Modern Çağın Kelimeleri
Hiç şüphesiz insanı değerli kılan kendisine bahşedilen kelimelerdir. Kelimelerle konuşan, kelimelerle iletişim kuran, kelimelerle savaşan insan için onlar bazen bir sığınak bazen ise bir silah olur. Kimi zaman insan kelimelerin seslerinden yorulur ve suskunlaşır, kimi zaman en gür sedasıyla kelimelerin yolculuğuna kapılır.
Kelimelerle meleklerden ve cinlerden farklı kılınan insan, modern dünyanın baş döndürücü hızında kelimelerin aktarıcı gücüne olan inancını da kaybetmiş olabilir mi? İnsanın özneleştirilerek dünyanın ve bütün bir âlemin merkezine konulduğu modern dünyada, her şey ancak insan “özne”sine hizmet edebildiği ölçüde kıymetlidir. Pragmatizmin alabildiğine etkin olduğu bu süreç, her türlü bağın ve bağlantının merkezine de “fayda”yı koyuyor. Değerlerin dahi yalnızca insana nispetle anlamlı kılındığı bu çağda, kelimeler de ancak insana hasredilerek kullanılma telaşında. Kelimeler işimize yarıyorsa başka bir deyişle bizi haklı çıkarıyorsa onları safımıza katıyoruz. Bizi haklı çıkarmaya güç yetiremeyen kelimeleri ise işimize yaramayan kavramlar gibi saf dışı bırakmakta bir an bile tereddüt etmiyoruz.
Yeni dönemin en popüler kelimeleri, saygı ve hoşgörü. “Senin gibi düşünmüyorum ama sana saygı duyuyorum.”, “Savundukların benim inancıma ters fakat sana saygı gösteriyorum.” gibi cümlelere muhakkak bir sosyal medya mecrasında yahut televizyon programlarında şahit olmuşuzdur hepimiz. Bizim geleneğimizde saygı gibi tüm kelime ve kavramlar Hakk’a nispetle anlamlıdır. Söz gelimi bizler, yaşça bizden büyük olanlara, ilmen bizden ileride olanlara ve hayat yolculuğunda tecrübesini çoğaltanlara saygı duymayı Hak’tan ve hakka tabi olanlardan talim etmişizdir. Dolayısıyla bir kelime veya cümle, hakkı ifade ediyorsa anlamlıdır ve tarafımızdan saygı görmeye muteberdir, aksi takdirde kelimeleri ve anlamları saygıya muteber göremeyiz. Çünkü saygı kabullenmeyi, örnek almayı, hayranlık duymayı, üstün görmeyi, sevgiyi, çekinmeyi de ifade eder, bundan dolayı doğruluk payı olmayan düşüncelere “saygı duymak” ifadesiyle karşılık verilmez; bir karşılık verilmesi gerekiyorsa “Söylediklerini anlıyorum.” demek kâfidir esasında.
Modern ve postmodern çağın insani meziyetlerimizi tüketmek için el birliğiyle mücadele ettiği bu zamanın çocukları olarak bizler de payımıza düşeni alıyoruz, kelimeleri ve kavramları tüketiyoruz. Hepimiz lise veya üniversite seviyesinde “mantık” dersi görmüşüzdür. Dikkat edersek mantık kitapları “tasavvurât/kavramlar” ile başlar. Bu bölümde kavramlar analiz edilir, yani kelimelerin “ne”liği konuşulur, sınırlar çizilir. Bu konu anlatılmadan “önermeler” konusuna geçilmez. Çünkü önermeler, yani bir cümlenin doğruluğu veya yanlışlığı, kavramlar iyi anlaşılmadan kurulamaz.
Oysa modern insan hem kendisinin hem de diğerlerinin sınırlarına riayet etmediği gibi kelimelerin sınırlarına da riayet etmiyor, ötesinde kelimelerin değersizleştirildiği sosyal medya mecralarında kelimeleri de bir kenara bırakarak imajı kullanmayı yeterli buluyor.
Jacques Ellul “Sözün Düşüşü”nde modernitenin tarihi, “söz”ün / “kelam”ın fiilen düşüşünün/değersizleştirilmesinin de tarihidir, diyor. Tekniğin, modern bilimin ve kapitalizmin (para ve iktidarın) çağı “imaj”ın/“göz”ün “söz”e/“kulak”a üstün görüldüğü çağdır; Nietzscheci tabirle nihilistik bir çağ. Hazzın göz aracılığıyla zihinlere ve kalplere fütursuzca akmasından mütevellit, kelimelerin kulaklara ve oradan kalplere geçişi maalesef kaybolmaya yüz tutmak üzere. Sosyal medyada görüntüsüz, resimsiz yahut fotoğrafsız paylaşım yapmayan neredeyse kalmadı artık. Veya sadece kelimeleri kullanarak paylaşım yapıldığında onu, okumaya değer görmüyoruz. O yüzden yazılı paylaşımlar birkaç satırla meramı anlatmalı, bu yazı konuşmaya dökülecekse birkaç dakikalık olmalı, diyoruz. Zira göz, kelimelere ancak birkaç dakika dayanabiliyor. Mevcut vaaz, irşat, tebliğ, dinî maksatla bilgilendirici programlar da bundan payına düşeni almakta gecikmedi. Derdinizi bol efektli, hareketli ve kısa bir video bağlamında anlattıysanız birkaç bin izlenmeyi hak edebilirsiniz, aksi takdirde sıkıcılar listesinde yerinizi çoktan almışsınızdır.
Kelimelerle var olamayan ve kaybolan insanın, imajla görünür olma kaygısı çağın en büyük sorunlarından bir tanesi muhakkak. Oysa Hakk’ın Kitab’ında “imaja/görüntüye” değil “kaleme” yemin edilmiyor muydu? Öyleyse Hak’tan yana taraf olanların kalemin gücüne inanmaları, kalem üzerine yemin eden Rabbin muradını ortaya çıkarmak için say etmeleri gerekir! Şartımız, ilkemiz, usulümüz, sözün değerinin imajla belirlenmesi değil, imajın sözün anlamına ortak olması kaydıyla muteber olması olmalıdır.
Sümeyye Akpınar