ASHABIN DİLİNDEN PEYGAMBERİMİZ
1. Aydan Daha Güzel
Câbir ibni Semüre radıyallahu anh şöyle dedi:
"Mehtaplı bir gecede Resûl-i Ekrem Efendimizi kırmızı renkli bir elbise içinde gördüm. Hangisinin daha güzel olduğunu anlamak için bir onun yüzüne bir de Ay'a baktım. Yemin ederim ki, bence onun mübarek yüzü Ay'dan daha güzeldi."
(Tirmizî, Edeb 47; Dârimî, Mukaddime 10.)
2. Ondan Daha Güzelini Görmedim
Berâ Âzib radıyallahu anh anlatıyor:
"Fahr-i Cihan Efendimiz'in mübarek saçı ne çok dalgalı ne de tamamen düzdü. Orta boyluydu. Göğsü ile iki omzunun arası genişçeydi. Gür saçları başından kulak memesine kadar inerdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi kırmızı renkli bir elbise içinde görmüştüm; ben hayatımda ondan daha güzel bir varlık görmedim."
(Buhârî, Menâkıb 23; Müslim, Fezâil 91.)
3. Bu Yüzün Sahibi Yalancı Olamaz
Abdullah b. Selâm radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Medine'yi şereflendirdiği gün, insanlar 'Resûlullah geldi! Resûlullah geldi!" diye ona doğru koşarak gidiyordu. Onu görmek için ben de halkın arasına katıldım. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yüzünü görür görmez, o yüzün sahibinin yalan söylemeyeceğini anladım."
(Buhârî, Meğâzî 79; Müslim, Tevbe 53.)
4. Abdullah b. Ömer anlatıyor:
"Ben hayatımda Rasûlullah kadar cesur, onun kadar cömert, onun kadar yiğit, onun kadar aydınlık yüzlü ve güzel birini görmedim."
(Dârimî, Mukaddime 10.)
5. Doğan Güneş
Rubeyyi binti Muavviz radıyallahu anha, Ammâr b. Yâsir'in torunu Ubeyde'ye, Efendimizi şöyle anlatıyor:
"Sen onu bir görseydin, doğan güneşi görmüş gibi olurdun!"
(Dârimî, Mukaddime 10, n. 61. )
6. Onu Gören Bir Ben Kaldım
Tabiîn muhaddislerinden Ebû Mes'ûd Saîd ibni İyâs el-Cüreyrî şöyle dedi:
Ashâb-ı kiramdan Ebü't-Tufeyl Âmir ibni Vasile el-Leysî radıyallahu anh bir gün: "Şu yeryüzünde, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi bizzat gören insanlardan sadece ben kaldım." dedi. Bunun üzerine ben de ona: "Öyleyse Peygamber Efendimiz i gördüğün gibi bana da anlat, dedim. O da:
"Allah'ın Elçisi beyaz tenliydi. Mübarek bedeni eşsiz bir güzelliğe sahipti. Ne uzun ne kısa ne zayıf ne de fazla kiloluydu." dedi."
(Müslim, Fezâil 98-99; Ebû Dâvûd , Edeb 30.)
7. Enes b. Mâlik radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin mübarek saçları kulaklarının yarısına kadar uzanırdı."
(Müslim, Fezâil 96.)
8. Nübüvvet Mührü
Câbir ibni Semüre radıyallahu anh anlatıyor:
"Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin iki küreği arasındaki peygamberlik mührünü gördüm. Bu mühür güvercin yumurtası büyüklüğünde ve kırmızımsı bir ben idi."
(Tirmizî, Menâkıb 11.)
.
9. Her İşe Sağdan Başlardı
Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor:
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem her işe sağdan başlamayı severdi. Abdest ve boy abdesti aldığında sağ eliyle, saçını ve sakalını taradığında sağ tarafından, ayakkabısını giymeye de sağ ayağıyla başlardı."
(Buhârî, Vudû 31; Müslim, Tahâret 66.)
10. Yine Hz. Âişe anlatıyor:
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sağ elini temizlik ve yemek için, sol elini de tuvalette temizlenmek ve benzeri işler için kullanırdı."
(Ebû Dâvûd. Tahâret 18, nr. 33.)
11. Saçları Ağarmamıştı
Abdullah ibni Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor:
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in başında yirmiye yakın ağarmış saç teli vardı."
(İbn Mâce, Libâs 35.)
12. Tabiîn âlimlerinden Katâde bin Diâme es-Sedûsî şöyle dedi:
"Enes ibni Mâlik radıyallahu anh'a: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem saçlarını kına ile boyadı mı? diye sormuştum. Bana şu cevabı verdi:
'Resûl-i Ekrem Efendimiz'in mübarek saçları boyayacak kadar ağarmamıştı. Sadece sakal başlarındaki birkaç tel saçına ak düşmüştü. Ebû Bekir radıyallahu anh ise saç ve sakalı ağardığında onları kına ve ketem ile boyardı.'
(Buhârî, Menâkıb 23; Müslim, Fezâil 14.)
13. Ellerini Yüzüne Sürerdi
Hz. Ömer'in anlatıyor:
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ellerini açarak duâ ettiği zaman, mutlaka ellerini yüzüne sürerdi."
(Hâkim, Müstedrek, I, 719.)
14. Beni Hûd Suresi İhtiyarlattı
Ashâb-ı kiramdan Ebû Cühayfe radıyallahu anh anlatıyor:
"Sahâbîler Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e:
'Yâ Resûlallah! Yaşlandığını görüyoruz' dediler. Allah'ın Elçisi onlara şöyle buyurdu:
'Beni Hûd sûresi ile benzeri sûreler ihtiyarlattı. "
(Ebû Yalâ, Müsned, II, 184.)
15. Abdullah ibni Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor:
Hz. Ebû Bekir Resûlullah Efendimize hitaben:
"Yâ Resûlallah! Sende yaşlanma alâmetleri görünüyor, sakalın da ağarmış!" dedi.
Allah'ın Elçisi de ona şöyle buyurdu:
"Beni Hûd, Vâkıa, Mürselât, Amme yetesâelûn (Nebe ) ve İze'ş-şemsü küvviret (Tekvîr) sûreleri kocalttı ve saçlarımı ağarttı.
