* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Sahabenin Kur’an Anlayışı  (Okunma sayısı 1363 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Sahabenin Kur’an Anlayışı
« : Ekim 15, 2024, 07:55:38 ÖÖ »


Sahabenin Kur’an Anlayışı

Hamd, âlemlerin rabbi olan Allah’a aittir. Salât ve selam O’nun yüce elçisi, gönüller sultanına olsun.

Bu yazımızda sahabe neslinin Kur’an-ı Kerim’le olan ilişkisi inceleyeceğiz inşallah. Rabbim bize sahabe neslini örnek almayı nasip etsin. Amin.

Sahabe Kur’an’a İnanmıştır

Sahabe Kur’an ilişkisinde bilinmesi gereken ilk husus, sahabenin Kur’an’a inandığı gerçeğidir. Bu gerçek Kur’an’da şu şekilde ifadesini bulmuştur:

“Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler… ve şöyle dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” (Bakara suresi, 286. ayet.)

Ayetten anlaşılacağı üzere sahabe, Kur’an’ı herhangi bir kitap olarak okuyarak değerlendirmesini yapmamıştır. Bu güzide nesil onun Allah’tan gelmiş Hak bir kitap olduğuna inanmışlardır.

Sahabe Kur’an’ı Sever ve Sayardı

Sahabe neslinin Kur’anla ilişkisinde sevgi boyutu da önem arz eder. Sahabe doğru olduğuna inandığı Kur’an’ı sevmiş ona  büyük bir hayranlıkla hürmet etmiştir.

Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman -radıyallâhu anhümâ-, her sabah kalktıklarında Mushaf-ı Şerîf’i hürmetle öpmeyi âdet hâline getirmişlerdi.

Abdullâh bin Ömer -radıyallâhu anh- da her sabah Mushaf’ı eline alır, büyük bir tâzîmle öper ve duygulu bir şekilde: “Rabbimin ahdi, Rabbimin apaçık fermânı!” diye bağrına basardı. (Kettânî, II, 196-197)

İkrime -radıyallâhu anh- Mushaf-ı Şerîf’i alır, yüzüne gözüne sürerek ağlar ve: “Rabbimin kelâmı! Rabbimin kitâbı!” diyerek Cenâb-ı Hakk’a olan tâzîm ve muhabbetini ifâde ederdi. (Hâkim, III, 272/5062)

Önceleri, mürekkeple yazılan yazılar silinmek istendiğinde, su ile yıkanırdı. Enes -radıyallâhu anh-, Hulefâ-i Râşidîn zamanındaki talebelerin, Kur’ân ayetlerinin yıkandığı suları rast gele sağa sola atmadıklarını, bilakis hususî bir kapta biriktirerek kabir kenarlarında veya ayak basılmayan yerlerde açılan temiz kuyulara döktüklerini bildirmektedir. Bu suları aynı zamanda şifa niyetiyle kullandıkları da olmuştur. (Kettânî, II, 200)

Ümmü Eymen –radıyallahu anha-, Rasûlullah vefat ettiğinde ağladı. Ona,

“Sen Peygamber için mi ağlıyorsun” denildi. O da,

“Hz. Peygamber nasıl olsa vefat edecekti. Fakat ben kesilen vahiy için ağlıyorum” dedi.

Hasan-ı Basrî Hz. Osman radıyallahu anhın şöyle dediğini naklediyor: “Gönüllerimiz temiz olsaydı Rabbimizin kelamına doymazdık. Kur'an'a bakıp okumadığım bir günün üzerimden geçmesini çirkin görürdüm. Seven kişi sevgilisinin sözüne nasıl doyar ki? Çünkü arzusu zaten ancak budur.”

Haris el-Gatafanî Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek,

“Ey Muhammed, Medine hurmalarını bizimle yarı yarıya pay et!” dedi. Rasûlullah da,

“Sa’d’lardan sorayım” diyerek, Sa’d b. Muaz, Sa’d b. Ubade, Sa’d b. Rebia, Sa’d b. Hayseme ve Sa’d b. Mes’ud’u çağırdı. Hz. Peygamber, Sa’d’lara,

“Arapların hepsi aynı yaydan size ok atmaktadırlar. Haris, Medine hurmalarını ikiye bölmeyi şart koşuyor. Eğer bu sene için onu başınızdan savmak istiyorsanız veriniz” dedi.

