* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İki Kişilik Yazı  (Okunma sayısı 137 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı KOYLU

  • *****
  • İleti: 2314
İki Kişilik Yazı
« : Şubat 12, 2023, 11:05:46 ÖÖ »
İki Kişilik Yazı

Âdemoğlu ile cinsi latif arasındaki münasebetler daha dünyaya gelmeden cennette başlıyor. Bu durum, Yüce Rabbimiz, Hz. Âdem (as) ile Hz. Havva validemizi yarattığından beri var. Bu dünün, bugünün olduğu gibi yarının da meselesi ve gündemidir. Allah Teala farklı kanunlarla yarattığı ilk insan(lar)dan sonra bugünkü yaratılış kanunlarını uygulamaya koymuştur. Biyolojik sistemin normal olarak (bildiğimiz, yaşadığımız, yaratıldığımız şekliyle) çalışmasıyla da sosyal hayata daha önce gerekmeyen bazı ölçüler getirmiştir.

İnsanların toplum, aile ve kişisel ilişkilerinde Allah’ın sınırlarına uymaları; O’nun belirlediği helal ve haramlara göre hayatlarını devam ettirebilme beceri ve kararlılıkları da onların imtihanı olmuştur.

Bir ölçü dini olan İslam’a tabi olan Müslüman da bir ölçü insanıdır. Hayatının her döneminde ve her yerde olduğu gibi karşı cins ile olan münasebetlerinde de bir ölçü ve denge gözetmelidir. Müslüman bu ölçüleri belirlerken Allah’ın iki taraf arasına koyduğu muhabbet ve cazibeyi yok saymadan kitap, sünnet ve imanın birer meyvesi olan iffet ve haya çerçevesinde ilerler. Hayatın önemli bir parçası olan bu mühim konu üzerinde dinimiz hassasiyetle durmuştur. İnsanın iki faklı cinsten ve birbirine meyilli olarak yaratıldığını, din, ahlak, akıl ve beden sağlığının da bu meseleye bakış açısıyla ilgili olduğunu vurgulamıştır. İman sahipleri bu doğal meyli (ihtiyacı) mümince karşılamanın yollarını aramalıdır.

“Helal dairesi geniştir, keyfe de kafidir.” (Said Nursi) Tabii ki nehyedilen yol ve yöntemler ısrarla tercih edilirse bu yol da açıktır. Bu yollar insanın kendi iradesi ve kulluk şuuruyla gideceği ya da gitmeyeceği yollardır.

Kız-erkek münasebetlerinde genel olarak gösterilen iki ayrı tepkiden söz edebiliriz. İlki geleneksel! olarak tabir edilen, iki cins arasına aşılmaz duvarlar ören, kadınları ikinci sınıf insan yerine koyan anlayış. İkincisi ise kendilerini daha ileride gören, her türlü dini, ahlaki ve kültürel kuralı yok sayan sözde modern(!) anlayıştır. Öncelikle bize (Müslümanlara) mal edilen “kadınları yok sayan anlayış” bizim değil, orta çağ Avrupa’sının bir uygulamasıdır. İkinci olarak; yine “Vahşi Batı”dan gelen ‘’Modernizm’’ maskesiyle kutsalların ve değerlerin yerle yeksan edilmeye çalışıldığı anlayışın da bizimle alakası olamaz.

Müminler her konuda adabın ve edebin zirvesi olan İslam ve onu hayatında yaşayarak göstermiş olan (İslami yaşam uzmanı) Hz. Peygamberin (sas) terbiye ve yönlendirmesi ile hareket etmek durumundadır.

Böylesine hassas bir konuda İslami ölçülere dikkat etmemek adeta ateşle oynamak gibidir. Ateş ise; söndürmeyi başarsak dahi kalıcı izler bırakır. Şüphesiz ki hiç kimsenin kendini garantide göremeyeceği çetin bir imtihandan bahsediyoruz. Bunun için diken üstünde yürüyormuşçasına dikkat etmek gerekir. Burası için, Peygamberimizin (sas) ‘’Sana şüpheli geleni, şüphe vereni bırak; şüphe vermeyeni al.’’ (Camius-sağir 3372) hadis-i şerifine en çok sarılmamız gereken bir alan olduğunu düşünüyorum. Müminlerin nefislerini eğitip, ‘üst düzey bir sorumluluk hissiyle hareket’ şeklinde tarif edebileceğimiz ‘’takva elbisesini’’ giyerek sosyal hayata atılmaları onları koruma altına alacaktır.