16. Yeni Bir Elbise Giydiğinde
Ebû Said radıyallahu anh anlatıyor:
“Rasûlullah (s.a.s) yeni bir elbise giydiğinde ‘bu sarığı, bu gömleği, bu hırkayı’ diye giysinin adını belirterek şöyle dua ederdi:
‘Allah’ım! Bana bu sarığı, (bu gömleği, bu hırkayı) giydirdiğin için Sana hamdolsun. Senden bunu ve bunun örttüğü uzuvlarımı hayırlı kılmanı niyaz ederim. Bu elbisenin ve bunu taşıyan uzuvlarımı şerrinden de Sana sığınırım.’”
(Ebû Dâvud, Libas 1; Tirmizi, Libas 29.)
17. Sade Yaşamak İmandandır
Bir gün sahabe-i Güzin efendilerimiz Peygamber Efendimizin yanında dünyadan bahsettiler. Efendimiz de onlara şunu söyledi:
‘’Siz işitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sade yaşamak imandandır; evet sade yaşamak imandandır.’’
(Ebû Dâvud, Tereccül 1.)
18. Beyaz Elbise Giyiniz
Abdullah İbn Abbas radıyallahu anhümadan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
‘’Size beyaz elbise giymenizi tavsiye ederim. Hayatta olanlarınız beyaz elbise giysin. Vefat edenlerinizi de beyaz kefene sarınız; zira beyaz elbise giysilerinizin en hayırlısıdır.’’
(Ebû Dâvud, Tıb 14; Tirmizi, Cenâiz 18.)
19. Üç Gün Karnı Doymadı
Hz. Âişe radıyallahu anha anlatıyor:
‘’Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Medine’yi şereflendirdiği günden vefat ettiği ana kadar, onun ailesi üç gün arka arkaya buğday ekmeğiyle karınlarını doyurmadı.’’
(Buhârî, Et’ime 23; Müslim, Zühd 20.)
20. Sofra Adabı
Allah’ın Rasulü vefat ettiği zaman henüz 9 yaşında olan üvey oğlu Ömer ibni Ebî Seleme’ ye, o daha küçük bir çocukken nasıl yemek yiyeceğini şöyle öğretmiştir:
‘’Oğulcuğum! Sofraya yanaş, besmele çek, sağ elinle ye, daima önünden ye!’’
(Ebû Dâvud, Et’ime 19; Buhârî, Et’ime 2; Müslim, Eşribe 108.)
21. Peygamberimizin Mührü
Enes ibni Mâlik radıyallahu anh anlatıyor:
‘‘Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yabancı hükümdarları İslam’a davet etmek üzere onlara mektup göndermek istediği zaman, sahabilerden biri Peygamber aleyhisselama yabancı hükümdarların mühürsüz mektuplara itimat etmediklerini söyledi. Bunun üzerine Allah’ın Elçisi bir yüzük mühür yaptırdı.’’
Enes ibni Mâlik sözlerine şöyle devam etti:
‘‘O yüzük mührün Rasûlullah Efendimizin mübarek parmağında nasıl parladığı hala gözümün önündedir.’’
Enes ibni Mâlik anlatıyor:
‘‘Rasûlullah sallalahu aleyhi ve sellem yüzük mühründe (üç satır halinde ) Muhammed Rasûlullah yazılıydı. Birinci satıra Muhammed, ikinci satıra Rasûl, üçüncü satıra da Allah kelimesi kazınmıştı.’’
(Buhârî, Libas 50; Müslim, Libas 56.)
22. Peygamberimizin Yüzüğü
Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: Rasûl-i Ekrem (s.a.s) yüzüğü sağ eline takardı.
(Ebû Davûd, Hatem 5.)
23. Abdullah ibni Ömer radıyallahu anh anlatıyor:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir altın yüzük yaptırdı ve sağ eline taktı. Bunu gören sahabiler de aynı şekilde birer altın yüzük edindiler. Onların bu halini gören Fahr-i Âlem sallallahu aleyhi ve sellem, parmağındaki bu yüzüğü çıkarıp attı ve: “Bundan sonra hiçbir zaman altın yüzük takmayacağım” buyurdu. Bunun üzerine sahabiler de parmaklarındaki yüzükleri çıkarıp attı.
(Buhâri, Libâs 45, 50, 53; Müslim Libâs 53.)
24. Ashâb-ı kirâmdan Berâ bin Âzib radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kendilerine yedi şeyi yapmayı emrettiğini, buna karşılık yedi şeyi yasakladığını söylediği hadis-i şerifte yasaklanan şeylerin başında altın yüzüğü saymaktadır.
(Buhâri, Cenâiz 2.)
25. Hz. Peygamber’in Zırhı
Ashab-ı kiramdan Zübeyr ibni Avvam radıyallahu anh anlatıyor:
Uhud Savaşı’ nın yapıldığı gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üzerinde iki zırh vardı. Bir kayanın üzerine çıkmak istedi, fakat üstündeki bu zırhla çıkamadı. Bunun üzerine Talha bin Ubeydullah radıyallahu anh’ın sırtına basarak kayaya çıkabildi. İşte o zaman Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu duydum: “Talha cenneti hak etti.”
(Tirmizi Cihâd 17; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, 1, 165.)
26. Ondan Daha Güzelini Görmedim
Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
Ben, Rasullah sallallahu aleyhi ve sellem’den daha güzel bir varlık görmedim. Sanki güneş, onun mübarek yüzünde akıp giderdi. Ondan daha süratli yürüyen birini de görmedim. Sanki yeryüzü onun önünde dürülürdü. O gayet rahat bir şekilde yürüyüp giderken biz ona ayak uydurmakta zorlanırdık.
(Tirmizî, Menâkıb 12; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, 2, 350.)
27. Ben Kral Değilim!
Bir defasında Peygamber Efendimizin huzurunda bulunan bir kimse korkuya kapılmıştı. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurmuştu:
‘’Rahat ol! Ben kral değilim! Ben, Kureyş’ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.’’
(İbni Mâce, Et’ime 30; Hâkim, el-Müstedrek, 3, 50.)
28. “Allah’ın rızası ana babayı hoşnut ederek kazanılır; Allah’ın gazabı da ana babayı öfkelendirerek celbedilir. Elbette dede ve nine de ana baba durumundadır. Onların da ana baba gibi gözetilmesi ve sayılması gerekir.”
(Tirmizî, Birr 3.)
