Şiddet Sylemi ve Feminizm
Bütün modern ideolojilerde olduğu gibi feminizmde de şiddet söylemi ısrarla vurgulanmaktadır. “Haklarımızı sizden söke söke alacağız” gibi keskin söylemler kadın haklarının karşılık bulması yerine kadın erkek arasındaki çatışmayı derinleştirir. ‘İzm’leri üretenlerin istediği şey de budur zaten. Çözüm üretmek yerine, insanları kaosa sürüklemek. Sosyalizm ve faşizme de hep bu söylem hâkimdir.
Cemil Meriç “İzm’ler idraklerimize giydirilmiş deli gömlekleridir” diyordu... İzm’lerin yani ideolojilerin, söylemleriyle insanın hareket alanını, hissiyatını, heyecanlarını ve ideallerini sınırlayan bir yapısı vardır. Buraya kadar düşünebilir, hareket edebilir, ideallerinizi ulaştırabilir bu noktanın ötesine geçiremezsiniz şeklinde sınırlar çizer izm’ler... Allah'ın yarattığı insanı, Allah'ın tanımladığı şekliyle kabul etmeyen, dolayısıyla bu yönleriyle eksik olan izm’ler, insanın heyecanlarına, aşkına, sevgisine, kızgınlığına, kaosuna, streslerine çare üretemezler. Bildikleri bazı yönleri olmak üzere insanı bütünüyle tanıyamamaktadırlar. Çünkü insanın yaratıcısı onlar değildir.
İNSANIN KULLANMA KILAVUZU
Bir elektronik eşyayı satın aldığınızda yanında kullanma kılavuzu da verilir. Kullanma kılavuzu, o eşyayı imal eden tarafından, “Bu eşya şu şekilde kullanılır” şeklinde bir kolaylık sağlanması maksadıyla gönderilmiştir. “Bu eşyayı şu şekilde kullanırsanız faydalı olur. Eğer kullanma kılavuzuna göre o eşyayı çalıştırmazsanız, belki kısa süre sonra o eşya bozulabilir” şeklinde ikazlarda bulunmuş olur üretici firma. Bozulmaya sebep, o eşyayı kullanma kılavuzuna göre çalıştırmamaktır. İşte bu şekilde insanı yaratan Cenabı Hak, âdeta ona kılavuzu olarak İslamiyeti göndermiştir. İnsan, bu kullanma kılavuzuna göre yaşar, diğer insanlara buna göre muamele ederse menfi hiçbir şeyle karşılaşmadan hayatını sürdürebilir. İzm’ler Allah'ın kurallarını kabul etmediği, Kur’ân-ı kerimi tanımadığı için insanı tanımaktan da son derece uzaktırlar. İnsanı yaratan Allah'tır ve insanın diğer insanlara nasıl muamele edileceğine ilişkin ölçü de İslamiyettir. Bunun dışında bir muamele insanın kendisini mutlu edemeyeceği gibi insanların birlikte yaşadığı toplumda huzuru da temin edemeyecektir.
Dünya tarihi boyunca insanın dertlerine çözüm üreteme iddiasındaki birçok psikolog, sosyolog ve filozof, kaosların içerisinden çıkamadıkları için intihar etmişler, akıl hastanelerine düşmüşler veya sapkın davranışlara kapılmışlardır. Netice itibarıyla insanların felsefi dertlerine çare bulması beklenen bu kimseler, kendileri streslerin içerisinden çıkamamışlardır. Asıl problemleri ise insanı tanımaya, insanı yaratan Allahü tealanın Kur'ân-ı kerimi ile işe başlamamalarıdır.
KADIN HAKLARI İÇİN YOLA ÇIKTILAR
Bu meyanda feminizm de kadın hakları adına bir iddiaya kalkışmış ama kadınlığı bütünüyle izah edemediği için cemiyeti yanlışların içerisine sürüklemiştir.