Bunun üzerine onlar, “Ey Allah’ın Rasûlü, bu, gökten gelen bir vahiy midir ki, Allah’ın emrine teslim olalım? Yoksa bu senin reyin ve isteğin midir ki, bizim reyimiz ve isteğimiz senin reyine tabi olsun! Eğer sen sadece bizim zararımızı defetmek istiyorsan, Allah’a yemin ederiz, onlar, daha önce, satın almak ve misafir olarak yemenin haricinde Medine’nin bir tek hurmasını dahi alamazlardı!” dediler. Hz. Peygamber,

“Mademki böyle diyorsunuz, öyle olsun!” dedi. Ve gelenlere de, “Siz Ensar'ın cevabını işitiyorsunuz!” buyurdu.

Sahabe Kur’an’ı Okurdu

Sahabe nesli Kur’an okumayı bir ibadet ve Allah ile konuşma olarak telakki ederlerdi. Bu konuda onlar Rabbimizin şu fermanını ifaya çalışırlardı:

“(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku… Allah, yaptıklarınızı biliyor.” (Ankebut suresi, 45. ayet)

Kur’an, Kur’an okumayı, imanın bir alameti olarak görmüştür:

“Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Bakara suresi, 121. ayet)

Elmalılı Hamdi Yazır, Kur’an’ı hakkıyla okumayı şöyle açıklar: “Bizim kendilerine kitap verdiğimiz ehliyetli kimseler o verdiğimiz kitabı tilavet ederler, yani dikkatle ve tane tane okurlar, dillerine vird ederler, ders yaparak okurlar, üstelik hakkıyla tilavet ederek okurlar, tilavetinin hakkını vererek okurlar. Tahriften, karıştırmaktan koruyarak, heva ve heveslerinden uzak kalarak, kelimelerinin telaffuzunu, manasını ve hükümlerini cidden gözeterek, dikkatlice, saygılı ve devamlı bir şekilde, bilmediklerini, anlamadıklarını ehlinden sora sora, iyi niyetle, temiz kalple ve temiz ağızla okurlar. Gelişi güzel, baştan savma, bir eğlence gibi okumazlar. Şarkı, gazel, türkü, mâni, roman, hikâye yerine koymazlar. Kemal-i hürmet ve ta'zîmle, edeple okurlar. İşte böyle okuyanlar, o kitaba iman ederler ve gerçekten Kitap sahibidirler. Ve fakat her kim o kitaba inanmaz, onu inkâr ile ona nankörlük ederse, onu hakkiyle okumayıp, kendi hevasına göre bozar ve tağyir ederse işte onlar hüsrana uğramış kimselerdir.”

Ukbe İbni Âmir el-Cuhenî -radıyallahu anh- Kur'an-ı Kerim'i güzel okuyan bir Kur'an hâfızı... Gecenin seher vakitlerinde kalkıp Mevlâ ile konuşurcasına huşu ile Kur'an tilâvet eden bir âşık... Kendi el yazması Kur'an'ı bulunan bir ilim eri... Kendisi şöyle anlatıyor:

Bir gün Rasulullah –sallahu aleyhi ve selem- Efendimiz bana: "Ukbe! Sana, şimdiye kadar benzeri görülmeyen iki sureyi öğreteyim mi?" dedi.

Ben de: "Evet Ya Rasûlallah! " dedim. Bunun üzerine iki Cihan Güneşi efendimiz bana "Felâk ve Nas" sûrelerini okudu. Namaz vakti girince imam oldu ve o iki sureyle namazı kıldırdı. Daha sonra:

 "Ey Ukbe! Yatarken bu sureleri daima oku!" buyurdu.

O, Kur'an okumak ve öğretmekten büyük zevk alırdı. Bir gün Resûl-i Ekrem –sallahu aleyhi ve selem- Efendimizden: "Ya Rasûlallah! Hûd ve Yusuf surelerini bana okur musunuz?" diye ricada bulundu. Efendimiz okudu Ukbe dinledi. Daha sonra öğrendiği şekilde etrafına okudu ve öğretti.