29. Ebu Cühayfe radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Ben kesinlikle bir yere dayanarak yemek yemem."
(Buharî, Et’ ime 13; Ebû Dâvud , Et’ ime 16.)
30. "Şu Uhud Dağı kadar altınımın olması beni sevindirmez. Borç ödemek için ayırdığım dışında yanımda bir dinar bile bulundurarak üç gün geçirmeyi istemem. Elimdekileri Allah’ın kullarına şöyle şöyle dağıtmak isterim."
(Buhârî, İstikraz 3; Müslim, Zekât 32.)
31. En Tehlikeli Kap
"İnsan, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana kendini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şayet çok yemek gerekirse, midenin üçte biri yemeğe, üçte biri içeceğe, üçte biri de nefes alıp vermeye ayrılmalıdır."
(Tirmizî, Zühd 47; İbni Mâce, Et’ime 50.)
32. "Rasûlullah Efendimizin vefatına kadar, sofrasından bir ekmek kırıntısı bile artmamıştır."
(İbn Sa’d, et-Tabakât, 1, 401; Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, 358.)
33. Abdullah İbni Abbas radıyallahu anh anlatıyor;
"Rasûllullah (s.a.s) ile ailesinin, arka arkaya birkaç gece, akşam yemeği yemeden aç yattıkları olurdu. Onlar çoğunlukla arpa ekmeği yerlerdi."
(Tirmizî, Zühd 38; İbni Mâce, Et’ime 49.)
34. Sirke Ne Güzel Katıktır
Hz. Câbir’in babası Abdullah İbni Amr İbni Haram, Uhud Gazvesi’nde şehid düşmüştü. Câbir de yedi veya dokuz kız kardeşini geçindirmek zorunda kalmıştı. Bu sebeple Fahr-i Âlem Efendimiz onu hem sever hem de her fırsatta kendisine yardım ederdi. Bir gün Allah’ın Sevgili Elçisi, Câbir’in evine uğradı, onu dışarı çağırdı sonra da elinden tutarak hanımlarından birinin evine gitti ve yiyecek bir şey istedi. Hizmetçi önlerine hurma yapraklarından yapılmış bir sofra örtüsü serdi. Sonra üç parça ekmek getirdi. Efendimiz ekmeğin birini kendi önüne, diğerini Câbir ‘in önüne koydu. Üçüncüsünü de aralarında taksim etti. Ardından da:
“Ekmekle yiyeceğimiz bir katık yok mu?” diye sordu. Evde sadece biraz sirke olduğunu söylediler. O zaman Efendimiz aleyhisselâm:
“Getirin onu, sirke ne güzel katıktır!” buyurdu.
Câbir ibni Abdullah hazretleri bu olayı anlattıktan sonra şöyle demiştir:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Sirke ne güzel katıktır” buyurduğunu duyduğum günden beri sirkeyi severim.
(Müslim Eşribe 166.)
35. Ben Kral Değilim
Bir gün Fahr-i Âlem Efendimiz’in huzuruna bir adam geldi, onun heybetinden ve kendisine duyduğu derin saygıdan dolayı korkup titremeye başladı. Sevgili Efendimiz bu zatın korkusunu şu sözlerle yatıştırdı:
“Rahat ol! Çünkü ben kral değilim! Ben Kureyş’ten kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.”
(İbni Mâce, Etime 30.)
36. Peygamber Ailesi Ne Sıkıntılar Çekti
Numan İbni Beşir radıyallahu anhüma anlatıyor:
“Sizler dilediğiniz kadar yiyip içmiyor musunuz? Ben Peygamberiniz sallallahu aleyhi ve sellem’in karnını doyuracak bir kuru hurma bile bulamadığı zamanları gördüm.”
(Müslim Zühd 34.)
37. Hz. Âişe yeğeni Urve bin Zübeyr’e şöyle anlatır:
“Sevgili yeğenim! Allah’a yemin ederim ki, biz bir hilali sonra diğerini, daha sonra bir başka hilali (yani iki ayda üç hilali) görürdük de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in evlerinde yemek pişirmek için ateş yakılmazdı.” Bunu duyunca Urve dedi ki:
“Peki teyzeciğim! O halde ne ile geçinirdiniz?” diye sordum. Teyzem şu cevabı verdi:
“Hurma ve su ile. Ancak şu var ki, Fahr-i Kainat Efendimiz’in sağmal hayvanları bulunan Medineli komşuları vardı. Onlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e süt gönderir, o da bu sütü bize verirdi.
(Buhârî, Hibe 1.)
38. Kabak yemeğini Çok Severdi
Enes ibni Malik radıyallahu anh anlatıyor:
“Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem kabak yemeğini pek severdi. Bir gün ona içinde kabak da bulunan bir yemek ikram edilmiş veya bir yemeğe davet edilmişti. Onun kabağı sevdiğini bildiğim için tabaktaki kabakları seçip onun önüne koydum.”
(Ahmed İbni Hanbel, Müsned 3.)
39. Yemeğimizi Çoğatıyoruz
Ashab-ı Kiram’dan Câbir İbni Târık el-Ahmesi radıyallahu anh anlatıyor:
Bir gün Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’i evinde ziyarete gittiğim sırada önündeki kabağı ince ince doğradığını gördüm. Bunun üzerine:
“Ya Rasûlallah! Kabağı niçin böyle ince ince doğruyorsunuz?” diye sordum. O da:
“Kabağı böyle doğramak suretiyle yemeğimizi çoğaltıyoruz.” buyurdu.
(Tirmizî Etime 42; İbni Mâce Etime 26.)
40. Eşim Muhammed, babam Harun, Amcam da Musa'dır
Safiyye validemiz çok ibadet eden, cömert ve yumuşak huylu bir hanımdı. Bir gün Hz. Aişe ile Hz. Hafsa onun Yahudi asıllı olmasından söz ederek:
“Biz Rasûl-i Ekrem ile aynı soydan geliyoruz “ diye küçümsediler. O da buna üzüldü ve üzüntüsünü Peygamberler Sultanına anlattı. Allah’ın elçisi onu şöyle teselli etti:
“Sen de onlara benden nasıl üstün olabilirsiniz? Benim eşim Muhammed, babam Harun, Amcam da Musa’dır deseydin ya!”
(Tirmizî, Menâkıb 63.)
