* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Dünden Bugüne Kokularla İmtihanımız  (Okunma sayısı 133 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Dünden Bugüne Kokularla İmtihanımız
« : Mart 28, 2021, 08:13:53 ÖÖ »
Dünden Bugüne Kokularla İmtihanımız

Doğulular çiçeğin rengine, kokusuna, dokusuna farklı gözlerle bakmaya, en güzel bahçeleri inşa etmeye, hatta onlara manevi bir anlam yüklemeye çalışırken, Batılılar metaya dönüştürerek pazarın parçası hâline getirmişlerdir.
 
Milattan önce Güney Arabistan (şimdiki Yemen), tütsünün üretim merkezi olduğu için Romalılar oraya “Arabia Felix” (Arabistan Mutluluğu) adını vermişlerdi. Umman’ın güneyinde dikenli ağacın gövdesinden elde edilen, gözyaşına benzeyen su damlacıklarına “çöl incisi” veya “tütsü” denilmekteydi. Bu damlacıklar tütsünün ana maddesini oluşturmaktaydı. Uzun uğraşlarla çıkarılıp, kurutulduktan sonra başta Romalılar olmak üzere birçok yere kervanlarla götürülürdü.

Tütsü Hazreti İsa’nın yaşadığı devirde petrol konumundaydı. Bugün petrolün nimetinden faydalanan Araplar, o dönemde de tütsü ticaretinden çok büyük gelirler elde etmekteydiler.

Tütsüyü özellikle Hristiyanlar, tapınaklarında yakar, gökyüzünün beyaz bir dumanla kaplanmasını sağlar, böylece güzel kokular vasıtasıyla kendilerince tanrıları ile iletişim kurduklarını düşünürlerdi.

Güzel kokan, kokusu günlerce çıkmayan tütsüye o dönemde çok büyük rağbet edilir, onu elde etmek için büyük paralar verilirdi. Güzel kokması için zengin kişiler, bazen evlerin yapımında harcın içine tütsü katar, kadınlar parfüm niyetine; hekimler ise şifa olarak tütsüyü kullanırlardı.
 
EN MEŞHUR GÜZEL KOKU - MİSK
 
Güzel koku araçlarının en meşhurlarından birisi de misktir. Sanskritçe “muşg”, “musk”, kelimesi Farsça vasıtasıyla Arapçaya geçmiş, Arapçadan da Türkçeye “misk” şeklinde şiire, “mis” şeklinde ise halk diline yerleşmiştir. Halk “Mis gibi kokuyor” derken misk kokusunu işaret etmeye çalışmaktadır.

Misk, ceylan göbeğinden elde edilmektedir. Fakat her ceylan göbeğinde misk bulunmamaktadır. Tibet ve Moğol taraflarında bulunan, boynuzsuz, keçiye benzeyen, çenesinin iki yanında aşağıya dişleri olan erkek ceylanın göbeğinde misk yer almaktadır. Erkek ceylan, karşı cinsini cezbetmek (bugün parfüm kullanmanın kısmî amacı da budur), hâkimiyet bölgesini belirlemek için bu salgıyı dökmekte bu da çok keskin kokular yaymaktadır.

Çin taraflarındaki ovaların sümbüllerini, güllerini otlayan ceylanın göbeğinde nafe (küçük kese) oluşmaktadır. Bu nafe, ceylanın kanının orada birikmesiyle meydana gelmektedir. Nafeler yılda bir defa oluşmakta ve zamanla düşmekteydi. Eskiden avcılar yerlere kazıklar diker, göbeği kaşınan hayvanın bu kazıklara sürtünerek nafe’sini o kazıklara bırakmasına sebep olur, sonra onları toplayarak attarlara (o dönemin eczacılarına) satarlardı. Ele geçirilmesi çok zor olan misk, tatlı bir rayiha yayar, insanları adeta mest ederdi. Kadınlar için çok değerli bir madde olan bu miske ancak belirli bir zenginliği ve statüsü olan kişiler erişebilirdi.
 
MİSK VE AMBER İRTİBATI
 
Amberin miskle bir bağlantısı olmamakla birlikte genelde güzel kokmaları nedeni ile insanlar, “misk ü amber” şeklinde ikisini bir arada kullanmaktadır. Amber, Hindistan, Çin, Japonya, Bahama Adaları gibi bölgelerde denizin yüzeyinde bulunan bir maddeden elde edilmektedir.

Amberin ham maddesinin neden meydana geldiği noktasında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bazıları, arıların yüksek yerlerde yapmış oldukları balların şiddetli yağmur neticesinde denize akıp orada erimesiyle kalan tortunun ambere dönüştüğünü söylerken; bazıları da dişli balina denen büyük balinanın bağırsakları vasıtasıyla bunu denize bıraktığını iddia etmektedir. Bölgesini belirlemek isteyen ceylanın miski oluşturması gibi, dişli erkek balinanın da karşı cinsi etkilemek ve bölgesini belirlemek için bu dışkıyı saldığı ihtimali ikinci teoriyi güçlendirmektedir.

Amber de tütsü gibi tıpta çok kullanılmıştır. Amber zamanla misk ile kullanılmış, kadınlar her dönem onu arar olmuşlardır. Misk ve amber günümüzde hâlâ kullanılmakta, insanlar bir kere bile kokusunu hissetmemiş oldukları misk ve amberi dillerinden düşürmemektedirler.
 
PARFÜME GEÇİŞ
 
Parfüm, Latince “füme” (duman) kelimesine, ile anlamındaki “per-ön” eki eklenip “parfüme” şekline dönüştürülmüş bir kelimedir. Güzel koku, şişelenmiş koku anlamında kullanılmıştır. Misk ve amberin yerini on sekizinci yüzyıldan sonra çiçeklerden elde edilen kokular almaya başlamıştır. Çok uzun zamandan beri Hint bölgesinde elde edilen kokular, Batı’da yavaş yavaş tanınmaya başlamıştır. Batılılar, Araplardan öğrendikleri damıtma işini geliştirmiş ve çiçekleri damıtmayı, öz yağını almayı, konsantre etmeyi, farklı ve yoğun çiçek kokuları elde etmeyi başarmışlardır.
 
BATI KOKUYU METALAŞTIRDI
 
Doğulular çiçeğin rengine, kokusuna, dokusuna farklı gözlerle bakmaya, en güzel bahçeleri inşa etmeye, hatta onlara manevi bir anlam yüklemeye çalışırken, Batılılar onu metaya dönüştürerek pazarın parçası hâline getirmişlerdir. Pazarın en önemli parçası hâline gelen çiçekler bu nedenle Avrupa’da binlerce dönümlük alanların çiçek tarlalarına dönüşmesinin hatta çiçeğin sanayinin bir parçası olmasının önünü açmıştır.

İnsanlar çiçekler üzerinde yoğunlaşarak onlarının koku oranını, dayanıklılığını, uçuculuğunu, konsantre oranını, kalitesini, birbirleri ile karışımını ve yeni oluşumlarını araştırarak yabani bitkilerin evcilleştirilmesine kadar her türlü yolu denemişlerdir.

İnsanoğlu her şeye alışkanlık gösterdiği gibi güzel veya çirkin kokuya da alışmış, o kokunun haricinde başka bir koku ile karşılaştığında bayılacak kadar rahatsız olmuştur. Bu sebeple güzel kokmak, güzel olanı koklamak için insanlar büyük çabalar harcamıştır.

Bugün kokuların kimyasal bileşimini, çiçeklerin, ağaçların kokusunu araştıran, onları sınıflandıran bilme Osmoloji denilmektedir.

İnsanlar alışkın oldukları kokunun haricinde bir durumla karşılaştıklarında bayılacak seviyeye gelmekte, “az daha bayılacaktım” sözünü daha ziyade pis koku için kullanmaktadırlar.
 
KİR KÜLTÜR OLDU
 
Fransız doktorlar veba, kolera gibi salgın hastalıkların hava vasıtası ile vücut üzerinden insanlara geçtiğini söylemiş, yıkanarak derilerindeki gözenekleri açmamalarını insanlara tavsiye etmişlerdi. Bu nedenle hastalıktan korkan Fransızlar günlerce yıkanmamış, pislik içinde yaşamayı kültürlerinin bir parçası hâline getirmişlerdir. Kir ve pislik o dönemin önemli kültürü olmuştur.

İdrarın iyileştirici gücüne inanan Avrupalılar çocuk bezlerini yıkamadan kurutup tekrar onunla çocuğu bezlemişlerdir. Romalılardan kalma bir alışkanlıkla, insanlar idrarlarını torbalarda biriktirip onunla amonyak elde etmiş, onu deterjan gibi kullanmış, çamaşırlarını onunla yıkamış, deri imalatında ondan faydalanmışlardır.

Lağım suları ve çöplerin bir arada olduğu, idrar ve dışkı kokusunun kol gezdiği 1700’lerde XIV. Louis’in yaptırmış olduğu Versailles Sarayı’nın ilk hâlinde tuvalet bile bulunmadığı bilinmektedir.
 