O, Kur'an-ı Kerim'i çok güzel okurdu. Sahabe onun tane tane okuyuşunu dinler, kalpleri ürperirdi. Bilhassa geceleri ortalık sakinleşince yüksek sesle, Mevlasıyla konuşurcasına ayetleri tefekkür ederek huşu ile okur gözleri yaşlarla dolardı.

Hz. Ömer radıyallahu anh onu bir gün çağırıp şöyle dedi "Ey Ukbe! Bana biraz Kur'an oku!" O da: "Hay, hay, Ey Emîru'l-mü'minin" dedi ve bir miktar Kur'an okudu. Ukbe radıyallahu anhın tatlı tatlı okuyuşunu huşu ile dinleyen Hz. Ömer radıyallahu anh gözyaşlarını tutamadı ve sakalını ıslatıncaya kadar ağladı.

Evet!.. Kur'an böyle bir kitaptır. Onu huşu ile dinlemek kalbleri ürpertir... Gönülleri yumuşatır. Gözyaşlarını akıtır… Çünkü kâmil mü'minlerin gıdasıdır Kur'an... Allah'ım!.. Bizlere de o yüce kitabın derinliklerine dalabilmeyi, onu okumak okutmak ve dinlemeyi zevk haline getirebilmeyi nasib et!

Hz. Ömer radıyallahu anh sesi çok güzel olan ve Kur'anı mükemmel okuyan Ebu Musa el-Eş'arî'ye radıyallahu anh zaman zaman gider ve: "Bize Rabbimizi hatırlat." derdi. O da Kur'an okurdu.

Abdullah b. Abbas diyor ki: "Hz. Ömer radıyallahu anh evine girdiğinde mushafı açar, Kur'an okurdu."

Yüce Allah, Kur’an okuyanları "Allah'ın Kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarf edenler, asla tükenmeyecek bir kazanç umabilirler."

"...Onlardan istikamet sahibi olan bir topluluk vardır ki; geceleri secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okurlar..." buyurarak müjdelemiştir.       

Sahabe Kur’an’ı Hatmederdi

Ebû Hureyre’den nakledilen bir hadiste, bir adamın kalkıp, ey Allah`ın Rasûlü, hangi amel daha faziletlidir veya hangi amel Allah`a daha sevimlidir, diye sorduğu, Hz. Peygamber`in de: "Konup göçendir ki, Kur`ân sâhibi (hâfız) Kur`an`a evvelinden başlar, sonuna kadar okur, sonundan başlar, evveline döner ve hatmeder. Böylece o, her zaman konup göçer" buyurduğu anlatılmaktadır (Hâkim, Müstedrek, I, 562).

Enes b. Mâlik`ten rivayet edilen bir hadiste de Hz. Peygamber: "Âmellerin en hayırlısı, Kur`an okumaya başlamak ve hatmetmektir." buyurmuşlardır (Kurtubî, Tezkâr, 127).

Onun için Müslümanlar, sahabe döneminden bu yana hatim indirmeyi, yani Kur`ân`ı baştan sona kadar okumayı bir alışkanlık haline getirmişlerdi. 

Abdullah b. Amr radıyallahu anh, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin meclislerine devam ederdi. Şöyle anlatır:

Rasûlullah bana:

- Sen Kur'an'ı ayda bir kere hatmet!... dedi. Ben de:

"Fakat ben kendimi daha kuvvetli hissediyorum" dedim.

"O halde on günde bir kere hatmet" buyurdular.

"Fakat ben daha fazla da okuyabilirim" dedim.

"O halde üç günde bir hatmet", buyurdular. (Buhâri, Savm, 55, Nikâh, 89, Teheccüd, 20; Müslim, Sıyâm, 192; Nesâi, Sıyâm, 76; İbn Hanbel, II, 194, 198)

Übey b. Ka'b, Kur'an-ı Kerîm'i en iyi okuyan sahabîlerden idi. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem "Ümmetimin en iyi okuyanı Übey'dir." (Zehebî, Siyer, I, 392) buyurmuştur. Bu sebeple Seyyidü'l-Kurra (okuyucuların efendisi) lakabıyla tanınmıştı. Kur'an-ı Kerîm'i sekiz gecede hatmederdi. Rasulüllah sallallahu aleyhi ve sellemin zamanında Kur'an'ı cem' ederek ona arzeden sayılı sahabîlerden biri idi.