41. Her Hastalığın Bir Devası Vardır
“Cenâb-ı Hak derdi yarattığı gibi onun dermanını da mutlaka yaratmıştır. Her hastalığa bir deva vermiştir. İşte bu sebeple tedavi olunuz; ancak haramla tedavi olmayınız.”
(Ebû Dâvud,Tıb 11.)
42. Yemekten Önce ve Sonra Ellerimizi Yıkamalıyız
Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh şöyle dedi:
“Tevrat’ta, yemekten sonra elleri yıkamanın yemeğin bereketlenmesine sebep olduğunu okumuştum. Bu bilgiyi,Tevrat’ta okuduğumu da belirterek Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e arzetim. Bunun üzerine Allah’ın Elçisi şöyle buyurdu: ‘Yemeğin bereketli olmasının sebebi, hem yemekten önce hem de yemekten sonra elleri yıkamaktadır.’
(Ebû Dâvud Et’ime 11.)
43. “Elindeki yemek bulaşığını yıkamadan yatıp uyuyan kimse, şayet geceleyin başına bir kötülük gelirse, suçu başkasında değil, kendinde arasın”
Ebû Dâvud, Et’ime 53; Tirmizi Et’ime.
44. Besmeleyi Unutunca
Hz.Aişe radıyallahu anha’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz yemeğe başlayıp besmele çekmeyi unutursa, hatırladığı anda “Bismillahi evvelehu ve ahirahu” yani ‘Baştan sona bismillah’ desin.
Ebû Dâvud, Et’ime 15; Tirmizî, Et’ime 47.
45. Şeytan Sol Eliyle Yer
“Biriniz yemel yediğinde sağ eliyle yesin. Su içtiğinde sağ eliyle içsin; çünkü şeytan sol eliyle yer, sol eliyle içer”
Buhari, Et’ime 2 ,3 Müslim Eşribe 108.
46. Allah’a Hamdolsun
Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yemeğini yiyip bitirince şöyle dua ederdi:
‘Bizi yediren, içiren ve bizi İslâm ile şereflendiren Allah’a hamdolsun.”
(Ebû Dâvûd , Et’ime 52; Tirmizî, Davaat 56.)
47. Melekler Size Dua Etsin
Allah’ın elçisi yine bir gün Sa'd ibni Ubade’nin evine gitmişti. Sa'd misafirine evde bulunan bir parça ekmek ile zeytin ikram etmişti. Rasûl-i Kibriyâ da onun ikramını kabul ettikten sonra kendilerine şöyle dua etmişti: “Evinizde hep oruçlular iftar etsin, yemeğnizi iyi kimseler yesin, melekler size dua etsin.”
(Müslim Eşribe 146 Ebu Davud Eşribe 20.)
48. Sayısız Hamd ile Hamd Ederiz
Ebû Umâme radıyallahu anhdan rivayet edildiğine gör yemek yeyip sofra kaldırıldığı zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Cenab-ı Hakk’a şöyle hamd u senalar ederdi:
“Ey Rabbimiz! Sana tertemiz duygularla, eksilmeyip artan ve huzurundan geri çevirmeyip kabul edilen sayısız hamd ile hamd ederiz.”
(Buhârî, Et’ime 54; Ebû Dâvûd Et’ime 5.)
49. Besmelesiz Yemek
Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem altı sahâbîsi ile yemek yiyordu. Bu sırada bir bedevi geldi, sofraya oturdu; besmele çekmediği için sofradaki yemeği iki lokmada bitirdi. Bunun üzerine Allah’ın elçisi şöyle buyurdu: ‘Eğer şu bedevi, yemeğe besmele çekerek başlasaydı, bu yemek hepinize yeterdi.’
(Tirmizî, Et’ime 47.)
50. Allah'a Ham Etmek
Enes ibni Mâlik radıyallahu anhdan rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teala, kulunun bir şey yedikten sonra hamdetmesinden, bir şey içtikten sonra hamdetmesinden hoşnut olur.”
(Müslim, Zikir 89; Tirmizi, Et’ime 18.)
51. Rasûlullah'ın Su İçtiği Bardak
Enes ibni Mâlik’in talebesi Sabit el-Bünanî şöyle dedi: Enes ibni Mâlik radıyallahu anh bize ağaçtan yapılmış, kenarı demir bir halka ile çevrilmiş bir bardak çıkarıp gösterdi ve bana şöyle dedi:
"Ey Sabit! İşte bu gördüğün bardak, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin su içtiği bardaktır."
(Buhari, Eşribe 30.)
52. Enes bin Malik anlatıyor: Annem Ümmü Süleym’in bir ağaç su bardağı vardı. Annem, onunla Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme hem su hem bal şerbeti, hem süt hem de şıra (nebiz) sunduğunu söyledi.
(Nesâi, Eşribe 58.)
53. Salatalığı Taze Hurmayla Birlikte Yerdi
Abdullah ibni Ca’fer anlatıyor: Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem salatalığı taze hurmayla beraber yerdi.
(Buhâri, Et’ime 39; Müslim, Eşribe 147.)
54. Karpuzu Taze Hurmayla Birlikte Yerdi
Aişe radıyallahu anha anlatıyor:
“Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem karpuzu taze hurmayla birlikte yerdi”
(Tirmizi, Et’ime 36.)
55. Tereyağını Çok Severdi
Hz. Aişe’den öğrendiğimiz bu bilgiyi ashâb-ı kiramdan Büsr el-Mazi’nin iki oğlu Atıyye ve Abdullah da şöyle teyit etmektedir:
Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evimizi şereflendirmişti. Biz de altına bir yaygı serdik, üzerine oturdu. O sırada Efendimiz’e vahy geldi. Daha sonra kendisine tereyağı ile kuru hurma ikram ettik. Allah’ın Resulu terayağını severdi.
(İbn Mace, Et’ime 43.)
56. Allahım! Şehrimizi Bereketlendir
Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle dedi: Ashâb-ı kiramın bir adeti vardı: Bir meyvenin turfandası çıkınca, onu alıp Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme getirirlerdi. Allah’ın Rasûlü o meyveyi eline alıp şöyle dua ederdi:
"Allahım! Meyvelerimizi bereketlendir, şehrimizi bereketlendir, ölçeklerimizi (sa'ımızı ve müddümüzü) bereketlendir. Allahım! İbrahim senin kulun, dostun ve peygamberin idi. Ben de senin kulun ve peygamberinim. İbrahim sana Mekke için dua etmiştti, ben de sana onun Mekke için ettiği dua gibi, hatta o duanın bir misli fazlasıyla Medine için dua ediyorum."
