Sadelik Güzeldir
Hayatlarımız fazlalıklarla dolu! Eşya, kıyafet, ayakkabı, gazete, , kap kacak vs. Kimileri belki de hayatı boyunca kendisine hiçbir faydası olmayacak yığınla eşya ile birlikte yaşıyor.
Fazlalık nedir? Fazlalık çok olan, gerekli olmayan, artık durumunda olan şeydir. Bizi yoran, bunaltan, hayat kalitemizi fazlasıyla etkileyerek düşüren fazlalıkların neler olduğunu belirlemeli ve vakit kaybetmeden, bir an önce yol vermeli, kurtulmaya bakmalıyız.
Neden mi?
Çünkü fazlalıklar zamanla ağır gelir, ruhumuza da, hayatımıza da. Farkında olsak da olmasak da, bize hiçbir faydası olmayan ve boş yere biriktirip atamadığımız ne varsa zamanla yaşam enerjimizde tıkanıklıklara sebep olur. Bir süre sonra içinden çıkılamayacak bir hale getirebilir bizleri.
İstifçilik / Dipozofobi
Hayatımızda meydana gelen fazlalıklar esasen, atamayıp biriktirdiklerimizden oluşur. Biriktirmenin bir adı da istifçiliktir. Psikoloji de Dispozofobi olarak adlandırılır bu durum.
Burada aklımıza hemen şu soru gelebilir, “Tutumluluk ve istifçilik aynı şey mi?” hayır, değil tabii ki. Bu iki kavram arasında ki ince çizgiyi ayırt etmek gerekir.
Tutumlu olmak; aşırı harcamalardan kaçınmak, boşa har vurup harman savurmamak, belli bir birikim sağlayarak o birikimi zamanı gelince belirli bir yerde kullanmayı amaçlamak demektir.
Ayrıca belirtmekte fayda var; istifçilikle, koleksiyonculuk da karıştırılmamalıdır. Koleksiyonculuk, ele geçen her şeyin biriktirilmesinin aksine, ilgi duyulan bir alanda, ilgili nesnenin toplanması ve çeşitlerine göre ayrılarak biriktirilmesidir.
Koleksiyonculuk bir nevi hobi olarak yapılır diyebiliriz. İstifçilik ise; kenara atılan şeyin işlevini zamanla unutarak, hatta çoğu zaman değersiz ve sağlıksız olan eşyaların sadece biriktirmek amacıyla saklanması demektir. Öyle ki kişiler zamanla işe yarayıp yaramadığına dahi bakmadan buldukları her şeyi kenara atmaya başlarlar. İşte sıkıntı da burada başlıyor.
Uzmanların ifadelerine göre biriktirilen eşyalarla zamanla duygusal bir bağ kurulur, kişide güven hissi oluşturursa bu durum hastalık (Dispozofobi) haline gelebilir ve tedavi edilmesi gerekir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var, bu tarz kişiler hasta olduklarını kabul etmezler. Bu sebeple kişinin çevresi, özellikle de aile bireyleri bu sorunu yaşayanlara tedavi olmaları noktasında yardımcı olmalıdırlar.
Amaçsızca, tüketmeden biriktirmek bir süre sonra yaşam alanlarını yaşanmaz hale getirir. Çünkü kişi o kadar çok biriktirir ki, boş olan yerleri de doldurmaya başlar.
Biriktirilen eşyaların sebep olduğu sağlıksız ortamlar hayatımızın olmazsa olmazları olan temizlik gibi bir değeri olumsuz yönde etkilediği gibi, kişilerin hareket alanını da daraltır ve sıkıntıya sokar.
Bu sebeple gündelik hayatın akışı içindeki işlevler de bundan nasibini alır. İstifçilik; temel ihtiyaçlarımız olan yemek yapmak, uyku uyumak gibi fonksiyonlarımızı sekteye uğratır.
Psikiyatri Enstitüsünün yapmış olduğu araştırmalara göre İngiltere’de yaşayan her 20 kişiden biri istifçilik yapıyor. Ve çoğu kişi yaşadığı bu durumu gizliyor. Kimileri utanıyor, kimileri ise öğrenen insanların kendilerini anlayamayacaklarını düşünüyor.
İstifçilikle ilgili TRT Belgeselin hazırlamış olduğu bir programa denk geldim. Bu belgeseli izleyenlerin dehşete kapılmaması mümkün değil. Biriktirilen eşyaların ne olduklarını, bir evin neden tıka basa doldurulduğunu vs. unutuyorsunuz. O görüntüler karşısında sadece “Bir insan nasıl bu hale gelebilir, ya da neden bunu kendine yapar” diye soruyorsunuz. Yıllar öncesinden kalmış gazetelerden, boş karton kutularına, gündemi çoktan tarihe karışmış olan broşürlere kadar, kısaca çoğu işe yaramayan bir yığın eşya görüyorsunuz.
İzlediğim bir bölümde, evi temizlenmeye çalışılan bir istifçinin şu sözleri olayı özetler nitelikte; “Varlıklarını bile unuttuğum bir sürü ilginç şey buldum.” Yani olay öyle bir boyuta gelmiş ki, amaç sadece biriktirmek olmuş o kişi için. Biriktirilen eşyaların arasında nelerin olup olmadığını tam olarak hatırlayamıyor bile.
