Yolların En Güzeli
Din adına nice şarlatanların, sömürü ve saptırıcıların, dinde eğrilik arayanların, dininden/ahiretinden verip, dünyalıkları satın alanların ilgi ve itibar görebildiği karanlık bir zamandayız. Dinimizi doğru öğrenebilirsek, cambazlar bizi kandıramaz, şaşırtamazlar, çatıştıramazlar... “Ahir zamanda dinimizi doğru öğrenip cihad edenlerin kurtulacağı” müjdesini vermiş Efendimiz(S.A.V).
İslam; barış, doğruluk, adalet, güven, merhamet, kardeşlik ve birlik demektir. Günümüzde bu kavramların içi ne kadar “doluysa”, biz de o kadar Müslümanız?
Tevhidimizin gereği olarak; İslam dini/düzeni/yolu dışındaki tüm yollara/düzenlere/dinlere, ehlisünnete aykırı inançlara itiraz ediyor, onları ret ve inkâr ediyor, beğenmiyor ve ancak/sadece İslam’ı seviyor, beğeniyor ve kabul ediyoruz: “La ilahe illallah”, “La mabude illallah” diyoruz...
Zulüm ve sömürüler/ifsatlar kelime ve kavramlar üzerinden de sürdürülüyor. Dinimiz İslam’a ait olan kelimeler ve kavramların anlamları ya daraltılarak ya da tamamıyla değiştirilerek, dinimizin doğru anlaşılmasının/öğrenilmesinin önlenmesi projesi ne yazık ki başarıya ulaşabilmiştir. Böylece doğru ve tam bir İslam/DİN anlayış ve bilgisinden yoksun, yanlış ve eksik algılanmalar cehalete, anlaşmazlığa, ihtilaflara, çatışmalara ve sonuçta bölünmelere yol açmıştır. Kaç çeşit dini anlayış ortaya çıkmıştır? Kelime ve kavramlarımızın anlamlarıyla oynanmak suretiyle onlara da zulmedilmiştir. Dinin temeli, özü tevshit ve marifettir. Din ve İslam’la ilgili doğru bilgileri paylaşmak istedik. Doğru bilgi edinilmeden doğru fikirler/görüşler ortaya çıkabilir mi? Tevhid bilgi ve inancımızın doğru olması şarttır. Temel sağlam olmazsa amel binası tutmaz, çöker.
Dinimizin temeli, özü tevhiddir. Tevhid ve marifet en önemli ilimdir, deniyor. Tevhidi ile şirki, Hak ile Batılı Kur’an’dan/Furkan’dan öğreniyoruz.(Furkan,2-3) Rabbimizi bilmek, tanımak, O’nun hükümlerini bilmekten önceliklidir. Ve hükümlerdeki hikmetler, ancak O’nun(c.c) doğru olarak bilinmesi, tanınmasıyla mümkündür.
DİN: “Allahu Teala tarafından konulan ve elçisiyle akıl sahibi insanlara tebliğ edilen, onlara dünyada ve ahirette saadet yollarını gösteren nizam/sistem/ilahi kanundur. “Yine din “Ulûhiyet/Rububiyet ile ubudiyet(kulluk)arasındaki hâkimiyet/egemenlik-itaat ilişkilerini düzenleyen kanun, nizam ve yoldur. Özetle hayatımızı ilahi iradeye uygun bir şekilde yaşamamız, her yerde, her işimizde her zaman Allahu Teâla’nın rızasına göre yaşamaya çalışmamız “kulluğumuzun “gereğidir. Yalnızca O’na kulluk, yalnızca O’na itaatle mümkündür.
“Allahu Teâla(c.c)indinde tek geçerli(hak) din İslam’dır.”(Al-i İmran,19)
İlk insan/Peygamber Adem (A.S)dan Hz. İbrahim’e, Hz. Musa’ya, Hz. İsa (A.S)...son Elçisi Hz. Muhammed’e (S.A.V) kadar gönderilen tüm peygamberler Allah’ın dini İslam’a/tevhide çağrı yaptılar. Hepsi de Müslüman ve Mü’mindirler. Kendilerine uyanlar da o zamanın müslümanlarıydılar. Tevrat, Zebur, İncil ilahi özelliklerini tahrifle yitirdiler. Son Kitap Kur’an-ı Kerim ilahi korunmaya alınmıştır. Lafzı mahfuzdur, lafzı değiştirilmekten korunmuştur.