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Übey b. Ka'b'ı, Kur'an-ı Kerim'i iyi bilen bir sahabî olması sebebiyle öğretmen olarak tayin etmişti. Mescid-i Nebevi'de Kur'an-ı Kerîm'i öğretirdi. Aralarında Ebu Hureyre ve İbn Abbas'ın da bulunduğu birçok sahabînin hocalığını yapmıştır. O, Kur'an-ı Kerîm'i öğretmesi karşılığında herhangi bir maddi şey de almazdı. Nitekim ondan şöyle rivayet edilmiştir: "Muhacirlerden birine Kur'an öğretmiştim. Bu zat bana bir yay hediye etti. Ben bunu Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve selleme anlatınca: "Onu alırsan ateşten bir yay almış olursun" buyurdu. Ben de yayı sahibine geri verdim"(İbn Mace, Ticarât, 8).

Übey b. Ka'b, Kur'an'ın lafızlarının eda keyfiyetini, kıraat vecihleriyle ilgili hususiyetlerini öğrenmeye özen gösterirdi. Allah Teâlâ, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme Übey'e Kur'an okumasını emretmiştir. Enes b. Malik radıyallahu anhden şöyle rivâyet edildi: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Übey b. Ka'b'a: "Âllah bana Lemyekünillezîne keferu suresini sana okumamı emretti" buyurdu. Übey "Allah benim adımı da andı mı?" dedi. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem "Evet" deyince Übey b. Ka'b sevincinden ağladı (Tecrid-i Sarih Tercümesi, X, 21).

Kur'an-ı Kerîm'e karşı duyduğu rağbet ve arzu Übey b. Ka'b'ın faziletini artırmış, bu sebeple Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellemin takdirini, ashabın saygısını kazanmıştır.

İlk müslümanlardan, muhaddis, fakîh ve müfessir sahâbî Hz. Abdullah bin Mes'ud radıyallahu anh İslâm'ı kabul ettikten sonra hep Kur'ân-ı Kerim ezberlemiştir. Kendi ifâdesiyle hıfzettiği yetmiş sûreyi Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin huzurunda okumuştur. Sahâbeler arasında hiç kimse bu konuda kendisiyle rekabete girişememiş, daha sonra Abdullah Kur'an'ın tamamını ezberlemiştir.

İbn Mes'ud, müslüman olduğu sıralarda müslümanlar, Hz. Peygamber ile açıktan açığa ibâdet edemiyor, istedikleri yerde yüksek sesle Kur'an okuyamıyorlardı. Müslümanların böyle bir hareketi, müşriklerin bütün câhilî duygularını kabartır, onları müslümanlara karşı şiddetli ve canice saldırılarda bulunmaya sürüklerdi. Bunun içindir ki müslümanlar, bu gibi tehlikelerden sakınmak isterler, müşrikleri aleyhlerinde harekete teşvik ve tahrik edecek hareketlerden kaçınırlardı. İşte bu zor günlerde Abdullah İbn Mes'ud, Kâbe'de Kur'ân okumak istemişti. Hz. Peygamber ve Ashâbı bunun tehlikeli bir hareket olduğunu, özellikle Mekke'de kendisini himaye edecek büyük bir âilenin bulunmadığını, müşriklerin ona karşı pervasızca hareket ederek kendisini işkenceye uğratacaklarını söylemişler, fakat İbn Mes'ud'un iman coşkunluğu bütün bunları geçmiş: "Beni, onların şerrinden Allah korur!" diyerek kalkmış ve Kâbe'ye gitmişti.

