Dava Adamı
“Bir duruşu olmalı insanın;
Bir bakışı,
Bir anlayışı,
Bir aşkı,
Bir davası olmalı..” der zarif şair.
Hepimiz topraktan geldik, ona döneceğiz.
Geldik, yaşıyoruz ve gideceğiz. Aslolana döndürüleceğiz.
Mahlukatta yaratılmış milyarlar içinde bir zerreyiz. 18.000 alem içinde bir iğne ucu bile değiliz. Hâl böyleyken nedir bu kibir,bu umursamazlık,bu boşvermişlik hissi ?
Burada umursamadığımız kadar Orada umursanmayacağımızın bilincinde olsak bu durumda olmazdık belkide..
Hayat dediğimiz şey…
Yaşam ve ölüm arasındaki o kısacık mesafe ise, neden yaşanmaya değer şeyler olmasın bu hayat üçgenimizde. Niçin hiç ölmeyecekmiş gibi çabalamıyoruz, yarın ölecek gibi ibadet etmiyoruz?
Bizi alıkoyan nedir?
Önce bu soruların cevabını vermekle başlamalı işe. Hayatımızın amacını keşfetmeli.. Ve ne için yaşadığımızı, ne için yaşayacağımızı…
Boş bir amaç uğruna, hiçbir hedefi ve gayesi olmayan bir zerre olarak bu dünyadan göçmek mi?
Yoksa davasına sahip çıkan, onu her yerde yaymaya çalışan, bir yerlerde iz bırakan ve tek hedefi Allah rızası olan bir “zerre” olarak bu dünyadan göçmek mi?
Dava dedik de…
Herkesin davası başka, sevdası başka. Benim davamsa İslam davasıdır.
Her muazzez ve münevver müslümanın taşıması gereken ortak kaygının davası..
İslam davası…
Davaların en yücesi.
Rasulun, güneş ve ayı eline verseler dahi vazgeçmeyeceği o mübarek dava..
Uğrunda nice şehitler veren,nice saraylar feth edilen, kıyamete kadar devam edecek o mukaddes dava..
İslam davası
Ve bu dava için yardan, anadan, serden geçenler..
Gerekirse canlarını ortaya koymaya hazır olan davalarının delileri.
Her şeyini Allah rızası içi yapan, İslam’ın sancağının ulaşamadığı yer kalmasın diye çabalayan salih kullar.
Davalarının en mukaddes, en muhteşem, en muazzam dava olduğunun bilincindeki dava adamları..
Evet, dava adamları diyorum.
Onlar belli bir mekana, belli şartlara bağlı değildirler. Onlar için ayaklarını bastıkları her yer, davanın geleceği içindir.
Konuştukları her insanı, davayı daha fazla yayabilecekleri bir araç düşünüp birer umut sayarlar.
Dava adamları…
Onlar kulluğun tadını zirvede yaşarlar. Her şeyleriyle kuldurlar. Allah ile güçlü bir bağları vardır.
Onlar Kendileri için değil, kardeşleri için yaşarlar. Bir kişiyi daha İslam ile tanıştırsak diye dolaşır dururlar etrafta..
Onlar umutsuzluk hastalığını şeytanın kendilerine bulaşması kadar korkunç görürler. Umudun gönüllerinde olduğu sürece, ölümden başkasının onları yıldıramayacağına inanırlar.
Onlar zaferden değil de seferden sorumlu olduklarının bilinciyle hareket ettikleri için bazı başarısızlıklar onları yıkmaz. Tevekkül eder Rabb’lerine sığınırlar.
Dava adamları..
Bazen bir makine mühendisi olurlar. Bazen bir insan hakları savunucusu.
Bazen bir boksör, bazen bir yazar, bir filozof, bir öğretmen bazen bir doktor,.. bazen normal bir vatandaş.
Ama ortak kaygıları aynı..
İSLAM DAVASI.
Peki biz hangi kısımdayız?
Bizim yok mu örnek aldığımız bir dava adamı. Ya da dava adamı olmaya ne kadar yakınız? Bizim asıl kaygımız İslam davası mıdır acaba?
Yoksa bizde dünya aldatmacasına kanıp şeytanın oyalamaları ile mi uğraşıyoruz hala?
Şimdi kendimize bakma zamanı.
Bu davada nerdeyiz?
Bu dava için ne yaptık, ne yapıyoruz…
Yoksa hâlâ bir şey yapmaya başlamadık mı?
Eğer başlamadıysak gelin bu yazı bir milat olsun etrafı dünya nimetleriyle donup kalmış buz yüreğimize..
Buzları eritelim artık, ve asıl yaşama gayemize tutunalım.
Bir dava adamı gibi…
Sude Nur Yaşa