Bir diğeri ise; “Bu durum hayatımın kontrolünü tamamen eline geçirdi. Yani bir anlamda iki ayrı kişiliğe sahip biri gibiyim. Evin içinde farklı bir hayatım var, evin dışında ise tamamen farklıyım. Yani dışarıdan bakanlar için normal bir hayat sürüyorum. Kimse bu gizli yaşantımı bilmiyor” diyerek özetliyor içinde bulunduğu bu üzücü durumu.
Bu programda istifçilerin evleri istif edilen eşyalardan arındırılmaya çalışılıyor. Bu iş uzmanlar eşliğinde ve kişiler ikna edilerek yapılmaya çalışılıyor. Asıl amaç bu zorlu durumu yaşayanları iyileştirmek ve hayatlarını kâbusa çeviren bu durumdan kurtarmak. Ve maalesef mevcut tablo o kadar vahim ki, ağlayarak hiçbir eşyasının atılmasına razı olmayanlar, kendisine yardımcı olmaya çalışanlara kızıp, bağıran hatta küsenler bile var.
Çöp Evler
İstifçilik rahatsızlığı çoğunlukla yurt dışında var olan bir sorun gibi gözükse de, ülkemizde de bu sorundan bahsetmek mümkün. Son zamanlarda haberlerde gördüğümüz çöp evler bunun bir örneğidir.
İşin diğer bir yönü ise üzerinde durmaya değer gibi görünüyor. Zira bazı uzmanlara göre istifçilik, kapitalist düzenin bir ürünüdür. Bazen evlerini çöp eve çeviren ve yokluk içinde yaşıyormuş gibi bir görüntü sergileyenlerin aslında ciddi bir mal varlığı olduğu ortaya çıkıyor. Bu da tarihçi Daniel Smail’in, istifçiliğin kapitalist düzenin bir ürünü olduğunu savunmasını doğrular nitelikte.
Daniel Smail bu konuyla ilgili görüşlerini şöyle anlatıyor; "İstifçiliğin daha çok kapitalist dünyayla birlikte başladığını, ilkel toplumların bir parçası olmadığını düşünüyorum. Aslında istifçilik, aşırı üretimin sonuçta çöpe ulaştığını düşünen bir kişinin bu çöpleri kendinden bir parça gibi görüp bundan ayrılamaması durumu"
Daniel Smail’in bu tespiti İslam dininin mükemmelliğini aklıma getirdi. Paylaşmanın, kendinde olanın olmayana da verilmesinin, hiçbir şeyde aşırıya kaçmadan, daima orta yolu izlemenin gerekliliğini en güzel İslam dini anlatmıyor mu sizce de?
İnsan Neden Biriktirir?
Biriktirmenin nedenleri çok ve çeşitli olabilir. Çocukluk döneminde yaşanan ekonomik sorunlar, Duygusal bağlanma, bazı duygusal yoksunluklar (reddedilme, aldatılma, sevgi ve şefkat yoksunluğu gibi) bu sebepler arasında diyebiliriz. Özellikle bazı duygusal yoksunluklar kişileri eşyalara karşı aşırı bir ilgiye ve bağlanmaya itebilir.
Bazen kişiler farkında olmadan internette çok vakit geçirirler ve gerekli, gereksiz her şeyi satın alırlar. Günden güne artan alış veriş siteleri üzerinden birçok sipariş veren bu kişiler de biriktirme eğiliminde olabilirler. Biriktirme diğer adıyla istifçilikten uzak durabilmek için ihtiyacımız olan neyse o alınmalı, ihtiyaç fazlası olan ise yerinde bırakılmalıdır.“Bunu da alayım, belki lazım olur” düşüncesinden uzak durmakta fayda var.
Eşya biriktiren herkesin istifçi olduğunu söyleyemeyiz elbette. Zira ülkemizde özellikle yoğurt kovalarını, konserve kavanozlarını biriktiren ev hanımlarının sayısı oldukça fazla. Burada önemli olan, her işte olduğu gibi bu işte de aşırıya kaçmamaktır. Eğer siz de bulduğunuz ne varsa işinize yarayıp yaramadığına bakmadan kenara atmaya başladıysanız durun.
Biriktirdikleriniz hayatınızı kısıtlamaya, zorlaştırmaya ve olumsuz yönde etkilemeye başladıysa dikkatli olun. Elinizde ki kontrolün kaybolmasına izin vermeyin. Ya bir destek alın, ya da biriktirmeyi bırakın. Hayatınıza ve ruhunuza ağır gelen ne varsa atın, bir an bile düşünmeden. Bir yük gibi taşıdığınızı düşündüğünüz hayatınızın ne kadar hafiflediğini göreceksiniz.
Biriken ve kullanmadığınız giysilerinizi, eşyalarınızı etrafınızda bulunan özellikle ihtiyacı olan insanlarla paylaşın. Bırakın eviniz de, ruhunuz da nefes alsın. Hayatınızda, doğallık ve samimiyet olsun yeter. Kurtulun artık; sadece kuru kalabalıktan ibaret olan, “Bu da fazla” diyebileceğiniz eşya adına neyiniz varsa.
Zeynep Yeter Arslan