Ebû Hureyre radıyallahu anh sözüne devamla şöyle dedi:
“Daha sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem o sırada etrafta gördüğü çocukların en küçüğünü yanına çağırır ve o turfanda meyveyi ona verirdi.”
(Müslim, Hac 473, Tirmizi Deavât 54.)
57. Salatalığı Çok Severdi
Muavviz ibni Afra beni bir tabak taze hurmayla Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selleme gönderdi. Tabakta çiçekleri bile dökülmemiş birkaç salatalık vardı. Fahr-i Âlem Efendimiz salatalığı severdi. Gönderilen tabağı Peygamber aleyhisselama verdim. Allah’ın Rasûlü bana Bahreyn’den gönderilmiş olan zinet eşyasından bir avuç dolusu verdi.
(Müslim, Sıyam 136, 137.)
58. Rubeyyi, Asr-ı Saadet’te çocukları oruca nasıl alıştırdıklarını da anlatmıştır. Çocukların karınları acıkıp ağlamaya başladıklarında onları Mescid-i Nebevi’ye götürdüklerini, orada kendilerini yünden yaptıkları oyuncaklarla oynatıp iftar vaktine kadar oyaladıklarını söylemiştir.
(Müslim, Sıyam 136, 137.)
59. En Yüce Sevgi
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Allah’ım! Senin sevgini, bana canımdan, ailemden ve soğuk sudan daha ileri kıl!"
(Tirmizî, Deavât 73.)
60. Sütün Değeri
"Allah Teâla kime süt içmeyi nasip etmişse, onu içmeden önce şöyle dua etsin. 'Allah’ım bu içeceği bize mübarek kıl ve bize ondan daha fazlasını ihsan eyle!' Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem daha sonra sütün değerine işaretle şöyle buyurdu:
“Sütten başka hiçbir şey, hem yiyecek hem de içecek yerine geçmez; çünkü süt hem doyurur hemde susuzluğu giderir.
(Ebû Dâvûd, Eşribe 21.)
61. Enes ibni Malik radıyallahuanhdan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bir bardaktan su içtiği zaman, suyu bir nefeste değil, üç defada, aralarında nefes alarak içer ve şöyle buyururdu:
“Suyu üç defada dinlene dinlene içmek hem hazmı kolaylaştırıp mideye faydalı olur hem de harareti çabuk keser.”
(Müslim, Eşribe 123; Ebu Davud, Eşribe19 ; Tirmizi, Eşribe 13.)
62. Enes bin Malik anlatıyor:
“Resulullahsallallahu aleyhi ve sellemin bir güzel koku şişesi vardır; güzel koku kullanmak istediğinde ondan sürünürdü.
(Ebu Davud, Teraccül 2.)
63. Enes bin Malik anlatıyor:
Hayatım boyunca Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem kokusundan daha güzel ne bir anber, ne bir misk, ne de başka bir şey kokladım. Resulullah’tan daha yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe dokundum.
(Müslim, Fezail 81 82.)
64. Ashab-ı kiramdan Cabir ibniSemüre radıyallahuanhın anlattığına göre:
Bir gün Allah’ın sevgili Elçisi kendisini karşılayan çocukların yanaklarını birer birer okşuyordu. Sıra Cabir’e gelince onun yanağınıda okşadı. Cabir o anda hissettiklerini daha sonra anlattı:
“Sıra bana gelince yanağımdan okşadı. Eli öyle serindi ve öyle güzel kokuyordu ki, sanki mübarek elini güzel koku satan adamın sepetine daldırıp çıkarmış gibiydi.
(Müslim , Fezail 80.)
65. Tabiin neslinden Sumame bin Abdillah öyle dedi:
‘’Enes ibni Malik radıyallahuanh, kendisine ikram edilen güzel kokuyu reddetmez ve şöyle derdi:
‘Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem kendisine sunulan güzel kokuyu reddetmezdi’ ‘’
(Buhari, Hibe 9; Tirmizi, Edeb 37.)
66. Peygamberimiz şöyle buyurdu:
‘’ Kendisine güzel koku sunulan kimse onu reddetmesin.’’
(Ebu Davud, Teraccul 6.)
67. Abdullah ibni Ömer radıyallahuanhüma Rasulullahsallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu söyledi:
‘’Üç hediye reddedilemez: Yastık, güzel koku ve süt.’’
(Tirmizi, Edeb 37.)
68. Hz. Aişeradıyallahuanha şöyle dedi:
‘’Rasulullahsallallahu aleyhi ve sellem, sözlerini sizin yaptığınız gibi çabuk çabuk, arka arkaya eklemezdi. Ağır ağır, her kelimenin anlaşılmasını sağlayacak şekilde konuşurdu; yanında bulunanlar onun söylediklerini ezberleyebilirlerdi.’’
(Ebu Davud, Edeb 21;Tirmizi, Menakıb 9.)
69. Enes ibni Malik radıyallahuanh şöyle dedi:
‘’ Rasulullahsallallahu aleyhi ve sellem konuşurken sözlerinin anlaşılması ve hatırda kalması için onları üçer defa tekrar ederdi.’’
(Tirmizi, Menakıb 9.)
70. ‘’Elbette Arapların en düzgün konuşanı benim. Çünkü ben Kureyş kabilesindenim ve Sa’doğulları topraklarında yetiştim.’’
(Taberani, el-Mu’cemü’l-kebir (Selefi),VI, 35-36.)
71. Hz. Ali’nin oğlu Hasanradıyallahuanhüma şöyle dedi:
Dayım HindibniEbi Hale, ResulullahEfendimiz’i en iyi anlatanlardan biriydi. Ona:
‘’Dayıcığım!’’ dedim. ‘’Bana Resulullahsallallahu aleyhi ve sellemin nasıl konuştuğunu anlat da öğreneyim!’’ Dayım şunları söyledi:
‘’Resulullahsallallahu aleyhi ve sellem çoğu zaman hüzünlüydü; hep Allah’ı düşünürdü; rahat nedir bilmezdi. Genellikle şükut eder, gerekmedikçe konuşmazdı.
Söze allah’In adını anarak başlar, konuşmasını Allah’ın adıyla bitirirdi.
Az sözle çok mana ifade ederdi.