Dünya tarihi boyunca sadece kadınlara değil erkeklere, çocuklara, hayvanlara, tabiata bir sürü haksızlıklar yapılagelmiştir. Bu haksızlıklar da açık zulümler olduğu için dile getirildiğinde bazıları tarafından kabul görmüştür. Bu çerçevede kadınlarla alakalı yapılan haksızlıklar da dile getirildiğinde ve bu iş kitlesel boyutlara ulaştığında kadınların dikkatini çekebilmiştir. Kadınlar da feminist gruplara katılma eğilimi içerisine girebilmişlerdir. Bu boyutuyla da haksızlıkların ifade edilmesi kitlesel boyutta dile getirilmesi çerçevesinde bir çözüm ümidi doğacak amacıyla bu tür hareketler kendilerine taraftar bulabilmiştir. Ancak bu gruplar, dünya tarihi boyunca yapılan zulümlerin sadece çok az kısmını dile getirmekle ne bu zulümlere çare bulabilmiş, ne de kadının asıl sorunlarına çare üretmişlerdir.
FEMİNİZMİN ASIL EKSİKLİĞİ…
Bu bağlamda feminizm de diğer ideolojiler gibi son derece eksiktir. Bu noksanlık birçok açıdan ele alınabilir. İlk ele alınacak husus da feminizmin ürettiği şiddet dilidir.
Herhangi bir haksızlığa maruz kalabilirsiniz. Bunlar tabii ki kabul edilemez. Fakat bunu dile getirme şekliniz şiddet içermemelidir. Atalarımız, ‘Yusülsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir’ demişlerdir. Yine bir atasözünde ‘Usul asıl gibidir’ ifadesi kullanılmıştır. Yani bir problemi dile getirme usulü o problem kadar önemlidir.
Fakat diğer ideolojilerde olduğu gibi feminizmde de aynı şekilde şiddet söylemi ısrarla vurgulanmaktadır. “Haklarımızı sizden söke söke alacağız, şimdiye kadar yaptığınız zulümler son bulacak, biz de istediğimiz gibi hareket edeceğiz, bize karışmayacaksınız, özgürlüğümüze müdahale edemezsiniz…” gibi keskin söylemler kadın haklarının karşılık bulması yerine kadın erkek arasındaki çatışmayı derinleştirir. İzm’leri üretenlerin istediği şey belki de budur zaten: Çözüm üretmek yerine, insanları kaosa sürüklemek… Dikkat edin sosyalizme, komünizme ve faşizme hep bu söylem hâkimdir.
Hâlbuki bir sıkıntıya çözüm üretilecekse nazikçe ve etraflıca sorunu ortaya koyan üslup içerisinde hareket edilmesi insanlık gereğidir. Fakat izm’lerin hiçbirinde bu şekilde nezaket ifadeleri yoktur. Çatışma üreten yaklaşımlar, sonuçlar vardır. Bundan dolayı çatışma kültürü, sınıf çatışmaları içerisinde toplum âdeta birbiriyle didişerek hayatını bu şekilde sürdürmeye çalışacak, birbirinin düşmanı hâline gelecektir. Toplum kutuplaşmaya doğru evrilecektir. İzm’lerin söylemlerine dikkat edildiğinde bu anlaşılacaktır.
İlelebet zulme maruz kalınması aslında doğru değildir ancak makul bir süre affedin, merhametli olun, o yapmışsa siz bir süre sabredin, siz sıcakkanlı yaklaşın vs. türü tavsiyelerin ideolojilerde bir karşılığı yoktur. Siz, size karşı yapılan bir hatayı görmezden gelin, hata yapan kişiye merhametli davranın şeklinde anlayışları size asla tavsiye etmektedirler. Tam tersi eğer sana böyle davranırsa sen de ona karşı saldırgan bir üslupla hakkını korumalısın, sen de onun karşısında sesini yükseltmelisin, ona karşı sessiz kalmamalısın, boyun eğmemelisin, gücün yetmiyorsa polise, jandarmaya, karakola her yere bunu şikâyet etmelisin şeklinde çatışma üreten çözümsüzlükler tavsiye edilmektedir.
İnsanlar tartışmaları genellikle yakınları ile yaşarlar. Tanımadıkları insanlarla anlık çatışmaların dışında tartışmalar yaşanmaz, hatta tartışmalar oluşmasına sebep olacak ortamlar bile oluşmaz. Bu noktada elbette “Hakkının yenilmesine seyirci kal” türü tavsiyelerde bulunmuyoruz. Sadece, bir tartışma anında yakınlarınla yaşadığın tartışmaları hemen çatışmaya dönüştürme, diğer yakınlarının da desteğiyle o yakınınla aranı öncelikle düzeltmenin yollarını ara tavsiyesinde bulunuyoruz.
