EVLİLİĞİ AİLE İSTEMEDİĞİNDE
Aileler olarak hepimizin hayalleri var: Çocuklarımızı istediğimiz gibi yetiştirelim; bizimle aynı fikirleri paylaşsınlar, bizim istediğimiz meslekleri seçsinler, bizim beğendiğimiz kişilerle evlensinler, bizim istediğimiz gibi yaşasınlar.Yok böyle bir şey. Acilen bu hayalden kurtulmamız lazım.
Üniversiteler açıldı, bu yıl binlerce genç yeni bir şehre, yeni bir okula ve yeni bir hayata başladı. Önceki yıllarda kazananları da katarsak on binlerce genç yuvadan uçtu. Aileler yürekleri pır pır ederek gönderdiler evlatlarını. En büyük korkuları da onlara göre gereksiz birini karşılarına gelin ya da damat olarak getirmeleri.
Pek çok anne-baba çocuğuna “Aman evladım dersine çalış, sınıfını geçmeye bak. Okulun bitsin, mesleğini eline al, evlendiririz biz seni. Birine takılıp kafanı dağıtma. Başına bela alma, hele ailemize uymayan kimseyi karşımıza çıkarma, gönlünü kimseye kaptırma…” demiştir.
Gençler de genellikle “Tamam merak etmeyin. Okumaya gidiyorum evlenmeye değil.” derler. Fakat sanki bunu diyen gençler onlar değilmiş gibi; sanki anne-babaları “Aman evladım, gözünü dört aç, beğendiğin, kendine uygun gördüğün birini bulursan ilk yıldan sakın kaçırma.” demişler gibi kısa zamanda pek çoğu kendine birini buluverir.
Dindar aileler, biraz daha emindir, çocuğunun kimseyi bulmayacağından. Onlar genellikle “Benim çocuğum asla yapmaz” modundadırlar. Onlar “harama bakma” der gönderirler.
Bunlar dindar gençler; gözlerine gönüllerine sahip çıksın, demek kolaycılıktan ve gerçekleri görmemekten başka bir şey değil. Allah (c.c) “Zinaya yaklaşmayın” buyuruyor. Kadın-erkek karışık ortamlar zinaya en yakın ortamlardır. Eğer bu gençler zinaya düşmeden, kendilerini korumuşlarsa, evlenmek için ailelerin karşısına gelmişlerse, şükredip evlendirmek gerek. Fakat maalesef durum böyle olmuyor genellikle.
Geçen kış, gençlerden bu konu hakkında çok fazla mesaj geldi. Genelde şu minval üzereydi. “Üniversitede tanıştık, şunca yıldır birbirimizi seviyoruz, konuşuyoruz, harama helale de dikkat etmeye çalıştık, şimdi evlenmek istiyoruz fakat ailelerimiz kabul etmiyor, onları nasıl ikna edebiliriz?”
Öncelikle ailelerinizi nasıl ikna edeceğinizi bilmiyorum. Çünkü bunun belli bir metodu yok. İşiniz çok zor. Zaten ikna olacak bir yapıda olsalardı, bu soruyu bana sorma safhasına gelmeden işiniz hallolurdu.
Pek çok mesajda anne- babalarından duydukları şantaj cümleleri de vardı “Onunla evlenirsen hakkım haram olsun.” çoğunlukta “Bizi çiğnersen bizi unut.” diyenler ve “senin yüzünden depresyona girdim.” deyip gerçekten hasta olup tedavi olanlar…
Babalar daha kolay ikna olurken gençler, anneleri ikna edemiyorlar.
Bu kadar katı tutumlu insanlar (hele de kadınsa) nasıl ikna olur, ben gerçekten bilmiyorum. Zaten normalde anne-babaların şöyle düşünmesi lazım. “Evladımız kaç yıl onunla görüşmüş, gönülleri kaymış. Birbirlerine bağlanmışlar, bize artık nikahla onları günahtan kurtarmak düşer.”
Fakat damat ya da gelin adayı istedikleri ya da hayal ettikleri gibi olmuyor çoğunlukta. Bu hayal kırıklığının bütün suçunu evlatlarına yüklüyorlar. Oysa bu durumda önce kendi hatalarını da görmeleri lazım. (Söylediklerim aynı zamanda kendime. Benim çocuklarım da okuyorlar.) Tam evlilik çağında, tam kanların deli attığı zamanda, sen evladını karma bir okula göndermişsin; kızlar, erkekler sabahtan akşama sınıfta, kantinde, bahçede birbirlerini görüyorlar ve muhatap olma durumunda kalıyorsa, evladının birine tutulma ihtimali de çok yüksektir. Anne-baba üniversiteye göndererek dolaylı yoldan baştan bunu kabul etmiş oluyor.
Sonuçta üniversiteye odun göndermiyorsun. (Çok nadir genç, kendini koruyabiliyor o ortamlarda. Onlar da çok büyük mücadelelerle, nefis terbiyesi ile uğraşarak.) Kadın-erkek birbirini her zaman çeker. Bu yüzden anne baba önce kendi hatasını görmeli. “Ne yapayım okul sistemi böyle.” diyorsan sistemin hatasını da gör. “O benim evladımı tavlamış.” diye karış tarafı suçluyorsan, evladının hatasını da gör. “Evladım bana bunu nasıl yapar.” diyorsan kendine tekrar bak, kendi hatanı da gör. Ayrıca evlilik niyeti ile karşına gelmişlerse, gizli kapaklı bir şeyler yapmamışlarsa, yine iyi. Evlendir, kavuştur.