Açık seçik konuşurdu.
Sözünde ne fazlalık ne de eksiklik bulunurdu.
Kibar ve yumuşak huylu olduğu için etrafındakilere kaba davranmaz, onları hor görmezdi.
Ne kadar az olursa olsun, Allah’ın nimetlerine saygı gösterir, hiçbirini asla küçümsemezdi. Yenilen, içilen şeyleri lezzetsiz diye kötülemez, aşırı şekilde övmezdi.
Dünya ve dünya ile ilgili bir şeyden dolayı öfkelenmezdi. Ancak bir hak çiğnendiğinde son derece öfkelenir, gerekeni yapıncaya kadar da öfkesi yatışmazdı.
Kendine yapılan kaba ve haksız bir davranıştan dolayı öfkelenmez ve onun intikamını almaya çalışmazdı.
Bir şeye işaret edeceği zaman parmağıyla değil, eliyle işaret ederdi.
Bir şeye hayret ettiği zaman da elinin içini semaya doğru kaldırırdı.
Konuşurken, sözüyle uyumlu olarak elini hareket ettirir ve sağ eliyle sol elinin başparmağının içine vururdu.
Birine öfkelendiği zaman başını ondan çevirirdi.
Sevindiği zaman bakışlarını yere indirirdi.
Gülmesi çoğunlukla tebessüm şeklindeydi. O gülerken, dişleri dolu tanesi gibi bembeyaz görünürdü.
(İbnSa’d, et-Tabakâtü’l-kübra, I, 422; Beyhakî, Şuabu’l-İmân, II, 154-155.)
72. Peygamberimiz şöyle buyurdu:
‘’Cenab-ı Hak hüzünlü kalpleri sever.’’
(Hakim, el-Müstedrek, IV, 351.)
73.’’ Ya Resullallah! Sende yaşlanma alametleri görünüyor, sakalın da ağarmış!’’ dedikleri zaman:
‘’Beni Hud suresi ile benzeri sureler ihtiyarlattı, onlar saçlarımı ağarttı.’’ buyurmuştu.
Çünkü Hud suresi ile onun benzeri olan Vakıa, Murselat, Nebe’ ve Tekvir surelerinde kıyametin korkunç halleri tasvir ediliyordu; geçmiş milletlerin başına gelen felaketler anlatıyordu ve bir de insanlara ‘’dosdoğru olmaları’’ emrediliyordu.
74. Allah’ın Elçisi rahatı ve huzuru daha çok namazda bulur, bu sebeple Hz. Bilal’E ŞÖYLE BUYURDU:
‘’Bilal! Kalk ezan oku da, bizi namzla rahatlat!’’
(Ebu Davud, Edeb 78; AhmedibniHanbel, Müsned, V,354,371.)
75. Rahatı, huzuru ve sevinci namazda bulduğunu anlatmak için de şöyle buyurdu:
‘’En büyük sevincim namazdadır.’’
(AhmedibniHanbel, Müsned, III,128.)
76. Peygamberimiz şöyle buyurdu:
‘’En büyük fakirlik cehalettir.’’
(Taberani, el-Mu’cemü’l-kebir (Selefi), III,68.)
77. Ashab-ı kiramdan Cabir ibniSemüre söyle buyurdu:
‘’Resulullahsallalahu aleyhi ve sellemin baldırları kalın değil, inceydi. Gülüşü tebessüm şeklindeydi. Ben Fahr-i Cihan Efendimiz’in mübarek yüzüne ilk bakışta, gözüne sürme çekmiş derdim; meğer gözleri kudretten sürmeliymiş; gördüğüm siyahlık sürmeden değilmiş.
(Tirmizi, Menakıb, 12, AhmedibniHanbel, Müsned , V, 97.)
78. Ashab-ı kiramdan Abdullah ibni’l-Haris radıyallahuanh şöyle dedi:
‘’Resulullahsallallahu aleyhi ve sellemingülüşü,tebessüm şeklindeydi.’’
(Tirmizi,Menakıb 10.)
79. Hz Aişeradıyallahuanha anlatıyor:
‘’Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin küçük dili görünecek şekilde kahkahayla güldüğünü hiç görmedim.O sadece tebessüm ederdi.’’
(Buhari,Tefsiru sure 46/2;Edeb 68 Müslim,İstiska 16.)
80.’’Çok gülmeyiniz;zira çok gülmek kalbi öldürür’’
(İbniMace,Zühd 19;Buhari,el-Edebü’l-müfred.)
81.’’Bir gün peygamber aleyhisselam Ya’fur adlı eşeğiyle giderken, çok sevdiği sahabisi Muazibni Cebel’e rastladı.Ona ’’Gel Muaz,sen de bin!’’buyurdu.Muazradıyallahuanh Resul-i Ekrem’in terkisine binerken ikisi birden yere yuvarlandı.İki Cihan Güneşi bu duruma da çok güldü.
(AhmedibniHanbel,Müsned,5.)
82. Ebu Zer radıyallahuanhın söylediğine göre Resulullahsallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
‘’Ben,Cennet’e ilk önce girecek kimseyi de,Cehennem’den en son çıkacak kimseyi de çok iyi biliyorum.Şöyle ki kıyamet gününde bir kimse hesap yerine getirilir.Meleklere:
‘Ona küçük günahlarını birer birer gösterin;ama büyük günahlarını gizleyin!’denir.Meleklerde o kimseye:
‘Sen falan gün falan yerde ve falan saatte şu şu günahları,filan gün filan yerde ve filan saatte de şu şı günahları yaptın.’derler.
O kimse yaptıklarını hatırlar,onları inkar etmez,hepsini kabul eder.’Küçük günahlarım birer birer soruldu,ya büyük günahlarım da ortaya dökülecek olursa ben ne yaparım?’,diye korkmaya başlar.
Allah Teala meleklere:
‘Ona,yaptığı her bir kötülüğe karşılık bir sevap verin!’ diye emreder.
Hiç ummadığı bu mükafat karşısında hudutsuz bir sevince kapılan adam:
‘Ya Rabbi! Benim yaptığım daha başka günahlar da var, ama onları burada göremiyorum.’ der.
Bunları anlattıktan sonra Ebu Zer radıyallahuanh şöyle dedi:
‘’Resulullahsallallahu aleyhi ve sellemin, adamın bu halini naklederken, azı dişleri görününceye kadar güldüğünü gördüm.’’
(Müslim,İman 313;Tirmizi Cehennem 10.)
83.’’Ey Ebu Bekir! Şunu iyi bil ki, ümmetimden Cennet’e ilk girecek olan sensin!’’
(Ebu Davud, Sünnet, 8.)
84. Ashab-ı kiramdan CeriribniAbdillahradıyallahuanh şöyle dedi:
‘’Resulullahsallallahu aleyhi ve sellem Müslüman olduğumdan beri huzuruna girmek istediğimde bana hiç engel olmadı, beni her gördüğünde de mutlaka gülümserdi.’’
(Buhari, Cihad 162;Edeb 68;Müslim,Fezailü’-sahabe 134.)
85. Abdullah ibniMes’udradıyallahuanh, Resulullahsalallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu söyledi:
‘’Ben, Cehennem’den en son çıkacak günahkar mü’minibiliyorum.Bu kişi Cehennem’den emekleyerek, sürünerek çıkar, Melekler ona:
‘Haydi git, Cennet’e gir!’ derler.
Adam Cennet’e girmek üzere gider; fakat herkesin orada yerini tuttuğunu, kendisine yer kalmadığını zanneder ve geri dönüp Allah Teala’nın huzuruna gelir ve:
‘Ya Rabbi! Cennet’e girmemi buyurdun, ama orada herkes yerini almış, bana yer kalmamış’ der. Ona:
‘Sen, Cennet’i dünya hayatıyla mı kıyaslıyorsun?’ diye sorulur. O da :
‘Evet ya Rabbi!’ der. Bunun üzerine ona:
‘Haydi, aklından, hayalinden ne geçiyorsa iste!’ buyurulur. Adam aklına, hayaline gelen şeyleri bir bir sayıp döker.
O zaman ona:
‘Sana istediğin şeylerin hepsi verilecek, ayrıca dünyanın on misli senin olacak.’ Buyurulur
Bu lütuflar karşısında büyük bir şaşkınlığa kapılan adama:
‘Ya Rabbi! Sen kainatın hükümdarı olduğun halde benimle alay mı ediyorsun? der.’ ’’
86. Hadisin ravisi İbni Mes’ud şöyle dedi:
Resulullahsalllallahu aleyhi ve sellem, adamın bu sözlerini ve halini bize naklederken o kadar güldü ki, ben onun azı dişlerini gördüm.
(Buhari, Rikak 5;Müslim, İman 308.)
87. Bir defasında yatsı namazını kıldırmak üzere mescide gelirken torununu HZ. Hasan veya HZ. Hüseyin i yanına getirmişti. Namaza başlarken çocuğu yere koymuş fakat secdeye vardığı zaman çocuk sırtına çıkıvermişti. Namaz kılınca cemaat bir merakını dile getirdi. Secdelerden biri yeterince fazla uzayınca ,acabaRasulullah a bir şey mi oldu , yoksa o sırada vahiy mi geldi diye düşündüklerini söylediler.
Fahr-i Alem Efendimiz bunlardan hiçbirinin olmadığını, secde esnasında torunu sırtına çıkınca onun oyunu bozmak istemediğini , secdeyi bundan dolayı uzattığını söyledi.
(Nesai,Tatbik82;Ahmed İbn-i Hanbel , Müsned 3.)
88. Bazen torununu Ümame`yi omzuna bindirerek mescide gelir, çocuk omzundayken namaza durur :rükuya varırken onu yere indirir , ayağa kalkerken tekrar omuzuna bindirirdi
(Buhari , Salat 106 , Edeb 18 Müslim ,Mesacid 41.)
89. Ebu Hüreyraradıyallahuanh şöyle dedi
Ashab-ı kiram Peygamber aleyhisselama
“Ya Rasulullah! Sen de bizimle şakalaşıyorsun “ dediler. Resul-i Ekrem Efendimiz de onlara
“Ben şaka yaparken bile doğruyu söylerim.” buyurdu.
(TirmiziBirr 57.)
90. Resulullah a Yapılan Şaka
Ashab-ı kiramdan ÜseydibniHudayr önemli gazvelere katılmış , Beyatürrıdvan da bulunmuş aziz bir sahabi idi . Kendisine belirtildiği gibi şakacı bir tabiata sahipti . Bir gün Resulullah Efendimiz inde bulunduğu bir mecliste yaptığı şakayla arkadaşlarını güldürdü. Bunun üzerine Peygamberimiz Efendimiz elindeki çöple onun böğrünü hafifçe dürttü. Resul-i Kibriya ‘nın bu iltifatı ÜseydibniHudayr’ın aklına ona da bir şaka yapma fikri getirdi . Server-i Enbiya Efendimiz ‘e döndü ve:
“Ya Rasulullah! Canımı yaktın , müsaade et de ben de senin canını yakayım!”dedi. Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bu teklifi hemen devam etti.
“Haydi öyleyse , sen de bana vur!” buyurdu. Üseyd çok ciddi görünüyordu.
“ İyi ama “ dedi.”Sen bana vururken benim üstümde gömlek yoktu.Hakkıyla kısas yapabilmem için senin de gömleğini açman lazım! “
Peygamber aleyhisselam hiç itiraz etmeden gömleğini sıyırdı .Üseyd, Resul-i Ekrem e yaklaştı ve onu kucaklıyarak açılan böğrünü öpmeye başladı. Herkes ne oluyor diye hayretle bakınırken,ÜseydFahr-i Cihan Efendimize durumu açıkladı:
“Ey Allah’ın Elçisi! Senden kısas isterken benim asıl maksadım bu idi.” dedi.
(Ebu Davud , Edeb 149;Hakim Müstedrek 3,327.)
91. Enes İbni Malik radıyallahuanhdan rivayet edildiğine göre bir kimse Peygamber Efendimizden binek devesi istedi, oda latifede bulunarak “Seni dişi devenin yavrusuna bindireceğim ”buyurdu. Deve isteyen sahabi:
“Ya Rasulullah! Ben , deve yavrusunu ne yapayım? “ deyince de ;
“ Canım , her deveyi de bir dişi deve doğurmaz mı?” buyurdu.
(Ebu Davud , Edeb 84,Tirmizi ,Birr 57.)