Son Kitap’la din (İslam) nimeti tamamlanmıştır. Ekmeldir, eksiltme de ekleme de yapılamaz. Kur’an lafzıyla da manasıyla da mucizdir. Benzeri sözler yazmaktan insanlar acizdir. Nasıl ki lafızları(sözleri) benzersiz, özgün, üstün ise; anlamları, hükümleri, ilkeleri de, tümüyle nizamı da benzersiz, eşsiz, yanlışsız, eksiksiz, kusursuz ve mükemmeldir. Tevhid inancımızın gereği de bu değil mi? O (c.c) nasıl ki tekdir (ahad, vahid), ortağı, dengi, benzeri, yardımcısı yok, tüm eksikliklerden yüce, kemal sıfatlarla vasıflı ise, O’nun dini/nizamı/yolu da öylece mükemmeldir, eşsiz, benzersiz, yanlışsız ve üstündür.
O’nun kelamıyla, hükümleri ve nizamıyla, yarattığı insanların sözleri, hükümleri düzenleri öylece farklı olup, Yaratan’la yaratılanlar arasındaki farklar gibidir. Kitabımız bizim için “şifadır”, hidayettir”, “Nurdur”,”Furkan’dır”,”tarik-i müstakimdir”,”Hablullahtır”...
O’nun nizamından/yol/din den başka hak düzen/din/yol yoktur. İslam’dan başka düzen/yol/ dinlerin hepsini red ve inkâr ederiz. İslam’dan başka tüm yollar, düzenler batıldırlar/cahiliye hükmündedirler. İslam Hak, ondan başka her şey batıldır.
İki tercihimiz var: Ya vahye uyacağız(tevhid),ya da “heva”ya uyacağız(şirk).İslam’a aykırı, kaynağı vahiy olmayan tüm beşeri düşünce, inanç, ilke ve hükümler, düzenler şirktir, batıldır, cahiliyedendir.
Yaratan’a kullukla yaratılanlara kölelik arasındayız. Ya Rahman’a ya da şeytana itaat ediyoruz. “Şeytanı da nefsi aldattı. Şeytan ve nefis putları(düşmanlarımız)bizi Allahu Teala’nın yolu İslam/ tarik-i müstakim’den ayırıp, batıl (beşeri) yollara, düzenlere, düşüncelere saptırıyor, hem dünyada hem de ahirette hüsranımıza neden olabiliyorlar...”
O’nun hükümlerinde adalet, doğruluk, hikmet, ilim kemaliyle mevcuttur. Allahu Teala adaleti ve doğruluğu emrediyor. “Allahu Teala(c.c)Elçilerini ve kitaplarını yeryüzünde adaletin sağlanması için göndermiştir, mizanla birlikte...” (Hadid,25)
“Rabbinin kelimesi(Kur’an) doğruluk ve adalet bakımından tamdır...”(En’am,115)
“Gerçek bu Kur’an (insanları) öyle bir şeye (yola) yöneltip götürür ki O,en adil ve en doğru bir(yol)dur.” (El-İsra,9)
Bu ayeti kerime mealini Hasan Basri Çantay merhumun “Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim” (Hicri:1401,Miladi:1981) adlı üç ciltlik eserinin en başına koymuş olması çok hikmetli ve anlamlıdır.
Yine Fatiha-7, Yasin-4, Hud-112, Nisa-135, Al-i İmran-13, Araf-29,45, Nahl-90, Enbiya-61, Enam-161 ayetlerinde adalete ve yola, doğruluğa vurgular vardır.
Kur’an-Kerim’in “Furkan”(Hak ile Batılı ayırdeden), “Sırat-ul mustakim” (dosdoğru yol), “Hablullah” (İslam, Allahu Teala’nın semadan yeryüzüne asılmış, indirilmiş ipi ki, tutunanlar kurtulurlar), “urvet-ul vüska” (tutulacak sağlam kulp)isim ve sıfatları konumuzla ilgilidirler.
