Kur'an'ın Bereketi üzerinize olsun
" Hep birlikte Allah'ın ipine ( Kur'an'a ) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. "
( Al-i İmran:103 )
رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ
Rabbim ! Gönlüme ferahlık ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar." ( Taha 25-28)
Önce söz vardı... O "ol" dedi ve sonra kâinat yokluktan varlığa büründü...
Sözler Yüce Allah'ın biz insanoğluna bir lütfudur. Söz sayesinde kalp kapıları aralanır... Sözün kıymeti, manası, bedeli ödendikçe hayât anlam kazanır.
Biz gönülden iman edenler: müminler diğer gâfil olan insanların dışında gerçeği, görür hakikati anlar, çoğu duyguyu tam adabıyla yaşarız. Bunun izahı şöyledir ki ; korkacaksak Allah'tan, sevineceksen Allah'tan, huzûr duyacaksak yine Allah'tan ötürü ona dayanarak ona teslim olarak yaşarız bu halleri fakat bu hallerden çok uzakta olan insanlar var ...
Şu günlerde insanlar birbirlerine zulmetmekte, birbirlerinden korkmakta. Kendilerini karşısındakine sevdirmek, yaranmak yahut onu üzmek ona karşı galip gelmek gibi bir çok menfaate karşı yaşıyorlar. Hakikatten kaçıyorlar.
Gerçekleri görmezden gelip söylenenlere kulak asmıyorlar misali şöyle ki Bir kişi gelse dese ki : "Şöyle şöyle yapma, yanlış yapıyorsun ! Bu yanlış yol doğru yol burada ; Hakta", Dinlemez kafasını sallar ve konuşmanın bitmesini bekler .
Yattığı odada bir rafta Kur'ân-ı Kerîm'ler durur ama okumaya tenezzül bile etmezler . Okumazlar, gözlerinin dibine koysak, gözünü kapatır haktan ve gerçekten kaçabildiğince kaçarlar çünkü nefsi ona dinlememesini okumamasını emreder bilakis Yüce Rabbimiz Sevgili Peygamberimize gönderdiği ilk ayeti kerimede "oku" buyuruyor...
İnsan, öyle mukaddes bir varlıktır ki aklı ve iradesiyle doğruya ulaşabilir. Gerçeği doğruyu ayırabilir. Bir kitabı veya bir yazınsal metni okumaya başladığında zihniyle az çok örtüşen fikirler gördüğünde ruhuna biraz daha okuma isteği gelir. Eğer hali vakti yerindeyse açtığı bir sayfadan gerçekten samimi bir şekilde anlayarak haz alarak diğer sayfaya geçer ki bahsettiğimiz sadece bir beşeri üründür. Kur'ân-ı Kerîm ise Allah'ın o güzel vahiy meleği; Cebrail Aleyhisselâm ile son peygamberi, iki cihan serveri; Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem'e gönderdiği kutsal, tüm beşeriyattan uzak, ondan önce ki üç büyük kutsal kitap gibi ilâhî bir kitap ve şu âleme gönderilmiş son kitapdır.
Biz insanların yerkürede yalnız olmadığının en büyük delilidir. Her bir ayetinde diğer ayeti tasdikleyen, diğer ayeti vurgulayan, bütün ayetlerin ortak bir noktası bulunan kutsal bir kitapdır. Bir defa okumaya niyetlenince insan, niyeti hakikatle birleşir, devam eder okumaya, anlamaya çalışır defalarca okur. Önceden bildiği yanlışların her birini orada doğrusuyla hakikatiyle bulur. Şuana kadar arkadaş ortamında, aile ortamında veyahut okuduğu o samimi kitap yazarlarından bulduğu lisanı Kur'ân'da bulamaz. Kur'ân da başka bir güzellik vardır, tarif edilemez bir huzûr vardır, bunu sadece samimiyetle okuyan bilir.
Kur'ân-ı Hakim, Allah'ın kelâmıdır ve biz onu sadece okumak, yazmak için değil anlamak için varız. O düzeni anladığımız zaman yeryüzünde hiç kimsenin bu lisanda bir eser çıkaramayacağını görürüz. İşte Kur'ân bu kutsal özellikleri ile mümine Rabbin'den sunulmuş en önemli rehberdir.