Bu sırada Kureyş müşriklerinin büyükleri toplanmış, Harem'de bir meseleyi görüşüyorlardı. Onlar konuşurlarken, yüksek ve güzel bir ses besmele çekmiş ve Kur'ân-ı Kerîm'den Rahman sûresini okumaya başlamıştı. Herkes hayret etmiş ve bu cesur adamın kim olduğunu öğrenmek üzere ona yöneldiklerinde İbn Mes'ud olduğunu görmüşlerdi. Kureyşliler kızmış, bu hareketi en şiddetli cezalarla karşılamak istemişlerdi. İbn Mes'ud'u kızgın kumlara yatırıp İslâm'ı terk etmeye davet ettiler. Fakat İbn Mes'ud, bu ezalara zerre kadar önem vermedi. Müşrikler de işkencelerinin bir fayda vermeyeceğini anlayarak onu bıraktılar.

Abdullah İbn Mes'ud radıyallahu anh Kureyşlilerin bu haince hareketleri yüzünden hastalandı ama içinde yanan iman ateşi zerre kadar sönmemiş, maneviyatı asla sarsılmamıştı. İbn Mes'ud, ilk fırsatta aynı hareketi tekrarlamış; yine Kureyşlilerin toplandıkları yerlerde Allah kelâmını en yüksek sesle okuyup Hz. Peygamber'den sonra ilk kez Kâbe'de Kur'ân okuyarak müşriklere İslâm mesajını tebliğ etmişti. (İbnü 'I-Esîr, Üsdü '1-Gâbe, I I I, 256-257).

Abdullah ibn. Mes'ud'un bu imanı ve cesareti müşriklerin ona büyük düşman kesilmesine neden olmuştu. Kureyş'in bu tutumu karşısında İbn Mes'ud radıyallahu anh Mekke'yi terk etmeye ve hicrete mecbur kaldı ve Habeşistan'a gitmek üzere çöllere düştü. Daha sonra Habeşistan'dan Medine'ye hicret ederek Muaz b. Cebel'e misâfir oldu.

İbn Mes'ud, Kur'an-ı Kerim'i bizzat Rasûlullah'tan öğrenenlerdendi. Onun için kıraatinde başka bir mükemmellik vardı. Rasûlullah onun kıraatinden bahseder ve onu överdi. Bir gün Mescid’te İbn Mes'ud, güzel sesle Nisâ sûresini okuyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Ebu Bekir ve Ömer ile birlikte mescide gelmiş ve onu zevkle dinledikten sonra şöyle demişlerdi: "İbn Mes'ud! Ne dilersen dile nâil olursun!" (İbn Hanbel, Müsned, 1, 454)

Gerçekten İbn Mes'ud'un kıraati son derece güzeldi. Rasûlullah, Kur'an'ı ona talim ettikten sonra, sesinden dinlemek isterdi. İbn Mes'ud, bir gün Rasûlullah'a: "Biz Kur'an'ı sizden okuduk, sizden öğrenmedik mi?" demiş, Rasûlullah da şöyle buyurmuştu: "Evet ama ben Kur'an'ı başkalarından dinlemek isterim."

İbn Mes'ud diyor ki: "Bir gün Rasûlullah'ın huzurunda Nisâ sûresinden bir bölüm okuyordum. "Her ümmetten bir şâhid getirdiğimiz, seni de onların üzerine şâhid getirdiğimiz vakit, bakalım onların hali nice olacak?" (en-Nisâ, 4/41) ayeti kerimesine geldiğim zaman, Rasûlullah'ın gözleri yaşarmıştı ."

Sahabe Kur’an’ı Hayat Kitabı Olarak Görürdü

Sahabe nesli karşılaştığı sorunları Kur’an’a müracaat ederek çözmeyi ilke edinmişti. Ebu Bekir radıyallahu anh: "Ben ancak Rasûlullah'a tâbiyim, birtakım esaslar koyucu değilim." der ve kararlarında çok titiz davranırdı. (Taberî, IV, 1845; İbn Sa'd, III, 183). O, bir meseleyi hallederken önce Kur'ân'a bakar, bulamazsa Sünnet'te araştırır, orda da bulamazsa ashâbla istişâre eder ve ictihad ederdi. 

 Abdullah İbn Abbas radıyallahu anh kendisine sorulan sorular için önce Kur'an-ı Kerim'e bakar, cevap bulamazsa Rasûlullah'tan bu konuda bir bilginin olup olmadığını araştırır, sonra Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in içtihatlarına ve açıklamalarına bakıp onları esas alır, aksi halde kendi içtihadıyla meseleye çözüm getirirdi.

