* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: ZALİMLERİN AKİBETİ  (Okunma sayısı 688 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
ZALİMLERİN AKİBETİ
« : Kasım 29, 2017, 11:12:36 ÖS »
ZALİMLERİN AKİBETİ

                 “Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalbleri ve işitebilecek kulakları oluversin? Çünkü doğrusu, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalbler körelir.”1

                  Böyle buyuruyor, kendisinden başka hak ilâh olmayan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ!..

                 Allah Azze ve Celle’den gelen vahyi ve O’nun vazifeli kıldığı Rasulünü yalanlayanlar, yegâne hayat nizamı İslâm’ı kabul etmeyenler veya sosyal hayatın dışına çıkaranlar, yeryüzünü gezip dolaşsınlar…

               Onlardan önce bu suçu işleyenlerin sonunu görsünler… Onların, ibretlik akibetlerine bir baksınlar, sonra derin derin düşünsünler!..

               Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ, en son Nebîsi ve en son Rasulü “Rasulullah Muhammed”(s.a.s.)’i şehirlerin anası Mekke’de Tevhid Dini’ni, yani İslâm’ı tebliğ edip insanları Allah’a davet etsin diye gönderince, Mekke’nin müşrik yöneticilerin ve müşrik halkı, O’nu yalanladılar… İnkâr ettiler, reddedip alay konusu edindiler… Böyle davranmak, müşriklerin ve kâfirlerin ortak karakterleridir… İnsanlık tarihi boyunca hiç değişmedi… Allah Teâlâ’nın, gönderdiği bütün Nebî ve Rasullere karşı aynı vahşî ve akılsız tavrı sergilediler…

                Tarih boyu gönderilen Nebî ve Rasullere karşı bu olumsuz ve rahmetten mahrum olmak isteyen şirk ehlinin tavrını şöyle beyan buyuruyor Rabbimiz Allah Teâlâ:

              “Andolsun, onlara kendi içlerinden bir Rasul gelmişti, fakat O’nu yalanladılar. Böylece onlar, zulümlerine devam etmektelerken azab, onları yakalayıverdi.”2

               “Sonra birbiri peşi sıra Rasullerimizi gönderdik. Her ümmete kendi Rasulü geldiğinde, O’nu yalanladılar. Böylece Biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) kimini kiminin izinde yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir olay kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun.”3

              “O gün, yalanlayanların vay hâline.

               Ki onlar, din gününü yalanlıyorlar.

               Oysa onu, sınır tanımaz, saldırgan, günahkâr olandan başkası yalanlamaz.

               Ona, ayetlerimiz okunduğu zaman : ‘Geçmişlerin masallarıdır’ dedi.

               Asla hayır, onların kazandıkları, kalbleri üzerinde pas tutmuştur.

               Hayır, gerçekten onlar, Rabblerinden perdelenerek-yoksun tutunmuşlardır.

               Sonra onlar, kuşkusuz cehenneme yollanacaklardır.

               Sonra onlara: ‘İşte sizin yalanladığınız (şey) budur’ denilir.”4

               “Âlemlere rahmet olarak gönderilen”5 Rasulullah (s.a.s.)’i yalanlayan, müşrik ve kâfirlerin selefleri de, Rasulullah’dan önce gönderilen Nebîleri ve Rasulleri yalanlamışlardı… Bu olay, kendini üzüntüden helâk edecek duruma getirecek bir olay değildir… Çünkü, “Küfür ve şirk cephesinde değişen bir şey yok!”