KÜRTAJ HAKKINDA AKIL ALMAZ DÜŞÜNCELER…
Bu meyanda bütün izm’lerde olduğu gibi feminizm de insanları çatışma kültürü içerisinde kaoslarını derinleştirmektedir. Son zamanlarda gündemde daha fazla yer bulan kürtaj hakkında kadına tavsiye edilenler, akıl alır düşünceler değildir. Kadının kendi bedenini kullanma hakkı şeklinde bir söylemle anne karnındaki yavruyu öldürmeyi yani kürtajı meşrulaştırmaktadır. “Çocuk annenin karnında, beden kadının, kadın kendi bedeni üzerinde istediği kararı verebilir” şeklinde anne karnında emanet olan yavru, anneye katlettirilmektedir. Bu ne vahşi bir durumdur. Yakınlarının ölülerini, toprak olmasın, bizden uzaklaşmasın, bizim bedenlerimiz de yaşamaya devam etsin diyerek kesip yiyen inançsız toplumlardan da bahsedilmekteydi. Bu hâliyle bu âdetler de onlara göre mantıklı gelebilmekteydi. Düşünebiliyor musunuz ölmüş yakınlarını annesini, babasını, kardeşini ağabeyini kesip yiyen ve bunu haklı gören bir toplum...
İnançsız toplumlara has bilinen bu tür vahşi çözümler artık bugün 21. yüzyılda yaşadığımız şu günlerde bizim de karşımıza çıkartılmakta, anne karnında bebek katli annenin kendi hakkı gibi tanımlanmaktadır. Savunmasız yavru, anne tarafından katledilmekte ve bu da hak olarak iddia edilmektedir. Yanlış duymuyorsunuz bunu okumuş, üniversite mezunu olmuş, öğretim üyesi olmuş, profesör olmuş, aydın seviyelerine yükselmiş kişiler tavsiye etmektedirler. Bunun kabul edilir bir tarafı var mıdır?
Biz bebek katliamlarını, İstiklal Harbi sırasında bizi işgal eden askerlerin hamile kadınların karınlarını deşmek suretiyle katlettiği şeklindeki örneklerle sınırlı olduğunu zannederdik fakat modern toplumlarda artık kadınlar kürtaj yoluyla çocuklarını katlettirebilmektedirler. İnançsız kabilelerde olduğu gibi kürtaj, anne karnına sokulan makasın canlı çocuğun hangi uzuvlarını yakalanmışsa onları çekerek kopartılması suretiyle çocuğun hayatına son verme usulüdür. Kürtaj budur. Bunun anlatımlarını internette görebilirsiniz.
İşte feminizm "kadın bedenini kullanma hakkı" denilerek bir canlının hayatına son verdirebiliyor. Yani o zaman bu örneği derinleştirirsek şu mana da karşımıza çıkar. Kadın bedenini kullanma hakkı söylemi, kendisine bir canlının hayatını son verecek derecede büyük bir gerekçe üretebiliyorsa, kadının kendi vaktini kendisinin kullanması hakkı söylemiyle de bu kez doğmuş bir çocuk pekâlâ döndürülebilir. Çünkü kadın o çocuk sebebiyle istediği gibi dışarı çıkıp gezememekte, tatile gidememekte, uyuyamamakta, uykuları bölünmekte, arkadaşlarıyla gezmekten geri kalmaktadır. O hâlde tıpkı kadın bedenini kullanma hakkı söylemini kürtajda yapmış olduğu gibi burada da uygulayabilir. Bu mümkün ya da makul müdür?
İzm’lerin insanı getirdiği nokta işte burasıdır. Bir anneyi çocuğunu öldürecek dereceye getiren feminizm, anneye, kadına faydalı olabilir mi? İşte bu süreçlerle İzm’ler, insanı insanlıktan çıkaran düşünce hareketleridir. Süratle bunlardan uzaklaşılmalı, geleneksel bin yıllık değerlerimize geri dönülmeli, onlara sımsıkıya sarılmalıdır…
Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu.