Yol Onların Yolu
Onlar kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı. Bizde modaya, televizyona ve sisteme gömüyoruz. Onlar faizcilik yapıyor, insanları sömürüyorlardı. Bizde camiden çok banka var. Onlar içkiyi su gibi içiyorlardı. Bizde her köşe başı içkili büfe var. Onlar tesettürlü değildi. Mahrem namahrem ayrımı yapmıyorlardı. Bizde çıplak giyinmişler var. Üniversiteler ve liseler mahrem namahrem ayrımını fazlasıyla öldürdü. Onlar okuyup yazmıyorlardı. Biz okumadığımız halde yazıyoruz. Ki bu bizim onlardan daha cahil olduğumuzu gösteriyor. Onlara kitap inmemişti, peygamber gelmemişti ve o haldeydiler. Bize kitap geldi, peygamber geldi de bu haldeyiz. Onlar kabilecilik yapıyorlardı. Biz işi büyüttük ırkçılığa döndürdük. Onların evlerinde bir put, meydanlarında bir put vardı. Bizim evlerimizin her köşesi, meydanlarımızın başköşesi, okullarımızın orta köşesi put dolu. Onlar kadına değer vermiyorlardı. Bizde reklam filmlerinde oynatıyoruz. Onlar Kâbe’yi çıplak tavaf ediyorlardı. Bizde oteldeki odamızdan kalkıp Kâbe’ye namaza gitmiyoruz. Kısaca cahiliye dedikleri şey bitmedi. Cahiliye kandan kana geçe geçe günümüze kadar geldi. Bundan sonrada devam edecektir. Ama esas soru şu ki; sahabe bu cahiliyeden nasıl kurtulup Allah’ın övdüğü, örnek alın diye önümüze koyduğu nesil oldular? Nasıl oldu da bir dakika önceki müşrik hallerinden bir dakika sonra sıyrılıp uzaklaştılar? Nasıl oldu da gökteki yıldızlar haline geldiler? Nasıl, nasıl, nasıl?
İman Ettiler
Allah’a iman ettiler. Rızkı O’nun verdiğine, eceli O’nun takdir ettiğine, O istemedikten sonra bir yaprağın düşmeyeceğine, O istedikten sonra bütün sebeplerin ortadan kalkacağına iman ettiler. İmanın edebiyatını yapmadılar. İman edip oturmadılar. İman ettik bitti demediler. İman ettik yeni başlıyoruz dediler. İman ettiler. Allah’ın onları her yerde gördüğüne, kalbindeki niyetleri bildiğine, gece fısıltılarını Allah’ın duyduğuna iman ettiler. Mahşerin olduğuna, terazinin kurulacağına, zerrelerin tartılacağına, dev ekranlarla hayatlarının bütün insanlığa izletileceğine iman ettiler. Sağındaki solundaki meleklere, kabirdeki sıkıntıya, sırata iman ettiler. İman maddelerini tek tek saymadılar ama tek tek yaşadılar. İman maddelerini numaralandırmadılar ama numaradan iman da etmediler. Mahşerdeki çileli bekleyişe, cehennemin alevlerine, cennetin nimetlerine iman ettiler. Gözlerin görmediği nimetlere ve gözlerin görmediği alevlere iman ettiler. Alevlerde nimetlerde rüyalarına girmedi. Çünkü o alevler ve nimetler onları uyutmadı. İman ettiler. Allah’ın en büyük olduğuna, yaptığının sorgulamayacağına, O’nun yazdığı kadere iman ettiler. İsyan etmediler. Bunlar mı bize reva görüldü diye sızlanmadılar. Aç kaldılar, açıkta kaldılar ama imansız kalmadılar. İman ettiler. Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğuna, içindeki her şeyin en güzel ve en doğru olduğuna, itiraz edilemeyecek bir kitap olduğuna iman ettiler. Peygamber Aleyhisselam’a iman ettiler. O’nun sözlerine, işlerine acaba ile yaklaşmadılar. O söylüyorsa doğrudur dediler. İman ettiler. Sevdiklerinden vermedikçe cennete giremeyeceklerine, bildikleriyle amel etmedikçe bilemeyeceklerine, iman ettim deyip imtihan geçirilmeden cennete girilemeyeceğine iman ettiler. İman ettiler. Faizin Allah ve Resul’ü ile savaşmak olduğuna, içkinin kötülüklerin anası olduğuna, kumarın büyük günahlardan olduğuna, gıybetin ölü eti yemek olduğuna, laf taşımanın kabir azabı olduğuna iman ettiler. Dünyanın geçiciliğine, ahiretin kalıcılığına iman ettiler. Bütün hücreleriyle iman ettiler ve o hücrelerin hepsini öldürmedikçe de imandan dönmediler.