            “Andolsun, senden önce de Rasuller yalanlandı. Onlara, yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları ve eziyete uğradıkları şeye sabrettiler. Allah’ın sözlerini (va’dlerini) değiştirebilecek yoktur. Andolsun, gönderilenlerin haberlerinden bir bölümü sana da geldi.”6

             Nebîleri ve Rasulleri (Allah’ın salât ve selâmı üzerlerine olsun) yalanlayanların çağdaş uzantıları, selefleri gibi davranarak Allah’ın vahyini, yani “Kitabı” yalanlamaktadırlar… Özellikle işgal edilen İslâm topraklarındaki egemen zalim tağutlar, değişmez karekterleri olan bu yalanlamayı, bu reddi ve bu inkârı, tilkilere kurnazlığı öğretecek vahşî bir kurt ve çakal tavrıyla gerçekleştirmektedirler… Selefleri olan müşrik ve kâfirlerin yaptıkları gibi dobra dobra İslâm’ı karşısına dikilmiyor, Rasulü (s.a.s.)’i yalancı saymıyor, Kur’ân-ı Kerim’ı reddetmiyor, Allah’ın ayetlerini inkâr etmediklerini söylüyorlar… Ayrıca kendilerinin de müslüman olduklarını beyan ederek, İslâm’ın şiârları olan ibadetlerin bazılarını da yapıyorlar… Bütün bu kurnazlıklar ve aldatan oyunlarla beraber korkunç bir tuzak kuruyorlar…

                  İslâm’ı, Kur’ân’ıyla, Sünneti’yle tasdik ettiklerini, doğruladıklarını,

“el-Hamdulillah biz de müslümanız” deyip İslâm’a mensup olduklarını dilleriyle söylemektedirler… Fakat yalnızca söylemektedirler… Dilleri bunu söylerken, hâlleri gayr-ı İslâmî tağutî düzen ile beraberdir… Dillerinin tasdik ettiğini hâlleriyle reddetmektedirler, hâlleriyle tasdik edip yaşadıkları tağutî anlayışı, dilleriyle de gündeme getirmektedirler… Tevhid akîdesini, İslâm Dini’ni sosyal hayatın dışında tutmakta ve sosyal hayatın hiçbir birimine karıştırmamakta, hattâ İslâm’ın sosyal hayata müdehalesini yasaklamaktadırlar… Bu yasağa uymayıp karşı çıkanları, mevcud yasaları çiğnediğinden dolayı cezalandırmaktadırlar… “Biz de müslümanız” diyenler, İslâm’ı, hayat nizamı olarak istememektedirler… Dilleriyle kabul, hâlleriyle redd!.. Dillerinin kabulu, cahil bıraktıkları halk kitlelerini Allah adını kullanarak aldatmaktan başka bir şey değildir elbet!..

               Rabbimiz Allah Teâlâ, iman eden kullarını bu şeytanî oyun ve tuzak kuruculardan dolayı uyarmakta, uyanık olmalarını emir buyurmaktadır:

             “Şübhesiz Allah’ın va’dı haktır. Artık dünya sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.”7

                Gayr-ı İslâmî, şirk ve küfür hâlleriyle tağutî egemenliğe devam ederken, dilleriyle Allah’ın adını anarak, Allah adına şirke ve zulme çağrılarına aldanmayın ve onları dilleriyle söylediklerinde samimî zannederek tağutî tuzaklarına düşmeyin!..

                 Bu uyarıya çok dikkat etmek ve bu konuda hassas olmak gerekir ki, oyuna gelmeden, tuzağa düşmeden ve “aynı delikten iki kere ısırılmadan” kulluk vazifesini yerine getirmek lazımdır…

              Gerek İslâm’ı tamamen reddedenler olsun, gerekse dilleriyle tas dik, hâlleriyle reddi gündeme getirsin, İslâm’ın hayata egemen olması konusunda tavırlı olanlar, “yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı?” Onlardan önce, Allah’ın gönderdiği vahyi reddedenlerin akibetini görmüyorlar mı? O asırlarca dünyaya hükmeden imparatorluklar, o egemen olan devletler ne oldu?.. Allah’dan başka ilâhlara ve rablara yönelen o halklar, o insanlar nerede şimdi?.. O görkemli sarayla, o köşkler ve o medeniyetler ne durumda?..