92. Enes ibni Malik radıyallahuanh şöyle dedi:
Çölde yaşayan Zahir ibni Haram adında biri vardı. Medine’ye geldikçe Rasulu Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemi ziyaret eder ve ona çölde yetişen şeylerden hediye getirdi.Köyüne döneceği zaman da Peygamber Efendimiz onun çölde bulunmayan bazı ihtiyaçlarını temin eder ve ona:
“Zahir bizim köylümüz , bizde onun şehirlisiyiz” diye iltifat ederdi. Yüzü çirkince olmasına rağmen Zahir ‘i çok severdi.
Zahir bir gün çölden getirdiği mallarını satarken Fahr-i Alem Efendimiz arkasından yaklaşıp onu kucakladı ve elleriyle gözlerini kapattı. Zahir, kendisini kimin kucakladığını görmediği için:
“Kim o yahu? Bırak beni!” diye çırpınmaya başladı Göz ucuyla bakıp da Peygamber Efendimizi fark edince ,sırtını onun göğsüne iyice yapıştırdı. Allah’ın sevgili elçisi şakasına devam ederek:
“Bu köleyi kim satın almak ister?” diye oradakilere sordu. Zahir de “Ya Rasulullah! Kimse bana para vermez; bu satıştan sen zararlı çıkarsın !” dedi. Peygamber Efendimiz ona:
“Zahir! İnsanlar senin kıymetini bilseler bile , sen Allah katında asla değersiz değilsin.” Diye buyurdu.
Diğer bir rivayete göre : “ Sen Allah katında kıymetlisin.” diye buyurdu.
(Ahmet İbn-i Hanbel, Müsned ,3,161;Ebu Ya’la el- Mevsili, Müsned 4,173-174.)
Hadisin Açıklaması
Hadisimizde kendisinden söz edilen Zahir İbniharam , Bedir Gazvesine katılmış , Bey’atü’r-rıdvan da bulunmuş bir sahabe idi. Çölde yaşardı.
Kısa boylu , çirkin görünüşü yüzünden insanların çok ilgi göstermediği Zahir’i , Peygamber Efendimiz temiz kalbi sebebiyle pek sever , ona iltifat ederdi.
Zahir Medine’ ye gelirken , köyünde geliştirdiği mahsulden Rasul-i Ekreme meyve, yağ,ve bal gibi hediyeler getirirdi.
94. Yeni Müslüman olduğu için namazda konuşulmaması gerektiğini bilmeyen Muâviye b. Hakem, bir gün cemaatle namaz kılındığı sırada aksıran birine, “Yerhamükallah” (Allah sana rahmet etsin) deyiverdi. Bu yersiz konuşmasından ötürü herkes ona sert sert bakar. Muaviye, “Eyvah, mahvoldum! Ne bakıyorsunuz yahu, ben ne yaptım?” deyince bu defa namaz kılanlar, onu susturmak için elleriyle uyluklarına vurmaya başlarlar. Muâviye, oradakilerin kendisini susturmak istediklerini anlayınca susar ve bu işin sonunu beklemeye başlar. Muâviye hadisenin devamını şöyle anlatır:
“Anam, babam Rasûlullah’a feda olsun! Ne ondan önce ne de sonra Peygamber (s.a.s) kadar güzel öğreten bir öğretmen gördüm. Vallahi beni ne azarladı ne dövdü ne de sövdü. Namaz bitince sadece şunları söyledi: “Bu namazda insan kelamı konuşulmaz. Namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur’ân okumaktır.”
(Müslim, Mesâcid, 33; Ebû Dâvûd, Salât, 166-167.)
95. Cabir b. Abdullah (r.a)'ın rivayetine göre, Hendek Savaşı sırasında oldukça şiddetli sıkıntı çekmişlerdi. Öyle ki, üç gün boyunca hiçbir yiyecek bulamadan kaldılar. Bu nedenle Efendimiz ve ashâbı karınlarına taş bağladılar.
(Buhârî, vıı, 395; Ahmed b. Hanbel, III, 301.)
96. Ümmü Seleme radıyallahu anha şöyle demiştir:
"Rasûlullah'ın sevdiği en güzel amel, az da olsa devamlı olarak yapılanı idi."
97. İftar Vakitlerini Değerlendirmeyi Tavsiye Ederdi
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, akşam namazını kılmadan önce vakit gelir gelmez, taze hurma, yoksa kuru hurma, o da yoksa bir-iki yudum su ile hemen orucunu açardı, geciktirmezdi. Geciktirilmemesini de tavsiye ederdi. O sallallahu aleyhi ve sellem, Sehl b. Sa'd r.anh'ın naklettiğine göre ;
"Ümmetim, oruç açmakta acele ettikleri sürece hayr üzere devam edecektir" buyurur, sonra da "Çünkü Yahudi ve Hıristiyanlar iftarı geciktirirler" diye gerekçeyi duyururdu.
(Ebû Dâvûd, Savm, 20.)
98. Fetih Suresi
Abdullah b. Muğaffel (ra), Mekke'nin fethedildiği yıl Peygamberimizi (sas) devesinin üzerinde sesini yükselterek ve dalgalandırarak Fetih sûresi okurken gördüğünü söyler.
(Müslim, Müsafirin 237.)
99. Abdullah Bana Kur'ân Oku
Peygamber şehri Medine'nin huzur dolu günlerinden birisiydi. Varlığıyla şehri bereketlendiren Allah'ın Elçisi (sas), yakın dostlarından Abdullah b. Mes'ûd'a seslendi: "Abdullah! Bana Kur'ân oku." Bir an için şaşırdı, ilminin derinliğiyle tanınan değerli sahâbî, "Yâ Rasûlallah, Kur'ân size indirilmişken, ben mi size okuyayım?" diyebildi sadece. Allah Rasûlü, "Evet, evet, ben Kur'ân' ı başkasından dinlemeyi çok seviyorum" buyurdu.
İbn Mes'ûd okumaya başladı. Nisâ sûresinin yaratılışı hatırlatan, yetime saygıyı tavsiye eden, miras paylaşımını konu alan âyetlerini okudu. Nihayet, "Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hali nice olacak!"' ( Nisa 4/41) âyetine geldiğinde Peygamber'in (sas) gözlerinden yaşlar süzüldüğûnü fark etti. Daha fazla dayanamadı Rahmet Elçisi ve "(Bu kadar) yeter" buyurdu.
(Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân 33.)
ALINTI.