Peygamber Efendimiz Muâz b. Cebel radıyallahu anhı, İslâm’ı anlatıp öğretmek ve Kur'an-ı Kerim'i ezberletmek üzere, Hicretin dokuzuncu yılında Yemen'e göndermişti. Yolculuk öncesi Hz. Peygamber'le aralarında geçen konuşmayı Muâz radıyallahu anh şöyle anlatır: "Allah Rasûlü beni Yemen'e gönderirken şöyle dedi:

"Sana bir mesele sorulduğunda ne ile hükmedeceksin?" Ben: "Allah'ın kitabındakilerle." diye cevap verdim.

"Eğer Allah'ın kitabında bulamazsan ne ile hükmedeceksin?" dedi." "Allah Rasûlü'nün hükmettiği ile.” dedim.

Eğer onda da bulamazsan?" dediğinde: "Kendi reyimle içtihat ederim, diye cevap verdim. " Bunun üzerine Allah Rasûlü:

"Nebisini, râzı olduğu şeyde başarılı kılan Allah'a hamdolsun" dedi. Ve Yemenlilere, size ashâbımdan ilmi ve dini en iyi bilen hayırlı bir kimseyi gönderiyorum, diye bir de mektup yazdı (İbn Sâ'd, a.g.e., III, 583-590).

Sahabe Kur’an’ı Yaşardı

Ebu Talha radıyallahu anh Medineli müslümanlar arasında bağ ve bahçeye en çok sahip olandı. Mescid-i Nebevi'nin karşısında Beyruha adlı bir bahçesi vardı. Hurma ağaçları, asma ve tatlı suyu ile meşhurdu. Efendimiz sık sık buraya uğrar, suyundan içerdi. Ebu Talha, "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça en üstün sevabı kazanamazsınız." (Al-i İmran; 92) ayet-i kerimesinin nazil olduğunu işitince sevgili Peygamberimizin yanına gitti ve bu bahçeyi Allah rızası için infak ettiğini söyledi. Dilediği şekilde kullanmasını istedi. Onun bu davranışını takdir eden Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bahçeyi akrabalarına vermesinin daha uygun olacağını söyledi. Bunun üzerine o, bu bahçeyi amcazadelerine bağışladı.

Ebu Talha yaşlanmıştı. Fakat gönlü hakikaten gençti. O hala cihad aşkıyla yanıyordu. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün Kur'an-ı Kerim okuyordu. “Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Tevbe süresi 41. ayeti) ayetine gelince durdu ve: "Rabbimiz bizi, ihtiyar da olsak genç de olsak savaşa gitmeğe çağırıyor." dedi. Kendisinin harp için teçhiz edilmesini istedi. Oğulları: "Babacığım sen yaşlısın harp etmek sırası bizimdir. Sen otur biz gidelim." diyerek engel olmak istediler. Fakat kabul ettiremediler. O günlerde Rum’lara karşı bir savaş hazırlığı vardı. Ebu Talha bu deniz harbine katıldı. Gemide ağır hastalandı ve bir müddet sonra vefat etti. (654 m.) Yedi gün süreyle karaya çıkamadıkları için defnedilememişti. Ancak cesedinde de herhangi bir bozulma meydana gelmemiştir.

Hz. Aişe annemiz anlatır: İfk hadisesine adı karışan Mıstah hem fakir, hem de babamın akrabasıydı. Babam ona yardım ederdi. Fakat benim suçsuz olduğumu bildiren ayetler inince babam, “Allah’a yemin ederim ki, ona yardımda bulunmayacağım” dedi. Bunun üzerine Allah, “Bir de içinizden fazilet ve servet sahibi olanlar, akrabalara, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere bir şey vermelerinde kusur etmesinler. Affetsinler, bağışlasınlar. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir” (Nur: 24/22) ayetini indirdi. Bunun üzerine babam,

“Evet!.. Ey Rabbim! Ben isterim, Allah beni affetsin.” dedi. Ve daha önce Mıstah’â vermekte olduğu nafakayı vermeye devam etti ve “Yemin ederim, bu nafakayı ondan artık hiçbir zaman kesmeyeceğim.” dedi.

