ERKEK DÜŞMANLIĞI
Kavvamlığın önündeki engellerden biri de “erkek düşmanlığı.” Bu da feminizmin başarısı. Feministler öldürülen kadınlar üzerinden erkek düşmanlığı yapıyorlar. İnsanın olduğu her yerde her şey olur, sonuçta cinayetlerde oluyor. Kadınlar da öldürülüyor erkekler de. Feministler için erkeklerin ölmesi dert değil.
Aslında kadınların öldürülmesi de değil onların derdi. Onlar sadece kadınlar ailesinden biri tarafından öldürüldüğünde ya da zarar gördüğünde bunu problem olarak görüyorlar. (Feminizm kadar iki yüzlü bir hareket daha yok.) Hemen “Kadın cinayeti” deyip, cinayeti kadının cinsiyetine bağlıyorlar ve erkeklere saldırıyorlar.
“Kadın cinayeti” demelerinin sebebi ise bu kadınların yaşanan bir problemden dolayı değil, sadece cinsiyetlerinden dolayı, yani sırf kadın oldukları için öldürüldükleri söylemelerinden. Öteki türlü “Erkek cinayeti” diye bir kavramımız daha olurdu fakat yok.
Her gün kadın öldürüldüğü gibi erkek de öldürülüyor. Ölen ve öldüren akraba da olsa kimse “erkek cinayeti” demiyor. Çünkü herkes biliyor ki ölen erkek olduğu için değil, bir anlaşmazlıktan, bir husumetten dolayı öldürülüyor. Kadın için de aynı şey geçerli. Öldürülen kadınlar da cinsiyetlerinden dolayı değil, bir anlaşmazlıktan dolayı öldürülüyor. Fakat feministlerin iddiasına göre kadınlar sadece kadın olduğu için öldürülüyor, bir husumetten dolayı değil.
Oysa bizim toplumumuzda kadın, sadece kadın olduğu için öldürülmez. Ancak namus davası yüzünden kadın öldürüldüğünde buna “kadın cinayeti” denilebilir. Çünkü erkek zina yaptığında hoş görülüyor; fakat kadın yaptığında öldürülüyor. Oysa dinimizde zina da kadına ve erkeğe verilen ceza aynıdır. Kadına daha ağır bir ceza verilmemiştir. Namus cinayeti de fazla değil, bazı bölgelerimizde, bazı aşiretlerde devam ediyorsa da gittikçe azalıyor.
Fakat bunun dışında kocası, eski kocası, nişanlısı gibi yakınları tarafından öldürülen kadınlar, cinsiyetlerinden dolayı değil, o kişilerle aralarındaki anlaşmazlıktan dolayı öldürülüyor.
Mesela eski eş cinayeti çok oluyor. Boşanma sırasında karşılıklı kavga, küfür kıyamet, çocuk göstermemek, nafaka davası gibi sebeplerden dolayı kinlenen, öfkesini kontrol edemeyen, gözü dönmüş cinnet geçiren kocalar eski eşlerini öldürüyorlar. Yoksa adam sakin sakin “Bu bir kadın, bu kadın milleti zaten şöyle böyle, gideyim bir kadın öldüreyim” demiyor.
Eski kayınpederini öldüren erkekler de çok. Eğer kayınpeder damatla husumet yaşamışsa adam gidip onu öldürüyor, eski karısını değil. Fakat feministlere göre ölen kadın değilse, bir problem yok.
Feministler deseler ki “Kadın zayıf, kendini koruyamıyor, korunması lazım” tamam haklılar, buna kimsenin itirazı olamaz, fakat onlar ısrarla aynı şeyi söylüyorlar: “Bu kadınlar sırf cinsiyetlerinden dolayı öldürülüyor, bu bir kadın cinayeti” İşte burada kötü niyetleri ortaya çıkıyor.
Feminizm gerçekten iki yüzlü bir hareket. Feministler cinayetlerin sebepleri ile ilgilenmiyorlar. Cinayeti önlemek için olumlu bir adımları da yok. Mesela cinayetlerde alkollü olan erkek sayısı çok fazla, adam kafayı çekince soluğu eski karısının kapısında alıyor. Desek ki alkol yasaklansın, kadın ölümleri azalacak, feministlerin çoğu buna razı olmaz. Çünkü feministler cinayetlerden nemalanıyorlar.
Onların yaptıkları tek şey cinayetleri bahane ederek erkek düşmanlığı yapmak. Pek çok medya kuruluşu da feministlerin destekçisi. Öldürülen kadın haberlerinin içinden özellikle akrabaları tarafından öldürülenlerin haberleri hiç eksik olmuyor hatta bazen birkaç kez veriliyor aynı haberler.
Feministler geçen dönem hükümete baskı yaparak yenilenen aile kanununda güya caydırıcı olsun diye erkeklere basit suçlar da bile (karısına bağırması gibi, kadın kocasına bağırırsa bir problem yok) delil aranmadan ağır cezalar getirildi ve kanunlar kadınlar lehine değiştirildi. Açıkça ayrımcılık yapılıyor ve bunu şirin göstermek için adına “pozitif ayrımcılık” deniyor; oysa ayrımcılığın pozitifi olmaz.
Peki bu ayrımcılığın kadınlara bir faydası oldu mu? Son kanundan ve cezalardan dolayı cinayetler azaldı mı? Hayır. Tam aksi arttı. Feministler bunu görmüyorlar mı? Görüyorlar fakat onların derdi üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Onlar hâlâ cezaların daha da artırılmasından yanalar.
Ayrıca velev ki hadi biz de kabul edelim öldürülen kadınlar sadece kadın oldukları için öldürülüyor olsun. Böyle bile olsa, öfke problemi yaşayan, ruh sağlığı bozuk, alkol problemi olan ya da işsizlik ve aile sorunları yüzünden cinnet geçiren ve karısını öldüren bazı erkeklerin günahını neden bütün erkekler çeksinler? Neden ısrarla bütün erkekler caniymiş gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Ayrıca oğluna gelini dövdürten kaynanaların, kocasını aldatan ya da sevgilisine kocasını öldürten kadınların günahı bütün kadınların üstüne kalmıyor. Kadınlar suç işlediğinde bireysel, erkekler suç işlediğinde toptan cezalandırılıyor.
Böylece hem kadınların zihnine erkekler, şiddet yanlısı canavarlar, olarak işleniyor, hem de erkekler, erkek olmaktan dolayı utandırılmaya çalışılıyor. Bir taşla iki kuş.
Ne zaman karı-koca muhabbettinden bahseden bir yazı yazsam, kadın şiddeti varken nasıl muhabbetten bahsettiğime şaşan kızan hanımlardan mesajlar geliyor.
Mesela tesettürlü kızların kurduğu bir blog sayfasında “Yeni Aile Kanunu” başlıklı yazımı eleştiren yazar kızımız, yazımı baştan başa can yakıcı, talihsiz, her anlamda utanç verici bulmuş ve "Her gün eşleri, erkek kardeşleri, babaları tarafından öldürülen onlarca kadının vebali hepimizin üstümüzde iken" nasıl kocalarla muhabbetten bahsedebildiğime şaşmış. İşte buyurun feministlerin başarısı. Bizim kızlarımız, kadınlarımız onlardan daha çok sahip çıkmışlar onların davalarına. Sadece bu genç kızlarımız değil feminizm ile zihni kirlenmiş pek çok kadın, erkekleri düşman ilan etmiş ve düşman ile muhabbetti de doğal olarak mümkün görmüyorlar.
Sema Maraşlı.