KADIN, ERKEĞİ AHİRETTE DE Mİ SUÇLAYACAK?
Dinimizde “kul hakkı” dediğimiz; birbirimizin üzerindeki hakların önemini herkes bilir. Kul hakkına girdiğimiz zaman, sadece tövbe etmekle kurtulamıyoruz. Öncelikle hakkı olan kişilerin hakkını helal etmesi gerekiyor.
Karı-koca hakkı da kul hakları içinde en önemli haklardan birisi: Karı kocanın birbiri üzerinde iki çeşit hakkı var:
Birincisi insan olarak hakları: Dinimizde selam vermekle başlayan, güler yüz sadakadır, diye teşvik edilen bütün iyilikleri önce eşe yapmalı. Yasaklanan; kalp kırmak, kibirli olmak, su-i zanda bulunmak gibi kötülükleri de öncelikle eşe karşı yapmamaya dikkat etmeli.
İkincisi âyet-i kerîme ve hadis-i şerîflerle belirlenen özel karı-koca hakları var. Kadının erkeğe itaat etmesi, saygısızlık etmemesi ve erkeğin evin kavvamı olarak ailenin sorumluluğunu üstlenmesi.
Eşler iki haktan da hem insan olarak birbirleri üzerindeki haklarından, hem de karı koca özel haklarından hesaba çekilecek. Mümin, birini haksız yere üzdüğünde aldığı günahın daha fazlasını akraba hakkından dolayı eşini üzünce alacak. Birine iyilik yaptığında aldığı sevabın daha fazlasını eşine iyilik yaptığında alacak.
Başkalarının haklarına dikkat ederken, en az önemsediğimiz haklar, eşlerin birbiri üzerindeki hakkı. Sanki garanti birbirimizi affedeceğimiz.
Bir kadın anlatmıştı; kocası ölmeden önce “Sana hakkımı helal etmiyorum, ahirette iki elim yakanda.” demiş.
Erkek evin zaruri ihtiyaçlarını karşılamıyorsa, zulmediyorsa karısına, çocuklarına, asık yüzlüyse, kalplerini kırıyorsa, onları sevgisizlikle cezalandırıyorsa hesabını elbette verecektir.
Kadın da kocasına saygısızlık ediyorsa, sesini yükseltiyorsa, asi tavırlar içindeyse, yataktan kaçıyorsa, erkekle evin içinde iktidar mücadelesi yapıyorsa o da onun hesabını verecektir.
Kadınlar; yemek, temizlik gibi ev işleri yaptıkları için kocalarına çok hakları geçtiğini düşünüyor. Özellikle bu konu dindar kadınların; arkasına sığındıkları, kocalarının çokça başına kalktıkları, karı-koca hakları konusunda kendilerini avuttukları bir konudur.
Çünkü dinimizde kadın ev işi yapmak zorunda değildir. Hatta çocuğunu bile emzirmek zorunda değildir. Erkeğin maddi imkânı varsa yardımcı tutacak, sütanne tutacak, mama alacak. Kadın mecbur olmadığı için bu işleri yaptığında sevaba girer. Bu yüzden kadının kocasına hizmeti sadaka hükmündedir. Nasıl ki komşuya iyilik yaptığınızda komşuya hakkınız geçmez. Siz yaptığınız iyilikten sevap alırsınız. Ben sana iyilik yapmıştım hakkımı ver. Olur mu böyle bir şey?
Erkek çalışacak evin ihtiyaçlarını sağlayacak, tamam. Dinimiz kadını ev işlerinden muaf tuttuğuna göre şu soruyu sormak gerekir. Kadın çocuğuna bakmaya, temizlik, bulaşık, yemek yapmaya mecbur değil, peki evli bir kadın neye mecburdur?
Adam evin geçimini sağlamaya mecbur, kadın neye mecbur? Geriye ne kalıyor? Kadın olmaya mecbur, elbette. “Kocasına itaat eden, saygısızlık etmeyen, yataktan kaçmayan, güler yüzlü bir kadın olmak zorunda.” Yukarıda saydıklarım benim sözlerim değil. Sevgili Peygamberimiz’in hadis-i şeriflerinde tek tek sayılmış. Kimse bana kızmasın. Ben sadece hatırlatıyorum.
Peygamberimize “Hayırlı, iyi kadın, nasıl olur?” diye soruluyor. Peygamberimiz: “Kocası yüzüne baktığı zaman onu sevindirir, kocasının meşrû isteklerini yerine getirir ve onun olmadığı yerde hem malını, hem de namusunu muhafaza eder.” diye tarif ediyor.
Başka bir hadis-i şerîfte şöyle buyruluyor: “Kadın beş vakit namazını kıldığı, Ramazan orucunu tuttuğu, namusunu koruyarak kocasına itaat ettiği zaman ahirette kendisine: ‘Artık dilediğin kapıdan cennete gir’ denilir.”
Daha pek çok hadis-i şerîf var. Koca hakları konusunda peygamberimiz bizleri uyarmış. “Rabbim bağışlayıcıdır, beni affeder.” İyi de, bunlar kul hakkına giriyor ve kul hakkını önce haksızlığa uğrayan kişinin affetmesi gerekiyor.
Bir “gerçek Allah” var, kendini kitabı Kur'an-ı Kerim de tanıtan; sevdiği, sevmediği, razı olup, razı olmadığı şeyleri bize bildiren, bol rahmetinin yanında ateşi ve azabı da yaratan… Bir de zihinlerimizde uydurduğumuz Allah zannettiğimiz “tanrı” var. Kendi keyfimize göre hayal ettiğimiz. Hümanist, her şeyi affeden bir Yaratıcı… Bütün hatalarımızı hoş gördüğünü varsaydığımız… Her halükarda bizi affedeceğini düşündüğümüz. Allah (c.c)’ı olduğu gibi mi yoksa olmasını istediğimiz gibi mi tanıyoruz; kendimizle bir iç muhasebe yapmamız lâzım. Sakın şeytan bizi Allah ile aldatmış olmasın. En çok da bizi karı-koca hakkı konusunda vurmuş olmasın.
Dinimiz bu kadar önem vermişken, biz kadınlar “koca hakkı” konusunda neden bu kadar vurdumduymaz davranıyoruz? Cevaplarımız hazır mı, ne diyeceğiz? “Allah'ım evet bir kadın olarak görevlerimi yapmadım; ama kocam romantik olmadığı için yapmadım; evet kocama saygısızlık da yaptım; ama kocam şunlar şunları yapmadığı için ben de öyle yaptım, onu cezalandırdım.” Ahirette de mi kendi yapmadıklarımızdan dolayı kocayı suçlamaya devam edeceğiz? Kocayı suçlamak, hesabımızı hafifletecek mi acaba?
Erkek zaten kendi hesabını verecek. Yaptıklarından ya da yapmadıklarından dolayı… Erkeğin de karısına yaptığı haksızlıklardan dolayı bahaneleri ne kadar geçerli olacaktır? Orada görülecek. Her hak, hak sahibine verilecek.
Biz kadınlar, evlilikte hep erkeklerin ne yapmaları gerektiği ile ilgileniyoruz. Oysa kadınlar olarak kendi vereceğimiz hesabı düşünsek. Kendi yapmamız gerekenlere baksak. Ve hatalarımızı gösteren olduğunda kızmak yerine “Allah razı olsun” desek. Daha güzel olmaz mı?
Sema Maraşlı.