             Eğer yeryüzünü gezip dolaşacak olursa, kendilerinden önce inkâr edenlerin uğradıkları felâketleri ve helâk oluşlarının korkunçluğunu görür, ola ki, bundan ders ve ibret alırlar… Bu ders ve ibret, onların hidayetine vesile olabilir…

               Ne yazık ki, ders ve ibret almaları gerekli iken, onlar, tarihî yerleri gezdiklerinden ve sanat eserleri gördüklerinden dolayı zevk ve haz almakta, dönüşte tanıdıklarına anlatmak için günlük tutmaktadırlar…

               Allah Teâlâ’nın gönderdiği vahyi ve Risâlet sahibi olan Rasulü, yalanlayıp inkâr edenler, tarihin her döneminde görülmüş, aynı tavrı sergilemiş, tek olan küfür milletinin karakterinde hiçbir değişme olmamıştır!..

                   Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ, Rasulullah (s.a.s.)’e hitaben ve O’nun şahsında Ümmetine seslenerek şöyle buyurmaktadır:

                  “Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan önce Nuh, Âd, Semud kavmi de yalanlamıştı.

                  İbrahim’in kavmi ve Lut’un kavmi de.

                  Medyen halkı da (peygamberlerini yalanlamıştı). Musa da yalanlanmıştı. Böylelikle Ben, o inkâr edenlere bir süre tanıdım, sonra onları yakalayıverdim. Nasılmış Benim (her şeyi alt üst edip kökten değiştiren) inkılâbım.

                  (Halkı) zulmediyorken yıkıma uğrattığımız nice ülkeler vardır ki, şimdi onların altları üstlerine gelmiş ıpıssız durmakta. Kullanılmaz durumdaki kuyuları (terkedilmiş bulunmakta). Yüksek sarayları (çın çın ötmektedir).”8

                  “Yeryüzünü gezip dolaşmıyorlar mı?” Kendilerinden önceki yalanlayanların ne duruma düştüklerini görüp onlardan ibret alsınlar! İbret alsınlar da, Allah’ın ayetlerini inkâr etmekten vazgeçsinler… İman edip emrolunan kulluk vazifelerini yapsınlar… Bir kul olduklarını idrak edip, yeryüzünde bir kul gibi yürüsünler ve hiçbir zaman ilâhlık makamına göz dikmesinler… Hadlerini bilip rablık yapmaya kalkışmasınlar!..

                    Bir ibret sahnesi olan yeryüzünü gezip dolaşsınlar!..

                   Kendisinden başka hak ilâh olmayan ve gerçek Rabb Allah Teâlâ buyuruyor:

                   “Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler. Toprağı alt-üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Rasulleri de, onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah, onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

                  Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah’ın ayetlerini yalanlamaları ve alay konusu edinmeleri dolayısıyla çok kötü oldu.”9

                 Gerçek şu ki, sizden önce nice sünnetler gelip geçmiştir. Bundan dolayı yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonuç nasıl oldu bir görün.”10

                  “De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik kimselerdi.”11

                 İmam Fahruddin er-Râzî (rh.a.), “Mefâtîhu’l-Gayb-Tefsir-i Kebîr” adlı meşhur tefsirinde, bu konuda şunları beyan eder:

               “Âlimler, Allah’ın Sünnetleri hususunda ihtilaf etmişlerdir. Müfessirlerin ekseriyeti bundan muradın, Cenâb-ı Hakk’ın, “Yalanlayanların akibetinin nasıl olmuş olduğunu görün” ifadesinin delâletiyle, helâk etmek ve kökünü kurutma kanunları olduğunu söylerler. Bu, böyledir! Çünkü onlar, dünyaya ve dünya lezzetlerini arzulamaya çok düşkün olmalarından dolayı Nebî ve Rasullere muhalefet etmişler, sonra da yok olup giderek, onların dünyada herhangi bir izi ve eseri kalmamış, geriye dünyada onlara lânet, ahirette de şiddetli bir ceza kalmıştır. Böylece Cenâb-ı Hak, Ümmet-i Muhammed’i, onları, Allah’a ve Peygamberlere imana sev ketsin ve dünyada riyâset ve makam peşinde koşmaktan da yüz çevirsinler diye, geçmiş ümmetlerin hâllerini düşünmeye teşvik etmiştir.