Hz. Enes anlatıyor: "Ben, Ebû Talha'nın evinde içki içenlerin kadehlerini dolduruyor, onlara sakilik yapıyordum. O sırada dışarıdan bir ses duyuldu. Bu ses: "Dikkat edin, içki yasaklandı!" diyordu. O anda bardağı dolu olan bardağını döktü, ağzına götürmüş olan ağzındakini tükürdü ve herkes küplerinde ne kadar içki varsa sokaklara boşalttı, öyle ki, Medine sokaklarında günlerce içki aktı.

Sahabenin büyüklerinden biri olan Abdullah İbn Mesud, sahabe neslinin nasıl bir Kur’an anlayışına sahip olduklarını bize şöyle aktarır:

“ Bize Kur’an lafzını ezberlemek zor, onunla amel etmek ise kolay gelirdi; bizden sonrakilere ise Kur’an’ı ezberlemek kolay, onunla amel etmek ise zor gelmektedir. Kur’an, hükümleriyle amel edilsin diye indirildiği halde insanlar onun tilaveti ile yetinir oldular.”

Sahabe Kur’an’ı Kendi Üstüne Alınırdı

Sâbit İbni Kays radıyallahu anh gür sesli ve güzel konuşan bir sahâbi... Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin hatîbi olmakla tanınan bir yiğit... Konuşmasıyla dinleyenleri hayran bırakan bir hatip...

Sâbit İbni Kays radıyallahu anh, Rabbinden çok korkan, onun gazabını çekecek her şeyden uzak duran bir müttaki mü'mindi. Birgün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem onu, korkudan titrerken gördü. "Neyin var Yâ Sâbit!" dedi. O da: "Mahvolmaktan korkuyorum." dedi.

Efendimiz: "Niçin Ya Ebâ Muhammed!" dedi. Sâbit (r.a) da: "Allah Teâlâ, yapmadıklarımızla övülmeyi istemememizi emretti. Halbuki ben kendimi övülmeyi seviyor görüyorum. Allah bize büyüklenmeyi yasakladı ama ben kendimi beğendiğimi zannediyorum." diye cevap verdi! Bunun üzerine Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz onun korkusunu şöyle gidermeğe çalıştı: “Sabit! Övülmüş olarak yaşamaya, şehid olmaya ve Cennet'e girmeye razı olmaz mısın?" dedi. Bu müjdeyle onun yüzü aydınlandı. Gülerek: "Evet isterim Yâ Rasûlallah!" dedi. Efendimiz: "İşte bunlar senin için var." buyurdu.

Yine o: "Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi Peygambere yüksek sesle bağırmayın. Yoksa farkına varmadan, işledikleriniz boşa gidiverir" (Hucurat:2) ayeti nazil olunca evine çekildi. Rasûlullah'ın mescidine gelmedi. Kendini, yaptıklarım boşa mı gidiyor diye hesaba çekti. Yanına gelenlere bu sebepten gelmediğini söyledi. Efendimiz bunu haber alınca ona adam gönderdi ve:

"Git ona şöyle söyle. Sen cehennemlik değilsin. Cennetliksin..." buyurdu.

Ne hassasiyet!... Ne derinlik!... Ne iman!... Ne sevgi!... Allah'ım bizleri de böyle hassas anlayışlı ve titiz davranışlı eyle!...  Amin.

1. Sahabe Kur’an okumayı ibadet sayardı.

2. Sahabe Kur’an’ı hayatta karşılaştığı sorunları çözmek için rehber olarak kabul ederdi.

3. Sahabe Kur’an’ı kendi aralarında hakem kabul ederdi.

4. Sahabe Kur’an’a karşı saygısını onun emir ve yasaklarına uyarak gösterirdi.

5. Sahabe Kur’an’ı okurdu.

6. Sahabe Kur’an’ı anlamaya çalışırdı.

7. Sahabe Kur’an üzerinde tefekkür ederdi.

8. Sahabe Kur’an ahlakını yaşamaya çalışırdı.

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]