Salavat Getirme, Şefaat ve Allah’dan Başkasını Çağırma Konularına Kuran’ın Yaklaşımı Nasıldır?
Ne kadar gözlemlediniz yahut dikkatinizi çekti bilmiyorum. Allah’ın dışındakileri davet edip, onlara yalvaran insanlar. Ben örneklerine denk geliyorum ve gerçekten İslam’ın özünün anlaşılmamasına üzülüyorum. Dua, yakarış yalnızca Allah’a yapılır, başkasına değil. Yardım ancak ve ancak Allah’dan gelir. Ne Peygamberlerden, ne de ahlaklı gördüğümüz ölmüşlerden değil. Televizyondan ”Ey Şems!” diye seslenenler mi yok, ”Ey Gavs!” diye çağıranlar mı… Aslında çokça örneğini görmek mümkün bu büyük hatanın.
Bakın Rabbimiz Rad Suresi 14.ayette biz kullarına yakarışı, daveti nasıl bildiriyor, iyi okuyalım.
Gerçek dua yalnız O’na/hak davet yalnız O’nun için yapılır. O’NUN DIŞINDA YALVARIP DAVET ETTİKLERİ İSE ONLARA HİÇBİR ŞEKİLDE CEVAP VEREMEZLER (Rad Suresi-14)
Gördüğümüz gibi Allah, O’nun dışında yalvarıp davet edilenlerin kula asla cevap veremeyeceklerini açıkça bildiriyor. Bu yalvarıp davet edilen Peygamber olsa bile. Yardım ancak Allah’dan istenir. Dini Allah’a özgüleyerek yalvarmakta işte budur.
Vefat eden Peygamberimizden yardım talep eden bir anneye rastlamıştım. Çocuğunu sınava uğurluyordu. Dedi ki: ”Sıkıştığında Ey Muhammed yardım et de”. Bu dinen çok hatalı bir davranış ve küfre düşmek. Muhammed Peygamberimizi ve diğer tüm Peygamberlerimizi istediğimiz kadar çağıralım, bizim yakarışımıza cevap veremezler. Cevabı ancak Rabbimiz verir, yardımı da ancak Rabbimiz getirir.
De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kim?” De ki: “Allah.” De ki: “O’nun yanında başka evliya mı/destekçiler mi edindiniz? Bunlar kendilerine bile yarar sağlayıp zarar verme gücünde değiller.”(Rad Suresi,16)
Allah kendi dışında edinilen evliya yahut destekçilerin özelliğini açıkça bildirmiş. Rabbimiz, O’nun dışında edinilen destekçilerin, kendilerine bile yarar sağlayıp zarar verme gücünde olmadıklarını bildiriyor. Hatta Peygamber bile kendisine ne olacağını bilmediğini söylüyor.
Bakalım Muhammed Peygamberimize vahyedilen başka bir ayette, Muhammed Peygamberimiz kendisi hakkında ne söylüyor? O’na ne söylenmesi vahyediliyor?
De ki: “Ben kendime bile Allah’ın istediği dışında bir zarar verme yahut yarar sağlama gücünde değilim.”(Yunus Suresi-49)
Gördüğünüz gibi, Rad suresi 16.ayette Allah dışında edinilen destekçilerin tanımı ile Muhammed Peygamberimizin tanımı aynı. Allah Kendisi dışında bir kimseye yapılan çağrıdan, yakarıştan hoşnut değil. Bu kişi Peygamber de olsa. Kendilerine bile yarar sağlayıp, zarar verme gücünde değillerken; Allah dışında bize hiçbir kimse yardım getiremez. Cevapta veremez. Umarım ki böyle hataya düşenler varsa bir an önce bu tutumlarından vazgeçip af dilerler.
Allah’ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: “Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır. (Yunus Suresi-18)
Bir de zikirmatikle Peygamberimize Salavat getirenler var. Ne kadar çok salavat getirilirse, Peygamberimizin o kadar yardımına ve şefaatine ulaşmayı ümit ediyorlar. Zikirmatikle kaç yüz, kaç bin salavat getirdiklerine bakıyorlar.
Çevremde zikirmatikle Peygamberimize Salavat getirenlere rastladığım oldu. Kendilerine bazı sorular da sordum. Bunlardan birinde aldığım şu cevabı sizlerle de paylaşmak isterim. Bir kızla bu konuyu konuşurken bana şöyle söyledi ”Cuma günleri Peygamberimize yaptığımız salavat sayısı örneğin, Ayşe bu hafta size 1000 kere salavat getirdi diye bildiriliyormuş. Bu sayede ömrümüz boyunca çokça Salavat getireceğiz ve gittikçe Peygamberimiz bizi tanıyacak. O günde aklında tutacak bizleri. Bize yardım edecek.” Ayrıca maalesef bu inanışlara bazı cemaatlerin, tarikatların sohbetlerinde rastlamak mümkün. Kuran’da ne salavat getirenin Peygamberimizin şefaatini kazanacağı yazıyor ne de Peygamberimize ona salavat getiren kulun bildirildiği. Tam tersine, Hesap Günü gelip çattığında kurtarıcı manasında kimsenin şefaat edemeyeceği, şefaatin o gün yaramayacağı, kimsenin kimseyi Peygamber bile olsa kurtaramayacağı bildiriliyor. Yalnızca, gerçeği söyleme manasında, doğru sözlülerin şefaatinin olabileceği yani şahitlik manasında her hangi bir konuda doğru sözlülerin konuşmasına izin verileceğini Kuran’dan anlıyoruz. Muhammed Peygamber, o büyük gün, müslümanların Kuran’ı terk ettiğine dair söz söyleyecek. (Bkz: Furkan Suresi, 30) Zaten Kuran’ın genel manasına yaklaşan yahut ayetlerini araştıranlar göreceklerdir ki bu kurtarıcı manasındaki şefaat anlayışı Kuran’a uymamaktadır.
Şefaat hakkında bazı ayetler şöyle :
O’nun huzurunda, bizzat O’nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! (Bakara Suresi-255)
Rablerinin huzurunda haşredileceklerinden korkanları, o vahiy ile uyar ki korunabilsinler. Onların O’ndan başka ne bir dostu vardır ne de şefaatçısı. (Enam Suresi-51)
Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçısı. (Enam Suresi-70)
Onun yalnız tevilini gözetirler. Onun teveli geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle derler: “İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bizim için şefaatçılar var mı ki, bize şefaat etsinler; yahut daha önce yaptıklarımızdan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?” Öz benliklerini hüsrana ittiler. İftiralarına alet ettikleri, onlardan uzaklaşıp kayboldu.(Araf Suresi-53)
Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah’tır. O’nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçi devreye giremez.(Yunus Suresi-3)
(Meryem-87, Taha-109, Enbiya-28, Rum-13, Secde-4, Sebe-23, Yasin-23, Zümer-43, Zümer-44, Zühruf-86, Necm-26 ayetleri de okunabilir)