                  Mücahid (rh.a.) ise bundan muradın, “Allah’ın, gerek kâfir, gerekse mü’minler hakkındaki değişmez kanunlarıdır. Çünkü dünya, ne mü’mine, ne de kâfire kalır. Ancak mü’min için geriye ölümden sonra dünyada güzel bir övgü, ahirette de bol mükâfât, kâfir içinse dünyada lânet, ahirette de şiddetli bir azab kalır” şeklinde olduğunu söylemiştir.

                  Daha sonra Cenâb-ı Hak, “Yalanlayanların akibetinin nasıl olmuş olduğunu görün” buyurmuştur. Çünkü bu iki kısımdan birinin hâlini düşünmek, öteki kısmın hâlini bilme konusunda yeterlidir. Yine bundan maksadın, kâfirleri, küfürlerinden men’etmek olduğu da söylenebilir. Bu da, ancak yalanlayıcıların ve inatçıların hâllerini düşünmekle bilinebilir. Bu ayetin bir benzeri de, Cenâb-ı Hakk’ın:

               “Andolsun ki, gönderilen kullarımız (Rasullerimiz) hakkında Bizim geçmiş bir (va’dımız) vardır. Muhakkak onlar, kesin mansur ve muzafferdirler. Muhakkak ki, Bizim ordumuz galib olacaktır.” (Saffat, 37/171-173)

              “(Güzel) sonuç, muttakîlerindir.” (A’râf, 7/128)

             “Yeryüzüne ancak salih kullarım, mirasçı olur.” (Enbiya, 21/105) ayetleridir.”12

              Elmalılı M. Hamdi Yazır (rh.a.) tefsirinde, şunları eklemektedir:

             “Tefsirciler:

              Burada, ibret almak için yeryüzünün her yerini gezip, onun içine aldığı acaib yaratıklarını seyretmenin, salih kişiler ve büyük yapıları ziyaret etmenin ve tarih kitaplarını okuyup incelemenin câiz olduğuna delâlet vardır. Çünkü bunlar, âlemin seyrini ve geçmiş milletler üzerinde cereyan eden işkenceleri bilmek için bir yoldur, diyorlar ki bunda, hak ile bâtılın akışını incelemek sûretiyle ibret almak için eski eserlerin de dâhil olacağı unutulmaması gerekir. Biz de şunu eklemek isteriz ki, bu konuda, “geziniz” emri, mücerred (yalnız) izin ve mübah olmaktan çok, en az nedb (mendûb, müstehab) gibi bir hüküm ifade eder.”13

                   Allah’ın ayetlerini yalanlayanlar, alay konusu edinenler, Âlemlerin Rabb, Allah’ın hükümlerini beğenmeyen, kabul etmeyen ve sosyal hayatın dışına çıkaranlar, egemen oldukları ülkede yasaklayanlar, İslâm`ca yaşamak isteyenleri terörist kabul edip cezalandıranlar, kendilerinden önce bu zulümleri yapanlardan ibret almalıdırlar… Mü’min müslümanlara, yalnızca “Rabbimiz Allah’dır. O’ndan başka rab ve ilâh kabul etmiyoruz” dedikleri için işkencelere uğratılanlar, zindanlarda çürütülenler ve katliâmlarla şehid edilenlere bu zulümleri yapanların sonuclarına bakıversinler… Ne oldular?..

               “Andolsun, senden önceki Rasuller de alaya alındı da alaya aldıkları şey, onlardan maskaralık yapanları çepeçevre kuşatıverdi.

