muhâsibî’ye, “Yâ Haris, tevekkül ehli deva kullanır mı?” diye sorulunca, “Evet!” dedi. “Buna delil nedir?” dediler. O da ’Mütevekkillerin seyyidi olan Muhammed Mustafa (s.a.v)’dir; tevekkülde O’na ne kimseler yetişti ve ne de yetişmek ihtimali vardır. Böyle iken o, deva kullanmıştır; delil budur.” diye cevap vermiştir.
İlaç ve doktora başvurmak tevekküle mani olsa idi, acıkan kimsenin yemek yemesi ve susayanın su içmesi de tevekküle mani olurdu. Oysa bunlar tevekküle mani değillerdir. Allah Teâlâ, hükmünü çeşitli hikmetlere binaen sebeplere bağlamıştır. Allah (c.c) birçok hastalığın şifasını ilaca ve tedavi olmaya bağlamıştır. Dolayısıyla o ilaç ve tedaviye başvurmak tevekkülün ta kendisi olmuş olur.
Şu husus kesinlikle unutulmamalıdır: Şifa, doktorun ve ilacın bizatihi kendisinden kaynaklı değildir. Şifa, sebepleri Yaratan Allah’ın hükmü ve kudreti ile şifayı o ilaç ve tedavi usulünde yaratmasıyla meydana gelir. Tabibe ve ilaca değil, bunlarda bu tesiri yaratan Allah’a güvenerek, şifayı bizzat ondan isteyerek ilaçları kullanmak gerekir. Mü’min şifayı Allah’tan bilir. Nitekim harareti kesmeyi sudan, doymayı ekmekten bilmediği gibi, tedaviyi de birer vasıta ve sebep kabul eder. Şifayı doktordan ve ilaçtan bilmek yanlıştır. Bunlar sadece birer vasıtadır. Aksi takdirde insan şirke düşer. Bütün güç ve kuvvet Allah’a aittir.