Diyetisyen Gözüyle
HÂMİLELİĞE HAZIR MISINIZ?
Çocuklarımızın sağlığı söz konusu olduğunda, hepimiz en iyisini yapmaya gayret ederiz. Beslenme ise, her annenin en çok önem verdiği konudur, şüphesiz... En iyisini, en güzelini bulup elimizden geldiğince güzel beslemeye gayret ederiz yavrularımızı.
Peki, siz evlâdınızın yediklerine ne zamandan itibaren dikkat etmeye başladınız? İlk beslenmesini hazırladığınız ek gıda döneminden itibaren mi?
Şimdi size farklı bir kapı aralamak istiyorum. Siz ne yerseniz, evlâdınız da onu yer. Bu durum, hâmilelikte başlar ve emzirme döneminde de devam eder. Anne, hâmileliği ve doğumdan sonraki süreç boyunca beslenmesinde gıda çeşitliliğine ne kadar dikkat ederse, bebeğin ek gıda döneminde yeni gıdaları kabul etmesi de o denli kolay olacaktır.
Farklı tatlara, anne karnında, kordon kanı ve anne sütü vasıtasıyla alışkın olan bebeğiniz, gıda adaptasyonu ve gıda alerjileri konusunda daha şanslıdır. Bu sebepledir ki, mama ile beslenen bebeklerde ek gıda döneminde gıda reddi veya alerjileri daha sık görülmektedir.
Bir adım daha geriye gidecek olursak, doğru beslenmeye, hâmilelik öncesinde başlamak gerektiğini söylemem gerekir. Düzenli ve sağlıklı bir beslenme alışkanlığınız yoksa, “Hâmilelik başlayınca nasıl olsa düzenlerim, dikkat ederim!” diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.
İnsanoğlunun alışkanlıklarını değiştirmesi pek kolay olmamaktadır. Üstelik bunu hormonal düzenin büyük ölçüde değiştiği bir süreçte yapmaya çalışmak, işleri daha da zorlaştırmaktadır. Bazı kişilerde hâmilelik çok rahat geçse de az bir kısımda özellikle ilk aylarda ciddî bulantılar, koku hassasiyeti gelişebilmektedir. Bu sıkıntılar sebebiyle bazı anne adaylarında hâmilelikle birlikte sağlıklı beslenememe ve kilo kaybı gözlenmektedir. Bütün bu sebeplerden dolayı hamileliğe güzel hazırlanmak, vücut depolarını doldurmak çok mühimdir.
Bu konuda nelere dikkat etmeliyiz, şimdi madde madde inceleyelim:
* Doğurganlığa tesir eden en önemli faktörlerden birinin, vücut ağırlığı olduğu düşünülmektedir. Kadınlarda üreme fonksiyonlarının düzenlenmesinde rol alan östrojen hormonu, yağ hücreleri vasıtasıyla üretilmektedir. Bu sebeple vücutta çok fazla veya çok az yağ hücresinin bulunması, doğurganlığa tesir etmektedir. Eğer bebek sahibi olma konusunda tedavi görüyorsanız, ilk yapılması gereken, çift olarak ideal vücut ağırlığına ulaşmaya çalışmaktır.
İdeal kilonun belirlenmesi için yaygınlıkla kullanılan “Beden Kütle İndeksi (BKİ)” olarak isimlendirdiğimiz bir formül vardır. Bu formülle vücut ağırlığınızı boy uzunluğunuzun karesine böleriz ve sonucun 25’ten küçük olmasını bekleriz. (Örneğin 60 kg ve 1,56 m uzunluğunda bir bayanın BKİ değeri 60/1.562=24,7 kg/m2). BKİ değerinin 25’in üzerinde olması hafif kilolu (obezite öncesi), 30’un üzerinde olması ise obezite olarak değerlendirilmektedir. BKİ’nin 25’in üzerinde olması, doğurganlığa tesir ettiği gibi, hamileliğin seyrini de olumsuz etkilemektedir.
* Sigara kullanımı, üreme fonksiyonlarına ve üreme hücrelerinin kalitesine olumsuz yönde tesir etmektedir. Sigara kullanımını hayatın hiçbir döneminde kabul etmemekle birlikte, hamilelik öncesindeki dönemde kesinlikle bırakılmasını tavsiye ediyoruz.
