Kalbe Can Suyu
Bedenin maddi ve manevi merkezi olan kalp, aynı anda iki farklı durumda bulunmaz, kişinin yaptıklarından etkilenir. Buna göre güzel kulluk, iyi işler, ibadet ve taat kalbi nurlandırır. Günahlar, çirkin ve fena işler ise karartır.
Kur’an ve Sünnet kalp için ışıktır. Bu ışığı rehber edinmiş bir kalp ilâhi fıtrata uygun bir yol üzere olur.
Nurunu onlardan almayan bir kalp ise kararır, ışıksız kalır ve yolunu kaybeder. Her şeye perdelenmiş gözlerle bakar, görülmesi gerekenleri göremez. Elbette gözler pek çok şeyi görür ama sanki hiç görmemiş gibidir. Ne kainattaki büyük nizam, binbir nakışla her dem kendini gösteren mucizevî oluşlar ne de ölüm ona bir şey söyler. İmandan, ibadetten zevk almaz olur. Küfrü, isyanı, fesadı güzel görmeye başlar.
Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde noksanlık bakımından iki türlü kalpten bahsedilir. Biri mümin olmayan ve inkârcılık dolayısıyla hakikate eremeyen kalp; diğeri ise iman sahibi olan fakat amelle ilgili eksikler dolayısıyla zayıflayan kalptir.
İman nuruyla aydınlanmayınca
Allah’a bile inanmıyor olsa da bütün inkârcılar İslâm’ın muhatabıdır. Dolayısıyla bütün insanlığın kalbi bu nur ile aydınlamaya adaydır. Fakat pek çoğu inkârda ısrar ederler. Allah Tealâ bu kimselerin kalplerini çeşitli vasıflarla anlatmıştır. Kimi yerde “katı”, kimi yerde “mühürlü”, kimi yerde de “körelmiş” sıfatı kullanmıştır.
Katı kalp: Hak Tealâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
“Bütün bunlardan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta ondan da katı! Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki onlardan ırmaklar fışkırır. Öyleleri vardır ki, çatlar da bağrından su kaynar. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yerinden kopup aşağı yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. ” (Bakara, 74)
Kalp katılığı, ilâhi rahmetin kesilmesiyle doğrudan ilgilidir. Hak Tealâ;
“Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini kaskatı yaptık.” (Maide, 13) buyurmaktadır.
Ayette kalp katılığının sebebi olarak lânetlenmenin gösterilmesi ürperticidir. Bir diğer ayette ise şöyle buyrulmaktadır:
“Kalpleri katı olanların vay haline!” (Zümer, 22)
Hz. Peygamber s.a.v. de kalbi katı kimseyi cehennemliklerden saymıştır:
“Cehennemlikleri size haber vereyim mi? Onlar katı yürekli, cimri ve kibirli kimselerdir.” (Müslim)
Mühürlü kalp: Kur’an-ı Kerim’de inkârcılıkta ısrar eden kimseler için kullanılan bir diğer ifade de kalplerinin mühürlü olmasıdır. Çünkü kalp ilmin zarfıdır. Bütün inançlar kalpte saklıdır. Kulak ve göz de birer kapı gibidir. Duyulan ve görülen her şey kulak ve göz vasıtasıyla kalbe girer.
Şu halde kalbin mühürlenmesi, zarfın mühürlenmesine; kulak ve gözün mühürlenmesi de, kapının mühürlenmesine benzer. Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de (bir çeşit) perde gerilmiştir ve onlar için büyük bir azap vardır.” (Bakara, 7)
Aslında insan kalbini kendisi mühürletmektedir. Yani insan kendi sonunu kendi elleriyle hazırlar, hakkındaki kararı kendisi verir, kendi ipini kendisi çeker. Nitekim;
“Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir (iyi amel işlerse kurtulur, değilse helâk olur.)” (Tur, 21) ayeti bunu ifade eder.
Kalplerin mühürlenmesinin sebeplerini açıklayan birçok ayet vardır. O ayetlerden birinde;
“İşte onlar hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve doğru yolu bulamamışlardır.” (Bakara, 16) buyrulmaktadır.
Bir diğer ayette ise bu hakikat şöyle beyan edilmiştir:
“Onlar bozulup yoldan sapınca, Allah da kalplerini (doğru yoldan) saptırdı.” (Saff, 5)
Körelmiş kalp: İman nuru ile aydınlanmamış kalpler hakkında kullanılan bir diğer ifade de körlüktür. Çünkü imandan mahrum kalp manen kördür. Güneşin önüne kara bulutlar geldiğinde güneş görülmediği gibi, kalbin önüne gelen isyan, vesvese, şüphe bulutları, kalbin gerçekleri görmesine engel olur. Nitekim Hak Tealâ bu gerçeği şöyle ifade etmektedir:
“(Seni yalanlayanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki gözler kör olmaz, fakat göğüsler içindeki kalpler kör olur.” (Hac, 46)
Katı, mühürlü ve körelmiş kalp sahibi için artık bir kurtuluş yoktur. Sadece Allah hidayet verirse iman ile şereflenir. Yoksa onun tefekkür ve amelleri kendisini imana götürmekten uzaktır.