               De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra yalanlayanların sonu nasıl oldu bir görün.”14

               İmam Kurtubî (rh.a.) şunları kaydeder:

               “Şu alay eden, eğlenen ve yalanlayanlara de ki: Yeryüzünde gezip dolaşın ve sizden önceki kâfirlerin başına gelen cezaları ve acıklı azabları bilmek için bakın, bunlara dair haber almaya çalışın.

              Geçmiş ümmetlerin ve o yurtlarda sakin olmuş olanların bıraktıkları eserlerle ve akibetini görerek ibret almak üzere yapılacak olan böyle bir yolculuk mendubdur. Burada sözü geçen “yalanlayıcılar”, bâtılı yalanlayan değil, hakkı ve hak ehlini yalanlayan kimselerdir.”15

             Allah Teâlâ’nın hükümlerini tebliğ eden Nebîleri ve Rasulleri yalanlayan, onların beyan ettiklerini kabul etmeyen ve onların toplumda yer bulmamalarını sağlayıp onlara karşı mücadele eden küfür ve şirk ehli olanlar hep yok olup gittiler… Peşlerinde kendilerine lânet okutarak ölüp giden, ya da tabiî bir felâketle kökleri kesilen bu zalim müşriklerden geriye kalan sadece yaptıkları zulümlerini anıp onları lânetlemektir!.. Onlar ki, kendilerini yaratan Rabbleri Allah’a karşı isyan etmiş, O’nun Rabliğini ve İlâhlığını kabul etmemiş, gönderdiği ayetlerini, “eskilerin masalları” veya “çağdışı” olarak görüp reddetmiş, Allah’ın hükümlerinin yerine, egemen oldukları toplumlarda hevâlarının ilâhlaşmasıyla gündeme getirdikleri yasaları uygulamışlardır…

               Dünkü cahiliyye şirk toplumları böyle bir zulmü işledikleri gibi, bugünün cahiliyye ve şirk toplumları da aynı zulmü işlemektedirler… Kendileri, Âlemlerin Rabbi Allah’ın hükümlerini kabul etmemekte, toplumda geçersiz kılmakta ve kendi yasalarıyla amel edilmesini istemektedirler… Aynen Mısır Fir’avn’ı gibi hareket etmekte ve yönettikleri insanlara günün lisanıyla:

                “Sizin için benden başka ilâh olduğunu bilmiyorum.” (Kasas, 28/38)

               “Andolsun, benim dışımda bir ilâh edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.” (Şuara, 26/29) diyordu.

                  Ayrıca:

                 “Dedi ki: ‘Sizin en yüce rabbiniz benim.” (Nazi’at, 79/24) iddiası da meşhurdu.

                Fir’avn’ı kendilerine önder ve örnek edinmiş olan çağdaş egemen tağutlar, bugünün lisanıyla aynı şeyleri iddia edip söylüyorlar… Yalnız onların zalim tağutî egemenliklerinde cahil bırakılmış halk kitleleri, onların bu bâtıl iddialarını içyüzüyle değerlendirmediklerinden dolayı aldatılmaya ve sömürülmeye devam edilmektedirler…

               Rabbimiz Allah, haddini âşık ilâh ve rab olduğunu söyleyen ve Allah’ın ayetlerini reddeden, egemen olduğu topluma kendi yasalarını uygulayan Fir’avn’ın akibetini şöyle beyan buyuruyor:

                          “Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı.

                          Gerçekten bundan içi titreyerek korkacak kimse için elbette bir ibret (ders) vardır.”16

                          Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle’nin değişmez Sünnetidir: Önce Kitab ve Rasul gönderir, uyarır, bilgilendirir, hakka davet eder, sonra yalanlayıp inkâr ve reddedenleri zorlu azabıyla yakalar!.. Dünya ve ahiret azabıyla!..

                       Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:

                       “Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitab indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?

                      Biz, zulmeden ülkelerden nicesini kırıp geçirdik ve bunun ardından bir başka kavmi meydana getirdik.

                    Bizim zorlu azabımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp kaçıyorlardı.

                   ‘Uzaklaşıp kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün. Çünkü sorguya çekileceksiniz.’

