Kudüs Bizimdir Aksa Bizimdir
Filistin topraklarının son hamisi bizlerdik. Kudüs’ün düşman eline geçmesi ile Osmanlı’nın yıkılması, bizim için, neredeyse aynı şeydir.
Gazze, Çanakkale ile birlikte, iki kritik savunma hattımızdan biriydi. Birinci, İkinci ve Üçüncü Gazze Muharebeleri ile çok büyük gayret gösterdik. Olmadı, onu korumaya gücümüz yetmedi. Oralar, elimizden çıktı. Yüz sene oldu.
Kudüs davamız, her ne kadar ondan ayrı düşmüş olsak da devam ediyor. Kudüs’ü seveni biz de seviyoruz. Kim Kudüs’le ilgilenirse, derdimizle, yaramızla ilgilenmiş oluyor.
Filistin ve Kudüs konusunda en hassas millet olduğumuz aşikâr. Nasıl olmasın: Filistin, sadece Filistinlilerin değildir. Kudüs, evimiz; Mescid-i Aksa ise evladımız gibidir. Filistin topraklarında kırk yedi şehitliğimiz, binlerce şehidimiz var.
Mescid-i Aksa’daki ağaçlar ile birlikte, milletimizin yüreği de yandı, yanıyor. Meydanlar, yasaklara rağmen, Filistinli kardeşlerimize destek için dolup taşıyor.
Kabul edelim yahut etmeyelim: Milletimizin duruşu yeterli, ama siyasi irade yetersizdir. Sözler ile icraatlar, maalesef, birbirini tutmuyor. Bu durum, kötülerin, zalimlerin cesaretini pekiştiriyor.
Mesela, tepkinin ve ticaret hacminin paralel olarak artması. Bu nasıl mümkün oluyor? Gerçekten anlamıyoruz.
Söz, ancak elle tutulur. Filisin için, Kudüs için, Mescid-i Aksa için elle tutulur ne yaptık, yapıyoruz?
Beklentimiz, daha kararlı adımların atılması. İtirazların kürsüde kalmaması. Devletin, hükümetin millet ile uyum içerisinde olması.
Şurası bir gerçek: Kudüs, İslam dünyası için bir turnusol vazifesi görüyor. Sadık olanlar ile olmayanlar, mevzu Kudüs olunca, birbirinden ayrılıyor. Dert ve dava sahipleri, Kudüs’te belli oluyor.
Filistin, müminlerin müşterek derdi ve davasıdır. Kudüs, inancımızın bir parçasıdır. Elbette inancımızın gereğini yerine getireceğiz. Kudüs’ü çocuk katillerinin insafına terk edemeyiz. Filistin toprakları ve Kudüs davası için her türlü çabayı sonuna kadar göstermeliyiz.
Her şeyden önce: Siyonist Yahudilerin işgal ettiği toprakların tamamına, ‘Filistin’ diyoruz. Tarihî hakikat bu şekildedir. Mevcut durumu tanımadık, tanımıyoruz.
Hayır, Yahudi düşmanlığı yapmıyoruz. Aksine, Yahudilerin düşmanlığına maruz kalıyoruz. Bu sebeple: İsrail’e devlet demiyoruz, diyemiyoruz. İsrail, başka bir şeydir. Mesela…
İsrail, büyük bir yalandır. Yalanlar üzerine kurulmuştur. Yalana inananların sayısı, onu gerçek yapmaz. Her yalan, bir gün son bulur.
İsrail, derin ve karanlık bir terör yapılanmasıdır. Karanlıktan korkabiliriz, terörden çekinebiliriz ama korkularımızın üzerine gitmek zorundayız. İsrail, bir gecekondudur. Tuğlası insan bedeni, harcı kan ve gözyaşından ibarettir.
İnsanlığın İsrail sorunu, öyle sıkça dile getirildiği gibi, eski bir mesele değildir. Geçmişi yüzyıl bile değildir.
Tam olarak bu: 1948’den beri, benzer şeyleri yaşıyoruz. İstikrarlı ve kasıtlı olarak.
İnsanlık düşmanı İsrail, masum insanları taciz ve tehdit ediyor, gözyaşlarını ve kanlarını akıtıyor. Ortada, tahammül sınırlarını aşan bir zulüm var.
Endülüs, esaslı bir ibret olarak, önümüzde duruyor. Filistin, hepimizin gözleri önünde, ikinci bir Endülüs olma yolunda ilerliyor. Kudüs şehri ve Mescid-i Aksa, her geçen gün, daha uzak bir hatıraya dönüşüyor.
Yanlış anlaşılmasın: Karamsarlığa kapılmıyoruz, umudumuzu muhafaza ediyoruz.
İnancımız odur ki, ne yaparlarsa yapsınlar, Filistinlilerden kurtulamayacaklar. Onlar, Kudüs’ün bekçileridir. Mescid-i Aksa’yı zimmetlerine geçirmek isteyenler, eninde sonunda, ellerinde bulunanları da kaybedecektir.
Sadece şuna işaret ediyoruz: Batı dünyası, Yahudi sorununu, İslâm coğrafyasına ihraç etmiştir. Hal böyle iken, sorunun çözümü için, sorunun kaynağı olan Batı dünyasına müracaat etmenin ne manası var?
Suçu suçluya şikâyet ettiğimiz müddetçe, dertlerimiz bitmeyecektir. Canımız yanmaya, kayıplarımız artmaya devam edecektir.
Çözüm, Batı’da değil, tarihtedir. Tarih, sadece kuvvet alınacak değil, aynı zamanda ibret alınacak bir zemindir. Kudüs tarihi, birlik içindeyken neler yapabileceğimizin ve dağınıkken neleri kaybedeceğimizin en dokunaklı örneklerine sahiptir.
Filistin’in vaziyeti ortada: Kudüs bizimdir, fakat özgür değildir. Özgür Kudüs’e giden yol, İstanbul’dan başlıyor. Bağdat, Musul, Halep, Şam, Beyrut ve Kahire hattı üzerinden devam ediyor. Türkiye, bu yürüyüşü başlatabilecek, bu hattı birbirine bağlayabilecek yegâne ülkedir. Ancak daha kuvvetli ve dirayetli olmamız şart.
Kuvvetli olmaktan, yalnızca maddiyatı anlayanlar olabilir. Kısmen doğru olsa da yetersizdir. Şahsi ve küçük hesaplardan kurtarabilirsek, kuvvetli oluruz. Dayanışma duygusuna ve birlikte hareket etme kabiliyetine kavuşabilirsek, kuvvetli oluruz.
Gücümüzü toplayıp, dirayetimizi sağladıktan sonra: İşgal altındaki toprakları kurtarmak ve elimizde kalanları korumak için önleyici tedbir gerekiyor.
İsrail, sadece güçten anlar, çekinir. Ortak ordu kurulmasına yönelik adımları hızlandırarak, askerî seçeneğin hayata geçirilmesi tek çaredir.
Kiminle? Kalanla, gelenle, buna inananla.
Yüz sene önce Kudüs’le beraber düşmüştük. Yeniden büyük olacaksak, tekrar oradan ayağa kalkabiliriz, kalkmalıyız.
Özetin özeti: Kırk yıl önce Kudüs yürüyüşüyle yola çıkanlar için artık ordumuzu Kudüs’e doğru yürütme vaktidir.
Ayhan Demir.