Öğrendiler
Cahiliyeye de cahilliğe de razı olmadılar. Kur’an indi ezberledirler. Anlamadıklarını sordular. Sorduklarını yaptılar. Yaptıklarını anlattılar. Peygamber Aleyhisselam’ı kafalarında kuş varmış gibi dinlediler. Bir Hadis-i Şerif’i öğrenmek için aylarca yolculuk yapmaya razı oldular. Bin kere dinledikleri şeyi ilk defa dinliyormuş gibi dinlediler. Dinlediklerinin turşusunu kurmadılar. Bir şeyi öğrenmenin en iyi yolunun onunla amel etmek olduğunu bildiler, amel ettiler. İlk emir olan oku emrini hiç unutmadılar. Gündüz okudular yetmedi gece okudular. Okumak için ayın ışığını kolladılar. Cahilliğin küfre yakın olduğunu bildiler. Aç kaldılar ama Suffa’da kaldılar. Namaz kılarken elbisesizlikten baldırları göründü ama ilimsizlikten cahillikleri asla olmadı. Kütüphane kuracak imkânları olmadı belki ama kendileri kütüphane oldular.
Kardeş Oldular
İki evinden birini verecek kadar kardeş oldular. Kardeşliği aynı anne babadan doğmaya indirgemediler. Aynı Allah’a, aynı kitaba, aynı peygambere iman edenler kardeşimdir dediler. Şucu bucu cümlelerini kurmadılar. Ömer’in tarikatından olanlar diye bir ayrım yapmadılar. Mus’ab’ın vakfından, derneğinden olanlar diye bir ayrım asla yapmadılar. Ebubekir’in partisine oy verenler diye bir tasnife gitmediler. Camide gördükleri herkesi kardeş bildiler. Sakalının uzunluğuna veya paçasının kısalığına bakmadılar. Sardığı sarığın rengine, cübbesinin kalitesine dalmadılar. Allah’ın kardeş yaptıklarını kim birbirine kalleş yapabilir dediler. Biz garındaşız dediler. Yediklerinden yedirdiler hatta yemeyip yedirdiler. Hiç tanımadıkları ama kardeş oldukları adamlar için hanımı ve çocuklarını aç yatırdılar. Ama sabaha Allah’ı razı etmiş olarak uyandılar. Yere düşenden değil dalından koparıp kardeşlerine verdiler. Borç verdiler, borç verdiklerini unuttular. Kızdılar, sinirlendiler ama küsmediler.
Cihad Ettiler
Elleriyle, dilleriyle cihad ettiler. Kalemle, kelamla, kılıçla cihad ettiler. Kelamdan anlayanı kelamla susturdular. Kalemden anlayanı kalemle susturdular. İkisinden anlamayana kılıçlarını gösterdiler. Yeryüzü Allah’ın ve bu yeryüzünde Allah’ın dediği olacak dediler. Yaratan Allah’ın yönetmeye de kadir olduğunu gösterdiler. Halifelerine seni kılıçlarımızla düzeltiriz dediler. Yanlışa susmadılar, doğruyu desteksiz bırakmadılar. Sapla samanı birbirine karıştırmadılar. Atlarıyla Çin’e gittiler, Anadolu’ya geldiler. Camiye sıkıştırılmış bir din yaşamadılar. Tespihte çektiler, Kur’an da okudular ama kılıçlarını da kullandılar. Cihadın öldürmek değil, diriltmek olduğunu bildiler. Yaşatmak için yaşadılar. Sömürmediler, fethettiler. Şehadetten üsttün bir rütbe bilmediler. Cihad yoksa zillet olacağını bildiler. Atları gelmeden isimleri geldi. Kendileri gelince ortada zaten kâfirde kalmadı. Nefis değil nesil derdinde oldular. İslam’ı her gönle sokmaya çalıştılar. Durmadılar, yorulmadılar. Yoruldukça daha fazla koştular.
Müşriktiler. Irkçıydılar. Peygamber öldürmeye niyet etmiş adamdılar. Hırsızdılar. Babaları ölünce anneleri ile evlenecek kadar arsızdılar. Katildiler. Ama her şey iman etmeden, öğrenmeden, kardeş olmadan ve cihad etmeden önceydi. Müslüman oldular. Irkçılığı ayaklar altına aldılar. Öldürmeye niyet ettikleri Peygamber için ölmeye niyet ettiler değil ölmeyi göze aldılar ve öldüler. Hayâ abidesi oldular. Bir kişiyi öldürmenin bütün insanlığı öldürmek olduğunu anladılar.
Yol onların yolu. Kahraman da onlar. Yürümek isteyenin yol sormasına gerek yok. Ayaklarımızı onların bastığı yere basmadıkça onların gittiği cennete gidemeyiz