‘’Ey Âdem oğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir örtü ve bir de bir süs elbisesi indirdik, takva elbisesi ise daha hayırlıdır. Bu Allah Teâlâ'nın ayetlerindendir. Belki bunu düşünürler. (Araf, 26) Takva elbisesi ile korunun diyen Rabbimiz takva elbisesinin nasıl giyileceğinin de cevabını veriyor:

“Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkup (kötülüklerden) sakınırsanız; O size bir furkan (iyiyi kötüden, hayrı şerden, doğruyu eğriden, sevabı günahtan, temizi murdardan, hakkı bâtıldan ayıran bir ölçü ve kıstas, bir bilgi ve marifet) verir. Üstelik suç ve günahlarınızı örter ve sizi bağışlar. Allah çok büyük fazlü ihsan sahibidir.’ (Enfal 29)

‘’Şeytandan seni dürtecek bir vesvese duyacak olursan hemen Allah'a sığın. Çünkü Allah, şüphesiz ki işiten ve bilendir.’’ (Araf 200)

‘’Doğrusu (Allah'tan korkup fenalıklardan) sakınanlara şeytandan vesvese dokunduğunda Allah'ı anarlar ve hemen (doğruyu ve gerçeği) görürler.’’ (Araf 201)

Nelere dikkat etmeliyiz? Nasıl davranmalıyız?

Kadına da erkeğe de bu konuda söylenen ilk şey bakışları kısmaktır. Bir bilgisayarın veri giriş yerleri olduğu gibi insanın da en önemli veri giriş yeri gözleridir. Dolayısıyla en çok günah girişi ve kaydı da gözlerle yapılıyor. Hele ki maksadını aşan bakışlar peygamberimizin ifadesiyle şeytanın sihirli oklarından bir oktur. Dinimizin kadınlara örtmesini emrettiği vücut organlarına bakmak erkeklere haramdır. Nur suresi 30-31. ayetlerde önce erkeklerden başlamak üzere Rabbimizin bizi bakış ile ilgili uyardığını görürüz.

“(Resûlüm!) Mü’min erkeklere söyle: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; nâmus ve iffetlerini muhafaza etsinler. Görünen kısımları müstesnâ, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler… Gizlemekte oldukları zîynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (dikkat çekecek şekilde yürümesin, dışarı çıkarken câzip kokular sürünmesinler). Ey mü’minler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nûr, 30-31)

Peki hiç mi bakmayacağız? İnsanların yarısı erkek diğer yarısı kadın olduğuna göre toplum hayatının içinde nasıl olacağız diye aklımıza gelen soruların cevabını da Peygamber efendimiz vermiş. Hz. Peygamber (a.s.m) Hz. Ali (ra)’ye hitaben şöyle buyurmuştur: “İlk bakışa ikinci bakışı ekleme. Çünkü birincisi senin lehinedir, ikincisi ise senin lehine değildir.” (Ebu Davud, Nikah, 44). İlk bakış kaçınılması mümkün olmadığından helal ise de ikinci bakış iradeli ve arzulu olacağından helal değildir. Yani haramlık bakışı devam ettirmektedir. İlk bakış diye bunu iyice uzatmak bu uyarıyı yanlış değerlendirmek anlamına gelir. Yine Nur 31’den ve Araf 31’den anlıyoruz ki erkek ziynet için giyinip kuşanıp süslenirken kadınlarda ziynet kendiliğinden var. Bu ziyneti de gizlemekle, anlaşılmasını engellemekle yükümlüler. (Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar) Bu yaratılıştan gelen ziynetleri değişik elbiselerle veya elbisesizlikle ön plana çıkarma isteği bugün olduğu gibi cahiliye toplumunda da varmış. İnsanın özelliğini çok iyi bilen Rabbimiz hem o günün hem de bugünün kadınlarına sesleniyor.

İnsanlar arasında kadınlık özelliklerini ön plana çıkaracak hareketlerden uzak durmalarını istiyor.

Ahlaka mugayir bütün münasebetlerin önce bakış ile başladığı düşünüldüğünde Rabbimizin ve Peygamberimizin bu konudaki önceliğinin neden bakışlara sahip olmak olduğu daha kolay anlaşılıyor.

Bakışlar selamlaşmayı, konuşmayı arkasından da buluşmayı yani felaketi getiriyor. Göz kalbin ana girişi, kalp ise yönetim merkezidir. Gözden her ne alınıyorsa merkeze gelen de odur. Merkez kaybedildiğinde ise hızla çöküş gelir. Böylesi bakışlar için ‘’Şeytanın zehirli oklarından bir oktur’’ buyuran Allah Rasulü (sas) ‘’Gözler de zina eder, onların zinası (bakılması haram olan kimselere) şehvetle bakmaktır.’’ (Buhari, İstizan 12; Müslim, Kader 20) buyuruyor.

Burada zikredilen gerçek zina olmayıp gerçek zinaya götüren fiil ve davranışlardır. Buna ‘’göz zinası’’ denmesi yanlışlığını ve çirkinliğini ifade etmek için kullanılan mübalağalı ve caydırıcı bir ifade olmasındandır. İslam, kötülükleri yasak ettiği gibi tedbir alarak insanla kötülük arasına mesafe koyup kötülük yollarını da tıkamıştır. Şu hâlde birbirine nikah düşen bir erkek ile bayanın arkadaşlık etmeleri, yalnız kalmaları (halvet), bir zaruret yoksa tokalaşmaları uygun değildir.

Bu vaziyette olan hiç kimseyi “biz sadece arkadaşız” masalı kurtaramayacaktır. Zaten karşı cinsten birisi asla sadece arkadaş olamaz. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır; ‘’Dikkat edin! Bir erkek ve yabancı bir kadın baş başa kaldığında üçüncüsü muhakkak şeytandır.’’ (Tirmizi)

Takva elbisesi giyerek öncelikle niyetlerini düzelten mümin ve mümineler kuşandıkları bu sorumluluk bilincinin dışa vurumu olan tesettür ile de dış görünüşlerini bu niyetleriyle uyumlu hale getirirler.

Temel prensip olarak vücut hatlarını belli etmeyen, kendilerine yakışan ve temiz elbiseler ile tesettüre riayet ederler. Sadece kılık kıyafet ile değil niyet ile, haya ile, tesettüre ve tesettür ayetlerine zulmetmeden tesettürü uygularlar. Yoksa tesettür sadece örtünmeden ibaret değildir. Sergilenen tavırlar, sarfedilen sözler hatta sosyal hayatta seslerin tonu dahi tesettüre bürünmelidir.

Rabbimiz Ahzab Suresi 32. ayette müminlerin annelerini şöyle uyarıyor: ‘’Sözü yumuşak (çekici) bir şekilde söylemeyin yoksa kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder (ümide kapılır).’’ O halde Müslüman hanımların yabancı erkeklerle konuşurken düzgün, biraz sert sayılabilecek bir tavırla bugünkü ifadeyle resmi bir üslup ile konuşmaları ön alıcı çok güzel bir tavır olur.

Sosyal hayatta karşı cins ile münasebetin kaçınılmaz olduğu durumlar meydana gelebilir. Bu durumlarda ‘’Allah dinden sizin üzerinize bir zorluk kılmadı.’’ (Hac 78) ayetini düşünerek haram olan sınırları aşmadan, zaruret miktarınca (yanlış anlaşılmalara meyden vermeden); Allah’a tevekkül ederek, işimize veya bir hayrın parçası olmaya odaklanarak diyalog kurmak gerekir.

İslam’da zina büyük günahlar arasındadır ve haramdır. Bununla beraber zinaya zemin hazırlayan söz ve davranışlar da haramdır. ‘’Zinaya yaklaşmayın; çünkü o elbette hayasızlıktır ve kötü bir yoldur.’’ (İsra 32) buyuruluyor.

Yani bu o kadar kötü ve Hak nazarında çirkin bir faaliyet ki bırakın yapmayı “ona yaklaşmayın bile” deniliyor. Toplumsal normları ve dini kaideleri hiçe sayarcasına ‘’Kendini nasıl iyi hissediyorsan öyle davran, din ve kültür yalnızca ayak bağıdır; senin bedenin senin kararın, özgürlüğünü hisset, ne istiyorsan onu yap…’’ diyerek sanki hesap yokmuş gibi yaşamaya teşvik eden ‘modernizm’ putunun Lat, Menat, Uzza’dan aşağı kalır yanı yok, hatta fazlası var. Orta yaşını çoktan geçmiş, yaşlı denilebilecek, üstelik sorulduğunda Müslüman olduğunu söyleyen bir teyzeye ‘’ Gusül Abdestine Hayır’’ diye pankart açtırmak şeytanın dahi aklına, hayaline getiremeyeceği bir eylem değil midir?

Geleneksel Türk toplumunda sevgi duygusu ve çiftler arasında muhabbet evlilik ile beraber gelişmektedir.

‘’Evlilikte keramet vardır.’’ sözü de işte bunun bir ürünüdür. Diğer yandan ‘’Hayatımın erkeğini/kadınını arıyorum.’’ diyerek bir ömür boyu aranan, aradıkça eskiyip değersizleşen, her geçen gün daha da batanlar var. Flörtün özendirildiği bir toplum anlayışı her geçen gün bizi daha da içine çekiyor. Tüm iffet duygularını adeta bombalayan telefon, tablet, televizyon ve sosyal medya belası mahremiyeti en çok zedeleyen odaklar haline geldi. Kılıf da hazır: ‘’aşk’’. Bunu öyle bir konuma getiriyorlar ki sanki hiç kural tanımadan yaşanması gereken bir duyguymuş gibi, onun önünde ne varsa (din, aile, hoca vs.) hepsi kötü ve zalim anlayışını yerleştirmeye çalışıyorlar. Bu anlayış ve çabalar neticesinde gençlerimizin karşı cinse bakış açısı (yaş sınırı sürekli küçülerek) değişti. Önce insan gözüyle değil cinsiyet gözüyle bakmaya başladılar. Toplumun bazı kesimlerinde öyle bir hal aldı ki rahatsızlık duyarak uyarmaya çalışan, manevi sancılarla rahatsızlığını dile getirenlerin töhmet altında kaldığı garip bir durum meydana geldi.

Bugün yaşamımızın hemen her yerinde kadın erkek beraber bulunuyoruz. Hatta bulunduğumuz veya çalıştığımız yere göre kadınların veya erkeklerin çoğunlukta olduğu alanlar var. Böyle bir durumda muhataplarımızı (kadın- erkek) öncelikle bir kul, bir insan olarak görmeliyiz. 21. yüzyılda olsak da insan her geçen gün değersizleşse de insan yine ‘’ahseni takvim’’ olma özelliği ile yaratılmışların en değerlisidir. İçinde bulunduğu zamanın güzellik ve etik değerleri ne olursa olsun insan bu yapı ve değeriyle kıymet bulmalıdır.

Karşı cinsin duyduğu ilgi üzerinden kendimize değer vermek yerine şu hayatta Rabbimizin verdiği bu değer ile -eşref-i mahlukat- kendimizi konumlandırmalıyız.

Kimlik inşamızı kulluk üzerine değil de Freud gibi libido üzerine yaparsak topluma ve karşı cinse bakış açımız da o yönde ve yanlış olacaktır.

İslam’da erkek ve kadının belli şartlara ve sınırlara uyarak görüşmesi ve konuşması normal karşılanmıştır.

Hatta kişinin evlenmek istediği kişiyi görmesi sünnettir.

Muğire bin Şube’ye (ra) Peygamber efendimiz, evleneceği kızı görüp görmediğini sormuş, görmediğini öğrenince de ‘’Git onu gör. İlerde anlaşmanızın devamı adına bu ikiniz için de iyidir.’’ buyuruyor. Tabii ki maksadı temin edecek ölçüde ve istismar etmeden.

Peygamberimiz kadınlara sohbet edeceği zaman yalnız gitmiyor, yanında Bilal-i Habeşi’yi de götürüyormuş. O bir peygamber olduğu halde bu hassas konuda tedbiri elden bırakmıyor. Bu bizim için mühim bir ölçü değil midir? Fakat bunu selamı sabahı kesmek olarak anlamamak gerekir. Erkekler kadınlara, kadınlar erkeklere selam verir mi? El cevap: Verir: Çünkü biz selamı şiar edinmiş bir ümmetiz. Fakat yanlış anlaşılma ihtimali varsa vermemek daha iyidir. Karşı taraf toplu ise selamün aleyküm deriz. Yalnızken veya gençler arasında ya da arkası gelme ihtimali varsa daha dikkatli olmak gerekir.

Biz her halde ölçüyü elden bırakmadan, Kur’an’ın ahlak anlayışı ile hareket ederek, fıtrat üzere yaşamaya çalışarak, her şeyi kaybetsek de kendimizi kaybetmeden, şeytanın ve askerlerinin oyuncağı olmadan, her elbiseden önce takva elbisesini giyerek, davranışlarımızı bir Müslümana yakıştırarak hareket etmeli; her sahada hesap verilebilir bir hayatın sahibi olmalıyız. Rabbimiz bizleri; pratik hayatımızda günahlar ile aramıza mesafe koyarak, iffetsizliğe ve haram yollara bırakın sapmayı bunlara giden yolları kapatarak; hayasıyla, takvasıyla denizin ortasındaki bir ada gibi fark edilen ihlaslı kullarından eylesin. ‘’Allah yolunda şehit olan mücahidin ecri, gücü yettiği halde iffetten ayrılmayan kimseden daha büyük değildir. Zira iffetli insan meleklerden bir melek olmaya çok yakındır.’’ (Hz. Ali) Mağaradaki üç arkadaşın duasını anlatan meşhur hadiste geçen mağaranın ağzındaki büyük kayayı yerinden oynatan üç büyük amelden birisi de buydu:

‘’Gücü yettiği halde iffetini muhafaza etmek.’’ Peygamber efendimizin (sas) dilinden düşürmediği duasıyla;

‘’Allah’ım senden hidayet, takva, iffet ve insanlara muhtaç olmayacak kadar zenginlik diliyorum.’’

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]