Gönül pas tutarsa
Kur’an-ı Kerim’de iman sahibi kimselerin kalpleri için de farklı tabirler kullanılmıştır. Bunlardan ikisi “günahla örtülme” ve “paslanma”dır.
Günahla örtülü kalp: Meşhur sahabi Ebu Hüreyre r.a., Hz. Peygamber s.a.v.’in şöyle buyurduğunu haber verir:
“Mümin bir günah işlediği vakit kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer kendini günahtan alıkor, istiğfar ve tevbe ederse kalp parlar. Ama tevbe etmez, günaha devam ederse o siyahlık artar ve sonunda kalbi tamamen kaplar. İşte bu, Allah Tealâ’nın: ‘Hayır, öyle değil; onların kazandıkları kalblerini paslandırıp köreltmiştir.’ (Mutaffifîn, 14) ayetinde anlatılan, kalbin paslanması ve günahla örtülmesidir.” (Tirmizî, İbn Mâce)
Paslanmış kalp: Kalp, ayna gibidir. Yukarıdaki ayette beyan buyurulduğu üzere gaflet, günah ve kötü ahlâk gibi şeylerle paslanır. Onun cilası ise iki şeyle mümkündür: Biri tevbe ve istiğfar, diğeri de zikir. Şunu unutmamak gerekir ki, zikir bir ilaçtır. O da ehil olan bir tabipten, yani bir mürşid-i kâmilden alınır.
Kalp paslanınca, paslı ayna gibi gördüğünü tam yansıtamaz. Hakkı bâtıl, bâtılı hak görebilir. Pas çoğalınca düşünce ve anlayış bozulur. Hakk’ı kabul edemediği gibi, bâtılı da inkâr edemez.
Meşhur alimlerimizden İmam Gazâlî rh.a. hazretleri bu hususta şöyle demiştir:
“Kalp, parlak bir ayna gibidir. Kötü ahlâk ise aynanın parlaklığını gideren leke ve is gibidir. Onu karartır. Bu zulmet sebebiyle Allah Tealâ’nın gösterdiği yolu göremez olur. Önüne perdeler, engeller çıkar. Güzel ahlâk ise kalbe ulaşan nur ve ışık gibidir. Onu günah lekelerinden ve karartılarından temizler.”
Kalbin pas tutması bir çeşit cezadır. Gerçeği algılama yeteneğinin bitme noktasına geldiğini ifade eder. Bu derece paslanan bir kalp artık işlevini göremez hale gelir.
Kalbin pası, Kur’an okumak, Allah’ı zikretmek ve güzel ahlâk sahibi olmakla giderilir. Nitekim Efendimiz s.a.v. şöyle buyurur:
“– Şüphesiz kalpler de demirlerin paslandığı gibi paslanır.
Bunun üzerine;
– Ya Rasulallah, onun cilası nedir, diye sorulur. Allah Rasulü s.a.v. de şöyle cevaplar:
– Kalplerin cilası Kur’an okumak, Allah’ı çokça zikretmek ve ölümü çok hatırlamaktır.” (Beyhakî, Ali el-Müttakî)
Ah şu gaflet uykusu
Gaflet kalp için bir zehirdir. Helak edicidir. Kul ne kadar gaflete düşerse, o nisbette ilâhî ilim ve hikmetlerden cahil kalır, feyz ve bereketten mahrum olur. Dünyayı sevdiği kadar gaflete düşer. Heva ve hevesine düşkün olduğu kadar da dünyayı sever. Kalpte iman ve yakîn nuru zayıfladığı ölçüde de, nefsin kötü sıfatları ortaya çıkar. Bu zayıflık kalbin Allah’tan gayri şeylerle perdelenip, kulun Rabbinden uzaklaşmasıyla meydana gelir.
Kalp de Hastalanır
Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde belirtildiği üzere, kalp de hastalanabilir. Bu hususta Hak Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır.” (Bakara, 10)
Kalp hasta olur; inkârın, isyanın, cehaletin ve kötü ahlâkların merkezi durumuna gelir. Kalbi hasta eden nifak, şüphe ve tereddüttür. Öldüren ise, küfür ve inkârdır.
Allah’ı anmaktan uzak duran bir kalp dermansız ve güçsüz kalır, kendinden beklenen fonksiyonunu yitirir. Sahibini irşad edemez, ona doğruyu gösteremez hale gelir.
Amele Göre Kalp
Ashab-ı Kiram’ın büyüklerinden İbn Abbas r.a. şöyle demiştir:
“İyi amel yüze parlaklık, kalbe nur, rızka bolluk bereket, bedene güç, insanların kalbine muhabbet verir. Günah ise yüzde gölge, kalpte karanlık, bedende zayıflık, rızıkta kıtlık ve insanların kalbinde nefret meydana getirir.”