                   ‘Yazıklar bize’ dediler. ‘Gerçekten biz zalimmişiz.’

                   Onların bu yakınmaları, Biz onları, biçilmiş ekin, sönmüş ocak durumuna getirinceye kadar son bulmadı.”17

                     “Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar, kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah’ı bırakıp da taptıkları ilâhları, onlara hiçbir şey sağlayamadı. Helâk ve kayıplarını arttırmaktan başka bir işe yaramadı.

                   Onlar, zulüm işlemektelerken, ülkeleri (veya nesilleri) yakaladığı zaman… Rabbinin yakalaması işte böyledir. Gerçekten O’nun yakalaması pek acı, pek şiddetlidir.”18

                   Ebu Musa (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.s.):

                  “Allah, zalime muhakkak ki, mühlet verir. Verir de, onun yakalayacağı zaman göz açtırmadan ânsızın yakalar!”

                   Bundan sonra Rasulullah (s.a.s.) şu ayeti okudu:

                  “Onlar, zulüm işlemektelerken, ülkeleri (veya nesilleri) yakaladığı zaman… Rabbinin yakalaması işte böyledir. Gerçekten O’nun yakalaması pek acı ve pek şiddetlidir.” (Hud, 11/102)19

--------------------------------------------------

 1)      Hacc, 22/46.

2)      Nahl,16/113.

3)      Mü’minun, 23/44.

4)      Mutaffifin, 83/10-17.

5)      Enbiya, 21/107.

6)      En’âm, 6/34.

7)      Lokman, 31/33. Fatır, 35/5.

8-     Hacc, 22/42-45.

9)      Rum, 30/9-10. Fatır, 35/44.

10)  Âl-i İmrân, 3/137.

11)  Rum, 30/42.

12)  Fahruddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr-Mefâtîhu’l-Gayb, çev. Prof. Dr. Suat Yıldırım, Vdğ. Ank. 1990, C. 7, Sh.77-78.

13)  Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İst. 2001, C. 2, Sh. 411. (Yenda Yayınları).

       Not: Metin sadeleştirilmiştir. Azim Yayınları nüshası, C. 2, Sh. 427.

14)  En’âm, 6/10-11.

15)  İmam Kurtubî, el-Câmiu Li Ahkâmi’l-Kur’ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 1998, C. 6, Sh. 544.

16)  Nazi’at, 79/25-26.

17)  Enbiya, 21/10-15.

18)  Hud, 11/101-102.

19)  Sahih-i Buhârî, Kitabu’t Tefsir, B. 161, Hds. 206.

Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-Sılâ, B.15, Hds. 61.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B. 12, Hds. 3309.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B. 22, Hds. 4018.

 Nebîleri ve Rasulleri yalanlayanların çağdaş uzantıları….,Özellikle işgal edilen İslâm topraklarındaki egemen zalim tağutlar, değişmez karakterleri olan bu yalanlamayı, bu reddi ve bu inkârı, tilkilere kurnazlığı öğretecek vahşî bir kurt ve çakal tavrıyla gerçekleştirmektedirler…

                 İslâm’ı, Kur’ân’ıyla, Sünneti’yle tasdik ettiklerini, doğruladıklarını,

“el-Hamdulillah biz de müslümanız” deyip İslâm’a mensup olduklarını dilleriyle söylemektedirler… Dilleri bunu söylerken, hâlleri gayr-ı İslâmî tağutî düzen ile beraberdir… Dillerinin tasdik ettiğini hâlleriyle reddetmektedirler,

Âlimler, Allah’ın Sünnetleri hususunda ihtilaf etmişlerdir

Allah’ın hükümlerini beğenmeyen, kabul etmeyen ve sosyal hayatın dışına çıkaranlar, egemen oldukları ülkede yasaklayanlar, İslâm’ca yaşamak isteyenleri terörist kabul edip cezalandıranlar…, …..işkencelere uğratılanlar, zindanlarda çürütülenler.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]