FLORANSALI PRENSESİN DRAMI
 
Vedat Ozan’ın “Kokular Kitabı III: Kültürler” eserinde de anlattığı gibi Fransa Kralı I. Français’in oğlu Henry ile evlenen Caterina de’ Medici, Fransa’ya gelin olarak geldiğinde büyük şok yaşar. Floransa’nın binbir çeşit çiçekleri içinde, kır havasında yetişen Caterina de’ Medici, yıkanma kültürü olmayan, pis kokan bu ortama fazla dayanamaz, I. Français’in önüne geldiğinde baygınlık geçirir. Gelinin kötü kokuya dayanamayarak bayıldığını anlamayan Français, bu baygınlığı gelinin heyecanına verir, onu daha bir samimiyetle kucaklayarak bağrına basar, gelinini iyice mahveder.

Fransa, İtalyan gelin Caterina de’ Medici sayesinde güzel koku ve parfümle tanışmış, bu zamandan sonra Fransa’da parfüm sanayi gelişim göstermeye başlamıştır. Fransızlar kötü kokularını kamufle etmek için parfümlere fazla ihtiyaç duymuşlardır.
 
MESNEVİ’DEN BİR MENKIBE
 
Mesnevinin dördüncü cildinde attar çarşısına (güzel koku satanların çarşısı) gelen bir debbağın (deri işleri ile uğraşan) bünyesinin güzel kokuyu kaldıramadığı, debbağın başının döndüğü ve bayıldığı, halkın bunun sebebini anlamadan o kişiyi iyileştirmeye çalıştığı anlatılmaktadır. Hikâyenin devamında kardeşinin bayıldığını duyan bir kişinin elinde köpek pisliği ile gelerek insanların göremeyeceği bir şekilde bayılan kardeşine o pisliği koklatınca debbağın ayıldığı ifade edilmektedir.

Mevlâna hikâyenin devamında oradaki kişilerin bayılan kişiyi gülsuyu ve amberle tedavi etmeye çalıştığını, fakat burnu pis kokulara alışmış kişilere temiz ve güzel şeylerin iyi gelmeyeceğini, Calinus’un da hasta neye alışkınsa onunla tedbirde bulunun dediğini dile getirmiştir.

İnsanın kendinde olan kötü alışkanlıklarını, yanlış davranışlarını görmemesinin en güzel örneği, kokular üzerinde tecelli etmektedir. Bir insan kendi kokusuna alıştığında ondan rahatsız olmamakta ve zamanla bunu tabii karşılamaktadır. Bu durum en basit şekilde sigara içen kişilerde gözlenmektedir. Binlerce lira harcayarak güzel koku süren kişiler de zamanla kendi kokularına alışmakta ve onu fazla hissetmemekte fakat karşı tarafa çok büyük iyilikler yapmış olmaktadırlar. Abartmadan, yeteri miktarda güzel koku sürünmek, insanın inceliğinin, nezaketinin, karşı tarafı düşünmesinin en güzel ölçütü olmuştur. Koku duyusu Allah’ın insanlara vermiş olduğu en güzel hasletlerden birisidir. Dinimizde erkeklerin güzel koku sürmesi sünnettir. Peygamber Efendimiz de dünyada sevdiği üç şeyden birinin koku olduğunu, insanlar güzel kokular sürünerek camiye gitmelerini, camiye giden kişilerin soğan, sarımsak gibi ağır kokan yiyecekleri yiyerek vatandaşları rahatsız etmemelerini tavsiye etmiştir.

Bizim kültürümüzde bütün çiçek isimlerinin kadınlara verilmesi, tüm güzel kokuların kadınlarla birlikte anılması, eski kültürümüzün kadına vermiş olduğu değerin en önemli ispatı olmuştur.
 
PARANIN KOKUSU
 
Çok eskiden özellikle Avrupa’da kölelerin, fakirlerin para ile tanışmaları imkânsızdı. Ellerine birkaç madeni para geçenler bu parayı çaldırmamak için onu dillerinin altında saklardı. Bu da metalik para kokusunun ağızlarına sinmesine ve oradan pis kokunun gelmesine neden olurdu. Bu sebeple bazı hırsız tipli kişiler paranın kokusunu böyle alır o kişinin etrafında dönmeye başlarlardı. “Paranın kokusunu almak” tabiri de bu kültürden meydana gelmiş, farklı kültürlerden geçerek dilimize yerleşmiştir…

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Aralık 21, 2024, 04:50:26 ÖS]