KULLUK SADECE NAMAZ VE ORUا'TAN İBARET DEĞİLDİR
Allah'a kulluk sadece ibadetlerle snrl deًildir. Kulluk mükellefiyeti, hayatn her sahasn içine alr. ضyle ki yaantmz içerisinde karlatًmz her hususu Cenâb- Hakk'n rzasna muvafk bir ekilde yerine getirmek de kulluk çerçevesindedir. Yani bir mü’min, her zaman ve mekânda kullukla mükelleftir.
Yukardaki misallerde de gِrdüًümüz gibi iman yaamak sadece namaz ve oruç ile deًildir. فnsan hayatn çevreleyen her ey mümin için imtihan vesilesi olabilir. Bu nedenle ِnümüze bu ve benzeri imtihanlar çktً zaman, namazda Allah'a itaat ettiًimiz gibi itaat hali üzere bulunmamz gerekir ki bu da kulluk dairesindedir.
فbni ضmer (r.a.)'dan rivayet edildiًine gِre Rasûlullah (s.a.v.) ِyle buyurdular: "Bir kadn ِlünceye kadar hapsettiًi bir kedi yüzünden azâb edildi ve bu sebeple cehenneme girdi. Hayvan hapsettiًinde ona bir ey yedirmemi, içirmemi, yerdeki haereleri yemesine bile izin ve imkân vermemiti." (Buhârî, Enbiyâ 54)
“Susuzluktan ِlmek üzere olan bir kِpek bir kuyunun etrafnda dolap duruyordu. فsrailoًullarndan günahkar bir kadn onu gِrdü; hemen çizmesini çkard ve onunla kِpek için kuyudan su çekerek onu sulad. Bu yüzden o kadn baًland.” (Buhârî, Enbiyâ 54)
Bu iki hadis-i erifte akibeti dile getirilen kadnlarn durumu da, namaz klp klmamalar ya da oruç tutup tutmamalar cihetiyle deًil anlatlan hadiseler karsndaki iyi ya da kِtü tutumlar sebebiyle olmulardr. Bu da kulluًun ümulünü anlamaya fayda veren iki nebevi haberdir.
AHفRETف DـNYAYA TERCفH ETMEK KULLUذUN ESASIDIR
Kur’ân ve Sünnet’te yer alan emir ve nehiyler, istisnasz mü’minin 24 saatine, evine, iyerine, her sِz ve hareketine, ksacas hayatnn her alanna hitap eder. Hakikat bu iken, bugün bazlarnn dinin emirlerini yaantnn bir bِlümüne hasrettiklerine ahit oluyoruz. Bu kimseler, camide Müslümanca hareket ederken, ِrneًin düًünlerinde فslâm’n izi gِrülmüyor. Toplantlarnda çok rahat bir ekilde dinin emirlerini çiًneyip, yasaklarn alenen ileyebiliyorlar. Houna gitmediًinde, nefsine aًr geldiًinde dinin emrini kolaylkla terk edip nefsinin arzusu istikametinde hareket edebiliyorlar. Halbuki dünyevi ve uhrevi bütün ilerimizde ِncelikle ahiret saadetini temin edecek ekilde tercih yapmak kulluًun esas ve mutluluًun kaynaًdr. Bu istikameti muhafaza etmek her kulun asli vazifesidir. Bِyle bir tercihi ise, zahirde ve batnda bütün istek ve arzusu Cenâb- Hakk'n rzas olan ve varlًn bütün yِnleriyle Hz. Allah’a çeviren kalp sahibi kullar hiç sknt duymadan yerine getirebilir. Nefsin hilkatinde var olan kibir, ucup, itiraz, dünya sevgisi gibi çirkin ahlâklar sebebiyledir ki iman zayf, kalbi bitap, nefsi mutmain olmam kullar bu ulvi istikamete yِnlerini çeviremezler. Nefsin tezkiyesi ve ruhun tasfiyesiyle hakiki sevgi ve marifete erememi kullarn, Allah ve Rasûlü’ne itaat ve teslimiyetlerinin ِnünde de daima zulümât perdeleri gerilidir.
Binaenaleyh nefis, Allah ve Rasûlü’nün emrine boyun eًmeli, raz olmal, sknt duymakszn itaat etmelidir. Allah'ü Azîmü'-ân (c.c.) bu hususta ِyle buyurur: “Hayr! Rabbine yemin olsun ki onlar, aralarnda çkan anlamazlk hususunda seni hakem klp, sonra da senin verdiًin hükümden dolay nefislerinde hiç bir sknt bulmadkça ve tam bir teslimiyetle teslim olmadkça iman etmi olmazlar.” (en-Nisâ, 4/65)
NEFSفN ISLAHI ve KULLUذUN HAKفKATفNE AاILAN KAPI
Bir kul, Sahâbe efendilerimizde var olan ve en üstün haliyle tezahür eden itaat ve teslimiyete, ancak nefsini bu ahlâklardan arndrmakla sahip olabilir. Kii, benliًinden vazgeçmedikçe, Hakk’a kِlelik manasna gelen kulluًun hakikatine eremez.
Bِyle bir kalbin ve nefsin sahibi olmann yolu ve metodu nedir? فin asl ve sِzün ِzü; akl, ruhu, nefsi ve bütün varlً daima ebedi hayatn saadetini celbeden yِne çevirmektir. Peki nefsinin çirkinliklerine batm, eytann iًvalarna teslim olmu bir insann kendi bana tesbihatla, nafile ibadetlerle meguliyeti ile bu nimet bulunabilir mi? Elbette Allah'n rahmeti ve dilemesiyle kulun zikir ve ibadetlere yِnelmesi baz müküllerine derman olacaktr; lakin tertemiz bir nefis ve safi bir kalbe kavumak, ihlasn ihsann hakikatine kavuup zulumat ve rahmet perdelerini aralayarak Hakk'n seçkin kulu olmak rehbersiz, müritsiz mümkün deًildir. Bu imkanszlk Cenâb- Hakk'n taksimatnn bir gereًidir. Hz. Pîr Abdulkadir Geylanî (k.s.) bu hakikati u veciz sِzleriyle dile getirmitir:
"اalnz, tâ ki, kalbinize O'nun yaknlk kaps kapanmasn. Akll kimselerden olunuz. قu anda içinde bulunduًunuz hâl, hiçbir ie yarar deًil. Akl banda olan, büyük kimse ile olunuz. Allah'n hükmünü bilen ve O'nun bilgisine inanm olan zâtla sohbete devam ediniz. Felah bulmu kimseyi gِrmeyen, felah yolunu bulamaz. O kimse ki, âlim ve ilmi ile âmil olan zâtlarla olmaz, o ancak bir kesek¬ten -kurumu çamur parçasndan- ibarettir. Onun ne ِnderi, ne de bir ana merkezi vardr. O ki, Hak ile sohbet eder, onu bulunuz.
Sizden kim olursa olsun, ortalً gece karanlً kapladً zaman, halkn sesi çekildiًi ve uyuduklar anda kalksn. Abdest alsn ve iki rekât namaz klsn. Ve desin: “Allah'm, kullarndan sâlih olan, Zât’na yaknlk bulan birini bana gِster. O, beni Sana iletsin ve Zât’na varan yolu gِstersin.”(el-Fethu'r-Rabbânî ve'l-Feyzu'r-Rahmânî, 62. Meclis)
Hakikat bu iken onu arzulamamak, rza ve yaknlً kِtülüًü emreden nefsin serabnda aramak ne yaman bir yanlgdr.
"Bu yol uzundur, menzili çoktur
geçidi yoktur, derin sular var."