* Gözlemlediğim kadarıyla artık herkesin dikkat ettiği bir nokta, hâmilelik öncesinde folik asit kullanımı… Hamileliğin ilk ayında bebekte nöral tüp gelişir ve ilerleyen dönemlerinde beynin ve omuriliğin oluşumuna katılır. Vücutta yeterli düzeyde folik asit bulunmaması, nöral tüpte hatalara sebep olabilmektedir. Folik asit düzeyleri kontrol edilmeli ve takviye alınmalıdır, ancak burada miktar çok mühimdir. Yapılan çalışmalarda yüksek düzeyde folik asit tüketiminin de otizmle ilişkisi olabileceği düşünülmektedir. Eğer daha önceki hamileliklerinizde nöral tüp defekti problemi yaşanmamışsa, yüksek dozda folik asit alımına gerek yoktur. 400 mcg folik asit takviyesi alınması yeterlidir.
* Nöral tüp hatalarından sorumlu olduğu düşünülen bir diğer parametre ise, kolin düzeyleridir. Yumurta sarısında bol miktarda bulunduğundan günlük bir yumurta tüketimiyle günlük kolin ihtiyacının % 25’i karşılanabilmektedir. Ayrıca kırmızı et, somon, karnabahar gibi gıdalar da kolin için iyi kaynaklardır. İhtiyaç durumunda 425 mg kolin içeren takviyeler alınabilir.
* Ülkemizde yaygın görülen kansızlık (demir eksikliği anemisi) hamilelikte erken doğum riskini artırabilmektedir. Bu sebeple kanda demir ve ferritin düzeyleri kontrol edilmeli ve gerektiğinde hekim kontrolünde hâmilelik öncesinde takviye alınmaya başlanmalıdır.
* Dört mevsimin en güzel şekilde yaşandığı ülkemizde, gökyüzü genelde güneşlidir. Vücutta D vitamininin üretimi için elzem olan Güneş ışınlarında çokça faydalanmamıza rağmen ülkemizde D vitamini eksikliği oldukça yaygındır. Kadınlarda üreme fonksiyonlarını test etmek için kullanılan bazı parametrelerin vücutta D vitamininin düşüklüğüyle ilgili olduğu düşünülmektedir. Bu sebeple güneşli günlerde avuç içleri 10 dakika Güneş’e tutulmak sûretiyle vücutta D vitamini üretimini artırmaya çalışmak gerekir. Dikkat edilmesi gereken ise Güneş’e çıplak mâruziyettir. Cam arkasından güneşlenmenin D vitamini üretimine hiçbir katkısı yoktur.
* Bu bahsettiklerim dışında, düzenli ve sağlıklı beslenildiği takdirde ekstra multivitamin-mineral tabletlerine ihtiyaç yoktur. Ancak ihtiyaç duyulması hâlinde ise kullanılacak tabletlerde muhtevaları titizlikle okumak, 3000 IU’dan fazla A vitamini içermemesine ve tablet içindeki A vitamininin beta karoten formda olmasına dikkat etmek gerekmektedir. Yapay tatlandırıcı, glikoz şurubu, şeker, renklendirici içeren tabletler kesinlikle tercih edilmemeli, en saf içerikli olanları tüketilmelidir.
* Kafein tüketimi de hamilelik öncesinde sınırlandırılmaya başlanmalı ve günlük 200 mg’dan fazla kafein alınmamalıdır. Bir fincan Türk kahvesi yaklaşık 60 mg, bir çay bardağı çay yaklaşık 50 mg kafein içermektedir. Bu miktarlara dikkat edilerek çay, kahve tüketimi sınırlandırılmalıdır.
* Hâmileliğin ilerleyen dönemlerinde vücut hareketlerinde nispeten yavaşlama olduğundan fizikî aktivite, hâmilelik öncesinde alışkanlık edinilmesi ve düzenli olması gereken bir durumdur. Yapılan bir çalışmada hâmilelik öncesinde düzenli fizikî aktivite yapan kadınlarda, hamilelik süresince şeker hastalığı oluşma ihtimalinin % 81 oranında azaldığı tespit edilmiştir. Vücut ağırlığının korunması ve kilo alımının önlenmesi için günlük 30-60 dakika, ağırlık kaybının sağlanması için de 90 dakika yürüyüş yapılmalıdır. Yürüyüş sırasında kalp atışı ve nefes alış hızlanıyorsa, yürüyüş işe yarıyor demektir.
Hâmilelik dönemi yazımızda görüşmek üzere, Allâh’a emanet olun.
Tuğba Tuğ