Gerçi konu sadece üniversite ile alakalı değil. İş yeri de olabilir başka bir yer de. Anne babanın onaylamak istemediği her evlilik durumu için geçerli.
Gençler, ailelerinin itirazlarını da yazmışlar. Kabul etmemek için pek haklı bir sebepleri de görünmüyor.
“Dindar bir genç. Ailesi bize çok uygun. Babam kabul etti fakat annem aynı boydayız, diye kabul etmiyor.” demiş genç bir kız. (Bahane. Annenin damatta aradığı şartlar olsaydı boyunu gözü görmezdi. Büyük ihtimal maddi durumunu beğenmemiştir, ya da işini. Kızıyla aynı okulda okumuş olsa bile. Çünkü kadınlar genellikle kendileri ile aynı seviyede olanı değil, daha üst seviyede olanı ister.)
“Evlenince onun memleketinde oturacağız, diye annem kabul etmiyor.” demiş bir başkası (E tabi seni düşman tarafına göndermek istemiyorlar. Evladı bekar olarak gitsin otuz sene gurbette çalışsın, itiraz etmezler fakat evlenip üç sene karısının ya da kocasının memleketinde otursun büyük problemdir bu bizim toplumda genellikle. E ne de olsa dünür, düşman olarak görünür çoğunlukta)
“Annem onun ailesi köylü diye kabul etmiyor. ‘Ben nişanda düğünde onları dünürüm diye nasıl insanların karşısına çıkaracağım.’ diye itiraz ediyor.” diye özetlemiş başka biri de. (İnsanlar arasında köylü şehirli ayırımı yapan insanlara çok kızdığım için bu konuda hiç bir şey söylemeyim. Ağır kaçabilir. Şehirde doğup büyüdüğü için kendini üstün görmek de ne büyük bir kibir. Hele el gün lafı da ayrı bir cehalet örneği. Sen evladının mutluluğuna bak.)
Yalnız çok ilginç. Bütün mesajlarda “babam ikna oldu annem kabul etmiyor” sözünün bulunması, erkeklerin evde hanımları tarafından ne kadar adam yerine konduğunu da açıkça gösteriyor. Adamların evladının üzerinde söz hakkı bile yok. Kız istemeye gidince babasından değil, annesinden istemek lazım demek ki. Anneler gitsinler birbirlerinden istesinler. Adamları süs olarak götürüp yormaya gerek yok. Nasıl olsa “hanım bilir” diyecekler.
Neyse konuya dönersek, aileler gençleri kavuşturmak yerine ayırmaya çalışıyorlar. Dindar aileler anne-baba hakkını sonuna kadar kullanıyorlar. “Hakkımı haram ederim. Beni incitirsen ömür boyu yüzün gülmez. Seni hiç affetmem…”
Bazı gençler baskıya fazla dayanamayıp ayrılıyorlar, birbirlerine verdikleri bütün sözleri silip, karşı tarafın âhını alarak.
Bazıları zorla ikna ediyor, anneyi fakat anne nişanı, düğünü burunlarından getiriyor. Sonrasında da problem çıkarmaya devam edebiliyor.
Bazıları dinlemeyip kendi başlarına evleniyorlar. Karı-koca aralarında en ufak bir tatsızlık olsa anne-babamızı dinlemedik iflah olmayız ruh hali içinde oluyorlar.
Bir de sevdiği ve ailesi arasında kalıp, iki taraftan da vazgeçmek istemeyip, çaresizlik içinde kalıp üzüntüden depresyona giren, hatta aklını kaybedenler de var.
El insaf anne-babalar! Evlatlarınıza bu kötülüğü niye yapıyorsunuz? Hem kendi sinirlerinizi hem onların sinirlerini yıpratıyorsunuz. Kısmet deyin, evlendirin. Evlenmelerine engel olsanız, ayırsanız daha iyi olacaklarının hiç bir garantisi yok. Ayrıca size vebali de olur. Çocuklarınızın eş adayı aranan bir sabıkalı değilse, cidden çok haklı sebepleriniz yoksa bırakın sevdiği ile evlensin ve eğer hataysa seçiminin sonucuna kendi katlansın.
Aile baskısı ile sevdiğinden ayrılanlar genellikle evliliklerinde mutlu olamıyorlar. Çünkü ayrıldığı gözünde kalıyor. Birbirleri ile çok mutlu olacağı hayallerini kurmuşlar yıllarca, onu yıkamıyorlar. Belki onunla evlense hiç mutlu olamayacak fakat evlenmediği için gözünde büyüyor ve evlilik yaptığında evinde pırlanta gibi eşini gözü görmüyor. Aklı kavuşamadığında kalıyor. Böylece aileler hem evladına hem onun sevdiğine hem de evladının yeni eşine oğluna ya da gelinine (bu işte hiç suçu olmayana) yazık ediyor. Bu da büyük bir vebal.
Sema Maraşlı