Çağımızda çok satan, çok okunan bir kitabın bile Kur'ân'ın yanında bir değeri yok iken şu kainatın en önemli parçası olan insan, o kitapları bile okuma tenezzülünde bulunurken, sorulunca "Elhamdülillah Müslümanım" diyen o insan, Kutsal bir kitabı baştan sona kadar nasıl da okumamıştır! Okuma gayreti göstermemiştir! Durum böyle olunca o, Yüce Rabbimiz'in katından kovduğu iblis ve yardımcıları dünyada insanların yazdığı kitapları pek önemsemezler. "Kur'ân'ı okumadığınız her bir vakit bizim için değerlidir" derler ve sevinirler. Gözümüzü, dilimizi, zamanımızı Kur'ân'ı okumak varken başka kitapları okumakla harcarız. Neden? O kitapları okumakla geçirdiğimiz zamanı Kur'ân okumaya ayırmayız. Çoğu insan okuma ve yazma bildiği halde kara cahilmiş gibi bir kitap bile okumaz, bir şey yazmaz. Yer, içer ama bir teşekkürü bile çok görür onu yoktan var eden Rabbine. İşte kendini ve hayâtını mahveden de budur. Bu kainatı sorgulamaya çalışmaz büyük bir gafiliyete kapılır. Halbuki Rabbimiz Kutsal kitabı ; Kur'ân-ı Kerîm'in İnşirah suresi'nin 7-8. ayetinde şöyle buyuruyor: " Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar. "
Bizi bu evrenin asıl gayesini ortaya koyan güzel ve biricik kitabımızı okumaktan alıkoyan şey nedir? Evet cevap tanıdık; Şeytan, fakat bizi engelleyen sadece o değil bir de nefsimiz var. Bu nefs, Allahü teâlânın düşmanıdır. Hadis-i kudside: " Nefsine düşmanlık et, çünkü o benim düşmanımdır." buyurulmuştur. Nefs, tasavvufî olarak da, "kendisinde iradi hareket, his ve hayat kuvveti bulunan latif buharlı bir cevherdir." şeklinde tanımlanır. Nefsimize düşman olmalıyız, onun bizi yönetmesine izin vermemeliyiz ve onu köreltmeliyiz. Biz bir kere olsun nefsimizi yenip okumaya niyetlenirsek, o gayeyi öğrenmeye niyetlenirsek, o meşakkatli yola, yüce Rabbimiz'in eşsiz kelâmının sadece bir cümlesiyle başlasak, belki de hayatımız boyunca elde edemeyeceğimiz o güzel huzûra ereceğiz.
"Bilesiniz ki kalpler ancak Allahı anmakla huzur bulur. " ( Ra'd 28 ).
Biz huzuru Kur'ân'da arayalım İnşâAllah . Kimseye sormayalım, kimseye el açmayalım, önce doğru yolu bulmak için okuyalım. Önce Kur'ân-ı Kerîm'i okuyalım, beşeri kitapları değil! Evet bize faydası olan beşeri ürünlerde var ama önce Kur'ân'ının dilini öğrenelim. O zaman kimseye bağlı kalmadan bir tek Allah'a teslim olarak hakiki benliğimize kavuşacağız İnşâAllah. Rabbim Kur'ân'ı okuyan, anlayan ve ona göre amel edenlerden eylesin bizi. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) şunu söylemiştir: " Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitab'ı ve Resulünün Sünneti. " (Muvatta, Kader 3, 2, 899) . Bu hadisi şeriften şunu anlıyoruz ki: Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'in sünnetine uygun bir şekilde yaşamaya çalışalım, onun hayatı bizim tasvir ve tasavvurumuzdan çok daha yüksektir. Onun hayâtında şâibe aramak, güneşte leke aramaya benzer. Onun hayâtı Kur'ân-ı Kerîm'den akseder. Onun ahlâkı Kur'ân ahlâkıdır. İnsan eğer bir insanı örnek alacaksa aradığı emniyet ve huzûru, feyz ve fevzi onda bulur. O, beşerin son mürşidi ve halâskârıdır.
Ona, Âl ve Ashabına salatü selâm olsun. Kur'ân'a ve Kur'ânın ışığında açılan tüm yollara tâbi olmamız ümidiyle. Selâm ve dualarımla. Allah'a emanet olasınız...