OTORİTER KADINLAR
Bizim toplumumuzda aile ile ilgili yüzyıllardır devam eden en büyük problem kadınların evde otorite olmasıdır. Ataerkil bir toplum gibi görünsek de aslında anaerkil bir toplum yapımız var. Bunun İslamiyet öncesi Türk toplumuna uzanan bir geçmişi var. İslamiyet ile birlikte değişmedi, gelenek olarak devam etti.
Osmanlı toplumunda da kadınlar otoriteyi hep ellerinde bulundurmuşlardır. Günümüzde otoriter kadınların üzerine bir de feminizm tozu eklenince pek çok ailede yönetim tamamen kadınlara geçmiştir. İstisnalar vardır elbette fakat genel manzara böyle. Oysa bu dinimize de yaratılışımıza da aykırıdır. Kadın otoriteyi eline alarak koca ve baba rolünü de üstlenmiş olur. Bu durumda erkeğin evde bir hükmü kalmaz. Erkek sadece kadının altından kalkamadığı işlerden sorumlu tutulur. Bu da erkeğin ruh halini bozar.
Kadınlar evde otoriteyi üç şekilde ellerinde bulundurmuşlardır. Kibarlıkla: Ağırbaşlı denilen kadınların otorite kurma yolu genellikle kibarlıktır. Kadın az konuşur; bir bakışı, bir sözü ile evde herkese dediğini yaptırır. Yapılmadığında ise yüz ifadesi ile ev halkını aşağılamayı başarır. Karısının mahkeme duvarı gibi yüzünü görmemek için erkek onun her istediğini yapar. Bu kadınlar görgü kurallarına uyarlar, erkeği de kendi kurallarına uydururlar. Mesela "Osmanlı kadını" diye bir tabir vardır: hanımefendi fakat dediğim dedik kadın tipi.
Kırılganlıkla: Fazla kırılganlık da erkek üzerinde bir otorite kurma yoludur. Kadın elinde bir mendil, "istediğim olmazsa ağlarım bak" hal ve tavrında yaşayarak kocası üzerinde otorite kurar. Erkek tatsızlık olmasın diye istemese de hep karısının istediklerine "tamam" der. Yoksa kadın hasta olur; başı ağrır, bayılır, kalbi çarpar, sinir krizi geçirir... Erkek biraz da karısının hastalıkları ile uğraşmamak için teslim bayrağını çeker.
Kabalıkla: Bağıran çağıran, azarlayan, dırdır eden kadınlarda bu huylarıyla kocaları üzerinde otorite kurarlar. Erkek ele güne rezil olmamak düşüncesi ve evlendik, yuvayı yıkmayalım iyi niyetiyle kadına itaat eder.
Kadınların otorite kurmada en büyük silahları cinsellikleridir. Her üç durumda da erkek kadının istediğini yapmadığı zaman cezasını yatak odasında çeker. Karısına elini bile süremez.
Otoriter kadın sahip kadındır. Evlendiği anda koca onundur, ev onundur, evlat onundur. Hepsi de onundur. Gönüllü yüklenir bu ağır yükü. Sonra da bu yükün altında ezilmemek için saçını süpürge etmek zorunda kalır çoğu zaman. Çünkü sahip olan, onu kaybetmemek için korumak zorundadır. Kocanın görevi para kazanmak ve kadının istediklerini yapmaktır. Erkek bunları yaptığı kadar "göstermelik" bir saygıyı hak eder.
Çünkü otoriter kadınlar, hükmettikleri kocaya gerçekten saygı duymazlar, duyamazlar. Her ne kadar otoriteyi kendileri tercih etmiş olsalar da kadın fıtratı, güçlü bir erkeğe dayanma ve güvenme, bir erkeğin kolunun kanadının altına girme içgüdüsü ile yaratılmıştır. Kadın kendisinden korkan, çekinen bir adamın tehlikeli durumlarda yuvasını koruyabileceğine inanmaz ve erkeği kendi gözünde değersizleştirir.
Tabii her erkek karısının otoritesine razı olmuyor. Erkek otoriteyi kabul etmediği zaman da o evde ya sürekli iktidar mücadelesi yüzünden kavgalar oluyor, ya da evlilikler bitiyor. Erkeğin kadına itaati de evliliğin devamı için garanti değil. Bu durumda daha çok kadınlar boşanmak istiyor. Çünkü kadın, saygı duymadığı adamla yaşamak istemiyor; kadının gözünde evliliğin heyecanı ve cinselliğin çekiciliği de kalmıyor.
Kadınlar kuzu gibi değil, aslan gibi koca isterler. Fakat kanına hükmetme hastalığı girmiş olan kadın, bazen bilerek, bazen de farkında olmadan kocayı kuzuya çevirir, sonra da beğenmez.
Peki, bu kocalar kuzu olmayı niye kabul ederler?
Sema Maraşlı.