Her gün 5 vakit namazda okuduğumuz Fatiha’da yine “sırat-ı müstakim”e (dosdoğru yol, İslam) vurgu var. Bizi, dosdoğru yolu İslam’a -sapanların yoluna değil, kendilerine nimet verilenlerin yoluna- (Nisa,69) iletmesi(hidayet),bu yolun dışındaki yollara sapmaktan(dalalet ve gadap) koruması dualarımız, niyazlarımız var. Yine azıp, sapanların, gazaba uğrayanların hıristiyanlar ve yahudiler olduğu hadisini biliyoruz. Özetle İslam’ın dışındaki tüm tahrif edilmiş kitap(din)anlayışlarının, beşeri tüm ideoloji ve sistemlerin, yolların batıl ve sapkınlık olduğunu biliyoruz. Ve ümmeti Muhammed’in yetmiş üç fırkaya ayrılacağına, bunlardan fırka-i naciye dışındaki yetmiş iki fırkanın ateşte olduğuna, en zararlısının da haramı helal, helali haram sayan fırka olduğuna inanıyoruz. Ahzab suresinin de yetmiş üç ayet olduğunu biliyoruz.
En’am suresi 153.ayette: “Şüphesiz ki bu (İslam) benim dosdoğru yolumdur. Artık siz ona uyun. Aykırı yollara uymayın. Sonra (o yollar) sizi O’nun yolundan ayırırlar...”
Nisa suresi 69.ayette: “Allah’a ve Resulüne itaat edenlerin, kendilerine nimet verilen Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacağı...” müjdesi veriliyor.
Efendimiz (S.A.V): “Kalpleri çekip çeviren Rabbim! Kalbimi senin dinin üzerinde sabit kıl. Ayaklarımı kaydırma...” niyazında bulunuyor.
Demek ki yolda olmak çok önemli. Ve yolu görmede, yola girmede, yürümede, koşmada O’nun inayetine yardımına muhtacız. Yolda zemin çok kaygan. Her an ayaklarımız kayabilir, sapabiliriz endişesinde ve ihtimamında olmalıyız. “Tarik-i müstakime hidayet” duamızı inşallah kabul buyurur. Günde kırk kez bu duaya muhtaçmışız. Bu duayı kırk kez yapanlarımızın bile ayakları kayabiliyorken, ya namazla duayı terk edip, hidayet talebinde bulunmayanlarımızın hali nice olur?
“Kişi liderinin(dini veya siyasi) ve arkadaşının dini üzerinedir.” “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” “Kişi sevdiğiyle haşrolunur.” “Allah için sevmek ve buğzetmek farzdır.” Hadis-i şeriflerini ciddiye almak zorundayız. Öncülerimizin bizi hangi yola çağırdıklarına, bunda samimi ve ehliyetli olup olmadığına özen göstermek sorumluluğundayız. Bu, herşeyden önce ilmi gerektiriyor. Lehimize ve aleyhimize olan hükümleri, bilgileri öğrenmemiz farz...
“Şeytan sizi (Allah yolundan) engellemesin.” (Zuhruf,62)
“Şeytana tapmayın! Çünkü o, size açık düşmandır, dememiş miydim?” (Yasin,60)
“Senin doğru yolun üzerine oturup, onları saptıracağım...” (Araf,16)
“Nereye gidiyorsunuz?” (Tekvir,26)
“Rabbimiz bizi Hadi isminle kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet”,”kalblerimizi dinin üzere sabit kıl, ayaklarımızı(başka yollara)saptırma”. “Müslüman olarak vefat ettir” ve “bizi salihlere kat”. “Hakkı batılı ayırdeden furkan ikram eyle”...”Hakkı hak olarak bilip ona uymayı, batılı batıl olarak bilip ondan kaçınmayı,” yetmiş üç fırkadan “fırka-i naciye” ye hidayet buyur. Dualarımızla...